Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 9'uncu Tur Görüşmeleri münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 41 |
Tarih: | 20.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA LÜTFULLAH KAYALAR (Yozgat) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 2024 yılı bütçemizle ilgili Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, şu ana kadar dinlediğimiz değerli arkadaşlarımız yaptıkları değerlendirmelerde ve görüşlerinde gerçekten çok önemli hususları dile getirdiler. Bugün görüştüğümüz bu bütçe kanunuyla, aslında Meclisimizin üç ana görevinden biri olan bütçe kanununu yapmak görevini yerine getiriyoruz. Bununla birlikte, diğer görevleri içerisinde olan denetim görevinde bugün Meclisimize baktığımız zaman, yeni sistem içerisinde, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi içerisinde Meclisin denetleme görevinin ne noktada olduğunu takdirlerinize arz ediyorum. Bundan ifade etmek istediğim şu: Bu bütçe görüşmeleri içerisinde biraz önce değerli arkadaşlarımızın da ifade ettiği gibi çok önemli hususlar var. Bunlar sadece rakamlar değil, Maliye Bakanlığı ve bütçe tabii ki rakamlardan müteşekkil ama bu rakamların oluşmasında hangi saikler önemlidir, ona bakmamız gerekiyor.
Maliye Bakanlığı bütçemizde, 4,564 trilyon liralık bu bütçe içerisinde cari transferlerimiz, özellikle 1,25 trilyonluk faiz ödemesi göze batmaktadır. Faiz ödemelerine geçmiş yıllara göre baktığımız zaman şöyle bir gelişme ortaya çıkıyor: 2019'da 117 milyar, 2020'de 138 milyar, 2021'de 240 milyar, 2022'de 329 milyar, 2023'te 646 milyar, 2024'te yüzde 100 artışla 1,25 trilyon. Bu, aslında bütçenin ne ifade ettiğini ve bütçedeki bu faiz artış oranıyla ekonomimizin hangi noktada olduğunu en güzel gösteren açıklamadır.
Şimdi, burada ifade ederken sadece Maliye Bakanlığımızın bütçesi değil, bugün içinde bulunduğumuz noktada yirmi bir yıldır devam eden Hükûmetin -şu noktaya geldiğimizde- temel göstergelerdeki gelişmeleri ve ne yaptığını ne yapamadığını da bir gözden geçirmemiz gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, 2013 yılında bugünkü siyasal iktidar 2023 yılını hedefleyerek 2023 yılı hedeflerini ifade etmişti. Bu hedeflere baktığımız zaman millî gelir 2 trilyon dolar olacaktı 2023'te. Şu anda gerçekleşme ve gene kendi yaptıkları orta vadeli programda bu hedefin 1,067 trilyona düştüğünü görmekteyiz, sapma oranı eksi 46,7'dir. Millî gelirde dünya sıralamasında 2013'te hedeflenen ilk 10'a girmek idi, şimdi bulunduğumuz noktada 19'uncu sırada bulunuyoruz. Aynı şekilde, kişi başına millî gelir 2013'te 2023 için 25 bin dolar olarak hedeflenmiş, şu anda 9.500 dolar ama orta vadeli programa göre 2023 için 12.415 dolar ifade edilmektedir. Aynı şekilde, ihracat 2023 için 2013'te 500 milyar dolar olarak öngörülmüş, şu anda gerçekleşme oranı 255 milyar dolardır; eksi 49, eksi 50 yani yüzde 50'lik bir sapma vardır, yüzde 50'lik bir yanılma vardır. Aynı şekilde, enflasyon oranına da baktığımızda, 2013'te 2023 için tek haneli bir enflasyon öngörülmüşken, şimdi 2024-2026 Orta Vadeli Programı'nda 2023 için öngörülen yüzde 65'tir yani hepimizin bildiği TÜİK verileri buraya konulmuştur. TÜİK verileri bile olsa sapma oranı artık 20 kata, 25 kata ulaşmaktadır çünkü ENAG verilerinde ve halkın aslında içinde yaşadığı hayat pahalılığında enflasyonun ne noktaya geldiği ortadadır.
