GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ENERJİ ALANINDA BAZI ŞİRKETLERE İMTİYAZLA ÇIKAR SAĞLAMAK AMACIYLA DEVLET OLANAKLARINI KULLANDIĞI, MİLLÎ GÜVENLİĞİ TEHDİT EDECEK, IRAK?IN VE ÜLKEMİZİN BÖLÜNMESİNE NEDEN OLACAK AÇIK VE GİZLİ ANTLAŞMALAR İMZALADIĞI İDDİASIYLA DIŞİŞLERİ BAKANI AHMET DAVUTOĞLU HAKKINDA GENSORU AÇILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:85
Tarih:29.03.2013

CHP GRUBU ADINA AYTUN ÇIRAY (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Başbakanın hakikaten bu gensoru konusunda kafasının karışık olduğu belli çünkü bakan olarak Sayın Enerji Bakanını, müsteşar olarak da Dışişleri Müsteşarını göndermiş.

Değerli arkadaşlar, bugün halkımızdan gizlemeye çalıştığınız bu görüşmelerin nedeni, otuz iki kısım tekmili birden berbat bir dış politika ve kirli ilişkiler ağıdır, konu budur. Yoksa, biz, ne ticarete karşıyız ne de Kuzey Irak'ta yaşayan Kürt kardeşlerimizin zenginlik ve refah içinde yaşamasına karşıyız. Çünkü, biz biliriz ki ticaret insanlar arasındaki ilişkileri geliştirir ve kardeşliği artırır. Ancak, ticaret ve enerji politikaları görüntüsü altında hukuksuzluğa, ahlaksızlığa ve bölgenin Irak Merkezî Hükûmetinden koparılmasına izin veremeyiz. Zaten, böyle bir şey orada yaşayan Kürt kardeşlerimiz için de hayırlı olmaz.

Sayın Bakan, Irak'ın bölünmesini teşvik eden bir politika izlediğiniz gün gibi aşikârdır. Mesela, INTERPOL tarafından kırmızı bültenle aranan Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı El Haşimi'yi Türkiye'de siz barındırdınız. "Irak seçimlerinde, El Irakiye listesi benim konutumda yazıldı." diyen de Dışişleri Bakanı Davutoğlu'dur.

Ama, bundan çok daha vahim bir şey var değerli arkadaşlar. Irak Anayasası'nın 110'uncu maddesine aykırı olarak Dışişleri Bakanı Davutoğlu, bir şekilde, önce Erbil'e, Erbil'den sonra da Kerkük'e ziyarete gitmiştir. Böylece, bu ziyaretle Sayın Davutoğlu, Irak bölgesel yönetimini "de jure" olmasa bile "defakto" olarak, bir devlet olarak tanıdığını göstermiştir.

Ama, daha felaket bir şey vardır. Davutoğlu, Kerkük'e Ankara üzerinden değil, Erbil üzerinden giderek Türkiye'nin yıllardır uyguladığı ve direndiği Kerkük'ün Bağdat'a bağlı özel bir il olması hakkındaki siyasetin altına dinamit koymuştur.

Değerli arkadaşlar, Sayın Bakan bunlarla da yetinmemiş "Irak Merkezî Hükûmetinin Kürdistan bölgesel yönetiminin petrol ihracatını engellemeye hakkı yoktur." demiştir.

Değerli milletvekilleri, bu siyasetin Irak'ta, ardından bütün Arap dünyasında bir tepki doğurması kaçınılmazdı. Bir de buna Suriye'deki felaketlerin eli kanlı sorumluları olma şerefini ekleyin, bakalım sonuç ne olacak? Nitekim, Maliki'nin danışmanı Macit, Amerika'daki bir konferansta "Türkiye Irak'ın iç işlerine bir hizip başkanı gibi karışmaktadır." demiştir ve Macit, AKP'nin dış politikalarının açıkça mezhep ve etnik kökenli bir siyaset olduğunu söylemiştir ki biz de AKP'nin mezhep ve etnik siyaseti yaptığı konusuna da katılıyoruz.

Değerli arkadaşlar, Davutoğlu'nun stratejik şarlatanlık politikaları evrensel değerlere ve hakiki barışa tamamen aykırıdır. Bu politika, tıpkı Suriye'de olduğu gibi, fundamentalist bir anlayışı yansıtmakta ve koskoca Türkiye devletini ElKaideci, cani fanatiklerin yanında konumlandırmaktadır. Ancak, hepsinden daha önemlisi, bu politika Türk milletinin yüksek çıkarlarına aykırıdır.

