| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 8'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 40 |
| Tarih: | 19.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Sayın Başkan, Gazi Meclisin değerli üyeleri; İYİ Parti Grubu adına Gençlik ve Spor Bakanlığı bütçesi üzerinde söz almış bulunuyorum.
Merhum Hasan Bitmez'e bir kere daha Allah'tan rahmet...
(Gürültüler)
BURCU KÖKSAL (Afyonkarahisar) - Millet bahçesinde çay ve kek yiyerek yuvarlandılar!
FATMA ÖNCÜ (Erzurum) - Allah Allah! Sizden öğreneceğiz, tabii canım! Senden öğreneceğiz yani! Önce bir adap bil adap!
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Sayın Başkan...
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Sayın Başkanım, müdahale eder misiniz?
FATMA ÖNCÜ (Erzurum) - Her gün burada bağıra bağıra siyaset yapmaya çalışıyorsun ya!
BAŞKAN - Bir dakika... Laf atmayınız lütfen sayın milletvekilleri.
NİMET ÖZDEMİR (İstanbul) - Süremiz kesildi, süre istiyoruz.
BAŞKAN - Buyurun.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Merhum Hasan Bitmez'e bir kere daha Allah'tan rahmet, Saadet Partisi Grubuna ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.
1919 Sivas; dönemin aydınları ki her biri en az Mustafa Kemal kadar kurtuluşu arzulamakla birlikte, içinde bulunulan imkânsızlık hâlinde hür ve müstakil bir mücadelenin mümkün olamayacağına, başarıya ulaşamayacağına inanıyorlardı. O gün o salondaki çaresizliği 19 yaşındaki bir gencin gür ve kararlı sesi bertaraf etti "Paşam, temsilcisi bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya bağımsızlık davamızı başarma yolundaki çalışmaya katılmak için gönderdiler. Mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle reddeder ve karşı çıkarım." Mustafa Kemal'in gönlünde Gençliğe Hitabe belli ki o gün, o salonda yazılmaya başlandı. "Arkadaşlar, gençliğe bakın, Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin. Gençlikle gurur duyuyorum ve gençliğe güveniyorum." Bugün sizlere her türlü işgal ve istibdada karşı hür ve müstakil bir direnişten yana tavır koyan o gençlerin aziz hatıralarına karşı taşıdığı sorumluluğun farkında olan bir ablaları olarak hitap edeceğim ve maalesef söze bu farkındalığın idarece yeter miktarda paylaşılmadığını ortaya koyan bazı verilerle başlayacağım.
2022-2023 Türkiye Gençlik Araştırması verilerine göre gençlerin yüzde 61,3'ü ekonomik nedenlerle eğitimlerini sürdürmekte zorlanıyor. İktidar, gençliğin bir bölümünü millî teknoloji hamlesi merkezli hedefler -ki destekliyoruz- etrafında buluştururken gençliğin yüzde 51,4 gibi önemli bir başka bölümü internet ve iletişim giderlerini karşılayamıyor, yüzde 55,4'ü beslenme giderlerini karşılayamıyor, 86,2'si ekonomik durum, 88,7'si, gelir dağılımı eşitsizliği, 81,2'si adalet, 91,8'i sığınmacı uygulamalarından rahatsızlık duyuyor. Gençlerin yüzde 90,1'i sığınmacıların nüfus yapımızı bozduğunu, 80,8'i ise gelecek için tehdit oluşturduğunu düşünüyor. Gençlerin kendilerini gerçekleştirmelerinin önünü açacak politikalara ihtiyacı varken o politikaları oluşturması beklenenler henüz fizyolojik ihtiyaçları karşılayabilmek safhasını geçebilmiş değiller. Biz hâlâ gençleri doyurabilmeyi, barındırabilmeyi yaşatabilmeyi konuşuyoruz ve tam da bu sebeple, gençler yüzde 63 oranında geleceklerini kendi ülkelerinde göremiyorlar ve bunlar iktidarın ötekisi olan gençlerden ibaret değiller, yarısı AK PARTİ seçmeni olan gençlerimiz; büyüklerinin tavsiye ettiği gibi porsiyon küçülterek yaşamak istemiyorlar.