Şimdi, buna benzer 2013-2023 yılları arasında ki çok uzunca olan bu süreç içerisinde temel göstergelerimizde herhangi bir iyileşmenin değil, hedeflerin gerçekleşmediği ve bu temel göstergelerin Türkiye'nin ileriye gittiğini ifade eden bir gelişme olmadığını da görmekteyiz. Sadece bir rakam daha vermek istiyorum: Türkiye'nin dünyada gayrisafi yurt içi hasıladaki sıralamasına baktığımız zaman, 1993 yılında 18'inci sırada, 2023 yılında 19'uncu sırada bulunmaktadır. Otuz yılın yirmi yılı tek başına bir iktidar olarak geçmiştir; bunu da yüce Meclisimizin takdirlerine, milletimizin takdirlerine arz etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, burada gene milletvekili arkadaşlarımız ifade etti, aslında bu yirmi yılın, 2013-2023'ü ele alırsak son on yılın önümüzdeki dönemi de etkileyen, şu anda da etkileyen ve etkileyecek olan en önemli dönemi 2019-2023 dönemidir. Vaktim elverdiği ölçüde şunu ifade etmek istiyorum: 2019-2023 arasında 4 değerli bakan göreve gelmiş, bu bakanların her birinin döneminde; birinde yeniden dengelemeyi sağlayarak yeni normale uyum çalışması, bir diğerinde stratejik plan, bir diğerinde yeni ekonomi yaklaşımı, bir diğerinde "Ekonomi Reformları Eylem Planı Mart 2023'e kadar tamamlanacak." şeklinde ana temalar ve birtakım politikaların takip edildiği ifade edilmiştir ancak şimdi geldiğimiz noktaya bakıyoruz: Şu anda 2023 Aralık ayındayız. Geldiğimiz noktaya baktığımız zaman bu, biraz önce ifade edilen sayın bakanlar döneminde Hükûmet politikası olarak, ekonomi politikası olarak açıklanan bu politikalar aynı zamanda Hükûmetin başı tarafından da mesela 30 Kasım 2021'de "Düşük faizle üretimi ve ihracatı destekleyeceğiz." gene aynı şekilde 19 Aralık 2021'de "Faizleri düşürmeye devam edeceğiz; Nas neyi gerektiriyorsa o yapılacak..." Arkadaşlarımız da ifade etti yani Hükûmetin politikası, temel ekonomi politikası faiz düşürme üzerine kurulmuş bulunmakta idi.
Şimdi, bu faiz düşüşleri Eylül 2021'den itibaren başladı ve bugünkü duruma geldiğimizde şunu görüyoruz: Bu faiz düşüşleriyle ilgili o günkü Bakan, Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Nebati "Esasen Türkiye ekonomi modeli üretim odaklı ve kapsayıcı bir büyümeyle inşa etmeye devam ettiğimiz güçlü yarınlarımızın yani -Türkiye Yüzyılı, bunu özellikle ifade etmek istiyorum- Türkiye Yüzyılı'nın da teminatı niteliğindedir." dedi. Şimdi de çok söyleniliyor Türkiye Yüzyılı. Aynı Sayın Bakan Hükûmet politikalarının ne olduğunu, ekonomi politikalarının ne olduğunu üzerine basa basa şöyle ifade ediyor: "Bu zorlu süreçte bizler küresel düzenin işaret ettiği yöne değil -bir daha tekrar ediyorum- küresel düzenin işaret ettiği yöne değil -bu aslında ne demek, iktisat teorilerinin, genel iktisadın, dünyada kabul edilen iktisadın temel öğretilerinin işaret ettiği yöne değil- ülkemizin ihtiyaç ve hedeflerine odaklanarak kapsayıcı büyümeyi ve en önemlisi de insanı merkeze alan Türkiye ekonomi modelini hayata geçirdik." Tarih bu senenin nisan ayı, 8 Nisanda bunlar söylenilmiş. Bakın, aradan geçen aşağı yukarı sekiz aylık bir süreç var.
