Konu: | Kuzey Atlantik Antlaşmasına İsveç Krallığının Katılımına İlişkin Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 51 |
Tarih: | 23.01.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA NECMETTİN ÇALIŞKAN (Hatay) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün uluslararası sözleşmeler hususunda konuşuyoruz. İsveç'in NATO üyeliğinden başka bir de bugün paket olarak getirilen Malezya'yla iş birliği söz konusu.
Elbette, Malezya'yı D8 üyesi bir ülke olarak tanıyoruz. Elbette, Türkiye'nin belki de son elli yılda dünyaya alternatif kurucu olarak sunduğu D8 içerisinde etkinliği önemli, "Dünya 5'ten büyüktür." diyenlerin sözünün ispatı da D8'i aktif hâle getirmektir. Elbette, D8, 8 İslam ülkesinin iş birliğiyle oluşturulan dünyaya yeni bir hamle, alternatif olarak sunulan bir imkândı. Bugün çok az miktarda mali imkânlar için -deyim yerindeyse- kapı kapı dilencilik yapma durumundayken D8 gibi bir alternatif maalesef değerlendirilemiyor.
Değerli milletvekilleri, tabii ki herhangi bir hususu toptan ret ya da toptan kabul edecek durumda değiliz ama ülkemizde son dönemde öyle bir siyasi hava oluşturuldu, öyle bir atmosfer oluştu ki iktidarın sunduğu her şeye "evet" demek, hayır dediği her şeye de "hayır" demek zorundasınız. Geçtiğimiz dönemde Togg otomobilinde yaşadık. Evet, bu ülkede herkes ülkemizin yerli ve millî otomobil üretmesini ister ama bunun arka planında ne olduğunu da öğrenmesi en tabii hakkıdır. Âdeta otomobil vatanseverlikle eş değer hâle getirilmişti, bugün de uzaya gönderilen personelle ilgili aynı hadiseyi yaşıyoruz. Elbette Türkiye Cumhuriyeti'nin bütün vatandaşları uzaya adam gönderilmesinden hoşlanır ama bazı soruları sormak da en tabii hakkıdır. Eğer bugün Hindistan 75 milyon dolar harcayıp kendi imkânlarıyla eleman göndermiş, Türkiye de özel bir şirkete 55 milyon dolar ödemişse bunu sormak en tabii hakkımızdır. Daha ötesi, tabii ki belki isminizi tarihe "Bizim dönemimizde uzaya adam gönderdik." diye yazdırmak istiyorsunuz ama inanın ki bu dönem tarihe bir kara leke olarak, yüz kızartıcı bir dönem olarak geçecek çünkü bu ülkede tank fabrikamız 50 milyon dolara satıldı. Çok paraya ihtiyacımız var diye tank fabrikasını satıp Sayın Cumhurbaşkanımızın ifadesiyle 810 milyon insan gıdaya muhtaçken uzaya turistik gezi için 100 milyon doları ödeyip göndermek neyse bugün de tam olarak bunu yaşıyoruz. Gönderdiğimiz personelle ilgili hiç kimse bir şey sorgulama yapamıyor, herkes sadece teşekkür etmek zorunda hissediyor kendini. Evet, uzaya adam göndermemiz doğru ama bunu kimin parasıyla, ama bunu ne karşılığında, ama bunu gönderdiniz, ne elde ettik; bunların da anlatılması gerekirdi ama bu konunun sadece geçiştirildiğini de üzülerek görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Malezya'yla iş birliğinden bahsediyoruz. O Malezya ki İslam dünyasının parlayan yıldızı, belki de İslam'ı en iyi temsil eden ülke. Elbette, ileride yıldızı parlayacak olan Türkiye'yle iş birliği yapmasını önemli buluyoruz ve biliyoruz ki Malezya her gün, yüz günü aşkın bir süreden beri günde 200 insanın katledildiği o vahşi siyonist canavarlığa en azından bir adım attı, kendi ülkesinden gemi dolusu mal göndermesi olmadığı gibi, tersine kendi limanlarını kullanarak, kendi su sahalarını kullanarak herhangi bir ülkenin İsrail'e destek vermesine engel oluyor. Bu açıdan da biz Malezya'yla iş birliği yaparken Malezya'yı da bazı noktalarda örnek almalıyız.
