| Konu: | Kazım Ayaydın'ın vefatına, İsveç'in NATO üyeliğine onay verilmesine, ABD'de çocuk istismarı hakkında görülen "Epstein vakası" olarak bilinen davaya ve İsrail'in Gazze'de 7 Ekim tarihinde başlattığı katliamların üzerinden yüz günden fazla zaman geçtiğine ilişkin açıklaması |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 53 |
| Tarih: | 25.01.2024 |
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün bizim için acı bir gün. Çok sevdiğimiz, değer verdiğimiz, yetişmemize katkısı olan "ağabey" diye hitap ettiğimiz değerli bir büyüğümüzü ve dava arkadaşımızı kaybettik. Hayatını inandığı değerlere adayan, camiamızın da kıymetli bir evladı olan, geçmişte Milliyetçi Hareket Partisinde de önemli görevler deruhte etmiş Sayın Kazım Ayaydın'ın Hakk'a yürüdüğünü teessürle öğrendim. Kendisine Allah'tan rahmet diliyorum, kederli ailesine ve camiamıza da başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Ruhu şad, kabri nur, mekânı cennet olsun. Görevimizden kaynaklı zorunluluklar münasebetiyle de kendisine son görevimizi yapamamış olmanın hüznünü buradan ifade etmek istiyorum.
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden yönetimi Kongre üyelerine birer mektup yazarak Türkiye'ye 20 milyar dolarlık Lockheed Martin F-16 uçağı ve modernizasyon kiti satışının onaylanması çağrısında bulunmuştur. Şimdi, biz haklı olarak, İsveç'in NATO üyeliğine onay veren siyasi partilere sormak durumundayız: Türkiye'ye bu F-16 uçaklarının verilmesine dair Kongre süreci şayet akamete uğrarsa ne olacaktır? Biz İYİ Parti olarak, İsveç'in NATO üyeliğine dair şu ifadeleri de dile getirmiştik, hatırlarsanız: "Her devletin uluslararası alanda kendi çıkarlarını gözetmesi zorunluluğunu göz ardı etmeksizin ülkemizin somut kazanımlar elde etmesi birincil önceliğimizdir. Somut adımlardan ziyade birtakım vaatler ve özel ilişkiler üzerinde oluşturulan dış politika, şüphesiz ki iyi niyet ilkesinin suistimaline açıktır. Zira, Türkiye'nin somut kazanımlar elde etmeden İsveç'in NATO üyeliğine vereceği destek ülkemizi telafisi mümkün olmayan dış politika açmazlarına da sürükleyebilir."
Biz, NATO'nun, İsveç'in ve Amerika Birleşik Devletleri'nin Türkiye'ye verdiği soyut vaatlerin somut adımlara dönüşmesi noktasında sürecin sonuna kadar takipçisi olacağımızı buradan ifade ediyoruz; gerek PKK'lı ve gerekse FETÖ'cü teröristlerin teslim edilmemesi ve yine gerekse Suriye'nin kuzeyinde, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin ulusal çıkarlarına yönelik taleplerimizin karşılık bulmaması durumunda İsveç'in NATO üyeliğine, NATO üyeliğini derinlemesine incelemeden onay verilmesine binaen Türk milleti adına millî duruşumuz sonuna kadar devam edecektir.
Geçtiğimiz hafta, biliyorsunuz Amerika Birleşik Devletleri'nde çocuk istismarı hakkında görülen, kamuoyunda "Epstein vakası" olarak bilinen davada ortaya saçılan korkunç gelişmeleri tüm dünya kamuoyu takip etmektedir. 17 Ağustos 1999 depremi sonrasında Türkiye'den de bazı çocuklarımızın kaçırılarak Amerika Birleşik Devletleri'ne götürüldükleri ve bu çetenin eline düşürüldükleri soruşturma dosyasına yansımıştır. Ortaya çıkan bu iğrenç ifşalardan sonra bir haftadır zihnimizi meşgul eden ve bizi endişelendiren soru şudur: Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremi sonrası kaybolan çocuklarımız var mıdır, varsa bu çocuklarımızın sayısı kaçtır ve en önemlisi, çocuklar nerededir?
6 Şubat depremlerinin hemen ardından Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener deprem bölgesine yaptığı ziyaretlerde kayıp çocuk olaylarının yaşanması riskine karşı bu Hükûmeti ısrarla uyarmıştı. Buna karşılık dönemin Aile Bakanı Sayın Derya Yanık "Çocukların sağlık kuruluşlarında olduklarını varsayıyoruz." demek suretiyle devlet görevi ciddiyetinden uzak, vicdan ve izandan yoksun bir açıklamada bulunmuştu.
Geçtiğimiz haftalarda yaptığımız Aksaray ziyaretinde depremzede aileler, Genel Başkanımıza çocuklarının hâlâ kayıp olduğunu bizzat ilettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Yalnızca Deprem Mağdurları ve Kayıp Yakınlarıyla Dayanışma Derneğine tam 142 kayıp çocuk başvurusunda bulunulmuştur. Genel Başkanımız Akşener'in büyük bir öngörüyle ve isabetle kamuoyunun gündemine getirdiği bu önemli sorunla ilgili Hükûmeti derhâl ciddiyetle kamuoyunu bilgilendirmeye ve gerekli adımları atmaya davet ediyoruz.
Saygıdeğer milletvekilleri, İsrail'in Gazze'de 7 Ekim tarihinde başlattığı katliamların üzerinden yüz günden fazla zaman geçmiştir. Hayatını kaybeden sivil Filistinlilerin sayısı 23 bini aşmıştır. Ölümlerin çoğunluğu çocuk ve kadınlardan oluşmaktadır. Birleşmiş Milletler raporlarına göre Filistin'de ölen çocukların sayısı son dört yılda dünyanın tüm çatışma bölgelerinde öldürülen çocuk sayısından daha fazladır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Süre uzadıkça dünya kamuoyunda saldırılar ve ölümler artık normalleşme safhasına geçmiştir.
Gazze'de yaşanan vahşet tüm hızıyla devam ederken geçtiğimiz gün İsrail Hükûmet Sözcüsü Eylon Levy Gazze'de ateşkes olmayacağını dünya kamuoyuna ilan etmiştir. İsrail'in bu açıklamasına Birleşmiş Milletlerin sessiz kalması en küçük tanımlamayla Bir acziyetin ifadesidir. Bir kez daha ortaya çıkmıştır ki Birleşmiş Milletler âdeta zayıf bir koordinasyon kurulu, uluslararası hukuk ise yalnızca bir temenniler beyannamesidir. İsrail'in Gazze'de sivilleri hedef alan saldırılarında yasaklanan fosfor bombalarının ve mühimmatların kullanıldığı bu kadar açıkken her fırsatta "uluslararası hukuk" diyen, "insan hakları" diyen Avrupa kamuoyu neden bu kadar suskundur?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, toparlayın.
DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Bitiriyorum.
Doğrusunu isterseniz hem merak ediyor hem de kınıyoruz. Bilinsin ki dünya sussa da zalimin karşısında, mazlumun yanında duran büyük Türk milleti asla susmayacaktır.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.