| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 39 |
| Tarih: | 18.12.2023 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET ATMACA (Bursa) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Ben de sözlerime başlarken geçen hafta kaybettiğimiz Hasan Bitmez Başkanımızı rahmetle anıyorum. Tabii, birçok kişi için belki "Allah'ın gazabı" olarak tarif edilen o ölüm aslında bizim için en şerefli ölümlerden biri çünkü uğrunda yaşadığı hakikatleri dile getirirken öldü. O münasebetle ifade ediyorum ki o dile getirdiği hakikatlerin tamamı bizlerin de savunduğu ve her daim dile getirmeye devam edeceğimiz hakikatlerdir. Bu münasebetle Filistin konusuyla ilgili de birkaç kelimeyle başlamak istiyorum.
Filistin konusuyla ilgili bizim derdimiz şu: Biz görmekteyiz ki muhalefet milletvekilleri gibi AK PARTİ milletvekilleri de her gün Filistin'le ilgili serzenişte bulunuyor ve benzer ifadeler kullanıyor. Evet, bu zulümle biz hepimiz karşı karşıyayız ancak biz bunları konuşurken amacımız sizleri bir kısım yaptırımlara sevk etmek için biz bu konuşmaları yapıyoruz yoksa hamaset ya da efendim, millete mesaj vermek için değil ama siz ne için yapıyorsunuz, bunu anlamak mümkün değil çünkü kime yani bu mesajlar? Eğer İsrail'e bir mesaj vermeye çalışıyorsanız, onun sözden anlamayacağını, efendim, biliyor olmanız lazım.
Yine, Hasan Başkanımızın burada uzun uzun anlatmaya çalıştığı bir gerçek var; İsrail'in bu denli zulüm yapmaya cesaretlendiren en önemli şey geçmişte bizim göz yumduğumuz ya da destek verdiğimiz hareketlerdir. Efendim, bunların en başında Irak'ın işgali, Libya'nın işgali, Suriye'nin ve etraf ülkelerin işgal edilmesiydi. Artık İsrail'in bu zulümleri yapmasına engel koyacak, istikrarlı ve düzenli orduya sahip ülke maalesef kalmadı. Zaten bunlar İsrail'in daha önce ifade edilen, defalarca ifade edilen amaç ve hedefleridir. Bunu bilmiyor olmanız da aslında olaya nasıl yaklaştığınızı ifade ediyor. Ben bu münasebetle tekrar artık Filistin ve Gazze meselesini istismar etmeyi lütfen bırakın ve lütfen icraat yapın, en azından diplomatik ilişkilerimizi kesin ve maddi destek vermekten, lojistik destek vermekten artık lütfen vazgeçin diyorum.
Tabii, bugünkü konumuz Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı konusu. Ulaştırma politikalarından ben bahsetmek istiyorum. Az evvelki değerli konuşmacımız zaten verilen birçok hedefe ulaşılmadığını geniş geniş anlattı ama ulaştırma politikalarıyla ilgili çok ciddi sorunlarımız var çünkü ulaştırmayı planlamadan önce bir kere ülkenin sanayileşme ve nüfus planlamasını yapmanız gerekiyor ve bu nüfus ihtiyaçlarının ve sanayi ihtiyaçlarının teminini sağlama adına bir ulaşım projesi hazırlamanız gerekir. Maalesef bugün en çok ihtiyaç duyulan alanlardaki ulaşım imkânları ile daha az ihtiyaç duyulan yerlerdeki ulaşım imkânlarının ters orantılı olduğunu görmekteyiz. Bunun en önemli örneği; Bursa ülkemizin en büyük sanayi kentlerinden biridir ve hâlâ demir yolu ağına sahip değil. Bugün herkesin bildiği ve kabul ettiği bir gerçek var, sanayi ürünleri olarak -Türkiye artık çok teknolojik üretim yapar hâle henüz gelmedi- kaba ve ağır ürünler üreten bir ülkeyiz ama maalesef en pahalı ulaşım metodu olan kara yolu ulaşımını kullanmaya devam ediyoruz ve görüyoruz ki yük taşımacılığında tren yolu payı yüzde 10'ların altında. O yüzden, zaten bu Hükûmetin ulaştırma politikalarının temel mantığı insanların rahat gezmesini ve seyahatini artırmak, göçü kolaylaştırmak; yoksa üretimi yapıp, üretimin altyapısını hazırlayıp üretime lojistik destek sağlamak değil. Bu münasebetle bu anlayışların değişmesi şarttır.