Şimdi, bunlar söylenildi, bu politikalar takip edildi, haziran ayına gelene kadar ne oldu, bu politikalar Türkiye'ye, bize ne kazandırdı? Merkez Bankası politika faizi yüzde 19'dan 8,5'a düştü ama piyasa faizleri aksine artışa geçti, finansa erişim zorlaştı, insanların kredi kullanması bu artışlardan dolayı da imkânsız hâle geldi yani piyasalara yansımadı bu tedbir. Döviz artışa geçti, dövizle borcu olanların ama en önemlisi, 475 milyar dolar dış borcu olan Türkiye'nin dış borcunun ne kadar arttığını Hükûmet yetkililerin ve bu politikada ısrar edenlerin hesaplayıp söylemesi gerekir. Aynı şekilde, bu gelişmeleri önleyebilmek için kur korumalı mevduat olarak yeni bir enstrüman devreye konuldu. İfade edildiğine göre, 700 milyara yakın faiz ödemesi bankalar üzerinden alındı, Merkez Bankası ve hazinenin üzerine indirildi. Aynı şekilde, buradan gelen bu yanlış politikalardan dolayı bunları kapatabilmek için vergi artışları ezilen halkın, dar gelirlinin, sabit gelirlinin sırtına yüklendi ve hâlen de bu bütçede de yükleniyor. Bu bütçede de bu yanlış politikanın getirdiği yükler giderilmeye çalışılıyor, giderilebilirse. Merkez Bankasının rezervleri eksi 50 milyar-60 milyar bandına geldi. Aynı şekilde, bütçe açığı, cari açık, dış ticaret açığı inanılmaz boyutlara geldi, Türkiye'de rekor kırılan dönemleri hep birlikte yaşadık. Şimdi, bunun en fazla sıkıntısını çeken... Tekrar ifade ediyorum: Emeklimiz, dar gelirlimiz, işçimiz, sabit gelirlimiz, memurumuz, çalışanımız, çiftçimiz ve hatta iş adamlarımız, esnafımız bunun bütün sıkıntısını çekti geçtiğimiz dönemde yani bu yıl içinde getirilen ek vergilerle ve şimdi, önümüzdeki dönem getirilecek vergilerle de bunu çekmeye devam edecek.
Bakınız, bu bütçedeki vergi artışları yüzde 100'dür ama vergi artışlarının içerisinde en fazla KDV ve ÖTV'yle ilgili artışlar yüzde 260'lar mertebesindedir. Bunun halkımıza getireceği yükleri de şimdiden tekrar halkımızı uyarma anlamında özellikle ifade etmek istiyorum.
Tabii, enflasyonu düşürmek için alındığı iddia edilen bu tedbirler, maalesef, enflasyonu Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek noktalarına getirmiş bulunmaktadır. Bunu biraz önce de ifade etmeye çalıştım; şu anda hayat pahalılığı, enflasyon inanılmaz boyutlardadır. Aynı şekilde, bu politikalar neticesinde Türkiye'nin uluslararası finans çevrelerinde itibar kaybettiğini de gözlemlemekteyiz.
Değerli milletvekilleri, enflasyon ve faiz konusunda ifade etmek istediğim, düşük faizin enflasyonu düşüreceği inancına dayalı uygulama -ifade ettik şu ana kadar- büyük bir ekonomi politikası hatasıdır. Bu hatanın bedelini Türkiye nasıl ödeyecektir, Türkiye'nin hangi kesimleri ödeyecektir biraz önce ifade ettim, benden önceki değerli konuşmacılar da bunlara değindiler; kendilerine de teşekkür ediyorum.
