| Konu: | 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin Maddeleri münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 45 |
| Tarih: | 24.12.2023 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehit Mehmetçiklerimize Allah'tan rahmet, başta aileleri olmak üzere milletimize başsağlığı ve bunca acı ve ihanete dayanma gücü diliyorum. PKK terör örgütünü lanetliyorum, PKK terör örgütünü lanetlemeyenleri de lanetliyorum. Allah kahraman ordumuzun ayağına taş değdirmesin.
Bu yas gününde İYİ Parti Grubu adına 2022 Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi'nin 4'üncü maddesi üzerinde konuşmak için çıktığım bu kürsüde etmiş olduğum yemine sadakatle, siyaset kurumunun itibarının tarihinin en kötü seviyesine düştüğünün ve bu hâlden hep birlikte mesul olduğumuzun kabulüyle konuşacağım. Burada "Yoklama olmasa da gelmek zorunda kalmasak." ifadeleri arasında millete karşı sorumluluğumuzdan ne kadar uzaklaşıldığına her gün defaatle tanık olduğum bu ortamda kulaklarınıza değil, inanç ve iddialarınıza seslenmeye çalışacağım.
İnsanlığın iradesini, yönetenlerin elinden kurtarıp kendisini temsil etmek üzere yönetime egemen kılma öyküsünün bütçe hakkıyla başladığını hepimiz biliyoruz. Bu hâliyle bütçenin yalnızca sayılardan ibaret bir muhasebe cetveli olmadığının, bilakis bu topraklarda yaşayanlar için inanç, irade, ülkü ve iman imtihanının sınav kâğıdı olduğunun da farkında olmak zorundayız. Bütçe, bir inanç sınavıdır çünkü yatırım kalemlerine yazdığınız rakamlar ve gerçekleşme oranıyla Türk yurdunun potansiyeline, gayretine, emeğine ve istikbaline ne kadar inandığınızı gösterir; irade sınavıdır çünkü yoksulluğu yenmeye karşı yolsuzluğu, yandaşı kayırmaya karşı liyakati seçip seçmediğinizi ortaya koyar; ülkü sınavıdır çünkü yüzünüzü sermayeye mi emeğe mi, küresel emperyalizme mi millî güçlere mi döndüğünüzün belgesidir; iman imtihanıdır çünkü faize ödenen milyarlara mı, nassa mı, ayetlerle emrolunan adalete mi yoksa apaçık adaletsizliğe mi tevessül ettiğinizi tarihe not düşmektedir. Bu bütçeyle bir kez daha hem kendinizi hem bizleri bu berbat sınav kâğıdını teslim etmeye mecbur ediyorsunuz. Biz, muhalefet sıfatıyla kusurluyuz; hatalarınızı, onlardan dönmenizi sağlayabilecek kadar size, hatalarınızın bedelinin sandığa yansımasını temin edecek kadar da milletimize anlatamadık. Siz iktidar olarak kusurlusunuz, milletin size güvenerek teslim ettiği emanete layık olamadınız. Seçimde sandıktan önde çıkmayı yegâne meşruiyet olarak gördünüz oysaki tarihin Türk milletine, Türk milletinin de verdiği yetkiyle size yüklediği bir tek sorumluluk vardı: Türkiye Cumhuriyeti devletini Türk olmanın gerektirdiği şekilde Türk tavrıyla yönetmek. Bu tavır gösterilebilseydi terör devletin içine sızamaz, Meclisin kürsüsünden küstahlık yapamaz, milletin Meclisine dışarıdan bomba atamaz, içeriden de ihanet kusamazdı. Bu tavır gösterilebilseydi bu sıralarda oturan namus ve haysiyet sahibi hiç kimse, her nasıl ki 15 Temmuz alçaklığına heves eden FETÖ elebaşına "sayın" denmesini kabul etmiyor, methiyeler düzülmesine müsaade etmiyor, kimse de zaten buna cüret edemiyorsa evlatlarımızı katleden PKK terör örgütünün elebaşına "sayın" denmesi de sükûtla izlenmez, ona methiyeler düzülmesine de müsaade edilmez, onun siyasi uzantıları da zaten buna cüret edemezdi. Türk tavrı gösterilebilseydi bu çatı altında bulunan hiç kimse bize "Öcalan'a tecrit kaldırılmadıkça Tekirdağlının da Trabzonlunun da huzuru olmayacak." diye parmak sallayamaz, velev ki sallandı, o parmak çoktan kırılmış olurdu.
Bugün ifadelerimi, ikaz ve itirazlarımı, en önemlisi de vicdanımı taşıdığım siyasi sıfatlara sıkıştırmadan, her sıfattan üstün saydığım Türklük ve Müslümanlığımın sorumluluğuyla konuşuyorum. Bu sorumluluk da bana bir bebek katili, bir cani, bölücü bir hain, beslendiği özel adasında rahat ettirilmezse "Tekirdağlı da Trabzonlu da rahat edemez." diye savrulan tehditleri sineye çekmemeyi, bu kepazeliğe bir hat sınırı çekmeyi zorunlu kılıyor. Tekirdağlı da Trabzonlu da Şırnaklı da Iğdırlı da 81 ilin 81'ini de vatan toprağının her bir metrekaresinde her kim yaşıyorsa her birini Türk yurdunda huzur içinde yaşatmak, huzurunu bozmaya kasteden kim varsa da gerekeni yapmak milletiyle birlikte Türk devletinin boynunun borcudur. Tereddüdü olan varsa benzer tereddütlerin sonuçlarını tarihin şeref dolu sayfalarından tek tek çıkarır, hatırlatırız.
