GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Bugün Anayasa Mahkemesindeki yemin törenine Meclis Başkanının da katılmasına, törende Anayasa Mahkemesi Başkanının yaptığı açıklamalara ve sarayda Başdanışman Mehmet Uçum'un verdiği yanıta, hasta tutsaklara ve infaz yakmalara, adaletsizliğin temel nedenine ve 108 cezaevinde yetmiş dört gündür süren açlık grevine, DEM Grubu milletvekillerinin hayata geçirdiği özgürlük yürüyüşüne ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:58
Tarih:08.02.2024

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bildiğiniz gibi, bugün Anayasa Mahkemesinin 1 üyesinin yemin töreni vardı. O törende Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı da bulunmaktaydı. Meclis Başkanını orada gördük, Türkiye'de olduğunu gördük ve sevindik. Bugün hiçbir vekil arkadaşımızın vekilliğinin düşme riski yok, en azından bunu görmüş olduk; kendisi Türkiye'de. Tabii, orada hazin olan şu: Meclis Başkanı ve Cumhurbaşkanına karşı Anayasa Mahkemesi Başkanı bir kez daha Anayasa'yı, hukuku, adaleti hatırlattı ve çok net Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamanın bir mazereti olamayacağını, herkesin bu kararlara uymak zorunda olduğunu dile getirdi. Bu konu bu kadar açıkken geçen hafta burada Can Atalay'ın milletvekilliğinin düşürülmesi konusunda Meclis Yargıtayın yargı darbesine iştirak ederek aslında bir anayasa suçu işlemiştir. Bunu burada dile getirmemize rağmen bu konudaki ısrar devam etmekte, bu hukuksuzluk sürdürülmektedir.

Anayasa Mahkemesi Başkanının açıklamalarına yanıt saraydan geldi. Sarayda Başdanışman olan Mehmet Uçum, ki hukukçu olduğu için orada, giderek hukukçuluğunu unutuyor; tabii, bu arada Türkçesinde de sorun olmaya başlamış çünkü okuduğu şeyi anlamakta zorluk çekiyor. Anayasa 153'ü gösteriyor bize, 153'ü bir kez daha okuyorum, belki dinliyordur: "Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir." Sonunda da şöyle bitiyor madde: "Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." Bu kadar açık, sarih bir madde. Bunu anlamak için hukukçu olmaya gerek yok ancak ve ancak bunu anlamamak için Mehmet Uçum olmaya gerek var, bir saray aklına sahip olmaya gerek var. Yani yargıyı taraflı ve bağımlı hâle getirerek otoriter bir rejimi besleme kaygısının dışında bir kaygısı olmayan birisi olmaya gerek var; bunu bir kez daha anladık.

Şimdi, bu madde, açıklamada "Bireysel başvuru hakkını bağlamaz." gibi absürt bir açıklamayla beraber geliyor. Oysa şunu çok iyi biliyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bağlayıcıdır, Anayasa 90'a göre de bu çok nettir, açıktır. Bu hukuksuzluk bizi bir felakete sürüklüyor; bu, adaletsizliği yaratan bir şey. Hukuk tanımazlık, yasa tanımazlık aslında bu ülkeyi çok ciddi bir adaletsizliğe sürükledi. Bu adaletsizliğin olduğu bir yerde devletten söz edemezsiniz. Ne kadar devlet güzellemesi yaparsanız yapın, o güzellemesini yaptığınız şeye devlet denmez, ona başka bir şey denir. Dolayısıyla, eğer devletin kurumlarıyla, kurullarıyla işlemesini, bir kamu yararı üretmesini, kamusal alanı düzenlemesini istiyorsanız onun en temel referansı adalettir, o adaleti sağlayacak şey de hukuk devletidir. Bu ülkede bundan bahsedebilir misiniz? Bahsedemezsiniz. Bırakın bahsetmeyi, Yargıtay eliyle âdeta hukuk düzeni ortadan kaldırılmaya çalışıldı ve maalesef, bu Meclis de buna alet oldu.

Şimdi, adaletsizliğin geldiği boyutları anlamak için bir ülkede neye bakmak çok çok önemli bir açıklayıcılığa sahip olabilir? Tabii ki cezaevlerine. Cezaevleri karnemize baktığımızda zaten bu hukuksuzluk, bu yasa tanımazlık kendisini fazlasıyla teşhir ediyor. Ben size cezaevlerine dair birkaç tane vaka hatırlatmak istiyorum. Öncelikle hasta tutsaklar; bu ülkede hasta tutsakların her türlü haktan mahrum kalarak âdeta yaşam hakkının da gasbedildiği bir süreç yaşanıyor. Bu konudaki duyarsızlık bu hasta tutsakların giderek çok ciddi anlamda yaşam sorunlarına, hayatta kalma sorunlarına neden oluyor.

Bakın, birkaç tane örnek vereceğim: Ergin Aktaş; her iki eli olmayan ve Adli Tıp Kurumu tarafından 5 kez "cezaevinde kalamaz" raporu verilen Ergin Aktaş tüberküloza yakalandı. Yüksek ateş, terleme, hâlsizlik şikâyetleriyle sürekli kan tükürüyor; toplum güvenliği için tehlike gerekçesiyle tahliyesi gerçekleşmiyor.

Semire Direkçi; yirmi üç yıldır cezaevinde, beyin ve bağırsak ameliyatları geçirdi. İki yılı aşkın süredir bağırsak ameliyatı nedeniyle maalesef bağırsakları dışarıda yaşamak zorunda. Söz konusu kişiye...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Semire Direkçi'ye cezaevinde corona koşulları nedeniyle çok titiz bir sağlık hizmeti verilmesi gerekirken verilmiyor, şu anda da tahliye edilmemekte.