İktidar, kâğıt üzerinde muazzam özgürlük açılımı yapıyor gençlere; bütçede de kalkınma planında da böyleydi. Sorsanız, her şey ifadelerini geliştirmek, her şey karar alma süreçlerine katılımlarını sağlamak için. İyi de Türkiye'nin sorunu, gençlerin bu nitelikleri haiz olmaması değil ki bu niteliklerin gereğini yapmaya kalktıklarında karşılaştıkları tutum. Kâğıt üzerinde demokratik olgunluk tavan, sahada biber gazı, TOMA'ya devam. Keşke bu ülke sadece Busenazların, Ayşe Begümlerin, Mete Gazozların ülkesi olabilseydi ama bu ülke bir yandan da Ali İsmail Korkmazların ülkesi, bu ülke Fırat Yılmaz Çakıroğluların, Aybüke Yalçınların, Sinan Ateşlerin, KYK yurdunda asansöre sıkışarak can veren Zerenlerin, tarikat yurdunda kalmaya zorlandığı için canına kıyan Eneslerin, okuldan eve dönerken katledilen Özgecanların, Ayşegüllerin, kendini yemekhaneye asan Resullerin, atasözü paylaştı diye hapsedilen Alplerin; burası, teri kanına karışa karışa verdiği mücadeleyi alkışlamak beri dursun, alçak bir dille itibarsızlaştırılan Ebrarların, teri kanına karışa karışa verdiği mücadele yok sayıldığı için spora veda etmek zorunda kalan şampiyon İrem Yamanların da ülkesi. Bu ülke, atanamayan, atansa yaşayamayan, mesleğini yaptığı için hâlen Sincan Cezaevinde bulunan Süha ve Serkan gibi gençlerin de ülkesi. Esasen bütün bu gençlerin ortak özelliği, siyasi iktidarın, Anayasa'nın gençlerin yetişme ve korunma esaslarını düzenleyen 58'inci maddesinin gereklerini yerine getirmekte gösterdiği zafiyetin kurbanı olmaları.
İktidar bütün bu faciaların faili olmayabilir, değildir ama faili olmadığı bütün fiillerin zemini sergilediği gaflettir. Zeren'i o asansöre elbette iktidar sahipleri sıkıştırmadı ama memurlarına "Çakılacağını düşünüyorsan binme o asansöre." diyebilme cüretini iktidar verdi. Konya'da, Muş'ta, Isparta'da benzer faciaların eşiğinden dönüldüğü hâlde "Bu zamana kadar hiçbir yurdumuzda asansör düşme olayı yaşanmamıştır." diye inkâr yoluna gidilmeyebilir, sorunla yüzleşilebilir, makul ve çözüm odaklı bir dil tercih edilebilirdi.
Bu vesileyle, gençlerin odalara ek ranzalar tıkıştırılarak gayriinsani koşullarda barınmaya zorlandığı yurt kapasite artırma işleminden vazgeçilmesini ve yurt sayılarının artırılmasını bekliyoruz. Hiç değilse teknik denetimlerin taşerona devredilmemesini, meslek odalarına yaptırılmasını istiyoruz. Yemekhanelerde verilen yemeklerden böcek, solucan çıkmaması gibi hiç siyasi olmayan, son derece insani bir talepte bulunuyor ve bunu talep etmek durumunda kaldığımız için de açıkçası utanç duyuyoruz. Ders alınmasını ve muhtaç durumdaki gençlerin devlet içinde devlet olma çabasındaki yapılara bir kere daha yem edilmemesini istiyoruz.
Bu arada, bir haber yayınlandı -Anka'nın haberi- Gençlik ve Spor Bakanlığı Yatırım ve İşletmeler Genel Müdürü Süleyman Şahin'le ilgili tuhaf bir iddia var; Bursa'dan aday olmak için fiilen istifa ettiği ama bunu resmen işleme koydurmadığı, yerine atama da yaptırmadığı, dolayısıyla da bütün yatırımların durduğu iddia ediliyor. Eğer bu doğruysa skandal. Sayın Bakan buna müdahale etmeyi düşünüyor mu, ne zaman; bunu da bu vesileyle sormak istiyorum.
Ben dün bu konuşmayı hazırlamadan önce sosyal medyada bir anket yaptım gençler arasında. Buna göre gençler en çok iktidarın söz verip de tutmadığı mülakatın kaldırılmasını talep ediyor. Biz komisyonda bu konuda bir önerge vermiştik, sonuç malum ama kayda geçsin, AK PARTİ ve MHP oylarıyla reddedildi. Bir başka talep de gençler bu denli büyük sorunlarla kuşatılmışken sadece okullara değil, yurtlar ve gençlik merkezlerine de PDR uzmanlarının atanmasını istiyor ki gerekli olduğu da ortada.