Değerli arkadaşlar, biz Irak'tan ne gaz alınmasına ne de petrol ticaretine itiraz etmeyiz ama hükümran bir devlet olan Irak Cumhuriyeti'nden uluslararası hukuka ve uluslararası ticarete uygun olarak alınması şartıyla, doğal gaz ve petrol ürünlerinin Irak'taki ihracat ve ithalatından tek sorumlunun Irak Millî Petrol Şirketi olduğunu bilerek. Beyler, Irak, dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin yüzde 9'una sahiptir, bu 143 milyar varil petrol demektir ve Irak, dünyada ispatlanmış doğal gaz rezervlerinin yüzde 2'sine sahiptir, bu da 3,6 trilyon metreküp gaza tekabül eder. Ancak, şimdi beni lütfen herkes dikkatle dinlesin. Bu bahsettiğim rakamlar, Kuzey Irak bölgesel yönetiminde üretilen rakamlar değildir. Bu rakamlar, Irak'ın bütününde üretilen rakamlardır. Bunların çoğu güneyde, Basra'da üretilmektedir ve üretilen petrolün yüzde 80'i güneyde, yüzde 20'si Kuzey Irak bölgesel yönetiminde; üretilen doğal gazın yüzde 60'ı güneyde, üretilen doğal gazın yüzde 40'ı kuzeydedir. Yani, siz bir akıl düşünün ki, bir fikir düşünün ki, bir pastanın beşte 4'ünden vazgeçecek, beşte 1'i üzerinden siyaset yapacak, bunun adı da siyaset olacak, ticaret olacak. Bu, ancak Sayın Dışişleri Bakanı Davutoğlu'na yakışacak bir iştir.

Değerli arkadaşlar, bunun hem ekonomik hem siyasi hem coğrafi problemleri var. Siyasi nedeni çok açık: İşgal sonrası kabul edilen yeni anayasaya göre Irak'taki bütün petrolün sahibi Irak halkının tamamıdır. Dolayısıyla, bunu işletme ve ihraç etme hakkı Irak Merkezî Hükûmetine aittir. O nedenle, Sayın Bakan -sakın- buraya gelip, yalakalarınıza yazdırdığınız gibi "Kuzey Irak'ta çok zengin petrol kaynakları var, Türkiye bunları ithal edecek, Türkiye de köşeyi dönecek Kuzey Irak da köşeyi dönecek, ayrıca Misakımillî'yi sağlayacağız." palavralarını bize yutturamazsınız. İşte, rakamlar ortada. Çünkü, Irak petrol ve doğal gaz rezervlerinin asıl büyük kısmı kuzeyde değil de güneyde. Uluslararası Enerji Ajansının raporları da bunların hepsini göstermekte.

Bir başka kaybımız daha var bu siyasetten. Şimdi, Sayın Bakan iki gün önce CNN'de yaptığı konuşmada 5 büyük anlaşma yaptıklarını söylediler. 5 blokta petrol ve doğal gaz arama, çıkartma ve geliştirme. İşte bu siyasetimiz yüzünden 9'uncu bloktaki anlaşmayı Irak Merkezî Hükûmeti iptal etti ve dediler ki: "Siz böyle devam ederseniz, diğer 4 bloktaki anlaşmanızı da iptal edeceğiz." ve bizim hisselerimiz Kuwait Energy Company'e verildi.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu nasıl hesap bilmezliktir, bilinmez. Sayın Başbakan diyor ki? Muhtemelen bütün bu yapılanlar Sayın Başbakanın aldım verdim pazarlığıyla ilgili. Baldıran zehri içer mi içmezmi bilmiyorum ama Sayın Başbakanın zehirli ilişkiler içine girdiği kesin.

Değerli milletvekilleri, Amerika Birleşik Devletleri Hükûmet çevreleri hangi niyetle söylemiş olurlarsa olsunlar, kafalarının arkasındaki hesap bize tutar mı tutmaz mı onu bilmem ama bu siyasetin Irak'ı böleceği konusundaki düşüncemizi teyit eden açıklamalar yapmışlardır. Irak Başbakanı Maliki "Türkiye düşman devlet hâline geliyor." demiştir. Siz ve Sayın Başbakan Türkiye'yi parçalanma sürecine götürecek bu politikaları acaba, neden bu kadar sahipleniyorsunuz? Burada kimlere güveniyorsunuz, sırtınızı kimlere dayıyorsunuz?

