Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 7'nci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 39 |
Tarih: | 18.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA TURAN YALDIR (Aksaray) - Sayın Divan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubumuz adına söz almış bulunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
2024 yılı için Tarım Bakanlığına ayrılan toplam bütçe 384 milyar TL, bu tutarın yalnızca 91,6 milyar TL'si tarımsal desteklemeler için ayrılmış. Tarım ülkesi Türkiye'de nassa rağmen faize ayrılan para ise bunun 13 katından fazla. 2006 yılında yani kendi iktidarınız döneminde çıkarmış olduğunuz Tarım Kanunu'nda belirtildiği gibi tarımsal desteklemeler millî gelirin yüzde 1'inden az olamaz ancak kendi yaptığınız kanuna dahi uymayarak Türk çiftçisine haklarını vermiyorsunuz. Tarımsal desteklemelerin millî gelirin içindeki payı 2006'da yüzde 0,6 iken 2024 bütçesinde kendi çıkardığınız kanuna rağmen yüzde 0,2'de kalmıştır. Tarımsal desteklemelerin toplamının bütçe içerisindeki payı 2006'da yüzde 2,7 iken 2024 bütçesinde yüzde 0,9'a düşmüştür. 2006 yılında da ülkeyi siz yönetiyordunuz, bugün de; çiftçilerimizin sizlere verdiği güçlü oy desteği mi kendilerini önemsizleştirdi? Sığınmacılarla birlikte yaklaşık 100 milyon nüfusa sahip ülkemizin gıda ihtiyacını karşılamak, 50 milyon turisti beslemek Türk çiftçisinin elbette boynunun borcudur. Ancak kendisini bu kadar değersiz ve sahipsiz hisseden çiftçilerimiz ya toprağa küserse, ya üretimi bırakırsa... Hükûmet olarak mevzu oy istemek olunca en çok destek gördüğünüz fakat mevzu sahip çıkmak olunca en çok ihmal ettiğiniz çiftçilerimiz ve tarım sektörüdür. DSİ verilerine göre, ülkemizde 24 milyon hektar ekilebilir tarım arazisinin yalnızca 7 milyon hektarında sulu tarım yapılabilmektedir. Bunun dışında ülkemizde 12 milyon hektar mera arazisi bulunuyor olup büyük bir kısmı mera vasfını yitirmiş bulunmaktadır. Denizlere bedavadan akan akarsularımızı Anadolu'nun kavruk ovalarıyla, atıl durumdaki susuz tarlalarımızla, kuraklık gibi sebeplerle mera vasfını yitirmiş tarım arazilerimizle buluşturmak için daha neyi beklemektesiniz? Tarımsal sulama projeleriyle can suyuna kavuşacak bu meraları köylerimizdeki ihtiyaç sahibi işsiz gençlerimize uygun koşullarla, uzun süreliğine kiraya vererek hem atıl arazileri işleyip tarım ekonomisine katkı sağlamış oluruz hem de bu gençlerimize ata toprağında yaşaması için bir sebep, bir umut oluruz. Tarım vasfını yitirmiş bu meralardan ve hazine arazilerinden ihtiyaç sahibi, köyde yaşayan ancak bir metrekare toprağı dahi olmayan gençlerimize önce evlerini yapacak arsalar, sonra geçimini sağlayacak tarım arazileri uygun şartlarda verilmelidir. Köylerinde yaşayan işsiz gençlerimizi yokluğa, yoksulluğa ve umutsuzluğa terk etmek sosyal devlet anlayışıyla bağdaşmaz.
Kırsalda yaşayan nüfusumuzun oranı yüzde 7'nin altına düşmüştür. Bu hızlı evrilme tarım ve hayvancılığın sonu olabilir. Köyden kente göçü engellemenin en önemli yolu tarım ve hayvancılığın desteklenmesidir. Kırsalda yaşayan ve gerçek üretici olan vatandaşlarımızın kırsalı terk etmemelerini özendiren vergide indirim, muafiyet, emeklilik gibi sosyal güvenceler acilen verilmelidir. İnanıyorum ki tarıma kazandırılacak atıl durumdaki arazilerimiz o yörede yaşayan insanımızın büyük gayretleri neticesinde tarım ve hayvancılığa çağ atlatacaktır. Yurt dışından canlı hayvan, kırmızı et ve hububat ithalatının önüne ancak bu tür üretim projeleriyle geçilebilir.