Deniz yolu ulaşımı konusunda da yine, verilen bir kısım hedeflere ulaşılamadığı az evvel, anlatılmıştı, buna tekrar girmeye gerek yok ancak yine kaba yük taşımacılığında en ekonomik ulaşım metodunun deniz yolu olduğu ve demir yolu olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Bu yüzden bunlara ağırlık verilmesi gerekirken maalesef otoban ve kara yollarına plansız bir şekilde ağırlık verilmiş oldu.
Tabii, kara yolu ulaşımında da maalesef sorunlarımız var; az evvel ifade ettiğim üzere, bazı bölgelerde hâlâ trafiği taşımada bu altyapımızı zorluklar çekiyor ama bazı yerlerde yıllık araç geçişi bakımından çok düşük olmasına rağmen çok büyük yatırımların yapıldığını gördük. Örneğin, Ovit Tüneli diye bir tünel var, ülkemizin en büyük 2'nci tüneli statüsündedir. Yıllık kaç araç geçeceğini çok merak ediyorum. Oradaki ulaşımı helikopterle sağlayacak olsak biz bu kadar maliyet harcamış olmazdık ki o tünel aslında bir ulaşım tüneli değil, bir kar tüneli niteliğindedir ama maalesef, çok pahalı metotlarla yapılmış bir tünel.
Tabii, Karayollarıyla ilgili bazı problemlerimiz var; özellikle, yapılan birçok ihalenin usulüne aykırı olduğunu biliyoruz. Özellikle, Karayollarının yapmış olduğu büyük ihalelerin 21/b veya 21/c maddeleriyle ihale edildiğini ve bir şeffaflık olmadığını bilmekteyiz. Maalesef, işlerin kendi adamlarına ve yandaşlarına verilmesi adına uygulanan politikalar, küçük ve orta ölçekli kara yolları müteahhitlerini bitirme noktasına getirmiştir. Bu münasebetle, biz, 21/c ve 21/b maddeleriyle son iki yılda yapılan ihale miktarını öğrenmek istedik ama maalesef bu bilgiye ulaşamadık. Ben, Bakandan bu konuda bilgi istiyorum.
Tabii, çok uzun zamandır da tamamlanamayan bazı projeler var veya daha evvel projelendirilmiş ve yapılacağı vadedildiği hâlde başlanmamış bir sürü proje var. Bunların başındaki Bursa Hızlı Tren Projesi'dir; 2012 yılında başlanmış, 2016 yılında tamamlanacağı söz verildiği hâlde 2024 yılının üçüncü çeyreğinde bitirileceği hâlâ vadediliyor ancak olacağı konusunda henüz emin değiliz.
Yine, Bursa'mızın, işte, ilçe bağlantılı yolları var devam eden. Örneğin, Orhaneli-Bursa yolu benim bildiğim on yıldır bitmeyen bir yol, hâlâ devam ediyor. Yine, Of ve Uzungöl arası bağlantı yolu, efendim, yıllardır devam eden ve hâlâ bir türlü bitirilemeyen bir yol. Dolayısıyla, daha çok yap-işlet-devret projelerinin çok hızlı bitirtildiği, efendim, kamunun kendi imkânlarıyla yapmış olduğu projelerin son derece yavaş ilerlediğini görmekteyiz.
Yine, Karayolları müteahhitleriyle ilgili çok ciddi sıkıntılar var. Özellikle bu yıl, hak edişini yaptığı hâlde ödemesini alamayan binlerce müteahhit var. Yine, bunlara fatura kestirildiği hâlde vade farkı ödenmeyerek mağdur edilmekte ve bu insanların iflasa kadar gitmesi sağlanmaktadır.