Sayın Bakan, Sayın Dışişleri Bakanının çevirdiği dolabı biliyoruz: Kuzey Irak Kürt yönetimi ve Suriye'deki Kürt güçlerini ortak bir siyasi yapılanma içine sokacaklar, sonra da Türkiye'ye bir federal yapıyla ekleyecekler, burada, "Misakımilli'yi gerçekleştirdik." diye hava atacaklar. Felaketimize giden yolları ve çıkarları böyle döşüyorsunuz.

Cumhuriyetin değerlerini yerle bir etmeye yemin etmiş bu ekip, ne yazık ki böyle bir siyaset uyguluyor. Sonra da açık-gizli birtakım anlaşmalar yapılıyor. Bunlar Meclise daha getirilmeden, çerçeve anlaşmasını imzalıyorlar, esas anlaşmayı imzalamadan petrol ithalatına başlıyorlar ve bu yapılanlar, Başbakanın bu dosyada beyanlarıyla teyit edilmiştir.

Peki, bu Hükûmete bu tür skandalı ve suçu göze aldırtan şey nedir? İşte burada, birtakım siyasi hedeflerle kirli ilişkiler devreye giriyor.

Türk milletinin geleceğinin Başbakan tarafından oyun masasına sürüldüğünü görüyoruz. Oyunun adı ise Türkiye'yi bir büyüme görüntüsü altında küçültmedir. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Bu hedeflerin ve çıkar ilişkilerinin tarafları bellidir.  Çıkar ağının bir tarafında olanları biliyorsunuz. Diğer tarafında, Başbakanın açık desteğine sahip Çalık ve onunla ilişkili bazı şirketler ve kişiler vardır. Bu şirketlerden birisi, Kuzey Irak petrolünü şimdilerde tankerlerle taşımakta olan Powertrans'tır. Powertrans, yakın gelecekte, Kuzey Irak'taki petrolü kendi boru hattıyla Türkiye'den ihraç etmeyi de hedefliyor.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin kendi petrol boru hattı varken ve stratejik önemi çok önemliyken ve o petrol boru hattı tam kapasiteyle kullanılamıyorken ve o petrol boru hattı henüz zarar ediyorken hangi akla hizmet, hangi siyasete hizmet Çalık'a yeni bir petrol  boru hattı döşeme hakkını veriyorsunuz?

Bu Powertrans'ın doğrudan doğruya Çalık Grubuna ait olduğunun hem burada belgeleri var -Ticaret Sicil; Gazetesi'nde arka arkaya konmuş- hem de bu işi yapan iş adamlarından Mehmet Habbab verdiği beyanatta açık açık Powertrans'ın Çalık'ın ortaklığı olduğunu söylüyor.

Şimdi, iki gün önce, Değerli Enerji Bakanı CNN televizyonuna çıktı ve oradaki soru soran değerli gazeteci kendisine "Bazı firmalar hakkında Kuzey Irak bölgesel yönetimine telkin de bulundunuz mu, bulunmadınız mı?" diye sordu. Sayın Bakan da "Rusya dâhil herkes isim veriyor. Bunların hepsi isim veriyor da Türkiye Cumhuriyeti devleti yani biz neden isim vermeyeceğiz?" diyerek aslında, benim iddialarımı ikrar etmiş oldu. Sayın Bakan, Rusya hakikaten isim veriyor olabilir size ama benim bildiğim kadarıyla, Rusya'nın size ismini verdiği şirketlerin hepsi devlet şirketi. Peki, size soruyorum, siz eğer şirket öneriyorsanız -soru önergemde bunu yazmıştım, cevap vermemişsiniz- hangi kriterlere dayanarak o şirketleri öneriyorsunuz? İhale mi açıyorsunuz? Neler yapıyorsunuz? Bu Parlamentonun bunları bilmeye hakkı yok mu?

Başka bir şey daha söyleyeyim. Son aldığım bilgiye göre pazartesi akşamı bir anlaşma imzaladınız. Bu anlaşmayı daha önce siz ve karşı taraftaki Enerji Bakanı Havrami imzalayacaktı fakat Cumhuriyet Halk Partisinin bu önergeye el atmasıyla kriz çıktı, Başbakan da bunu paraflayacaktı Kuzey Irak bölgesel yönetimiyle birlikte, Neçirvan Barzani'yle birlikte, iş döndü, Havrami'ye imzalattınız, sizden de bir Enerji Bakanlığı müsteşar yardımcısı imzaladı. Şimdi, bu anlaşma government bir anlaşma olmayacak mı? Bu hareketinizle Kuzey Irak bölgesel yönetimini bir devlet olarak tanımış olmuyor musunuz?

