Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 65 |
Tarih: | 28.02.2024 |
İYİ PARTİ GRUBU ADINA HAKAN ŞEREF OLGUN (Afyonkarahisar) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri; Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı da dâhil olmak üzere Türkiye'deki yargı sisteminin sorunlarını ortadan kaldırmadığımız sürece kamuoyuna yargı paketi olarak sunulan, içerisine vatandaşlarımızın ihtiyacına yönelik bir iki madde ekleyip "müjde" diye çıkarılan torba kanunlar sorunları katmerlendirmekten başka işe yaramayacaktır. Şu anda görüşülmekte olan kanun teklifi, emeklilere bayram ikramiyesi müjdesi olarak kamuoyuna duyurulmuş olmakla bayramdan önce yetiştirilmesi bu anlamda evet, önemlilik ve aciliyet arz ediyor olabilir ancak teklifin geneline baktığımızda 17 farklı kanunda değişiklik öngörmektedir. Bu kadar farklı ve önemli yasalarda değişiklik yapılıyor ancak bu kadar kısa bir zamana sıkıştırılmasında da iyi niyet aramak mümkün değildir. Kanun maddeleri görüşülürken daha ayrıntılı izah edeceğimiz üzere bu kanun teklifi, maddeleri arasına sıkıştırılmış Anayasa'ya ve hukuka aykırı düzenlemeler içermektedir. Teklifin Meclise sunulduğu tarih 16 Şubat 2024 iken Komisyon görüşmelerinin çok yakın bir tarih olan 20 Şubat 2024 günü gerçekleştirilmesi, Komisyona üye muhalefet partisi milletvekillerinin yeterince çalışma yapmasına, ilgili kurum, meslek mensubu ve sivil toplum kuruluşlarından görüş almalarına olanak tanımamıştır. İnceleme sürecinin yanında Komisyon süreci de kısa tutulmaya çalışılan ve hızla kanunlaştırılmaya çalışılan kanun teklifleri, AK PARTİ hükûmetlerinin alışılagelmiş bir yasa yapma tekniğine dönüşmüştür. İktidar partisi bu yolla âdeta Türkiye Büyük Millet Meclisini itibarsızlaştırmanın önünü açmıştır.
Kamu kaynaklarının kullanımını doğrudan etkileyen bu teklifin Komisyon görüşmelerinde etki analizinin sunulmamış olması da ayrı bir sorundur. Komisyonda, teklif sahibi tarafından Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nda yapılan değişiklikle "2.000'er TL" ibaresinin "3.000'er TL" yapılması yönündeki teklifin de bütçeye ne denli bir yük oluşturacağı anlaşılamamıştır. Ayrıca, belirlenen bu miktarın hangi kriterleri gözeterek ve ne tür bir hesaplama sonucu bulunduğu da bilinmemektedir.
Değerli milletvekilleri, iktidar yargıya bakış açısını değiştirmediği sürece yargı paketleri hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Yargıyı siyasetin müdahalesinden kurtarmadığımız sürece yargı reformu kapsamında hazırlanan yargı paketlerinin anlamı olmayacağını ifade etmiştim. Yargının her türlü etkiden arındırılmış olması adaletin gerçekleşmesi için olmazsa olmaz şartlardan biridir, bunun yöntemi de kuvvetler ayrılığıdır. Yüksek mahkemeler arasında emsali görülmemiş şekilde cereyan eden kavga siyaset tarafından bilinçli olarak kışkırtılmaktadır. Önce kaos yaratıp sonra da planlanan bazı düzenlemeleri vatandaşa dayatmanın başka bir açıklaması olamaz.
Sayın milletvekilleri, malumunuz olduğu üzere, bir örnek vermek gerekirse Sinan Ateş dosyasında birileri müdahale ettiği için bir türlü iddianame tanzim edilip yargılama safhasına geçilmiyor. Sinan Ateş öldürüleli bir yılı geçti, hâlâ ortada bir dava yok. Soruşturma süreci bu kadar uzun süren çok az dava vardır. Bu gecikme, davaya müdahale edildiğine dair kuşkuları değil gerçeği gözler önüne sermektedir. En son, soruşturmayı yapan savcıya iddianame yazmaması için "Uzun süreli rapor alarak ortadan kaybol." denildiği, savcının da çoluğunu çocuğunu düşünerek ortadan kaybolduğu, şu anda dosyaya bakma gereği olmamasına rağmen bir başsavcı vekilinin dosyayı elinde tuttuğu, dosyayı kapatmak için uygun zaman ve ortam kolladığı dedikoduları ayyuka çıkmıştır. Olaya karışanlar belli, istihbarat yapanlar belli, olaydan önce kimin kimlerle irtibat kurduğu, kimlerle nerede buluştuğu belli; her şey bu kadar belirginken aylardır bir davanın açılmamış olması düşündürücüdür. Yargının bağımsız olmadığı yerlerde kimin kontrolündeyse böyle bir davanın açılmasını engelleyen de odur. Siyasi iktidar, yargıyı kendi siyasi projesini hayata geçirmede bir araç olarak kullanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, sizlerin de bildiği üzere burada Adalet Bakanlığı bütçesi konuşulurken yargının öncelikli sorunları dile getirilmiş, acilen çıkarılması gereken yasalar, alınması gereken önlemler özellikle hukukçu milletvekilleri tarafından izah edilmiştir. Hâl böyle iken ve vatandaşlarımız özellikle İnfaz Yasası'nda hakkaniyetli düzenlemeler beklerken alelacele bir kanun teklifinin geçirilmeye çalışılmasını sizlerin takdirine bırakıyorum.
