GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 1'inci Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:42
Tarih:21.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA UĞUR POYRAZ (Antalya) - Sayın Başkan, Hükûmet temsilcileri, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubumuz adına söz almış bulunmaktayım.

Platon'a göre devletin yapısında ve yönetiminde adalet olması için önce tüm yurttaşların kalplerinde ve ruhlarında adalet olması gerekir. Maalesef uzun zamandır hiçbirimizin ne kalbinde ne ruhunda adalete inanç ve güven kalmadı. Ülkemde hukuk alanındaki herkes bilir ki iyi bir avukatın artık iyi bir hukukçu olmasına gerek yok. 2 no.lu barodan iktidara yakın bir cemaat veya tarikat mensubiyetiyle hâkime, savcıya, başkana, üyeye, Emniyete kanalı varsa yeterlidir. Keza, hâkim, savcılar da artık önlerine gelen dosyalarda "Avukat kaç numaralı barodan?" diye bakıyor. E, ne de olsa sizin baroların avukatları hâkim, savcıların terfi, tayin ve siyasetteki himayedarları. Doğal olarak da 2 no.lu baro avukatlarında mesleki ve iktisadi olarak ciddi bir performans artışı var. Ben de buradan nazar değmemesi adına kendilerine ağız dolusu bir maşallah demek istiyorum! Vicdan ile cüzdan arasında bırakılan, adalet ve siyaset arasında öğütülen hâkim ve savcılara ise Allah'tan kolaylıklar diliyorum. Çürüyen, daha doğrusu çürütülen yargı sistemine ilişkin tek bir örnek bile bu durumun fotoğrafını çekmeye yetecektir: Milyar dolarlık konuları içeren ihale, çete, alacak gibi dosyalarda nihai karar tesis eden Yargıtay ve Danıştay üyelerinin maaşları 80 bin lira, emekli olunca bu rakam 40 bin liraya düşüyor. Anımsatırım ki TÜRK-İŞ bulgusuna göre Türkiye'de yoksulluk sınırı 45 bin lira. İlk derece hâkim, savcıları, ceza tevkifevleri personeli, adliye çalışanları; hepsinin durumu aynı. Yarınından kaygılı yargıçların adaletle karar vermesi, bu duyarsızlık üzerine inşa edilmiş hukuk sisteminin doğru işlemesi ne ölçüde mümkündür?

Adalet siyasi baskıyla, tarikat, cemaat ilişki ve iltimaslarıyla ezilip un ufak edildi. HSK'nin Avrupa Yargı Kurulları Ağı'na katılımı bu yüzden askıya alındı. Adalet Bakanlığının nezareti, çıkar odaklarının sirayetiyle şeffaflık, nesnellik, tutarlılık, aleniyet ve liyakatten arındırılmış mülakatlarla her yıl bine yakın hâkim, savcı sisteme ekleniyor. Falanca cemaat, filanca dernek, bilmem ne vakfı, iktidarın referans listeleri misli uygulamasıyla hayata geçiriliyor. Adaleti sağlayacak hâkim, savcı adayları daha yolun başında dönemin muktedirleriyle irtibatlanıp iltisaklanıyor. Gömlek daha ilk düğmeden yanlış ilikleniyor, sonrası da malum, uzun zamandır olağanlaştırılan rüşvet, ihmal, istismar. Düzene uymayanlara da sürgün tayini, disiplin soruşturması, terfi tenzili. Adalet Akademisinde hâkim, savcı adaylarının kalacak yerleri yok; cemaat, tarikat ev ve yurtlarına âdeta altın tepsiyle sunuluyorlar. Ülkemin hâkim, savcıları mesleğe girmek için de kalmak için de yükselmek için de çeşitli kişi ve grupların himayesine muhtaç oluyor. Bu çevreler vatana, millete, devlete ihanet edince ne oluyor? Onu da 15 Temmuzda hep beraber yaşadık. Yani anlayacağınız, tas aynı, hamam aynı, değişen sadece tellaklar. Şimdi, sormak istiyorum: FETÖ yapılanması paraleldi, şimdilerde yol verdiğiniz cemaat ve tarikatların yapılanması nedir? Bugüne kadar FETÖ'ye ilişkin devamlı ve defaatle dile getirdiğiniz "Devleti ele geçiriyorlar." duruşunuzu, şu an yol verdiğiniz cemaat ve tarikatlar için de ifade edebilecek misiniz? Onların amacı ne, sanayi devrimi yapmak mı? Bugüne kadar birçok cemaat ve tarikata ilişkin Hakyol, Okuyucu, Menzil, İskenderpaşa, Reyhani, Yazıcı, diğerlerini farklı kılan nedir FETÖ'den? O yüzden, üç bin yıllık Türk devleti sizin hobi projeniz, yapboz tahtanız mıdır? Hiç mi ders almıyor, hiç mi tecrübe sahibi olmuyorsunuz?