Değerli arkadaşlar, benim masum bürokratlara sözüm yok. Onları nasıl yetkilendiriyorlar, hangi şirkette gösteriyorlar? Biliyorsunuz, aynı zamanda, bir sürü offshore şirketler kurdunuz. Yine bu Parlamento, bu offshore şirketlerin ortakları kim, yönetim kurulu üyeleri kim, kimleri şirketlere ortak istiyorsunuz, bunlardan bihaber. Türkiye madem şeffaf ve demokratik bir ülke? Bu Parlamentoda Sayın Başbakan ikide bir dönüp "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir." demeyi seviyor. Öyleyse bu Parlamento millet adına bunları öğrenme hakkına sahip değil mi?

Değerli arkadaşlar, şimdi bir petrol kanunu geliyor bu Parlamentoya, emin olun bütün bu işlerin kılıfını hazırlamak içindir. Bu kanun onun için geliyor.

Şimdi, bize "Onu bunu telkin ediyoruz." demeyin. Sayın Başbakan OMV'nin CEO'suna "Çalık'la iş yapmazsan sana Türkiye'de iş vermeyiz." diye söylemişti, bunu da Fatih Altaylı yazmıştı. Türkiye bunu biliyor.

Değerli arkadaşlar, sonuç itibarıyla, yapılan işler hukuka aykırıdır. Bu kararlar, 19 Nisan 2012 tarihinde Mesut Barzani'nin Türkiye'ye gelmesiyle ve Sayın Davutoğlu'yla, Sayın Beşir Atalay'la, MİT ve Dışişleri müsteşarlarıyla yaptığı görüşmeden sonra, yine Neçirvan Barzani'nin gelmesinden sonra harekete geçmiştir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bütün bu anlattığım şeyler birbirinin bütünüdür. AKP yüzünden, içinden geçtiğimiz her süreç birbiriyle ilişkili, İsrail'in bizden özür dilemesi de bu anlattığım süreçlerle ilgili. Ancak, şunu söyleyeyim: Biz, Türkiye'den özür dilenmesinden gurur duyarız, buna itirazımız olmaz, bundan şeref duyarız. Ancak, Sayın Başbakanı Arap zanneden Livni bakın ne diyor: "İsrail'in özründe, Türk filosunu durdurmak için yapılan askerî harekâtın meşruiyetini zedeleyen herhangi bir unsur bulunmuyor." Daha açık olabilir mi? O hâlde, özür dileme zaferinden söz edebilir miyiz? Bu özür niçin ve neden üç yıl sonra dilendi, sorguluyor musunuz? Bu özürle sizin ve Başbakanın çizilen karizmanız neden yeniden tamir edilmeye çalışılıyor? Barış için mi, yoksa Suriye ve İran'da sizi kullanmak için, yeni bir savaş için mi özür dilendi?

Bu arada "özür" deyince aklıma geldi. Başbakan son konuşmasında "Türkiye günlerdir CHP'nin açıklama yapmasını, İsrail gibi özür dilemesini bekliyor ama onlar pişkinliğin dibine vurarak Dışişleri Bakanı hakkında gensoru verdiler ama onu da yanlış verdiler, enerjiyle ilgili bir konuda Dışişleri Bakanı hakkında gensoru verdiler." dedi. Aman Sayın Başbakan, merak etmeyin, yanlışlıkla vermedik, sadece sıraya koyduk, sıra Enerji Bakanına da gelecek. Ardından örgütün elebaşı olarak sizin için de gensoru vereceğiz Sayın Başbakan.

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Başbakan hakkında doğru konuş, örgüt üyeliği falan ne demek?

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) - Ne örgütü?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Özür dilemeye gelince: CHP genel başkanları ve son Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu başta olmak üzere, özür dilemek yerine özür dileyecek işler yapmamayı tercih ederler. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri ve alkışlar)

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Çok korktuk, çok!