Değerli milletvekilleri, tıpkı az önce andığım gençler gibi Resul'ü de o yemekhaneye asan elbette iktidar değildi ama intihara sürüklendiği şartları pekâlâ değiştirebilirdi, feryadını duymadı. Çünkü gençlerin feryadını yardım çığlığı değil, muhalefet olarak algılıyor siyasi iktidar. Gençlerin taleplerinin kendilerini iyileştirmek için olduğuna inanmıyor hatta daha ileri gidip iyi yaşamayı arzulamalarını süfli heves olarak aşağılıyor. Hâlbuki, insan hayal ettiği müddetçe, tutunacak bir dalı varsa yaşar, gençler belki de tam olarak bundan yaşayamıyorlar. Diğer tarafta, süfli heveslerin daniskasına kapılmış, fenomen bilinen türlü suç aparatlarını da iftar sofralarında ağırlamaktan kaçınılmıyor; tam da ele verir talkını oluyor. Ali İsmail elbette iktidar tarafından linç ettirilmedi ama linç zemini durdurulabilirdi. Gezi'de çadırların yakıldığı daha ilk gün bu işte bir iş olduğu görülebilir, barikatlar Türk gençliğinin değil devleti ele geçirmeye çalışan paralel yapıların önüne kurulabilirdi. Fırat'ın katledilmesi emrini elbette iktidar vermedi fakat önleyebilme makamındayken terörün metropollere inişini seyretti. Sinan'ın başkentin göbeğinde katledilmesini iktidar tabii ki istemezdi ama bunu yapanları bulup çıkarma imkânına sahip olduğu, talimatı verenleri bulup çıkarma imkânına sahip olduğu hâlde dosyayı süründürmeyi tercih etti. Velhasıl, bunca acı tecrübeden sonra bütün sorun aslında kibri yenip de sorunlara işaret edenlere kulak vermek ya da vermemek meselesi.
Değerli milletvekilleri, keşke önceki gün başarı hikâyeleri anlatan Millî Eğitim Bakanı da bugün burada olsaydı zira Kazakistan'da, Ermenistan'da, Yunanistan'da okuma yazma oranı yüzde 100'ken Türkiye'de hâlâ okuma yazma dahi bilmeyen gençlerimiz var. Ben, burada, okullarımızdaki sosyal aktivite alanlarının geliştirilmesini isteyebilmek isterdim ama hangi okullarda? Hızla okulsuzlaşıyoruz. Geçenlerde burada Tekirdağ'dan bir fotoğraf göstermiştim, tek binada dört okul eğitim veriyor, bir başka binada üç okul; öğrenci olmadığı için değil, yıkılan okullar yeniden yapılmadığı için. Ürdün'ün okullaşma oranı bizden yüksek, Bolivya'nın yüksek, Bulgaristan'ın yüksek. Gerisinde olduğumuz ülkelere bakın, pay biçin hâlimizin nice olduğuna.
TÜİK verilerine göre, AB ülkeleri arasında genç işsizliğin en yüksek olduğu ülkeyiz. Gençlerin yüzde 24'ü ne eğitim alabiliyor ne de istihdamda yer bulabiliyor, ev genci oldular ve bu oranla hem AB hem de OECD ülkelerinin şampiyonu durumundayız. Peki, kimden daha iyi durumdayız? Botswana, Guatemala, Ruanda, Filistin. Eğitim ve istihdamda yer bulamayan genç oranı artışına paralel artan bir şey daha var: Suç. Gençleri toplum dışına itmenin toplumun ödemek durumunda kaldığı en ağır bedeli bu belki.
Yine TÜİK verileri; Türkiye'de yoksulların yarısı 25 yaş altı ve 11,7 milyon gencin 1,29 milyonu eskiyen giysisinin yerine yenisini alamıyor artık Türkiye'de. 1,13 milyonu ikinci bir ayakkabıya sahip olamıyor. Sadece derin yoksulluk değil, derin bir genç yoksulluğu problemimiz de var; yok sayılan ama yok sayılmakla yok olmayan. KONDA'nın İstanbul Kültür Üniversitesiyle yaptığı ankette gençlere soruyorlar: "En çok hangi kuruma güvenirsiniz?" En yüksek oran ne çıkıyor biliyor musunuz? "Hiçbirine." Gençlerin kendi ülkelerinde ihtiyaç hâlinde sığınabileceklerini, tutunabileceklerini düşündükleri bir tek kurum bile kalmamış.