Mayıs 2023'te faizlerin geldiği nokta şu: Merkez Bankası politika faizi yüzde 8,5; ticari faizler yüzde 30, 35, 40; aynı şekilde, burada, baktığımız zaman, enflasyon da -biraz önce ifade ettim- en yüksek noktasında. Biz buraya geldiğimizde bunları söylüyoruz ama -ifade edildi burada da- ben zabıttan okuyacağım. Şimdiki Sayın Maliye Bakanımız ile önceki Bakanın görev tesliminde yaptıkları çok kısa bir konuşma var, o konuşmayı aynen okuyorum; Sayın Şimşek: "Türkiye'nin rasyonel bir zemine dönme dışında bir seçeneği kalmamıştır. Kurala dayalı bir Türkiye ekonomisi, özlenen refaha ulaşmamızda önemli olacaktır." Bir seçeneği kalmamıştır yani duvarın önüne geldi, artık yapacak bir şeyi yok, artık akılla, dünyayla, iktisat ilminin ifade ettiği kurallara göre, uygun gördüğü kurallara göre bir yönetim yapılması gerekir. Ama soru gene şu: Peki, bu yapılmadı, bilerek yapılmadı, bundan dolayı Türkiye'de insanlarımız zarar gördü ve hâlen zarar görüyor, Türkiye topyekûn zarar gördü ve hâlen zarar görüyor. Şimdi, altı aylık geçtiğimiz dönemle ilgili olarak, bundan önceki bu dönem unutulacak mı? Bu dönemle ilgili, gerek vatandaşımızda gerek Türkiye'de gerek Meclisimizde bu dönemle ilgili değerlendirmeler açıklıkla gündeme getirilmeyecek mi? Ama daha önemlisi, siyasal iktidarın başında olanlar, siyasal iktidarı yönlendirenler, siyasal iktidarın bugünkü Hükûmetindeki Sayın Bakanlar bu zararı nasıl telafi edecekler, millet adına nasıl telafi edilecek? Bu vergiler nasıl telafi edilecek ve bundan sonra 260'lara gelmiş olan vergi artışları, yüzde 100 olan bütçe artışları nasıl telafi edilecek? Asıl olay burasıdır.
Şimdi, bakın, aynı şekilde Sayın Merkez Bankası Başkanı da 16/10/2023'te "Politikamız bir önceki dönemin tam tersidir." diyor. Tekrar üzerine çok basarak söylüyorum: O zaman, altı ay önceki bu zararlar, bunlar unutulacak mı? Bunlar unutulmalı mıdır? Bunlar konuşulmamalı mıdır? Bunlar dile getirilmemeli midir? Bunu ifade etmemiz lazım yoksa burada, Mecliste kendi kendimize konuşmanın bir manası yoktur. Türkiye inanılmaz bir sıkıntıya girmiştir.
Şimdi ifade ediyorum: Sayın Bakan geldikten sonra bu ifade ettiği kuralla, akılla -yeni dönem ifade ettiler- şimdi, şu anda, Merkez Bankası faizleri yüzde 8,5'tan yüzde 40'ın üzerine çıktı; aynı şekilde, döviz de 20 liraydı mayıs ayı, haziran ayı başında, şu anda 30 liraya çıktı; bu, devam etmektedir. Aynı şekilde, 475 milyar dolar dış borcu olan -Sayın Bakan şu anda dünyada birtakım geziler yapıyor ama- Türkiye'ye, yatırım anlamında bir sermaye girişi yok. Neden? Çünkü ifade etmemiz lazım ki hukuka yaslanmayan, hukuku uygulamayan, hukuka dayanmayan, hukuki güvencenin olmadığı, hukuki güvencenin sarsıldığı bir ülkeye yabancı sermayenin dönüp bakması veya gelmesi mümkün değildir. Peki, bu ne demektir? Bu, şu demektir: Şimdi, biz, sadece faiz artışlarıyla bu sıkıntının içinden çıkacağımızı zannediyorsak bu faiz artışlarıyla çıkamayız; gerçekten yönetim mantığının değişmesi lazım. Sadece Sayın Bakan ve gelen bürokrat, Merkez Bankası Başkanı ve arkadaşları değil, Türkiye'yi yönetenlerin dünyayla uyumlu olmak, dünyadaki temel kurallara uymak noktasında mecbur olduklarını; kendileri için değil, ülke için mecbur olduklarını, Türkiye için mecbur olduklarını, gelecek için mecbur olduklarını hissetmeleri lazım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Kayalar, lütfen tamamlayalım.
LÜTFULLAH KAYALAR (Devamla) - Bitirdim, bitirdim.
Korkum odur ki önümüzdeki dönemde şimdiki Değerli Bakan ve yöneticiler ile gene Hükûmetin başı arasında bir görüş ayrılığı çıkmasın ve gene korkum odur ki önümüzdeki dönemde yeni bir ek bütçe Meclise gelmesin. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)
Teşekkür ediyorum.