Hâlen görevde olan Anadolu Başsavcısı İsmail Uçar'ın HSK'ye yazdığı mektuptaki cümleleri hatırlayalım: "Kimi yargı mensupları her türlü kirli işi yapmayı kendinde hak görmeye başladı. Girdikleri kirli ilişkilerle FETÖ'cü hâkim ve savcılara rahmet okutur duruma geldi. Yargı içinde oluşmaya başlayan çete ve çetecikleri toptan yok etmemiz gerekiyor." Hepinizin ve hepimizin bildiklerini Başsavcının mektubu apaçık söylüyor. Büyük Türk milleti huzurunda tarihe not düşüyorum: Yarattığınız bu canavarla bir gün muhakkak yüzleşeceksiniz; zira, bu canavarı siz yarattınız. WhatsApp ve FaceTime üzerinden mesaj atıp, konuşup talepler ileterek, şu ceket ceplerinizdeki unutmayız kartlarına isimler yazıp mülakat heyetlerine vererek, bugün mülakat heyetlerinin üyelerinin isimlerini de düne kadar benzer kartlara yazıp terfi ve tayin ettirerek, haksızlığı failine göre tartıp "Bizdense helal, değilse haramdır." diyerek bu canavarı siz yarattınız, kendiniz ettiniz, kendiniz buldunuz da diyemiyorum; zira, eylem ve söylemleriniz, devletin saygınlığını, milletin vicdanını yerle bir ediyor. Yargıda sayıları her geçen gün azalan adil ve namuslu bir azınlık haricinde artık devletin hâkimi, cumhuriyetin savcısı yok. Şimdikiler siyasetin kıvrak manevralarının hâkimi, kendilerini o makamlara getirenlerin savcıları. Mesailerinde siyasi telefonları cevaplamak ve bakanlık elitlerinin arsız taleplerini eksiksiz olarak yerine getirmek zorunda kalan bu hâkim ve savcılara da kolaylıklar diliyorum. Milleti ve değerlerimizi ikiye böldüğünüz gibi, hukuk önünde vatandaşı da ikiye böldünüz. AK PARTİ'ye, ona entegre tarikat ve cemaatlere mensup olanlar sütten çıkma ak kaşık, aracılık hizmetinin adı da milletvekillerinizin tanımıyla "FETÖ borsası" geri kalan hepimiz ya FETÖ'cü ya hain ya terörist.

Yirmi yılda 7 yargı paketi çıktı. Referandumları, KHK'leri, torba yasaları, yapboz genelgeleri saymıyorum bile; sonuçta, ileriye değil, hep geriye gittik. Bütçeler arttı, kadrolar büyüdü ama dosya sayıları, dava süreleri, suistimal haberleri azalmadı. Vatandaşın yarısı diğer yarısıyla davalık, milletin tamamı devletle davalık; buna ne hâkim ne savcı, mahkeme yetmez, yetmiyor da. Davanın taraflarına ve iktidarın ihtiyaçlarına göre değişen içtihatlarla toplumsal adalet duygusu kaos içinde; ilk derece mahkemeleri, istinaf, Yargıtay, Danıştay fark etmiyor, hâkim, savcı, başkan, üye, avukat, hepsi bu kaos içerisinde. Avukatların durumu bilhassa içler acısı; asgari ücretin altındaki rakamlarla genç avukatlar meslek icra etmiyor, hayatta kalmaya çalışıyor. 2 no.lu baronun baronlarının bağımsız ve tarafsız Türk yargısındaki günbegün artan etki ve itibarını hayretle izliyor, yarattığınız "bizden olanlar" hukukuna karşı adaletin yanında saf tutuyorlar.

Birkaç istisna haricinde Türkiye'de hukukun eğitimi verilmiyor, diploması dağıtılıyor. Peynir ekmek gibi akademik kariyer dağıtan üniversitelerin siyaseti akademik ahlaka tercih etmiş sözde akademisyenleri her gece ekranlarda yüzleri kızarmadan hukuka takla attırıp her yanlışını coşkuyla kutsadığı iktidarın bir tebessümü için yarışıyor.

Anayasa Mahkemesi son on yılda 72 bine yakın ihlal kararı vermiş. Bunların neredeyse yüzde 80'i makul sürede yargılanma hakkına, daha doğrusu yargılanmama hakkına ilişkin. Aynı AYM 10 Ekim 2023'te bir karar aldı, artık bu konuda başvuruları incelemeyecek. Sebep, maazallah; sonuç, maşallah; süreç, inşallah. Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini bilen herkes şu aralar tartışıyor.

