Konu: | İşsizlik Sigortası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 52 |
Tarih: | 24.01.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA SELİM TEMURCİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifiyle ilgili olarak Gelecek-Saadet Grubu adına, grubumuz adına söz aldım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve aziz milletimizi saygıyla muhabbetle selamlıyor, yavru vatandan misafirimiz olan değerli kardeşlerimize de tekrar hoş geldiniz diyorum.
Değerli milletvekilleri, çalışma yaşamını doğrudan ilgilendiren, çalışanı, işvereni ve emeklilerimizi ilgilendiren bir torba yasa teklifini görüşüyoruz. Evet, yine bir torba yasa var. Burada, belki Parlamentonun açıldığı ilk günden itibaren, bütün kanun tekliflerinde torba yasa meselesinin kanun yapma tekniği açısından sorunlu olduğuna birçok milletvekilimiz vurgu yaptı. Yasama faaliyetlerinin kalitesine zarar verdiğini düşündüğümüz bu uygulamaya, inşallah, bir gün bir kararla, yine bir kanun teklifiyle son veririz ve yasama faaliyetlerinin hem etkinliğini hem kalitesini hep birlikte artırmış oluruz.
Değerli milletvekilleri, öncelikle, daha çok sayıda sigortalının kısa çalışma ödeneğinden faydalanmasını öngören bu düzenlemeyi ve bunun akabinde gençlerin, kadınların, Mesleki Yeterlilik Belgesi'ne sahip olan insanların daha kolay istihdam edilmelerini sağlamak amacıyla teşvik uygulamasının devam ettirilmesini elbette çok olumlu buluyoruz. Asgari ücretle ilgili olarak desteğin uzatılmasını elbette olumlu buluyoruz ama burada, özellikle istihdam teşvik uygulamasının uzatılmasıyla ilgili olarak bir eleştirimizi de yine yasama faaliyetleri içerisinde ifade etmek zorundayız. O da şudur: Şu anda 500 liradan 700 liraya çıkıyor asgari ücret destek ödemesi; elbette bu çok kıymetli. Şu anda mevcut kanun teklifiyle 2025 yılına kadar da biz bunu uzatacağız. Peki, asgari ücretle ilgili ödeme nereden yapılıyor? İşsizlik Sigortası Fonu'ndan yapılıyor. Böyle bir fondan yapılan ödemeyle ilgili bir yetkinin 2025'ten sonra bir yıl daha Sayın Cumhurbaşkanımıza, bunu uzatma yetkisinin, verilmesinin doğru olduğu kanaatinde değiliz. İş parayla ilgili, iş Meclisin meselesiyle ilgili bir mesele olduğu için yasamanın yetkisinin yürütmeye devrinin olmaması gerekiyor ve bunun da kanunla düzenlenmesi gerekirdi, bunu da özellikle ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, ben sizinle mevcut kanun teklifiyle ilgili olarak üç ana başlıkta görüşlerimi, eleştirilerimi ve önerilerimi paylaşacağım. Bunların önceliği, kısa çalışma ödeneği, diğeri İşsizlik Sigortası Fonu ve en son olarak da emeklilerimizle ilgili olarak yapılan düzenlemeler.
Bilindiği üzere, Türkiye'de kısa çalışma ödeneği aslında 2003 yılında öncelikle İş Kanunu'muza, sonra da yapılan tartışmalar neticesinde İşsizlik Sigortası Fonu'na alınmış bir çalışma ve uygulamalar setinden oluşuyor. Kısa çalışma ödeneği sadece işsizler için değil, mevcut işi olan insanların işlerini kaybetmemeleri için, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde işsizliğin artmasını engellemek adına çok önemli bir uygulama.
