GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2024 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Teklifi ile 2022 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanunu Teklifinin 10'uncu Tur Görüşmeleri münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:43
Tarih:22.12.2023

İYİ PARTİ GRUBU ADINA HÜSMEN KIRKPINAR (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhurbaşkanlığına bağlı Diyanet İşleri, Devlet Arşivleri ve Millî Saraylar İdaresi Başkanlığının bütçesi üzerinde İYİ Parti Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tek adam rejimi olan partili Cumhurbaşkanlığı sisteminin 6'ncı bütçesini görüşüyoruz. Bu bütçe, geçim sıkıntısı içerisinde kıvranan milyonlarca insanımızı görmezden gelen bir bütçedir. Milletini açlık sınırının altına mahkûm eden, ülke gelirini yandaşlara peşkeş çekerek zengin eden, yoksulluk içindeki milletin milyar dolarlarını sığınmacılara dağıtan bir sarayın bütçesidir. İçinde milletin olmadığı bütçede Cumhurbaşkanlığına 2024 yılında 12 milyar 283 milyon 843 bin lira ödenek ayrılmıştır. Bu ödenek Cumhurbaşkanlığına bağlı diğer kurum ve kuruluşların bütçesinden bağımsızdır. 2024 yılında sarayın bir günlük harcaması 33,6 milyon TL'nin üzerindedir. Bu rakam yaklaşık 2.952 asgari ücretlinin bir aylık maaşına denk gelmektedir. "İtibardan tasarruf olmaz." Tasarruf edemeyen saray, lüks ve sefahat içindeyken açlık sınırının altındaki asgari ücreti "en aşağı ücret" değil "aşağılayıcı ücret" olarak halkımıza reva görüyor ve hiç umursamıyor.

Bütçede önceki yıllara oranla dikkat çekici artışlar olduğunu görüyoruz; 2023 yılı başlangıç ödeneğine kıyasla bu yılki teklifte Devlet Arşivleri Başkanlığı bütçesi yüzde 135 civarında, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi yüzde 150'nin üstünde, Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı bütçesi yüzde 180'in üzerindedir. Bu Başkanlıklar genel bütçe kapsamında devletin bekası ve kalkınması için olmazsa olmaz saydığımız kamu idarelerinden bile daha fazla ödeneğe sahiptir.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesini görüşürken buradan bazı eleştirilerimi ifade etmek istiyorum. Cuma hutbelerinde ve dinî programlarda siyasi polemiklere fırsat verecek ifadelere yer veriliyor. Örnekleyecek olursak, çarşamba günleri AK PARTİ grup toplantısındaki konular, takip eden cuma günkü hutbelerde hemen hemen aynı şekilde ifade ediliyor. Özellikle, cumhuriyeti kuran iradenin ve cumhuriyet değerlerinin millî günlerde yâd edilmemesinden rahatsızlık duyuyoruz. Diyanet İşleri, cumhuriyetin 100'üncü yılının kutlandığı cuma hutbesinde Atatürk'ün adına yer vermedi. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, kurucu lideri Atatürk'ün ölüm yıl dönümü bu yıl cuma gününe denk geldi, Diyanet cuma hutbesinde Atatürk'ü yine anmadı. Kurtuluş Savaşı sürerken kurulan hükûmet din hizmetleri aksamasın diye 1920'de Şeriye ve Evkaf Vekâletini kurmuştur. 3 Mart 1924'te ise Diyanet İşleri Reisliği kurulmuştur, Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk'ün emanetidir. Hutbelerde ismini anmaktan imtina etmek en başta çok büyük bir vefasızlık ve saygısızlıktır. Atatürk ve silah arkadaşları olmasaydı ne Türkiye Cumhuriyeti devleti olurdu ne de Diyanet İşleri Başkanı o koltuğunda oturabilirdi. Diyanet İşleri Başkanlığı siyasetüstü bir yer olmalı, siyasi tartışmaların dışında tutulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, Başkanlıkla alakalı öne çıkan bazı meselelere de değinmek istiyorum. Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğünün görevi dinî rehberlik ve denetimle sınırlı olmalıdır. Özellikle seyahat, konaklama ve barınma işlemleri seyahat acenteleri vasıtasıyla yapılmalıdır. Fakat hac ve umre acentelerine karşı da güvenimiz sarsıldı; dolandırıcılık iddiaları almış başını gidiyor. Sahte dilekçelerle hacı adaylarının haklarını gasbedip fahiş fiyattan satış yapmakla suçlanan hac ve umre acentelerinin Diyanet personeliyle iş birliği içinde olduğu iddia ediliyor. Hac ibadetinde bile rüşvet ve yolsuzluk dönüyorsa yazıklar olsun!