Yine, Karayollarında çalışan özellikle teknik personelin ve işçilerin ücret skalalarıyla ilgili ciddi sıkıntılarının olduğunu da biliyoruz; bunların derhâl giderilmesi şarttır.
Kara yolu ihaleleriyle ilgili şunu düşünmekten kendimizi alıkoyamıyoruz: Bazı projelerin yolsuzluklara altyapı hazırlansın diye ortaya çıkarıldığını düşünüyoruz. Bu münasebetle, ulaşım ve altyapıyla ilgili, mutlaka önce bir sanayi ve nüfus planlaması yapıldıktan sonra, ihtiyaçları karşılama amaçlı yapılmalıdır diyorum.
Tabii, konuşmamın son bölümünü de depreme ayırmak istiyorum çünkü dün akşam yine deprem kendini hatırlatmış oldu; artık bağıra bağıra Marmara depremi geliyor. Maalesef deprem gerekçe edilerek çıkarılan "kentsel dönüşüm yasası" diye ifade edilen Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun bu amaca hizmet etmeyecek çünkü etmedi. Bakın, on iki yıldan beri uygulanmakta olan bu kanunun, bu on iki yıl içerisinde depremin yaşandığı şehirlerde bir fayda getirmediğini gördük. Lütfen, artık yetkililerin teknik ve akıllı yaklaşımlarla depreme ön hazırlık yapmaları şarttır. Bakın, İstanbul'da veya nüfusu yoğun olan şehirlerde benzer bir depremin meydana gelmesi büyük bir felakettir. Deprem olduktan sonra alınacak önlemlerin ve yapılacak masrafların çok daha azıyla bugün bazı önlemler hâlâ alınabilir.
Bizim bazı gerçeklerimiz var. Yapı stoklarımız içerisinde maalesef kontrolsüz ve mühendislik hizmeti almamış bir sürü bina var, öncelikle bunların tespit edilerek dönüştürülmesi esastır. Yoksa, rantı yüksek yerlerde yapılan dönüşümün depremde oluşabilecek hasarlara karşı bize sağlayabileceği hiçbir fayda yoktur. Hele ki bu son yapılan kanun değişikliğiyle insanlar tamamen ranta yönlendirilmiş, "rezerv alan" tanımıyla istenilen yerdeki yapılar yıkılıp yerine yeniden yapı yapma imkânı açılmıştır. Ancak yapı yapılırken riskli yapıları değil, rantı yüksek olan yapıların dönüştürülmesi yine öncelenmiştir. Ben bu konunun da maalesef, diğer birçok konu gibi istismar edildiğini düşünüyorum. Çünkü 2012 yılında bu kanun çıkarılırken Sayın Cumhurbaşkanımızın "Ben depremlerde insanların enkaz altında kalmasını istemiyorum." deyişini çok iyi hatırlıyorum ancak aynı Cumhurbaşkanı imar barışı kanununu çıkarırken yapı güvenliğini hiç gündem dahi etmemiştir ve maalesef, yapı kayıt belgesi verdiğiniz birçok binanın altında insanlar can vermiştir ve can vermeye de devam edecektir. Bundan sonra depremlerde meydana gelecek her türlü felaket ve can kaybının müsebbibi sizler olacaksınız çünkü her yıl deprem kendini hatırlatmasına rağmen, alınan önlemler maalesef çok yetersiz.
Yine, rezerv alan konusunda ciddi bir problem var; bu konu bizi çok çok üzüyor. Meskûn ve özel mülkiyetlerin dahi rezerv alana ayrılacak olması, yine muhtemelen amaçlanan bir kısım yolsuzluk ve yanlış işlerin bir ön hazırlığı gibi görünüyor. Bundan derhâl vazgeçilmesini ve depremin daha ağır bedellerinin ödenmeden gerekli önlemlerin alınmasını talep ediyorum.
Çok teşekkür ediyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)