Değerli milletvekilleri, biz iktidarı ve muhalefetiyle Türk tavrı geliştirebilseydik, Gazze'de yaşanan soykırıma karşı nasıl haklı ve en yüksek perdeden konuşuyorsak Doğu Türkistan'da yaşanan soykırıma karşı da aynı şekilde tepkimizi koyabilmiş olurduk. Boyunlarında Doğu Türkistan atkılarıyla kürsülerden nutuk atan Bakanlarımız, binalarda sallanan Doğu Türkistan bayraklarıyla dimdik duran kamu kurumlarımız olurdu. Azatlığıyla gururlandığımız Karabağ'ın 3 renkli bayrağını katil Sarkisyan'a şirin gözükmek için statlardan toplatan iradeyi bugün "Çırpınırdı Karadeniz"i söyler hâle getiren şeyin geç de olsa gösterilen Türk tavrı olduğunu idrak etmiş olurduk. Biz eğer Türk tavrı sergileyebiliyor olsaydık, hangi etnik kökenden geldiğini bilmediğimiz, hangi inanca mensup olduğunu, siyasi aidiyetini, hangimizin seçmeni olduğunu bilmediğimiz ama mensubiyeti, aidiyeti ne olursa olsun bir hilal uğruna toprağa düştüğünü bildiğimiz o 12 vatan evladımızın ardından bir millî acıda ortaklaşabilme kabiliyetine sahip olurduk, şehitlerimiz için sayı limiti olmaksızın millî yas ilan etmekte bir an tereddüt etmeyen bir iradenin paydaşları olurduk. Kahraman Türk ordusu, şehitlerimizin ardından elbette yas tutmayacaktır; mücadelesine, katmerlenen bir azim ve kararlılıkla devam edecektir ve fakat her alanda ayrıştırılan Türk milletinin de acısını yaşayabileceği bir zemine ihtiyacı ortadadır. Bugün televizyon ekranlarında diziler, filmler, yarışmalar vur patlasın çal oynasın devam ediyorsa, 12 evladımızın cenazeleri daha kaldırılmamışken dün gece burada, başkentte, dev konser organizasyonlarında salonlar "cıstak cıstak" inleyebiliyorsa; hiçbir şey için değilse, ateş düşen o yıkık dökük şehit ocaklarını bir kere de bu duyarsızlıkla yıkmamak için millî yas elzemdir.
Değerli milletvekilleri, bütçenin temel ve bir millî hak olduğunu kavrarsanız savunma sanayisinde dünyayla rekabet edebilen mühimmatınız olur; kavrayamazsanız sınırlarınızdan lahmacun yiyerek geçip hesabı size ödeten teröristlere, askerinizin başına çuval geçiren sözde müttefiklere, ülkenizde büyükelçilik binalarında asitle adam eriten, şımarık çocukları sokaklarınızda gariban vatandaşlarınızı ezen üçüncü dünya ülkelerine ses çıkaramazsınız.
Bütçe yetkisinin sorumluluğunu idrak ederseniz paranızın değer ve itibarına halel gelmesin diye ekonomiyi doğru yönetir, rasyonel kararlar alır, atamalarınızı liyakate göre yaparsınız; edemezseniz bilimi reddeder, ekonominin yönetimini kerameti gözlerdeki ışıltıda arayanlara teslim edersiniz; bedelini de garibanların sofrasındaki bir kap yemeye ödetirsiniz.
Bütçeyi bir hak olarak korursanız dünyanın en modern mimarileriyle şehirleri inşa eder, en sağlam binaları yapar; hayvanları, çocukları, doğayı korursunuz; kavramazsanız eğer, müteahhitleriniz malzemeden çalar, belediyeleriniz kusurlu üretimlere izin verir, Meclisiniz kaçak yapılara imar affı çıkarır, depremlerde insanlarınız günlerce enkaz altında inleyerek can verir, şehirleriniz yok olur. Siz bütçeyi rakamlardan ibaret sanırsanız burada kısır tartışmalarla, el indirip kaldırmalarla, nefsinize hoş gelen bağırıp çağırmalarla uzun mesailerin verdiği huzura dalarsınız ama Türk devletinin bütçesini Türk'ün kaderine yön verecek bir irade beyanı olarak görürseniz sokaktaki her bir çocuğun gözüne kendi evladınıza bakar gibi bakar, kaynamayan her tencereyi kendi tencereniz, aç kalkılan her sofrayı kendi sofranız, ısınamayan her evi kendi eviniz bilir, ödenemeyen her faturayı kendi kesenizden görür ona göre davranırsınız.
Hülasa, 2024 bütçesi yazılışıyla, muhtevasıyla, Komisyon ve Genel Kurul aşamalarıyla üstlenmesi gereken sorumluluğu tam anlamıyla üstlenmesi mümkün olmayan bir metinden ibarettir. Umalım ve temenni edelim ki uygulanması benzer şekilde olmasın. Sözlerim hatalarınızdan dönmeniz için bir vesile, samimi bir uyarı olarak anlaşılsın, hayra vesile olsun.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.