Biz en geniş anlamda bunun uygulanmasını nerede gördük? Pandemi döneminde. Pandemi döneminde kısa çalışma ödeneği gerçekten hem işverenimiz için hem çalışanlarımız için âdeta bir can simidi olmuştur. Dolayısıyla, önemli bir uygulama ve bu kanun teklifinde kısa çalışma gerekçelerine "genel salgın" ifadesinin eklenerek kısa çalışma ödeneğinden yararlanma koşullarının iyileştirilmesi çok kıymetli çünkü düşünün, eğer bir kişi son üç yıl içerisinde altı yüz gün mevcut çalışması devam ederken prim ödemişse o altı yüz gün dört yüz elli güne indirilmiş oluyor ve elbette bu indirimden dolayı da çok daha fazla çalışanımız kısa çalışma ödeneğinden faydalanmış olacak. Şimdi, burada, Meclisin huzurunda şu soruyu sormak istiyorum: Bu düzenleme fiilen çalışan insanlarımızın işsiz kalmaması için bir kolaylık sağlıyor ama adı üstünde buraya ödenen rakamlar İşsizlik Sigortası Fonu'ndan ödeniyor. Acaba fiilen işsiz olan insanlarımızla ilgili olarak kanun teklifinde bir iyileştirme söz konusu mu? Yani işsiz olanlarla ilgili olarak aynen kısa çalışma ödeneğinde olduğu gibi işsizlik ödeneğinde de bir kolaylaşma var mı, bir öngörü var mı? Maalesef, Komisyonda da bunu konuştuk, bunun cevabı koskoca bir hayır. Şimdi detaylara gireceğiz. Burada adil bir kamu yönetiminin gereği olarak mutlaka 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu'muzun 50'nci maddesinde Meclisimiz mutlaka bir düzenleme yapmak zorunda. Bakın, emeklilerde bunu konuştuk olmadı, gittik geldik çalışan emeklilerle ilgili o desteği sağladık, şu an buna benzer bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu ülkenin çok büyük bir işsizlik problemi var. İşsizlik ödeneğinde iyileştirme yapılmadan, çalışanlarla ilgili kısa çalışma ödeneğinde bir iyileştirme yapmak fiilen kamu yönetiminde adil bir yönetim anlayışını göstermez. Burada mutlaka bir iyileştirme ve bir eşitleme, adil bir yaklaşımın gereğidir diye düşünüyorum.
Şimdi, değerli milletvekilleri, bu kanun teklifinin en çok tartışılan alanlarından bir tanesi İşsizlik Sigortası Fonu ve bu Fon'da biriken paraların kime, nasıl harcandığı meselesi. Şimdi, hedefleri açısından bakıldığında İşsizlik Sigortası Fonu aslında sadece işsizleri koruyan bir fon değil, mevcut uygulamalara baktığımızda bu Fon aynı zamanda istihdamda bulunan insanların iş kaybını da engellemeye çalışan bir fon ve bu Fon'a yüzde 2 işverenler katkı sağlıyor brüt ücretler üzerinden, yüzde 1 çalışanlar katkı sağlıyor, yüzde 1 de devlet katkı sağlıyor. Fon'un kuruluş amacı bu ilgili kanunda da var, Fon'un kendi kuruluş ilkelerinde de var; her şeyden önce, bu Fon işsiz kalan insanlarımıza "Eğer sen işsiz kalırsan, işsiz kaldığın dönemde senin gelir kaybını bir nebze ben karşılayacağım." diyor. Şu anda kısa çalışma ödeneğinde bu rakam ücretin yüzde 60'ı, işsizlik ödeneğinde ise yine brüt ücretin yüzde 40'ı. Dolayısıyla, Fon'un aslında kurulma amacı, işsizlerin işsiz kaldığı dönemde desteğe olan ihtiyacına yapılan bir vurgu.
Şimdi, buradaki sorumuz şudur: Eğer işsizlerle ilgili bir fon varsa, burada biriken rakamlar nasıl dağılıyor? Şimdi, işte, burada bence Türkiye Büyük Millet Meclisi olarak bir karar vermek durumundayız. Şimdi, bakın, İŞKUR'un en son dokuz aylık verilerine baktığımızda fiilen mevcut İşsizlik Sigortası Fonu'ndan 2023 yılının ilk dokuz ayında 11 milyar 939 milyon işsizlik ödeneğine verilmiş, ayrılmış; 28 milyar 410 lira da teşvik ödemeleri kapsamında işverenlere aktarılmış. Şimdi, burada aslında soru çok açık: İşverenler Fon'a yüzde 2 katkı sağlıyorlardı, bütün bu rakamlar incelendiğinde ortada çok adil olmayan bir tablo var. İşverenlerin sisteme yapmış oldukları katkıdan çok daha fazla Fon'dan para çektiklerine şahit oluyoruz dolayısıyla bu, şu anda siyasetin de bir tartışma alanı olarak önümüzdeki dönem karşımıza gelecek. Şu söylenebilir, bunu kabul ederiz: Bu teşvik ödemeleri de mevcut istihdamı korumak içindir; elhak, bu doğrudur, mevcut istihdamı korumak içindir, onun için de bizim şöyle bir önerimiz var: Zaten İşsizlik Sigortası Fonu dediğimiz bu Fon eğer ülkedeki bütün istihdamı ilgilendiren bir meseleyse, gelin, bu Fon'un ismini istihdam sigorta fonu olarak değiştirelim ve böylece bu tartışmaların da önüne geçelim.
