GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:44
Tarih:23.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA MEHMET MUSTAFA GÜRBAN (Gaziantep) - Sayın Bakan, değerli milletvekilleri; 2024 Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi'nin 5'inci maddesini görüşmek üzere parti grubum adına söz almış bulunmaktayım.

Sözlerime başlamadan önce, dün şehit olan askerlerimize Allah'tan rahmet, yaralılarımıza Rabb'imden şifa diliyorum.

Merkezî yönetim bütçesindeki esneklik araçlarının her geçen yıl daha fazla kullanıldığı tespit edilmiştir. Harcamalar yönünden esneklik mevzuatta tanınan sınırların ötesine geçilerek kullanılmaktadır. Merkezî yönetim bütçesinin düşük bir esnekliğe sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Yedek ödenek ve ödenek aktarma araçları sınırları zorlanılarak kullanılmaktadır. Ödenek üstü gider yapılmasına yol açmaktadır. Bu durum, mali disiplin açısından tehdit oluşturmaktadır, yasamanın bütçe hakkını kullanımını tahrip etmektedir.

Ayrıca, yürütmeye esneklik sağlayan birçok aracın kullanımına ilişkin kayıt tutulmamaktadır; ödenek hareketleri yeterince takip edilememektedir, idarenin eylem ve tasarruflarındaki alenilikle çelişmektedir, esnekliğin kullanımındaki şeffaflık kaygılarını da somutlaştırmaktadır. Esnekliğin, bütçe hakkının tatbikine uygun şekilde kullanılması gerekmektedir, yöneticilerin yeni süreçleri ve teknikleri doğru algılamaları gerekmektedir, yapılan düzenlemelerin kurumsallaştırılması ve kurumsal hafızanın canlı tutulması gerekmektedir, karar verici pozisyonda olan yetkili kişilerin yenilikleri takip etmesi gerekmektedir, yöneticiler gerekli teknik bilgi ve beceriyi kullanabilmeli ve alt birimlere aktarabilmelidir.

Performans esaslı program bütçe sistemi bir anda tüm sistemi düzene sokacak sihirli bir araç değildir; söz konusu sistemin tamamen uygulamaya geçmesi, bir altyapının oluşturulması gerekmektedir, teknik bilginin tüm kurumlara doğru ve anlaşılır bir şekilde aktarılmasını gerekli kılmaktadır. Geleneksel bütçe sisteminin devam etmesinin temel sorunu, kamu idarelerinde kurumlar arası ve kurum içi yönetişimin sağlanamamasıdır. Ayrıca, kurumların alt birimlerinde yeterli teknik bilgiye sahip uzman eleman yetersizliği bulunmaktadır. Harcama yapmakla yetkilendirilen kişilerin tutumları, hizmetlerin temel amacından ziyade sadece ihtiyacın karşılanabilmesidir.

Kamu kesiminin belirli hedeflere yönelik programlar için ayırdığı kaynaklar çok sınırlıdır; merkezî yönetim bütçesinden yapılan harcamaların yaklaşık yüzde 30'u personel giderleri, yüzde 10'u faiz giderleri, yüzde 40'ı cari giderlerdir. Bu durum, bütçe esnekliğini zayıflatmaktadır, kamu idarelerinin kaynaklarını öncelikli alanlara aktarmalarını zorlaştırmaktadır, önemli hizmet programları kâğıt üzerinde kalmaktadır. Harcama birimleri, ekonomik sınıflandırmada yer alan giderlerini kendilerine verilen gelirlerle karşılamaya odaklıdır. Dolayısıyla belirlenen hedefler gerçekleşmemektedir. Sonuç olarak, Hükûmet yetkilileri tarafından bütçe sistemine yönelik teknik eksiklik tespitlerinin yapılması gerekmektedir. Tespit edilen eksikliklerin giderilme çabası önemlidir. Gerçekleştirilecek çalışmalar, idareler ve bütçe uygulayıcıları arasında yönetişim perspektifinde yürütülmelidir. Aksi takdirde bu bütçe sistemi de teknik değişiklikler ve bürokratik süreçlerden öteye geçemeyecektir.

Doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla oluşturulacak bütçe ise oldukça önemlidir. Çevreye saygılı, doğayla iç içe geçmiş politikalarla olması muhtemel doğal afet zararları asgariye indirilebilir. Siyasi iktidarın şehirleşme stratejileri ivedilikle güncellenmelidir. Günümüz şartlarına uygun güncellenen strateji ve politikalarla riskleri en aza indirmeye gayret edilmelidir. Deprem coğrafyasında yaşadığımız hepimizin malumudur. Şehirlerimizin ve yapılarımızın depreme hazırlıklı hâle getirilmesi elzemdir. Bilimin gereklilikleri yerine sermaye ve rant önceliklerine önem verilmektedir. Deprem felaketinde, maalesef, bedelini çok ciddi mal ve can kayıplarıyla ödedik. Usulüne uygun yapılmayan binaların enkazı altında kalan vatandaşlarımıza günlerce ulaşılamamıştır. Vatandaşlarımız zorlu kış şartlarında hayat mücadelesi vermiştir. Yeni inşa edilmiş binaların dahi çökmesi, bina sağlamlık standartlarında yetersiz kalındığının en açık göstergesidir. 99'daki Gölcük depreminden sonra depremlere daha dayanıklı binalar inşa etmek için yeni bina yönetmelikleri çıkarılmıştır. 2018'de güncellenen bina yönetmelikleri, mühendislik tasarımı ve inşaat kalitesi ile malzeme kalitesi için yeterli gerekliliklerin düzenlemesi yapılmıştır. Bina yönetmeliklerinin yeterince uygulanmadığına dair eleştiriler uzun süre gündemi meşgul etmiştir. Esasında konunun özetini manidar bir örnekle açıklamak istiyorum. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının Hatay İl Müdürlüğü binasının büyük bir bölümü depremde hasar görmüş ve yıkılmıştır. İktidar, gerekli güvenlik sertifikaları olmadan inşa edilen veya ilave kaçak katlar yapılarak inşa edilen yapılar için yasal muafiyet sağlayan imar aflarını periyodik olarak çıkarmıştır. Etkilenen deprem bölgesinde 75 bin kadar binaya inşaat affı verilmiştir. Uzmanlar, imar affıyla şehirlerin mezarlık olabileceği konusunda daha önce uyarılarda bulunmuşlardı. Uzmanlar, 2018 genel seçimlerinden önce depremden etkilenen 10 ilde 294.165 olmak üzere ülke çapında 3,1 milyon yapıya imar affı verildiğini açıklamıştır.

Deprem bölgesinde yapılmakta olan TOKİ konutları en önemli sorunlarımızdan birisidir. 6 Şubatta meydana gelen deprem felaketi sonrası vatandaşlarımız başını sokacak bir ev hayali kurmaktadır. 21'inci yüzyılda ihtiyaçlar piramidinin hâlâ en temel safhasındayız. Deprem bölgesinde konteyner ve çadırlarda hayatlarını idame eden vatandaşlarımıza sağlıklı ve güvenilir konutlar inşa etmek Hükûmetin en önemli görevidir. Malumunuz, kış ayları içindeyiz. Kış aylarının yaşam şartlarını zorlaştırması, deprem bölgesinde barınma ihtiyacı olan vatandaşlarımızın çok daha zor günler geçirmesine sebep olmaktadır. Bir an önce depremzede vatandaşlarımızın kış şartlarına uygun şekilde mağduriyetleri giderilmelidir.

