GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:45
Tarih:24.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA AHMET EŞREF FAKIBABA (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, Bakanımız ve Hükûmetin değerli temsilcileri; görüşülen kanun teklifinin 14'üncü maddesi üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen vatandaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, hain terör örgütü PKK tarafından Irak'ın kuzeyinde şehit edilen kahraman Mehmetçiklerimize Allah'tan rahmet; ailelerine, yakınlarına ve silah arkadaşlarına sabır; yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Yüreğimiz yanıyor, kanımız içimize akıyor; Allah kerim diyorum. Yetkililerin özel olarak Meclisi bilgilendirmesi gerektiğine inanıyorum. Milletimizin başı sağ olsun. Millî yas ilan edilmelidir. Asıl gündemimiz şehitlerimiz olması gerekirken maalesef madde üzerinde de konuşmak zorundayım.

Türkiye'de bütçe yapım süreci ve Hükûmet-Parlamento ilişkisi demokratik standartlara uygun olmayan bir şekilde devam etmektedir. Bütçe sürecinin daha demokratik ve verimli hâle gelmesi açısından Meclisin etkin ve şeffaf bir süreç takip etmesi şarttır. Bunun için de milletvekilleri mutlaka ve mutlaka özgürleştirilmelidir yani milletvekilleri ön seçim veya dar bölge, daraltılmış bölge veya tercihli sistem gibi yollarla direkt halk tarafından seçilmelidir ve böylece vekiller, liderlerin değil halkın doğrudan seçtiği gerçek vekiller olacaktır. Bu sebeple, Siyasi Partiler Yasası'nda acil değişikliğe ihtiyaç vardır.

Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle güçler ayrılığı yani yasama, yürütme ve yargı sisteminin birbirini daha iyi kontrol edeceğine inanılırken maalesef bu sistem güçler ayrılığını güçler birliği hâline dönüştürmüştür. Şüphesiz, bu eleştirilerin dikkate alınması demokratik bir bütçe yapım süreci ve ülkemizin mali yönetiminin iyileşmesi bakımından önem arz etmektedir.

Hükûmetler bir yıl sonrası için sunacakları bütçeler için geçmiş bir yılın hesaplarını göz önünde bulundurarak planlama yapmalıdır yani ekonomik planlar yakın dönem verileri üzerinden olmalıdır. Oysaki AK PARTİ, bütçe planlarını yeni iktidar olduğu 2002 yılına göre mukayese etmektedir ancak Türkiye ekonomisinde 2002 yılının olumsuz bir yıl olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Ülkemiz ekonomisi özellikle son üç yıldır ciddi bir gerileme yaşamaktadır. Bu gerilemeyi görmezden gelerek yirmi bir yıl öncesine atıf yapılarak hazırlanan bir bütçenin milletimize bir faydası olmayacaktır. Üstelik bugünkü verilerin bir kısmı gösteriyor ki durum 2002 yılına kıyasla daha vahim hâle gelmiştir. Mesela, vatandaşımız 2002 yılında aldığı 184 lira asgari ücretle 7 çeyrek altın alabiliyorken 2023 yılında aldığı 11.402 lira asgari ücretle ancak 3,5 çeyrek altın alabiliyor. Ayrıca, 2009 yılında vatandaş 200 lirayla 130 dolar alabilirken 2023 yılında 200 lirayla ortalama 7 dolar satın alabilmektedir. Bu gibi vahim örnekleri sayfalarca sıralayabiliriz. Malumunuz, yaşanan büyük ekonomik kriz tüm vatandaşları etkisi altına almıştır, vatandaşların çoğu ay sonunu getiremiyor. Ülkede zengin daha çok zengin olmuş, orta sınıf ortadan kalkmış, düşük gelirli vatandaşlarımız ise nefes alamayacak hâle gelmiştir. Ülkemizde 3 harfli marketler zinciri nedeniyle ne manav ne bakkal ne çiçekçi ne manifaturacı ne de ayakkabıcı kalmıştır; kısacası küçük esnaf bitmiştir.

Ülkede her meslek grubunun sıkıntıları olmasına rağmen, bugün, ben özellikle akademisyenlerin sorunlarından bahsetmek istiyorum. Maaşlarının yoksulluk sınırı altında oluşu ve ücretlerinde hiçbir iyileşme yapılmaması mesleğin cazibesini yitirmesine neden olmuş ve akademiden kopuşlar başlamıştır. Doktorlar, hemşire ve mühendisler gibi akademisyenler de insanca yaşayabilmek adına yurt dışı arayışlarına girmişlerdir. Lise eğitimi sonrasında üniversiteyi kazanarak dört yıllık lisans, iki yıllık master ve dört yıllık doktora yani toplam on yıllık eğitimini tamamlayan, daha sonrasında 2 adet tez ve birçok yayın yapan bir öğretim görevlisi 2023 yılı itibarıyla ortalama 35-40 bin lira civarında maaş almaktadır. Ayrıca, üniversiteyi bitirdikten sonra devlet dairesinde çalışan üniversite mezunu bir devlet memuru 4800 ek göstergeye sahip iken aynı üniversiteden mezun ve akademisyen olmayı tercih etmiş bir kişinin ek göstergesi 4200'dür, sizce bu adil mi diye sormak istiyorum.