Özellikle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'la ilgili, yaşanan sorunlarla ilgili ivedi düzenlemeler yapılması gerekmektedir. Denetimli serbestlikle ilgili gözlem kurullarına bırakılan işlemler hak ihlali yaratmaktadır. Bazı mahkûmlar denetime çıkarken bir kısım mahkûmlar çıkmamaktadır. Kısacası, gözlem kurulları eşitlik ilkelerine aykırı hareket etmektedir. Aynı miktar cezayı alan iki hükümlüden biri suçunun türü nedeniyle İnfaz Yasası'nda yapılan koşullu salıverilme ve denetimli serbestlik gibi değişikliklerden yararlanıp cezaevinden tahliye olurken başka bir hükümlü cezasını çekmeye devam edecektir. Anayasa'da güvence altına alınan kanun önünde eşitlik ilkesi gereği adil ve eşit bir düzenleme yapılmalıdır. Eşitlik, sadece ilke değil aynı zamanda bir temel insan hakkıdır; bireylerin devletin keyfî işlemlerine karşı korunmasının, devletin ayırımcılık yapmasının önlenmesinin de aracıdır. Devletin keyfî davranması ve bireylerin hak ve özgürlükleri bakımından ayrımcılık yapması hukuk devletiyle bağdaşmaz. O nedenle, eşitlik hukuk devletiyle de yakından bağlantılıdır.
Sayın milletvekilleri, aslında burada esas sorun, hukuk uygulayıcılarının, hak savunucularının, akademisyenlerin bilgi ve uzmanlığı çerçevesinde kapsamlı çalışmalar yapılarak toplumun genelinin ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde bir mevzuat düzenlemesine gitmek yerine siyasi saikler üzerinden belirli aralıklarla yargı paketleri çıkarılmasıdır. Pek çok yasanın pek çok maddesini değiştiren bir yasanın adı örneğin "bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair kanun" ise metni iyice okumadan içinde neleri sakladığını anlamak olanaksızdır. Torba kanunların yasama tekniğine aykırılıklarını defaatle dile getirdik. Burada tekrara düşmemek adına sadece değinerek geçiyorum.
Sayın milletvekilleri, kanunun oluşmasında yalnızca öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı olgusunu şekil denetiminde ölçüt olarak kabul etmek, Parlamentodaki çoğunluğun her an sürpriz kanunlar koymasına imkân tanımak olur. Oysa demokratik bir toplumda kanun, Parlamentoda iktidar-muhalefet diyaloğuyla aleniyeti sağlanan, içeriği kamuoyuna yansıyarak buradan da gelebilecek tepkilere ve değer yargılarına göre oluşması gereken bir işlemdir. Bu kanun teklifi hazırlanırken Komisyonda sorularımız üzerine ilgililerden görüş alındığı belirtilmiş ancak hangi kurum veya kuruluşlardan, hangi ilgililerden görüş alındığı açıklanamamıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü'nün 74'üncü maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan "Komisyonlar, şartlarına uymayan kanun tekliflerini, sahiplerine tamamlatmaya yetkilidirler." hükmü de Komisyon tarafından hiçe sayılmıştır. Adalet Komisyonu üyelerinin ve şahsımın verdiği değişiklik önergeleri, uyarıları dikkate alınmadan, madde metinleri hiçbir değişikliğe uğramadan Komisyondan çıkmıştır. İktidar partisi, birçok uygulamada tecrübe edildiği gibi kanun yapım sürecinde de hukuk devleti normlarından uzaklaşmakta sakınca görmemiştir. "Sekizinci yargı paketi" olarak bilinen ilgili kanun teklifinde, iktidar geçmişte yaptığı birçok kanun teklifinde olduğu gibi yine "yaptık, oldu" anlayışıyla hareket etmiştir.
