GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:65
Tarih:28.02.2024

CHP GRUBU ADINA İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Karaman) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun teklifinin birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubumuzun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

2019'da Cumhurbaşkanınca açıklanan Yargı Reformu Stratejisi Belgesi'nden sonra Meclisimizce yedi yargı paketi kanunlaştırıldı, bu sekizincisi. Yedi paket geldi ne oldu? Ülkede hukuk nereden nereye geldi, gelişti mi? Evrensel hukuka daha mı yaklaştı yoksa uzaklaştı mı? Hepimiz izliyoruz, görüyoruz ve yaşıyoruz. Bugün, Anayasa Mahkemesinin kararları uygulanmadı, iktidar bileşenlerince varlığının tartışıldığı hatta olmaması ve kaldırılması gerektiğinin söylendiği bir vasata ulaştık. Üzerindeki tartışmalar saklı kalmak kaydıyla mevcut Anayasa hükümlerinin yanı sıra Anayasa Mahkemesinin verdiği bazı kararlar uygulanmazken önümüze bir yargı paketi getirildi. Sıkıştırılarak gündeme alınan bu yargı paketinde en önemli gerekçe, Anayasa Mahkemesince iptal edilen yasa hükümlerini iptal kararlarına uyumlu hâle getirmek. Madem iktidar olarak böyle bir hassasiyetiniz var Anayasa Mahkemesinin bazı siyasi içerikli davalara ilişkin kararları söz konusu olduğunda da aynı hassasiyeti sizden görmek istiyoruz. Biliyoruz ki yaptığınız, Anayasa'ya uyum konusundaki hassasiyetinizden kaynaklanmıyor; yaptığınız, bu yönde bir çaba içindeymiş gibi görüntü vermek ihtiyacına matuf. Aslında, özde hukukun varlığından, hukuk devletinden ve hukukun üstünlüğünden pek hazzetmediğinizi biliyoruz, o kadar ki kendi döneminizde atanan yargıçların bile kararlarına tahammülünüz yok.

Bu tespitlerden sonra yeni bir yerel seçime giderken beş yıl önceki yerel seçimde yaşanan bir hukuk garabetine atıfla sözlerime devam etmek istiyorum. Kemal Gözler Hocaya beş yıl önce İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi konusuyla ilgili niye yazmadığı noktasında çeşitli uyarılar, eleştiriler, talepler gelince hoca bir yazısında -şöyle bir cevap veriyor- "Hukuki meselelerin hukuken değil siyaseten kararlaştırıldığı bir yerde sorunları hukuken tartışmak ne büyük bir saflıktır. Ben hukukun saf teorisinin bir mensubuyum ama saf değilim." deyip cevabını şöyle bağlıyor: "İçimden gelmedi." İktidarda olduğunuz yirmi iki yıl boyunca ülkeye hukukçuların bile hukuku savunmalarının içlerinden gelmediği birçok hukuksal garabet yaşattınız, yaşatıyorsunuz. Kemal Gözler Hoca az önce atıfta bulunduğum yazısında devamla "Hukuk lotarya değildir. Hukukta ne olacağı, benzer olaylarda hangi şekilde kararlar çıkacağı önceden bilinmelidir. O zaman hukuk devleti olduğumuzu ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğunu söyleyebiliriz." diyor ve yine o beş yıl önceki iptal kararıyla ilgili de şöyle bir tespitte bulunuyor: "Bütün anayasa hukukçuları, bütün hukukçular, bütün profesörler, avukatlar, barolar çıktı, konuştu ama bu kararın iptal kararı olabileceğini kesin bir şekilde tek bir kişi tahmin edebildi." diyor ve onun da zamanın popüler bir kadın gazetecisi olduğunu söylüyor. Şimdi de hukukçular bazı yargı kararları hakkında veya mevzuat düzenlemeleri hakkında yorumlar yapıyor, "Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verir ya da kanunu iptal eder." diyorlar; öngörülen oluyor ama sonuç değişmiyor, "Hak ihlali var." denilen kararları uygulanmasına devam ediliyor. İptal edilmiş kanun hükümleri, yeni düzenlemelerle, Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçelerinin etrafından dolanılarak yeniden kanunlaştırılıyor. Mesela, Anayasa'nın 153'üncü maddesinin "Anayasa Mahkemesi kararları yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar." hükmünün ve yine 158'inci maddesinin "Diğer mahkemeler ile Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında, Anayasa Mahkemesinin kararı esas alınır." hükmünün varlığı kimsenin umurunda değil. Arkasına aldığı siyasi destekle Yargıtay "Ben Anayasa Mahkemesinden de Anayasa'yı yapanlardan da daha iyi bilirim bu işi. Her ne kadar Anayasa bana böyle bir görev vermese de ben siyasal durumdan vazife çıkarırım, Anayasa Mahkemesinin kararını tanımam ve uymam." diyor ve netice itibarıyla Meclis Başkanlığı da Anayasa Mahkemesinin kararına değil Yargıtayın kararına uyarak bir hukuk katliamına ortak oluyor. Bunlar oluyorken hukuk reformu, yargı reformu, yargı paketi konuşmak gerçekten zor, hatta hocanın dediği gibi içimizden gelmiyor.