Değerli milletvekilleri, şu anda, İşsizlik Sigortası Fonu'nda 2023 yılı sonu itibarıyla 200 milyar TL'ye yaklaşan, biriken bir para ve her ay neredeyse 10 milyar TL İşsizlik Sigortası Fonu'na malum kaynaklardan para akmaya devam ediyor. Tabii, burada, özellikle geçtiğimiz yıllarda bu fon kaynaklarının yollara, köprülere tahsis edildiği bir dönemi de yaşadık. Finansmanla ilgili arkadaşlarımız çok iyi bilirler ki bir fonun mali sürdürülebilirliği ve başarısı orada biriken paranın nasıl harcandığıyla ilgili bir şeydir. Eğer, bu İşsizlik Sigortası Fonu işsizler için ortaya çıkartılmış bir fonsa önümüzdeki dönemde bu Fon'un gücü ve sürdürülebilirliği, Fon'daki rakamın, paranın sadece Fon'un tahsis edilmesini arzu ettiği alanlara yönlendirilmesiyle mümkündür. Dolayısıyla, buradan hareketle, şunu da ifade etmemiz lazım: İşsizlerden bahsediyoruz, Türkiye'deki işsiz olan insanlardan bahsediyoruz; elimizdeki verilere göre işsiz olan insanların büyük bir bölümü işsizlik ödeneğinden faydalanamıyor. Başvuran 2 işsizden sadece birisi ancak işsizlik ödeneğinden faydalanabiliyor. Bakın, şöyle bir rakam vereceğim: Yine İŞKUR'un 2023'teki resmî işsizlik rakamlarına baktığımızda İŞKUR bize diyor ki: "2,5 milyon insan başvurdu, biz 2,5 milyon insana işsizlik ödeneği ödeyemedik." Ve toplam işsizler içerisine baktığımızda da maalesef Türkiye'de işsizlerimizin yüzde 87,8'i işsizlik ödeneği alamıyor; böyle garabet bir tabloyla maalesef karşı karşıyayız. Peki, arkadaşlar, değerli milletvekilleri; burada yine işsizlikle ilgili olarak Türkiye'nin durumu nedir diye baktığımızda -bunun çok önemli olduğunu düşünüyoruz- OECD'nin son verilerine göre, çalışabilen nüfusa -15-64 yaş arası- bakıldığında Türkiye'de çalışabilen nüfus yüzde 53,6 yani 100 nüfusunuz var, bunun neredeyse 50'sini çalıştırabiliyorsunuz. Peki, OECD ülkeleri içerisinde durum ne? Yüzde 70,1. Çalışan nüfusun yüzde 70,1'ini OECD ülkeleri çalıştırabiliyor. Peki, Avrupa Birliğinde durum ne? Yüzde 70,5. Dolayısıyla, burada maalesef şunu söylemek lazım: Çalışabilen nüfusunu en az çalıştıran ülke hem OECD ülkeleri içerisinde hem Avrupa Birliği ülkeleri içerisinde maalesef Türkiye. Bizim asıl sorunumuz -şu anda konuşmuş olduğumuz bütçeyi ilgilendiren bütün meseleler- aslında kendi insanına iş üretemeyen, istihdam üretemeyen bir ekonomi modeliyle karşı karşıyayız. Onun için, yatırım, üretim, istihdam, ihracat; kalkınma planında, bütçede bunları hep konuştuk. Türkiye'nin daha fazla demokrasiyle, daha fazla hukukla mutlaka ve mutlaka üretim ve yatırım ekonomisine hızlıca bir dönüş yapması lazım aksi takdirde bu işsizlikle, çalışabilen 2 kişiden birine iş bulamayan Türkiye, inanın bana bütçesini de geleceğini de yönetememiş olur. Şu anda bakıldığında TÜİK rakamlarında 3 milyonu bulan resmi bir işsizimiz var ama geniş tanımlı işsizliğe baktığımızda 8 milyonu aşan bir işsizlik rakamıyla değerli milletvekilleri karşı karşıyayız dolayısıyla Türkiye'nin bir yapısal işsizlik problemi var ve bu problemi de yine hep birlikte aşmak zorundayız.