Sayın milletvekilleri, ilgili kanun teklifinde -temel başlıklar olarak- Anayasa Mahkemesinin iptal ettiği hükümlerde yeni düzenlemeler yapılmakta, ceza ve hukuk yargılamalarında süreler yeknesak hâle getirilmekte, bir güne karşılık gelen adli para cezasının miktarı artırılmakta ve buna bağlı olarak mahsup, ön ödeme ve istinaf kanun yoluna başvuru hükümlerinde yer alan parasal sınırlar değiştirilmekte, bazı adli kontrol tedbirlerinin uygulanmasından mağdur olan kişilere tazminat talep etme imkânı getirilmekte ve Ceza Muhakemesi Kanunu'nda tazminat talep edilebilecek hâllerden bir kısmı bakımından idari bir başvuru yolu düzenlenmekte, makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle ortaya çıkacak zararların tazmini için yeni bir idari başvuru yolu oluşturulmakta, "Tazminat Komisyonu" adı altında çok yetkili bir komisyon ihdas edilmekte, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nda verilerin işlenmesi ve aktarılmasına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır.
Son olarak ise ne kadar bu hususları destekleyip eksik bulsak da teklifin amacı, niteliği ve ruhuna uymayan şekilde deprem bölgesindeki sanayi altyapılarına destek uygulamaları ile emeklilerimize verilen bayram ikramiyesinin artırılmasına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. İlgili kanun teklifini esas açısından değerlendirdiğimizde ise teklifte kanun yollarına başvuru sürelerinin yeknesak hâle getirilmesi, temyiz ve istinaf sürelerinin başlangıcında tefhim yerine tebliğin esas alınması, yine para miktarlarının artırılması ve hükmün açıklanmasının geriye bırakılması kararlarında istinaf ve temyiz yolunun açılması gibi hususları olumlu bulmaktayız.
Bunların dışında, insan hakları Tazminat Komisyonu kurulması hususunu, Anayasa Mahkemesince iptal edilen bazı hükümlere ilişkin yapılan düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararlarını karşılamadığından cihetle eksikliklerini, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu tarafından atanacak kayyumlara tanınan dokunulmazlık zırhını, kişisel verileri güvensiz kılan düzenlemeleri yanlış ve emeklilerimize verilmesi öngörülen bayram ikramiyesinin miktarının yetersizliği hususunu da eksik bulmaktayız.
Özellikle Tazminat Komisyonu kurulmasını düzenleyen teklifin ilgili maddeleriyle, Adalet Bakanlığı bünyesinde geçici olarak kurulan Tazminat Komisyonu sekizinci yargı paketiyle sürekli hâle gelmektedir. Bu, bir anlamda mahkemelerce görülüp kararlaştırılması gereken bir konunun Adalet Bakanının idari bir işlemle atayacağı bir komisyona yargı yetkisinin devredilmesi anlamına gelmektedir yani idare, kendisine karşı açılan, talep edilen bir talebe yine kendisi karar verecektir. Bunun dışında makul sürede yargılamanın tamamlanmasının mümkün olmadığı da bir anlamda resmen kabul edilmiş olmaktadır. Bundan sonra, davası makul sürede bitmeyen, haksız yere tutuklanan, haksız yere gözaltına alınan kişiler tazminat için Adalet Bakanlığına başvurmak zorunda olacaktır. Komisyonun benzer olaylarda benzer tazminat miktarına yönelik idari yaklaşımı hukuka aykırılık teşkil edecektir.
Sayın milletvekilleri, maddede yer alan suçlar hakkında kuvvetli şüphe bulunması durumunda atanacak kayyumlara, 6758 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun'un 19 ve 20'nci maddelerindeki hükümlerin kıyasen uygulanması öngörülmektedir. 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrasında millî güvenliğin sağlanması amacıyla ilan edilen OHAL kapsamında çıkarılan kanunlara darbe girişiminden sekiz yıl sonra atıf yapılması kabul edilebilir değildir. Zira, o günün şartlarında gerekli olan ve darbe girişimi sonrasında devlet güvenliği için verilen hukuki, idari, mali ve cezai sorumsuzluk zırhı bugün kayyumlara verilmek istenmektedir. Bu husus, o günün şartlarında makul görülebilecekken günümüzde keyfî ve kötüye kullanılabilir biçimde değerlendirilebilecektir. Olağanüstü hâlin 2018 yılında sonlanmasından altı yıl sonra dahi OHAL kanunlarına atıf yapılması, olağanüstü hâl yetkilerinin olgunlaştırılması anlamına gelmektedir. Kayyum atanacak kişilere hukuki, idari, mali ve cezai sorumsuzluk verilmesi aynı zamanda Anayasa'nın kanun önünde eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine de aykırı bulunmaktadır. Teklifte yer alan düzenlemenin kapsamı dışında kalan kayyumlar veya diğer tüm vatandaşlarımız hukuki, mali ve cezai sorumlulukla, kanun karşısında hesap vermekle yükümlüyken düzenleme kapsamında atanacak kayyumlara suç işleme hakkı tanınmaktadır. Düzenleme, belirli kişilere sağlayacağı bu hukuk dışı imtiyazlar nedeniyle kabul edilebilir değildir.