Değerli milletvekilleri, temenni ederiz ki bizim burada Malezya'yla iş birliğini konuşurken Malezya'yı değerlendirdiğimiz gibi onlar bizim ülkemizi değerlendirmezler çünkü "Acaba Türkiye'nin gündeminde ne var?" diye bakacak olsalar herhâlde hukukun çiğnendiği, KHK'lerle ülkenin yönetildiği, KHK zulmüyle milyonlarca insanın mağdur edildiği, refah seviyesinin düştüğü, adaletin rafa kaldırıldığı, dördüncü kattan baş kesilip sokağa atıldığı bir ülke görecekler. Daha kötüsü, bütçesinde en büyük gideri faize ödeyen bir ülke görecekler. Daha ötesi, milyonlarca emeklisinin, asgari ücretlisinin sefaletle boğuştuğu bir ülke görecekler ve en kötüsü de her gün 10'a yakın, sayın bakanların ifadesiyle her gün 8 geminin İsrail'e destek malzemesi götürdüğü bir ülke görecekler. Bu da bizim esasen dış politikada konuşmamız gereken, zannediyorum, en büyük problem ve maalesef ki İsrail'i kınayan hiçbir milletvekili, özellikle iktidar partisi mensupları yürek gösterip de tek bir tanesi "İsrail'e gemi gönderilmesin, İsrail'e giden gemiler dursun." diyemedi, sadece İsrail'i kınadılar. Ben en azından vicdanlarını rahatlatmaları adına buradan kendilerine bu görevi hatırlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii, D8'de iş birliği yapılacak olursa dünya dengesi açısından önemli bir şey olur. Birazdan belki arkadaşlar D8'de Sayın Cumhurbaşkanımızın bazı dönemlerde ev sahipliği yaptığını söyleyecekler. Size ev sahipliği yaptıklarını, bazı konuşmalarında D8 lehine konuşmalar yaptıklarını söyleyecekler. Konuşmaların hiçbir anlamı yok tıpkı İsrail'i kınadığınız gibi. İsrail'i kınıyorsunuz ama masanın altından İsrail'e destekler bir şekilde masa altından değil aleni olarak gidiyor. Onun için de burada bir şey savunmanız değil, aktif olarak iş yapmanız önemli.
Şimdi, D8'den bahsederken özellikle Çin'in Doğu Türkistan'daki soydaşlarımıza yaptığı katliamı da kınıyoruz ve biz Malezya'yla iş birliği yaparsak aslında Pakistan'ın da elini rahatlatırız, onların da Hindistan'la yaşadığı problemler karşısında ciddi bir aktörlük gerçekleşir. Onların da Pakistan-Malezya denkleminde önemli bir atılımla her türlü problem çözülür. Ben burada D8'in ayrıntısına girmek istemiyorum çünkü arkadaşların buna kulak vermeyeceklerini çok iyi biliyorum.
Ve değerli milletvekilleri, şunu ifade edeyim ki bugün önemli bir noktadayız. Bugün yüz günü aşkın bir süreden beri kardeşlerimizin soykırıma uğradığı bir dönemde dünyanın her tarafında büyük büyük girişimler olurken Türkiye'de sadece İsrail'in kınandığı ama dünyada belki de aktif olarak en fazla lojistik destek veren bir ülke konumundayız; bu, yüz kızartıcı olarak bize yeter.
Değerli milletvekilleri, sözlerimi toparlarken şunu da özellikle belirtmek isterim ki bugün geldiğimiz noktada ülkemizin öyle bir pozisyonu var ki halkının güvenmediği bir ülkeye başkalarının güvenmesini beklemek de son derece zor. Geçmişte Batılıların hayvan kafesleri vardı, hayvan kafeslerine belli hayvanları doldurur, onları teşhir eder, öyle para kazanırlardı. Maalesef, bugün ülkemizin de âdeta mülteci kafesi hâline getirildiğini net bir şekilde görüyoruz. Almanya bizden Suriyeli mültecileri almamızı istiyor, Amerika bizden Afganlıları barındırmamızı istiyor, bugün de basına yansıdığı kadarıyla İtalya Başbakanı Afrikalıların -insani yönlerini ifade etmek istemiyorum- ülkemizde barınmasını istiyor. Bugün âdeta insan sergileyerek para kazandığımız bir ülke hâline geldik; ülkenin imajının bu kadar yerle bir edilmesi, bu kadar kötü durumda olmamız bu ülkeye layık değil.
Değerli milletvekilleri, bu açıdan, evet, biz Malezya'yla iş birliğini önemsiyoruz, bunun sadece sembolik olarak imzalanması değil en ileri seviyeye getirilmesi gerektiğini ifade ediyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
NECMETTİN ÇALIŞKAN (Devamla) - Bugün Malezya'yla aramızda pek çok konuda alışveriş yapabilir, pek çok ürün noktasında ticaret hacmimizi geliştirebiliriz ama anlaşıldığı kadarıyla burada sembolik olarak başka onlarca, yüzlerce ülkeyle yapılan anlaşmalardan bir anlaşma olarak Malezya'yla iş birliği ciddiyetsiz bir şekilde, sadece noter makamına sunulur şekilde getiriliyor. Aksi bir durum olsaydı iktidar milletvekillerinin bunu rahat bir şekilde anlattıkları, savundukları bir tabloyla karşı karşıya kalırdık; maalesef ki bugün de bir rutinin oylanmasından ibaret hâle geliyoruz.
Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)