Bu şekilde devam etmesi durumunda, ülkeye ciddi olumlu katkılar sağlayan akademisyenlerin sayısı orta ve uzun vadede düşecek; ülke teknoloji, bilim ve ilim alanlarında geri kalmaya devam edecektir. Nitekim, YÖK verilerine göre, devlet üniversitelerinde görevli öğretim elemanı sayılarında 2023 Eylül itibarıyla bir önceki yıla kıyasla bir düşüş meydana gelmiştir; böyle giderse bu düşüş gittikçe hızlanacaktır.

Akademisyenlerin kendilerini geliştirmek için gündemi, yayınları ve eğitimleri takip etmeleri elzemdir. Bir kitap satın alabilmesi için ortalama en az 150 ila 500 lira ödeme yapması gerekiyor. Yabancı yayınlar çok pahalı olduğundan onlardan söz etmek bile istemiyorum. Akademisyenlerimiz, bırakın bilimsel bir etkinliğe dâhil olmayı, oturduğu evin kirasını bile vermekte büyük zorluk çekmektedir. Oysaki gelişmiş ülkelerde akademik personel hak ettiği maaşı fazlasıyla almaktadır. Örneğin, İngiltere'de akademisyen geliri yıllık olarak ortalama 75 ile 80 bin paunt arasındayken, Kanada'da bu 100 bin dolar, Almanya'da 80 bin euro iken bizde ortalama aylık 35-40 bin lira arasındadır. Bu nedenle, ülkeyi ilim ve bilim yolunda aydınlatacak birçok akademisyen yabancı ülkelere gitmektedir ve söz konusu beyin göçü ülkemizin bilimsel anlamda gerilemesine neden olacaktır.

Bundan dolayı, akademisyenlerimizin insanca yaşayıp bilim yapabilmeleri için:

1) Araştırma görevlisinin taban maaşı yoksulluk sınırının 2 katı olacak şekilde düzenlenmelidir.

2) Yurt içi ve yurt dışı konferanslar için gerek üniversite gerek TÜBİTAK gibi devlet kurumlarının sunduğu fon ve burs kaynakları günümüz ekonomik şartlarına uygun olarak revize edilmelidir zira konaklama, ulaşım, yeme ve içme masraflarının geldiği nokta ortadadır.

3) Akademisyenlerin ek göstergeleri en az 1000 puan artırılmalıdır.

4) Üniversite ödeneği, yükseköğretim tazminatı, makam tazminatı ve aile yardımı en az 3 kat yükseltilmelidir.

5) Aynı işi yapan akademik personel, vakıf-devlet ayrımı gözetilmeksizin yasa gereği eşit ücretlerle çalıştırılmalıdır.

Özetle, başta asistan ve öğretim görevlileri olmak üzere akademisyenler geçinemiyor. Akademik personelin hak ettiği hayat standartlarını yakalaması ve uygun ekonomik şartlara sahip olması şarttır.

Son olarak, akademisyenler, eski Bakanımız Sayın Vedat Bilgin'in seçim öncesi sözlerini hatırlatıyorlar. Sayın Bakan ne demiş: "Akademik personelin maaşlarının yeniden düzenlenmesi gerekir, bunda hiç tereddüt yok, bunu düzenleyeceğiz. Akademik hayata ayrı çalışma yaptık, ayrıntılı olarak çalıştık. Ben akademisyenim, bu konuda önemli hassasiyetimin olduğunu tahmin edersiniz. Akademik hayatla ilgili kapsamlı düzenlemeyi temmuzda yapacağız." Yine, aynı şekilde, YÖK Başkanı Sayın Erol Özvar 21 Haziran tarihli konuşmasında "Akademik zam çalışmamız hazır, muhataplarımızla paylaştık, onlar da konuyu gayet iyi biliyorlar; neticeyi iki ay içerisinde alacağız." demesine rağmen aradan altı ay geçmiş hâlâ hiçbir şey değişmemiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Fakıbaba, lütfen tamamlayın.

AHMET EŞREF FAKIBABA (Devamla) - Akademisyenler şimdi, verilen bu sözlerin yerine getirilmesini istiyorlar.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.