En ironik kısmıysa burası, TÜİK yaşam memnuniyeti araştırması yapıyor 2022'de, Türkiye Gençlik Araştırması'nda yüzde 17,3 çıkan mutlu genç oranı TÜİK'e göre yüzde 84. Neden bu kadar mutluymuşlar, kaynağı neymiş? Sağlık. Gençler açlar, açıktalar ama ne hikmetse, nasıl olabiliyorsa sağlıklılar; mucize çocuklar demek bunlar.
Yüzde 82,4'ü işinden memnunmuş TÜİK'e göre gençlerin. Mühendislik bitirip de beden işçisi olabildikleri, eğitim fakültesi bitirip uzman çavuş olabildikleri; hukuk, siyasal bitirip özel harekât polisi olabildikleri; günün sonunda ancak ölümüne bir mücadeleyle karınlarını doyurabildikleri için olmalı. Asgari ücrette, yoksullukta eşitlendikleri için zahir, kazançlarından da pek memnunmuş gençlerimiz TÜİK'e göre. Ee hodri meydan, bu sırça fanusumuzdan çıkalım, karşımıza çıkan ilk 100 gence soralım "Mutlu musunuz?" Bırakın 84'ünü, yarısı "Mutluyum." derse her gün ve mutlu olmalarından da mutluluk duyarak hepinizden özür dileyeceğim.
Değerli milletvekilleri, gençlik merkezlerine atfedilen önem her geçen gün artıyor ve görüyoruz. Bu kuruluşlarla ilgili başta mali yapıları olmak üzere ciddi bir denetim zafiyeti olmakla birlikte, odaklarının madde bağımlılığıyla mücadele olmasını önemsiyoruz.
Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığının "2022 Türkiye Uyuşturucu Raporu"na göre 2020'de Türkiye'de yakalanan uyuşturucu bütün Avrupa'da ele geçirilenin 3 katı. Dünyada en çok eroin ele geçirilen 3'üncü ülkeyiz. Bu rekor yakalamalar gençlerimizin karşı karşıya olduğu tehdidin boyutlarını da ortaya koyuyor. Bu denli büyük bir tehdit karşısında gençleri koruma ve kollama görevinin devletten kimi dernek ve vakıflara devrini de son derece tehlikeli ve mahzurlu buluyoruz.
Değerli milletvekilleri, biz doğal kaynaklara dayalı büyüme potansiyeli iğdiş edilmiş bir ülkeyiz; yatırımı, beşerî sermayeyi yapmak mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla Gençlik ve Spor Bakanlığının doğal olarak hem bütçeden en geniş pay alan teşkilatlardan biri olması hem de gençliğin aslında kendi başına ayrı bir bakanlığın çalışma alanı olması beklenirken bütçenin, bunun ne kadar uzağında olduğumuzun belgesi olmasının ötesine geçemediğini üzülerek görüyoruz. Bakanlığın bütçe oranı yüzde 108 artarken öğrencilerin kredi oranının da yüzde 60 oranında artmasının matematik mantığını da anlamakta zorlanıyoruz. Haklı olarak denilebilir ki: "Her şey bu kadar kötüyse bu tablonun müsebbipleri nasıl oluyor da yirmi bir yıldır iktidarlarını koruyabiliyorlar?" Öğrenilmiş çaresizliğin üzerinde yükseliyor iktidar egemenliği, başlarken Sivas Kongresi'ndeki o genç şahlanışı boşuna anmadım, yüz dört yıl sonra bugün, gençler kendilerini ideolojik açıdan hâlâ en çok Atatürkçü olarak tanımlıyorlar; yorgunlar ama Ulu Önder'in "Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler asla yorulmazlar." öğüdünü kulaklarına küpe, yüreklerine rota edinmiş durumdalar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Buyurun.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Gençler geleceğimiz dolayısıyla onları önceledim ama Sayın Bakan buradayken spor kulüplerinin kara para aklama aracına dönmemesi ve MASAK'ın bu konuda devreye sokulması, profesyonel futbolcu ve hakemlerin de dâhil olduğu yasa dışı bahis konusundaki mücadelenin yapılan haberlere erişimi engellemekle değil de yargıyı işletmekle olması gerektiğini... Siyasetin, sporun üzerinden elini çekmesi gerektiği konusunda aksiyona geçmeye davet ediyorum. Bu çatı altında bu hassasiyet uyarınca hazırlanan bütçeleri de görebilmeyi diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)