İSMAİL AYDIN (Bursa) - Ağrına gitti galiba.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Dediğiniz gibi özür işini siz çok iyi biliyorsunuz. "Siyonizm insanlık suçu" dediniz, Danimarka'da tornistan ettiniz. O yüzden, şimdi beni iyi dinleyin. 1 Mart 2013 tarihinde, Meclisimizin tarihinde en onur verici oylamalardan bir tanesi yapıldı. 1 Mart tezkeresinin Cumhuriyet Halk Partisi öncülüğünde reddedilmesi sayesinde elimize komşu ve Müslüman kanı bulaşmadı. İşte, o gün, Türkiye'nin itibar yıldızı Arap dünyasında en yükseğe yükseldi. Bugün, Arap ülkelerinde itibarlı olduklarını zannedenler karşısında, zaman Cumhuriyet Halk Partisini haklı çıkardı. Baas diktatörlüğü yıkıldı ama Müslümanlar arasında, Kerbela'da olduğu gibi, kin ve nefret tohumları ekildi,. kan döküldü, hem de çok kan ve Sayın Başbakan, siz, özür dilemeyi ve diletmeyi seven siz, şimdi, hemen bugün, Türk milletinden, Müslüman dünyasından ve Cumhuriyet Halk Partisinden 1 Mart tezkeresini geçirmek için gösterdiğiniz çabadan dolayı asıl siz özür dileyin, siz. (CHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) - Bu aralar Demirel'e uğra Demirel'e.

EMRULLAH İŞLER (Ankara) - Esad'a da git, Esad'a.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Değerli milletvekilleri, şimdi moda, Başbakanın metin yazıcıları tarafından laf uydurmak. Namlı köşe yazıcıları da Başbakanın yumurtlattığı vecizeleri de vecize diye yazıyorlar. Neymiş? "Savaşın kazananı da kaybedeni de olmazmış!" Tarihe bundan daha aykırı düşen bir söz bir var mıdır, bilmiyorum. Bu söz, insanlık tecrübesinin topyekûn inkârıdır, insanımızı aptal yerine koymanın daniskasıdır. Savaşın kazananı yoksa mirasına sahip çıktığınız Osmanlı İmparatorluğu nasıl imparatorluk oldu?  "Savaşın kazananı olmazmış!". Lozan bir barış atağıyla mı imzalandı? Barışın kaybedeni yoksa Osmanlının haysiyetini yok eden Mondros neydi, Sevr neydi?

AHMET YENİ (Samsun) - Özünü anlamamışsın sen, özünü anlayamamışsın!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Savaşların kazananları da vardır, değerli vekiller, onlar kaybedenlere barışı dikte ederler. Bugün, şartları PKK dikte ediyorsa size, savaşın kazananı Öcalan, kaybeden Erdoğan'dır. (CHP sıralarından alkışlar)

OSMAN KAHVECİ (Karabük) - Hadi be oradan!

PERVİN BULDAN (Iğdır) - Kaybeden siz olacaksınız, siz! Kaybeden CHP olacak, hiç merak etmeyin!

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Değerli Adalet ve Kalkınma Partililer, partiyi yöneten millî görüş çekirdek kadronuza sözüm yok.

OSMAN KAHVECİ (Karabük) - Neden barıştan korkuyorsunuz bu kadar?

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Sözüm içinizdeki sosyal demokratlara, sözüm içinizdeki ülkücülere, sözüm içinizdeki demokratlara.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Tanımıyoruz onları.

AHMET YENİ (Samsun) - Demirel grup kuruyor.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Bakanın ve Başbakanın bu dış siyaset anlayışı ahlaki olarak sorunludur, hukuki açıdan sorunludur, siyasi olarak sorunludur, güvenliğimiz açısından sorunludur, ticari olarak sorunludur, Irak doğal kaynaklarının bütünlüğünden vazgeçerek küçük bir parçaya razı olduğunuz için sorunludur, Anayasa'yı ihlal ettiğiniz ve Yüce Divanda yargılanacağınız için sorunludur. (CHP sıralarından alkışlar)

Arkadaşlar, gelin, elinizi vicdanınıza koyun,. bu gensoru için olumlu oy kullanın. Unutmayın, önemli olan, savaşın nasıl bir savaş, barışın ne tür bir barış olduğudur. Kurulan barış masasındaki konumunuz önemlidir.

AHMET YENİ (Samsun) - Çok geri kaldınız, çok; geçti onlar.

AYTUN ÇIRAY (Devamla) - Ötesi kendinizi kandırma gücünüzle ilgilidir.

Ne mutlu Türk'üm diyene! Bu kadar! (CHP sıralarından alkışlar)