Değerli milletvekilleri, birbirinden tamamen bağlantısız konularda çıkarılan düzenlemelerin torba kanun yöntemiyle çok kısa sürede kabul edilmesi olgusuyla, partili Cumhurbaşkanı tarafından siyasi partisi üzerinden kontrol altında tutulan Mecliste bir tartışma ve uzlaşma ortamı oluşturulmasına izin verilmeden tek iradenin talimatları doğrultusunda, çoğunluk gücüne dayanılarak hızlı bir şekilde kanunların kabul edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Başkanlık sistemine geçildiğinde milletvekili sayısı 550'den 600'e çıkarılmış ve Meclisin bu sistemle daha etkin olacağı çokça dillendirilmişti ancak geldiğimiz noktada Meclisin etkinliğinin azaldığı görülmektedir. "Artık iktidardan Meclise yasa tasarısı gelmeyecek, milletvekilleri yasa teklifi verecek, kuvvetler ayrılığı daha güçlü olacak." argümanlarıyla başlayan hayallerin gerçek hayattaki yansıması tam tersi tezahür etmiştir. Bürokratlar eliyle hazırlanan ve vekiller aracılığıyla gündeme gelen torba yasaların kanunlaştığı, yürütmenin Meclise karşı sorumluluğu olmadığı için muhalefetin verdiği önergelerin geç cevaplandığı veya gerektiği şekilde dikkate alınmadığı bir sistemin içine düşmüş olduk. Şu anda, şu Gazi Mecliste bunun da bir örneğini verecek olursak Sayın Komisyon Başkanı ve Komisyon üyelerimiz komisyon çalışmalarında da bu teklifle ilgili tüm açıklamaları ve izahları yine sayın genel müdürlerimiz ve sayın bürokratlarımızdan istemiştir, kanun teklifinin altına imza atan kıymetli vekillerimizin bu konularda açıklama yapmaları gerekirken bürokratlar yapmıştır. Bu da göstermektedir ki Meclisin bu kanun yapma tekniği tamamen yanlıştır ve yapılan son değişiklikle beklenen amaca ulaşmamıştır.
Sayın milletvekilleri, "emeklilere müjde" adı altında bu torba kanunda emeklilere verilen ikramiye tutarı hakkında da birkaç söz söylemek istiyorum. Adli para cezaları yüzde 400 artırılmış olmasına karşın emekli bayram ikramiyeleri yüzde 50 artırılmaktadır. "Emekliler yılı" olarak ilan ettiğimiz 2024 yılında müjde olarak sunduğumuz rakam kabul edilebilir değildir. Milyonlarca emekliye 3.000 TL bayram harçlığını reva görüp bunu müjde olarak mı sunacağız şimdi bu teklifle? 2018'de emekli bayram ikramiyesi 1.000 TL idi ve bu miktar, o dönemin asgari ücretinin yüzde 62'siydi. Aradan geçen altı yılda emekli ikramiyesini onca enflasyon ve pahalılığa rağmen sadece 1.000 TL artırarak 2.000 TL yaptınız ve asgari ücretin yüzde 12'sine düşürdünüz. Şimdi, 2.000 TL'yi yüzde 50 artırıp 3.000 TL yapmakla mı övüneceksiniz? Bir de matah bir şey yapmış gibi bunu Emekliler Yılı kapsamında müjde olarak mı sunacaksınız? Bu teklifi hazırlayan ve destekleyenlere sormak istiyorum: 3.000 TL'nin alım gücünden haberdar mısınız? Emekli ikramiyesinin harçlık düzeyine düştüğünün farkında mısınız?
Sayın milletvekilleri, açıklanan 3.000 TL ikramiye tutarı kabul edilebilir, sindirilebilir, vicdanlarda onaylanabilir bir rakam olmaktan çok uzaktır. Elinizi vicdanınıza koyun lütfen, emekli maaşlarının asgari ücret seviyesine çekilmesine yönelik çağrılarımıza tıkadığınız kulaklarınızı, kapadığınız gözlerinizi, bayram ikramiyesi konusunda alım gücü ve hayatın gerçeklerine açın. Bu çerçeveden baktığımızda, emekli ikramiyesinin enflasyon karşısında erimemesi ve ilk çıktığındaki değeri koruyabilmesi için en az 7.000 TL olması için komisyona verdiğimiz önerge, diğer önergelerimiz gibi reddedilmişti.
Genel Kurulda ilgili maddenin gerçekçi kriterlere göre yeniden güncellenmesini, kabul edilebilir dereceye çıkarılmasını umuyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)