Uzmanlara göre İstanbul'da deprem olma ihtimali yüksektir. Kentsel dönüşüm hususunda siyasi iktidarı uyarmak istiyorum. İstanbul'da kentsel dönüşüm bekleyen binlerce bina bulunmaktadır, özellikle 1999 yılı öncesi yapılan bina tespitlerinin ivedilikle yapılması gerekmektedir; kentsel dönüşüm bekleyen bu binaların çoğu hiçbir müdahale gerekmeden tehlike saçmaktadır. Son yıllarda kendiliğinden yıkılan binaların olduğu basına yansımıştır. İstanbul'da bir an önce kentsel dönüşüm hız kazanmalıdır. Dayanıksız binalar vatandaşlarımız barınma mağduriyeti yaşamadan yıkılmalıdır. Mevcut yapılar tek tek gözden geçirilerek teste tabi tutulmalı, olası İstanbul depremine hazır hâle getirilmelidir. Kentsel Dönüşüm Yasası hükûmet tarafından ancak 2012 yılında çıkartılabilmiştir. Bu konuda büyük zaman kaybı yaşanmıştır.

Başta finansman sorunu olmak üzere yaşanan plansızlık yüzünden kentsel dönüşümde bugüne kadar yeterli ilerleme sağlanamamıştır, rakamlar da bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. 99 depreminin tüm acılarına rağmen Kentsel Dönüşüm Yasası'yla birlikte bugüne kadar on yılda ancak 2 milyon 200 bin bağımsız bölüm dönüştürülebilmiştir. Bu konuda yola çıkılırken Bakanlık yaklaşık 6 milyon 700 bin riskli konut tespit etmiş ve dönüştürülmesine karar vermişti. Bugüne kadar dönüştürülen konut sayısı dikkate alındığında hâlen 4 milyon bağımsız bölüm ve burada yaşayan milyonlarca insan kentsel dönüşüm beklemektedir. Aynı hızla gidilmesi hâlinde kentsel dönüşüm bekleyen 4 milyon konut için yaklaşık yirmi yıllık bir süre gerekmektedir. İstanbul'un bu kadar bir süre risk altında bırakılmasına kesinlikle izin vermememiz gerekiyor.

99 Gölcük depreminin ardından afet önleme ve acil durum hizmetlerinin geliştirilmesi için alınmaya başlanan deprem vergisinden yaklaşık 88 milyar lira toplanmıştır. 2011'de 644 kişinin hayatını kaybettiği Van depremi sonrası "Deprem vergileri nerede?" sorusu gündeme gelmiştir. Sayın Bakan Mehmet Şimşek toplanan vergilerin duble yollara, demir yollarına, hava yollarına çiftçimize ve eğitime gittiğini açıklamıştı. Geldiğimiz durumda ise AFAD kurumunun hâli ortadadır. Toplanan vergiler gerçekten doğal afetlerle mücadele kapsamında harcansaydı, yanan ormanlarımıza müdahale edecek kısıtlı sayıda değil, yeterli sayıda hava araçlarımız olurdu, doğal afetlerle mücadele edecek kısıtlı sayıda değil, yeterli sayıda AFAD ekiplerimiz olurdu. Doğal afetler sonrası karşılaşılan süreçte AFAD maalesef sınıfta kalmıştır. Okullarda ve kurumlarda uygulanan tatbikatların verimliliği ciddi anlamda sorgulanmalıdır. Şahsım olarak bu konuda bir çözüm önerim olacaktır: Vatandaşlarımızı doğal afetlere hazırlıklı hâle getirebilmek için ortaöğretim seviyesinde doğal afet dersi müfredata konulmalıdır. Ortaöğretim kademesinde bazı derslerin başarı puanına etkisi yani herhangi bir değerlendirmesi yoktur. Aynı şekilde, herhangi bir başarı puanı aranmaksızın müfredata doğal afetler dersi konulması, yılda belirli aralıklarda ve çerçevede yapılan tatbikatlardan çok daha verimli ve dinamik olacaktır. Çocuklarımızı, vatandaşlarımızı deprem ve diğer doğal afet gerçekleriyle, sorumluluk bilinciyle geleceği hazırlamalıyız.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)