Seçilmiş milletvekili Can Atalay, Gezi davasından cezaevinde. Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru sonucunda seçme seçilme hakkı bakımından ihlal kararı verilmiş. AYM bir karar verdiğinde yasamanın mensubu biz milletvekilleri bu karara uyuyoruz, yürütmenin başı Sayın Cumhurbaşkanı, bakanlar ve kurumlar bu karara uyuyor ancak Yargıtay 3. Ceza Dairesi kendini bu sorumluluktan azade tutuyor, bir de bu yetmezmiş gibi Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Bu cüret karşısında tüm meslektaşları gibi ben de Sayın Bakanın yargının izzet ve itibarını korumasını bekledim, "İyisi mi şu bireysel başvuruyu kaldıralım gitsin." cevabı karşısında hem üzüldüm hem de utandım. Oysa ki işler bu hâle gelmeden çözülürdü ve yolunu siz de biliyordunuz. Can Atalay seçilince yargılamayı durdurur, tahliye eder, mazbatasını verir, Mecliste yeminini eder, daha sonra mahkeme iki satır bir yazı yazar, Meclis Başkanı durumu izah eder, okur "Kabul edenler... Etmeyenler..." indir elleri, kaldır elleri, hop halloldu. Ne Meclisin itibarı iki paralık olur ne mahkemeler birbirinin gırtlağına sarılır, bu çözüm aklınıza gelmemiş olabilir, olsa olsa işinize gelmemiştir. Şimdi size soruyorum: Yeni anayasa propagandanız için Can Atalay'ın hürriyetini, Meclisin haysiyetini, yüksek mahkemelerin itibarını, milletin adalete güvenini ve millî iradeyi böyle suiistimal etmeye değer mi? Şimdilerdeyse toplumdaki cezasızlık algısı üzerinden 8'inci paket hazırlıkları yürütülüyor, bir ay bile hapis cezası alan on iki gün yatacak.

Sayın Bakan, aidiyetlerini devlete değil siyasete hasletmiş bazı bürokratlarınızın bildiği ama size sunmadıkları bazı bilgileri paylaşmak isterim. Cezaevlerindeki mahpus oranında ortalamanın 3 katıyla Avrupa 1'incisiyiz, yirmi yıllık iktidarın sonunda dünya Hukukun Üstünlüğü Endeks'inde 140 ülke içerisinde 116'ncıyız, bölgemizin ve OECD'nin sondan 1'incisiyiz, bir sıra üstümüzdeki Meksika'da karteller sokak ortasında çatışıyor, iki adım altımızdaki İran'da insanlar vinçle asılıyor. Sorunlar doğru tespit edilmiyor, sorunlar anlaşılmıyor, dolayısıyla da doğru çözüm de bulunamıyor. Bunu istemiyor olamazsınız olsa olsa beceremiyorsunuz. Siyaset-mafya ilişkileri, sınıraşan kaçakçılık ve örgüt suçları, yolsuzluk skandalları, kara para ağları her yanı sarmış durumda. Bu metastaza neşter vurmayan eller "Hudut namustur." diyen gençleri, gerçeğin peşindeki gazetecileri tutukluyor. Toplumun vicdanı olması gerekenden, haklıdan değil, güçlüden taraf oluyor. İsmail Arı'nın haberini hatırlatalım: Bakırköy Adliyesinde bir bilirkişi rüşvet alırken suçüstü yakalanıyor, iki ay yatıp tahliye oluyor "Beni yargılayanlar benden rüşvet aldı." diyerek 53 kişinin ismini veriyor, yargılama, bu süreç beş yıldır devam ediyor; sonuç yok.

Maraş'ta bir cumhuriyet savcısı bir otopark kavgası sonrasında meslektaşım Avukat Ayhan Özdemir'i gözaltına aldırıyor, mesleki dayanışma kafasındaki hâkim de tutukluyor. İki gün önce tahliye oldu, kendisine de buradan geçmiş olsun diyorum. Bu hâkimler, bu savcılar mı bu memlekete adalet getirecek? İktidarların en kutsal görevi vatandaşlarına eşit ve yansız adaleti sağlamaktır. O zaman, haydi, beraber paketlerden arınacak bir yargı inşa edelim. Şu FETÖ'yü hayatımızdan söküp atalım, siyasi ayağını Gazi Meclisimiz eliyle hemen, şimdi bulalım, var mısınız? FETÖ'cü hâkim ve savcıların, Emniyet müdürlerinin kapattıkları dosyaları yeniden açalım, var mısınız? Cemaat ve tarikatları yargıdan silip atalım, var mısınız? Emniyetin yargı üzerindeki baskısını bitirelim, var mısınız? Meslek içi sınavlarla sisteme doldurduğunuz hâkim, savcıların yeterliliklerini ölçelim, var mısınız? AYM kararlarını uygulamayan hâkim, savcılar hakkında gerekli işlemleri tesis edelim, var mısınız? Çorlu'da 9 yaşında ölen Oğuz Arda'nın, sır perdesiyle ölümü sarmalanan Rabia Naz'ın hesaplarını soralım, var mısınız? Kendi yurdunda vurulup öldürülen Yunus Emre'nin, kendi polisinin örtbas ettiği, kendi savcısının salıverdiği, kanı yerde kalan Yunus Emre'nin...