Bir başka örnek, Batman M Tipi Cezaevindeki Abdulalim Kaya; 85 yaşında, sol gözü görmüyor, sol kulağı duymuyor, böbrekleri iflas etmiş durumda. Demans teşhisi konulan Kaya kalp hastası olmasından kaynaklı olarak bir yıl önce anjiyo oldu ve kendisinin hayatını tek başına devam ettirmesi mümkün değil; tahliye edilmiyor.

Mehmet Ali Yaşa; Malatya Akçadağ T Tipi Cezaevinde otuz yıldır tutuklu, koşullu salıverilmesine yetmiş iki gün kalmış ve kendisi kanser hastası; tahliye edilmiyor.

Muhlise Karagüzel; defalarca kalp krizi geçirdi, şu anda hastaneye kaldırıldı, ameliyatı bir türlü gerçekleşmiyor ve tahliyesi engelleniyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Temelli.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Van T Tipi Cezaevinde Hanife Arslan, 76 yaşında. Kurul raporlarıyla sabit olan tansiyon, kemik erimesi, KOAH gibi birçok hastalığı var, kireçlenmeden dolayı hareket edemiyor fakat bu durumda ısrarla doktora götürülüp getirilirken inanılmaz acılar çekiyor. Bu bir işkenceye dönüşmüş durumda; tahliye edilmiyor.

Bu, hasta tutsakları ilgilendiren kısımdan birkaç örnek ama bu durumda olan 1.700'e yakın hasta tutsak var. Bunların 700'ü şu anda ölümle pençeleşiyor. İşte Türkiye'deki adalet fotoğrafı bu.

Peki, sadece hasta tutsaklar mı? İnfaz yakmalar var. Peki, neden infazlar yakılıyor? Birçok insanın infazı yakılmış durumda. İnfaz yakma gerekçelerine bakın: Fazla su kullanmak, fazla kitap okumak, az kitap okumak, arkadaşlarıyla selamlaşmak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Temelli.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - ...ALES'e girmemek, ALES'e girmek, şarkı söylemek, üniversite bitirmemek, Kürtçe türkü söylemek, fazla dilekçe vermek, pişman olmamak... Bunun gibi bahanelerle insanların infazları yakılıyor ve cezaevinde otuz yılını doldurmuş insanlar bile maalesef bu uydurma disiplin cezalarından dolayı tahliye edilmiyorlar.

İnfazı yakılanlara da bir iki örnek vereyim. Mesela, biri, Sudan Güven, iyi hâlli olmadığı dolayısıyla infazı 3 kez yakıldı, kendisi meme kanseri.

Yine, infazı yakılan birçok tutsak var; örneğin, Mutlak Tozun, otuz yıllık infazını tamamlamış, ağır kanser hastası, kanser bütün vücuduna yayıldı, ölme durumunda ancak şimdi çıkarıldı. Şimdi, bütün bunların nedeni... Bu örnekleri, bütün örnekleri burada okusak da bu adaletsizliğin nedenini konuşmak...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, bu adaletsizliğin temel nedenini konuşmak durumundayız. Bu adaletsizliğin temel nedeni, bu ülkenin hukuksuz bir sistem içinde yönetilmeye çalışılmasıdır. Bu hukuksuzluğun kaynağı da tecrittir. Yirmi beş yıldır bu ülkedeki bu tecrit sistemi bizi sürekli olarak işte, bu çürümeye doğru, bu hukuksuzluğa doğru itti. Bugün 108 cezaevinde yetmiş dört gündür süren bir açlık grevi var ve tutsaklar diyorlar ki: "Bu tecrit sonlansın." Yani adalet mücadelesi veriyorlar ama biz Mecliste adaleti yok etmek için neredeyse akla hayale gelmeyecek şekilde Anayasa'yı ihlal etmeye devam ediyoruz. İşte, en temel çelişkimiz burada. Biz burada hukuk devletini savunmak zorundayız. Biz burada tecride ve tecridin neden olduğu bu hukuksuzluğa karşı çıkmak zorundayken cezaevindeki bu mağdur olmuş tutsaklar... Ki bunlar siyasi tutsaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Tamamlıyorum.

DURSUN MÜSAVAT DERVİŞOĞLU (İzmir) - Tutukludur efendim, tutsak değil, tutuklu.

BAŞKAN - Son kez uzatıyorum Sayın Temelli.

Buyurun.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bir ülkede zaten siyasi tutsaklık o ülkenin demokrasisinin ne hâlde olduğunu gösteren bir durumdur. Ama maalesef, tecrit de sürüyor, açlık grevleri de sürüyor, hasta tutsaklar ölüme yatmış durumdalar, infaz yakmalar devam ediyor. Buna dikkat çekmek için DEM Grubu milletvekilleri, arkadaşlarımız ve örgütümüz bir özgürlük yürüyüşü hayata geçiriyorlar. Özellikle kayyum coğrafyasında, Kürt illerinde sürdürülen bu özgürlük yürüyüşü Kürt halkının taleplerini, siyasi iradesini ve beklentilerini hayata geçirmek içindir; bu konuya da dikkatlerinizi çekiyorum.

Evet, Türkiye demokratikleşmek istiyorsa, hukuk devleti olmak istiyorsa bu hukuk devleti ve demokrasinin önündeki en temel engel olan tecride bir an önce son vermelidir.