Bu teklifteki önemli değişikliklerden biri, birinci bölümde yer alan Anayasa Mahkemesinin iptal kararına uyum çerçevesinde getirilen teklifin 4, 10 ve 11'inci maddeleri. Bu maddelerle, TCK'nin 221 ve 314'üncü maddelerinde değişiklik yapılıyor. Anayasa Mahkemesi, bu maddeleri, ilgili fıkralarının öngörülebilir olmadığı, keyfî uygulamalara sebep olduğu yani suç ve cezanın kanunilik ilkesini karşılamadığı gerekçesiyle iptal etti. Yapılan yeni düzenlemeyle, tam da az önce değindiğim gibi, Anayasa Mahkemesinin kararı dolanılıyor. Yapılan düzenlemeyle, suç sadece müstakil olarak ve cezanın alt ve üst limitleri belirtilmek suretiyle suçun unsurları belirginleştirilmeden varlığını sürdürüyor. Böylelikle sanki Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesi karşılanıyormuş gibi yapılıyor ama yapılan bu düzenlemeyle Anayasa Mahkemesinin iptal gerekçesinde işaret edilen sakıncaların bertaraf edildiğini kabul etmek mümkün değildir. Bu hükmün özeti şu: Türkiye'de özellikle 2010'da yargı meselesi halledildikten sonra, bu hüküm, iktidarın uygulamalarına ve politikalarına muhalefet edenleri susturmak için yararlanılan en kullanışlı hükümdür. Kamuoyunda haksızlıklara karşı, hukuksuz uygulamalara karşı, ekonomik zorluklara karşı, siyasi baskılara karşı söz söyleyen, itiraz eden herkes bu hükmün gazabına uğradı. Anayasa Mahkemesinin iptal kararına rağmen aynı şekilde bu hüküm kullanılmaya devam edilecek ve bunun adı "yargı reformu" olacak. Üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işlemek zaten faşizan uygulamalara yol veren garip bir suç; hiyerarşi yok, üyelik yok, emir yok, talimat yok ama örgüt adına suç işlemek var. Kime göre? Cumhur İttifakı ve güdümlü yargısına göre. Burada suç değil, AKP'nin muhaliflere karşı gösterdiği hukuk sopası var. "İtiraz etmeyin, sesinizi çıkarmayın, yoksa sizi terör örgütleriyle bir gösteririm." sopası tüm muhaliflerin kafasına bundan sonra da inmeye devam edecek. Bunca yargı reformu yapıldı, yargı paketi getirildi ama yargıdaki değişiklikler sonuçta bizi hukuk devletine daha çok yaklaştırmadı, bilakis uzaklaştırdı. Aslında yapmak istediğinizin de hukuk devletine yaklaşmak olmadığı ortada. Bu kanaatimi saklı tutarak genel bir ilkeden bahsetmek istiyorum: Yapılan değişikliklerin sonuç verebilmesi için en önemli şey öncelikle hâkimin kafasındaki hukukun değiştirilmesidir. Hâkim, kafasındaki ya da kafasına sokulan hukuka göre karar vermeye devam ettiği müddetçe kanunlara ne yazarsak yazalım, yapılan değişiklikler iyi bile olsa bu yönde sonuç vermez. Nasıl vermez? İşte, Yargıtayın Can Atalay kararında olduğu gibi. Bu paket içerisindeki tüm düzenlemelerin gereksiz olduğunu elbette söylemiyorum ama yapılan düzenlemeler reform değil. "Zaten biz de reform yapmak istemiyoruz." diyorsanız o başka.

Yargının öncelikli sorunu, geniş anlamda ceza yargılamalarıyla ilgili, ceza yargılamalarındaki haksızlıklarla ilgili, adaletin tecellisiyle ilgili, geç tecelli etmesiyle ilgili. "Yargı reformu" dendi, şu dendi, bu dendi ama bugüne kadar ceza yargılamalarıyla ilgili, evrensel hukuka yaklaşan, hukuk devletine yaklaşan, hukukun üstünlüğüne yaklaşan, olması gereken hukuka yaklaşan değişiklikler yapılmadı. Bunlar yapılmadı ama böyle bir niyet var mı? O da yok. İktidarın hukuk devletinin gereklerini yok sayarak hukuku ve yargıyı hep kendi isteğine göre şekillendirme yönündeki siyasal tercihi bugün vatandaşlarımızı hukuksal anlamda güvencesiz bırakıyor.

Yine, bugün Adalar Belediye Başkanımız Erdem Gül, dokuz yıl önceki bir haberinden dolayı beş yıl hapis cezası aldı. Aynı haber için daha önce verilen takipsizlik, beraat ve hak ihlali kararlarına rağmen bu hüküm kuruldu. Bu, işte, vatandaşlarımızın hukuksal anlamda güvencesizliğinin en çarpıcı göstergesi.

Evrensel hukuktan kopmuş, demokrasi iddiasından vazgeçmiş, demokrasiyi sadece seçimlerde az ya da çok oy almaya indirgemiş, fırsat bulduğunda onu da yok sayan bir anlayışla...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Ünver, lütfen tamamlayın.

İSMAİL ATAKAN ÜNVER (Devamla) - ...ve o anlayışın tahakkümündeki yargı eliyle askıya alınmış özgürlüklerin kavgasını milletimizle birlikte vermeye çalışıyoruz. "Aklı öldürürsen ahlak da ölür. Akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür, adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür." diyen Fatih Sultan Mehmet'in sözlerini unutmayalım. Eğer demokrasiden bahsedeceksek, hukuk devletinden bahsedeceksek yargıya bugünkü bakışın değişmesi lazım. Yargı gerçekten işlevine uygun şekilde devleti oluşturan üç temel erkten biri olarak görülmeli ve yargı makamları evrensel hukuka uygun şekilde görevini tarafsız ve bağımsız olarak yapabilmelidir.

Teşekkür ediyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum Sayın Başkan. (CHP sıralarından alkışlar)