Sayın Bakan, paylaşımınız ile süreç örtüşmüyor, farkında mısınız? Sıfatı ne olursa olsun, herkes kanun karşısında eşitmiş, uluslararası prosedür titizlikle yürütülüyormuş! Sayın Bakan, bu kepazeliğin bir parçası, karar alanı, talimat vereni değilseniz, çaresizliğinizi ve yalnızlığınızı hafifletecek bir soru sorayım size: Somali Cumhurbaşkanının oğlu ne sıfatla Türkiye'deymiş biliyor musunuz? Şimdiki İçişleri Bakanının üzerinde tepindiği selefi, insani gerekçeyle geçici ikamet izni vermiş. Düşünsenize Sayın Bakanım: Babasının yönettiği ülkede oğlu yaşamıyor, gelip bizden geçici ikamet alıyor, cinayet işleyip kaçıyor, Türk evladının kanı yerde kalıyor.

Eğer diyorsanız ki: "Gündemimiz Somali değil, Filistin." Filistin'den konuşalım. İsrail'e şilep şilep, tanker tanker yük taşıyanlar kimin oğlu, ortağı, vekil adayı, belediye başkanı, il, ilçe yöneticisi; onu konuşalım. İsrail'e çimento, çelik, kablo, benzin satanları, katil askerlerine üşümesinler diye don satanları konuşalım. Gazeteciler günlerdir yazıyor, tek bir tekzip yok, sadece erişimin engellenmesi kararı var; o kılıfa o minare, o çuvala o mızrak sığmaz. Bu hesaplar sorulmayacak, bu yanlışlar düzelmeyecekse reformmuş, paketmiş bunların hepsi hikâye. Yani Sayın Bakan, anlayacağınız, Türkiye'nin eksiği ceza ve infaz olsaydı Avrupa'nın hapishaneleri en dolu ülkesi Türkiye olmazdı. Türkiye'nin eksiği bağımsız ve tarafsız yargıdır, liyakatli ve vicdanlı yargıçlardır, adaleti dert edinmiş bir iktidardır.

Sayın Bakan, sayın bürokratlar, sayın milletvekilleri; anormali normal bellediğimizde o deliliğin içinde yaşamayı kanıksarız, sonra da işler çığırından çıkar. "Siz yapın, hukuk arkadan gelsin." diyen bir yürütme; ona ram olmuş, Genel Kurulda bazen neye el kaldırdığını bile bilmeyen yasama grubu, her dönemin muktedirlerine eğilen ve her dönemin vesayetine göre karar tesis eden bir yargı sistemi, Bakanlık elitlerinin taleplerini emir telakki eden savcılar, aynı iktidar döneminde birbirine diş bileyen halef selef bakanlar, devlete ve millete değil, kendilerine makam verenlere aidiyet duyan yargı ve kolluk yetkilileri...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

YASİN ÖZTÜRK (Denizli) - Süre vermeyecek devam et, devam et.

UĞUR POYRAZ (Devamla) - Ankara'da "Biz bu başsavcı vekiliyle çalışmak istemiyoruz." deme cüreti gösteren, HSK odalarını gezip adliye tasarlamaya çalışan, suç çetesi operasyonuna "intikam" adı verip devlet ile mafya arasında mütekabiliyet oluşturan polis müdürleri; hepinizin bildiği ancak ifşa olmamış daha nice skandallar.... Siz bu ülkede kendinizi güvende hissediyor musunuz? Malınızdan, ailenizden, geleceğinizden umutlu musunuz? Dünün kahramanı bugünün haini olanlara bakıp "Bana bir şey olmaz." diyebiliyor musunuz? Sizden olmayanlara reva gördüğünüz muamelenin bir gün size reva görülmesinden korkmuyor musunuz?

Adalet, devletin namusu, milletin çimentosudur. Bizler bu toprakların evlatları olarak son nefesimize kadar bizi biz yapan millî ve manevi değerlerimizi, millet olma irademizin teminatı olan cumhuriyetimizi, devletin namusu, milletin çimentosu olan adaleti kendi namusumuz bilerek; hak için, hukuk için, doğru için, Allah rızası için, sizler de dâhil hepimizin geleceği için daima mücadele edeceğiz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)