Din İşleri Yüksek Kurulu kuruluşundan itibaren Başkanlığın hizmet veren en yüksek karar ve danışma organıyken 2010 yılında 633 sayılı Yasa'da yapılan düzenlemeyle görev ve yetkisi sınırlandırılmıştır. Bu sınırlama keyfî uygulamalar ile ideolojik ve kişisel istismarlara neden olmaktadır.

Eser İnceleme Komisyonu marifetiyle istenilen eser Diyanet İşleri Başkanlığı adına yayınlanabilmektedir. Bu durum çoğu zaman Din İşleri Yüksek Kurulunun bilgisi ve onayı dışında gerçekleştiğinden Başkanlık birimlerinin başlarına buyruk uygulamalarına neden olmaktadır.

Yurt dışında vatandaşlara din hizmeti götürmede hem ilgili devletin mevzuatı hem de din algısı sebebiyle sorunlarla karşılaşılmaktadır. Yeni yapılanan Diyanet Akademisi, büyük ölçüde Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından deruhte edilen hizmet içi eğitim ve ihtisas eğitimini yerine getirmektedir. Çift başlılığın giderilmesi için Eğitim Hizmetleri, Diyanet Akademisi altında birleştirilmelidir. Üç artı bir uygulaması kaldırılmalı, murakıpların unvanı müfettiş veya denetmen olarak değiştirilmelidir. 3600 ek gösterge uygulaması bütün Diyanet personeline uygulanmalı, hocalarımızın ve Kur'an kursu öğreticilerimizin lojman ve barınma sorunları çözülmelidir, lojman sayısı artırılmalı, eski olanlar yenilenmelidir.

Değerli milletvekilleri, Diyanet İşleri Başkanlığıyla alakalı önemli bir mağduriyeti de dile getirmek istiyorum. Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan yaklaşık 25 bin fahri Kur'an kursu öğreticisine Cumhurbaşkanı, Cumhur İttifakı tarafından 2018 yılında kadro sözü verilmişti; ne yazık ki verilen diğer sözler gibi bu da yalan oldu. İktidar, vatandaşımızı tutamayacağı sözlerle kandırmaktan ve seçim kazanma aracı yapmaktan vazgeçmeli. Diyanet İşleri bünyesinde istihdam edilebilmeleri için KPSS, din hizmetleri alan bilgisi ve mülakat puanlarını ibraz etmeleri gerekiyor. İki yılda bir sınava ve yılda 2 defa mülakata tabi tutuluyor olmaları, verilen eğitimin kalitesini değil, sınav kaygı ve stresini artırıyor. Bu yönetimin başarı sağladığı iddia ediliyorsa bunun öncelikle bizi yönetenlere uygulanmasını tavsiye ediyorum. Mantıkla bağdaşmayan bir diğer tarafı ise Diyanetin kadrolu olarak atanan personeline stajyer eğitimi verdirecek kadar fahri Kur'an öğreticilerini donanımlı ve tecrübeli görmesidir. Buna rağmen, 2022 yılında sözleşmeliler, vekil ebe, hemşire ve imamlar kadroya alınırken, 2018 yılında ücretli öğretmenlere kadro verilirken fahri öğreticiler kapsam dışı bırakıldı. 2022 yılında kadroya alınan vekil imamlardaki gibi, kısa süre görev yapan fahri Kur'an öğreticileri kadro alımı yapılacağı sırada sırf görevde diye kadroya alınarak, uzun yıllar görev yapan ehil öğreticilerden görevde olmayanlar kadrodan yararlanamadı. Fahri Kur'an kursu öğreticileri kadrolu personelle aynı işleri yapmalarına, aynı şartları haiz olmalarına rağmen hiçbir sosyal hakka ve özlük hakkına sahip değiller. Fahri öğreticilerin aldıkları ücret aylık 6.000 TL'yi geçmiyor. Bir ay içerisinde sekiz-dokuz günlük sigorta yatırıldığı için emekli olmaları da mümkün değil. SGK primlerinin eksik yatması yüzünden devlete borçlu bırakılıyorlar. Fahri Kur'an kursu öğreticilerimizin beklentisi, görevde olma şartı aranmadan, lisans ve ön lisans ayrımı yapılmadan eksik yatırılan sigortalarının tamamlanması ve SGK prim günleri baz alınarak emek ve tecrübe kadrosu verilmesidir.