Ve son olarak, burayı kapatırken şunu söyleyeyim: Bakın, İşsizlik Sigortası Fonu'nu esnetmemiz lazım diyoruz. İşsizlik Sigortası Fonu'nun 50'nci maddesinde kısa çalışma ödeneğinde nasıl bir prim iyileştirmesi yaptıysak bu kadar işsizi olan, bu kadar sorunu olan bir ülkede mutlaka o 50'nci maddeyi değiştirip işsizlik ödeneğinde de bu "600 gün" "900 gün" ve "1080 gün" olarak kanunda ifade edilmiş o prim gün sayılarını aynen kısa çalışma ödeneğinde olduğu gibi 600'ü 450'ye, kademeli olarak diğer alanları da düşürmeliyiz ve daha fazla işsizimizin İşsizlik Sigortası Fonu'ndan faydalanmasını sağlamalıyız.
Değerli milletvekilleri, son olarak, bu kanun teklifinin hiç şüphesiz en önemli maddesi -toplumu, hepimizi ilgilendiriyor- emeklilerimiz. SSK ve BAĞ-KUR emeklilerimizin en düşük ücreti 7.500 liradan 10 bin TL'ye çıktı; ilk bakışta yüzde 33'lük bir artış olumlu gibi gelebilir, elbette olumlu bulduğumuz yönleri var ama inanın bana hayatla, sokakla karşılaştırıldığında çok daha fazla yapılması gerekenler var burada.
Şimdi, bazen arkadaşlarımızla, AK PARTİ'li arkadaşlarımızla böyle sohbet ederken "Bazen fıkra gibi uygulamalar yapıyorsunuz." diyorum. Bakın, Sayın Cumhurbaşkanımız açıklama yaptı geçen hafta, dedi ki: "Ben yüzde 37,56 olan SSK ve BAĞ-KUR emeklileriyle ilgili bu zammı ilave yüzde 5 daha artırıyorum yani yüzde 42,5'a çıkardık." Elbette yetersiz oldu ve bizim eleştirimiz de şu oldu: Memur emeklilerine yüzde 49,25 veriyorsak burada bir adaletsiz uygulama olmasın.
Arkadaşlar, dün akşam burada, Genel Kuruldaydık, Bakanımız çıktılar açıklama yaptılar, müjde üstüne müjde aldık ve Sayın Cumhurbaşkanımız yüzde 5'i açıklayabilmişti, Sayın Bakan dedi ki: "Ben yüzde 7 daha artırıyorum, yüzde 49,25'e çıktı." Ben burada şunu söylemek istiyorum, sadece bir milletvekili olarak değil, bu ülkenin sevdalısı biri olarak söylüyorum: Bu ülkenin Cumhurbaşkanı bir müjde verdikten sonra, bir hafta sonra onun verdiği müjdenin 7 puan üstünde Bakan müjde vermemeli. Dolayısıyla, yüzde 12 olacaksa onu Sayın Cumhurbaşkanımız çıkıp açıklayacak ve kafa karışmayacak, kafa karışırsa bu ülkede ekonomik planlamada çok önemli bir sorun var demektir, meselelerimizi çok ciddi analiz etmiyoruz demektir.
Şimdi, ben buradan hareketle enflasyona gelmek istiyorum. Değerli milletvekilleri, düşünün, TÜİK'in bile yüzde 65 olarak açıklamış olduğu bir enflasyonda yüzde 49,25 elbette yetersiz ilk altı ay için ama güzel bir haberimiz var. Bu kürsüden ben ve birçok milletvekili arkadaşım "hissedilen enflasyon" demedik ama şöyle bir cümle kurdum ben, dedim ki: Vatandaş enflasyonu şöyle ölçüyor: "TÜİK ne diyorsa 2'yle çarpın." diyor bize sokakta. Teşekkür ediyorum Türkiye İstatistik Kurumumuza, dedi ki: "Hissedilen enflasyon yüzde 129,4." Yani yüzde 65'le çarpın, yüzde 130 dolayısıyla TÜİK'le aynı noktaya geldik. Şimdi, TÜİK gerçeği görmüş oldu da eğer bu önümüzdeki 2024 yılı emekliler yılı olacaksa, burada milletin Meclisinde, açlık sınırının 11 bin lirayı geçtiği, asgari ücretin 17.002 lira olduğu bir ülkede en düşük emekli maaşı arkadaşlar eğer 10 bin lira olursa herkes elini vicdanına koyup düşünsün. Bütçe sıkıntılarını biliyoruz, bütçedeki açığımızın büyümekte olduğunun farkındayız.