Sayın Tarım ve Orman Bakanına sesleniyorum. Sizin de sizden önceki Bakanlar gibi göreviniz bir gün son bulacak. Sayın Bakan, sizlere önerim, makam odanızdan çıkıp Anadolu'yu, köylerimizi karış karış gezin, çiftçilerimizi dinleyin, sorunları yerinde görüp çözümü üreticiyle birlikte arayın. Bugün toprağımızı ve insanımızı keşfetmenin tam da vaktidir. Bu atıl durumdaki mera vasfını yitirmiş tarımsal arazilerin tarıma uygun hâle getirilmesi için gerekli çalışmaları yapın, sonrasında bu arazileri genç çiftçi kardeşlerimize kiraya verin. Gençlerimiz bu atıl toprakları alın terleriyle yeşertirken umutlarını yeşerten sizleri de gönüllerine kazıyacaklarını unutmayın yoksa görev süreniz sonrasında, AK PARTİ iktidarlarında görev yapmış ancak şimdilerde adları dahi hatırlanmayan birçok Bakan gibi tarihin tozlu raflarında yerinizi alırsınız.
Kıymetli milletvekilleri, Yerli Malı Haftası'nın son gününde bu konuşmayı yapmak beni oldukça üzüyor. Tarımda kendi kendimize yetmiyoruz ve pirinci Hindistan ve Çin'den, mercimeği Kanada ve Rusya'dan, kuru fasulyeyi Arjantin'den, barbunyayı Özbekistan'dan, kırmızı eti Sırbistan, Polonya ve Fransa'dan, ceviz ve bademi Şili ve ABD'den ithal ediyoruz oysaki bu saydığım tüm ürünler cennet vatanımızın bereketli topraklarında yüzyıllardır yetiştirdiğimiz ürünler. Türkiye kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesiyken AK PARTİ iktidarının yanlış tarım politikaları sonucunda, az bir kuraklığın yaşandığı dönemlerde tarımsal planlama olmamasından kaynaklı arpa, buğday ve mısır gibi tarımsal ürünleri ithal eden bir ülke hâline geldik. Geçtiğimiz aylarda Türk çiftçisi için binbir zorlukla ürettiği mahsulünü TMO'ya satmak için haftalarca randevu stresini, kuyruklarda sıra eziyetini ve ürün tesliminde karşılaştığı binbir bahaneyi eminim ki çiftçilerimiz unutmamıştır. TMO depolarını sezon öncesinde Rus ve Ukraynalı çiftçilerin mahsulleriyle doldurduğu için kendi çiftçimize reva görülen bunca eziyetin sebebi, Hükûmetin birçok konuda olduğu gibi alışkanlık hâline getirdiği plansızlık ve öngörüsüzlükten başka bir şey değildir.
AK PARTİ Hükûmetinin plansızlık öngörüsüzlüğünün bir diğer örneği de koca ülkede tarım yapacak toprak kalmamış gibi yurt dışında tarım yapma macerasıdır. Yurt dışında tarım yapmak istenen Sudan, Nijer ve Venezuela'da tarımsal üretim projelerinin hiçbiri ekonomik ve ekolojik olarak iyi araştırılmamış, fizibilitesi yapılmamıştır. Bu nedenle gerçekleştirilmek istenen bu projelerde başarılı olunamadı. Bu ülkelerde düşük maliyetlerle buğday ve yem bitkileri gibi tarım ürünleri üretilip Türkiye'ye getirilerek ülkemizin tarımsal ürün ihtiyacı karşılanacaktı. Bakanlık uzun yıllar bu ülkelerde girişimlerde bulundu, şirket ve yönetim kurulları oluşturuldu, devletin hazinesinden yıllarca maaş ve huzur hakkı ödendi hem de bir kilo buğday dahi üretilmeden. Yani AK PARTİ Hükûmeti bu hususta da başarısız oldu ve her zaman olduğu gibi beceriksizliğin faturası da hazineye yani vatandaşa çıkarıldı. Ülkemizin tarım potansiyeli; uygun iklimi, bereketli toprakları, insani ve teknik altyapısıyla o kadar yüksek ki dışarıda toprak aramaya gerek yok, tarıma gereken önem verilir ve destek sağlanırsa Türkiye, tarımda gelişmiş dünya ülkeleri seviyesine gelebilir.