Değerli milletvekilleri, bütçesini görüşmekte olduğumuz bir diğer başkanlıksa Millî Saraylar İdaresi. Millî Saraylar, milletin Meclisinden alınıp 2018 yılında Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştı; zaten bağlanmayan yer de kalmadı. Millî Saraylar Başkanlığına Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle verilen arkeolojik kazı yapma yetkisi Anayasa Mahkemesi kararıyla durdurulmuştu. Basına yansıyan haberler bu karara uyulmadığı yönünde. Karara rağmen çalışmalara devam edildiği, tarihî dokunun bozulduğu ve kazı çalışmalarının usulsüz olduğu iddia ediliyor. Buradan sormak istiyorum: Topkapı Sarayı'ndaki son durum nedir? Daha önceleri de Topkapı Sarayı'nda yapılan restorasyon çalışmaları sırasında tarihî yapılarda tahribatların meydana geldiği haberleri basına yansımıştı.

Ülkemizin her köşesinden sanat ve kültür katliamı haberleri geliyor. "Restorasyon" adı altında tarihî değerlerin aslına ve dokusuna uygun olmayan imalatlar yapılıyor. Restorasyon işi tarihten, sanattan, estetikten, mimariden anlamayan yandaş firmalara sırf AK PARTİ'ye yakın olduğu için verilemez. Bu kadar büyük bütçeye sahip bir Başkanlık tarihî mirasımızın korunması hususunda sınıfta kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, son olarak Devlet Arşivleri Başkanlığından bahsetmek istiyorum. Arşivler tarih içinde teşkilatlanmış, devlet geleneğine sahip ülkelerin devlet, birey ve milletlerarası ilişkilerini içeren belgelerdir. Bir milletin kimliği ve bir devletin hafızası olma özelliğiyle büyük öneme sahiptir. Devletimizin arşivine baktığımızda son yirmi bir yılda görünen manzara hiç de iç açıcı değil. AK PARTİ hükûmetlerinin idaresinde adaletsizliği, hukuksuzluğu, hak gasbını, açlığı, işsizliği, liyakatsizliği, keyfîliği, ayrımcılığı, kutuplaşmayı, kayırmacılığı, kibir dilini, kadın düşmanlığını, her türlü şiddeti, ekonomideki savrulmaları, krizleri, iktisadi tutarsızlığı, tutturulamayan hedefleri, çevre ve doğa talanını, mülteci deposu hâline getirilen Türkiye'yi görmek mümkündür. Arşivden çıkanları görünce Devlet Arşivleri Başkanlığının başındaki şahsa yapılan çift maaş kıyağına da aslında şaşırmıyoruz. Liyakat yok ama çift maaş var, geçmişte dile getirdik, Devlet Arşivleri Başkanının denizcilikle alakası olmadığı hâlde Türkiye Denizcilik İşletmeleri Anonim Şirketi'nde Yönetim Kurulu üyeliği hâlen devam ediyor. Evine ekmek götüremiyormuş, milyonlar icralıkmış, umurlarında değil.

Biz milletimizin taleplerini dile getirmeye, itirazlarımıza ve eleştirilerimize devam edeceğiz, gerisini milletimizin takdirine bırakıyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)