Bugün bu ülkenin en önemli iki yaşamsal problemi var; biri barınmadır, biri sağlıklı gıdaya ulaşabilmektir. Hangi emekli bu ülkenin hangi şehrinde 10 bin lirayla barınabileceği bir ev bulabilir? Onun için burada ben tekraren Plan ve Bütçe Komisyonunda ifade ettiğim şeyi söylemek istiyorum: Kanunda 7.500 liradan 10 bin TL'ye çıkacağı söyleniyor, 7.500 liradan en az asgari ücrete bu işin çıkartılması lazım. Bakın -emeklilerle ilgili olarak- 2003 yılında emeklilerimiz asgari ücretin çok üstünde, yüzde 47 üzerinde bir emekli maaşı alıyordu, şu anda ise asgari ücretin sadece yüzde 40'ını alabiliyorlar. Burada büyük bir adaletsizlik var ve bu adaletsizlik... Mevcut bütçe yönetimimizde de gayrisafi millî hasıladan emeklilerimize ayrılan paya baktığımızda, 2016'da emeklilerimiz gayrisafi millî hasılanın yaklaşık yüzde 7'sini alıyordu, şu anda bu rakam arkadaşlar, yüzde 4,5'a düşmüş durumda.
Şimdi, bilmiyorum, hatırınızda mıdır 2021 yılında asgari ücretimiz neydi? Asgari ücret 2021 yılı Aralık ayı sonunda 2.826 liraydı. Emekli maaşı neydi? 3.500 liraydı. Bakın, asgari ücreti 6 kat arttırdık, emeklilere zammı 3 kat arttırdık ama şu anda sokağa indiğimizde emeklimiz de asgari ücretlimiz de bize ne soruyor? "Ben 2021'de o 2.826 liraya doldurduğum fileyi şu anda 17 bin liraya dolduramıyorum." diyor. Emeklilerimiz daha fazlasını söylüyor. Peki, biz niçin bunu yaşıyoruz, niçin yaşıyoruz? Çünkü bu ülkede enflasyonu kontrol edemedik, hayat pahalılığını kontrol edemedik; verdiğimiz zamlar gidiyor, şu anda verdiğimiz asgari ücret zammı da emekli maaşı zamları da birer birer gidiyor ve gitmekte.
Peki, bunun sorumlusu kim? Bunun sorumlusu Merkez Bankası, bunun sorumlusu elbette ülkeyi yönetenler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELİM TEMURCİ (Devamla) - Başkanım, toparlıyorum.
Merkez Bankamızın en önemli görevi fiyat istikrarını sağlamaktır, enflasyonu kontrol etmektir. Arkadaşlar, rica ediyorum, cebimizdeki paranın değerini korumadan bu ülkede bütçe sıkıntısı, borç sıkıntısı, faiz sıkıntısı yaşamaya devam edeceğiz. Zamlar yapacağız emekliye, asgari ücretliye; o zamları kapatabilmek için bütçe açığı oluşturacağız, bütçe açığını kapatmak için borç alacağız, borcu kapatmak için faiz ödeyeceğiz, yatırımlara değil bütün enerjimiz buralara gidecek. Allah aşkına, bir AK PARTİ'li dostum, kardeşim şuraya çıksın ve desin ki: Merkez Bankası Başkanımızla ilgili mesele şu şekilde çözülmüştür.
Arkadaşlar, Merkez Bankasının itibarını korumadan enflasyonla mücadele edemeyiz, edemeyiz. Buralardan mutlaka çıkmamız gerekiyor ve enflasyonu kontrol altına alamazsak korkarım ki enflasyon her daim bu ülkede Merkez Bankasını da yenecek, milleti de yenecek diyor, bu duygularla Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)