Yıllardır süregelen yanlış tarımsal politikalar sonucu kırmızı et üretimi düştü, fiyatlar yükseldi; çare yeniden ithalatta aranıyor. Bu filmi yirmi iki yıllık AK PARTİ iktidarında defalarca izledik. Son yıllarda TL karşılığında arşa yükselen döviz kurları etkisiyle tarımsal girdi maliyetleri aldı başını gitti. "Gıda enflasyonuyla mücadele" adı altında üretici fiyatları uzun bir süre baskılandı. Geçtiğimiz yıl yüksek maliyet ve düşük çiğ süt fiyatı arasında sıkışan süt üreticileri zarar ettikleri gerekçesiyle gebe ineklerini dahi kesime gönderdi. "Anası olmayanın danası olmaz." ifadesinin gerçekliğini en acı hâliyle hep birlikte yaşadık. Bugün raflardaki et ve süt ürünlerindeki fiyat pahalılığının sebeplerinden biri de geçtiğimiz yıl anaç varlığımızın yüzde 30'una yakınının erimesi yani kesime gitmesidir. Hem besi hem de süt sığırı varlığı azaldı, ahırların yarısı boşaldı; bu yılın ilk on ayında canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı için ödediğimiz döviz miktarı 1 milyar doları aştı, ekim ayında gerçekleştirilen sığır ithalatı geçen yılın aynı ayına göre yüzde 961 artış gösterdi. Bugün malum sarı siteye girip baktığımızda, Türkiye'nin dört bir yanında kiralık ve satılık yüzlerce çiftlik görebiliriz. Karkas etin kesim kilogramlı fiyatı son bir yılda yüzde 120'yi aşan bir artışla 265 TL'ye ulaştı, bunun tüketiciye reyondaki yansıması 450 TL oldu. Rekorlar kıran et ithalatımız, fiyatı düşürmeye yetmedi. Dünyada yüzde 8 olan kırmızı etteki enflasyon, Türkiye'de 15 katından fazla. Türkiye'de emekli bir vatandaşımız bir aylık maaşıyla 16 kilogram kırmızı et alabiliyorken asgari ücretli bir vatandaşımız bir aylık maaşıyla 25 kilogram kırmızı et alabiliyor. Bizde durum böyleyken gelin bizi kıskanan Avrupa'ya hep birlikte bakalım: Almanya'da bir emekli maaşıyla 100 kilogram, bir asgari ücretli 125 kilogram kırmızı et alabiliyorken Fransa'da bir emekli 120 kilogram, bir asgari ücretli 175 kilogram; İngiltere'de bir emekli maaşıyla 95 kilogram, bir asgari ücretli aldığı maaşla 140 kilogram kırmızı et alabiliyor. Tarım ve gıda ekonomimizin, emeklimizin, asgari ücretlimizin içler acısı hâlini bu kıyaslamalarla daha net görebiliriz.
Değerli milletvekilleri, Tarım Komisyonu üyesi, aynı zamanda bir çiftçi milletvekili olarak Türk tarımını yeniden ayağa kaldıracak bazı önerilerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Yer altı suyu çekilmiş, verimi düşük, ekilmeyen ve kuraklık sebebiyle verim alınamayan araziler için tarımsal sulama projeleri acilen hayata geçirilmelidir. Tarım ve hayvancılık alanlarında tıpkı Avrupa'daki başarılı örnekler gibi kooperatifçilik yaygınlaştırılmalıdır. TİGEM işletmeleri bulunduğu şehirdeki üniversitelere devredilmeli, böylelikle "tarım ve hayvancılık AR-GE merkezî" hâline gelmesi sağlanmalıdır. Stratejik bir alan olan hayvancılığı tarımın alt sektörü olmaktan çıkarıp hayvancılık bakanlığı kurulmalı, böylece sektörün beş, on, yirmi ve elli yıllık planlamaları yapılarak gelecekte dünyaya canlı hayvan satabilen bir millî hayvancılık planı acilen inşa edilmelidir. Hayvancılıkta millî tohum ve aşı çalışmalarının önü açılıp destek verilmeli, tarımsal AR-GE ve ÜR-GE projeleri de teşvik edilmelidir. Millî ve kaliteli tohum üretim seferberliği başlatılmalıdır. Tarımsal akademik araştırmalara destekler artırılmalı, akıllı tarım uygulamaları ve tarım teknolojileri yaygınlaştırılmalıdır. Tarımsal krediler amacına uygun olarak artırılmalı, tarımda kalifiye ve ara eleman ihtiyacını karşılayacak tarımsal meslek liseleri acilen açılmalıdır. Üretim planlaması yapılarak bölgesel ürün ekimine geçilmeli, yeni hal yasasının çıkarılmasıyla tarla ve market arasındaki fiyat uçurumunun önüne geçilmelidir.
Toplulaştırmayla ilgili sorunlar arazi sahipleri mağdur edilmeden adil bir şekilde çözülmelidir. Tarım ürünlerinde taban fiyat sezon öncesinde açıklanmalı, çiftçinin emeği enflasyon baskılamasına kurban edilmemeli ve makul taban fiyatları açıklanmalıdır. Akaryakıt, elektrik, tohum, gübre gibi tarımsal girdi maliyetlerinde KDV ve ÖTV gibi vergiler kaldırılmalıdır. Memlekette af görmeyen tek alan çiftçilerimizin ruhsatsız kuyuları, bir kereye mahsus ruhsat affı çıkarılmalıdır. Buna benzer birçok hususu süre yetersizliğinden dolayı ifade edemiyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)