| Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 66 |
| Tarih: | 29.02.2024 |
SELCAN HAMŞIOĞLU (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İYİ Parti Grubu adına teklifin 6'ncı maddesi üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesinin TMK 409'la ilgili verdiği bir iptal kararı var biliyorsunuz. Bu iptal kararının gerekçesi hem Anayasa'nın temel hak ve hürriyetlerin özlerine dokunulmadan ölçülülük ilkesi çerçevesinde sınırlandırılabileceğini düzenleyen 13'üncü maddesine hem de kişi hürriyeti ve güvenliğini garanti altına alan 19'uncu maddesine aykırı bulunması... Oy birliğiyle alınan bir karar bu. Biz Komisyondan palas pandıras geçirilen bu teklifle TMK 409'daki bu raporun yani "Akıl hastalığı veya akıl zayıflığı olanlar için kısıtlama kararı çıkarılması için lazım olan raporun tanzimi için gerektiğinde 436 ncı madde hükümleri uygulanır." ifadesini bu teklifle "Resmî sağlık kurulu raporunun tanzimi için gereklilik bulunması hâlinde 436'ncı madde hükümleri uygulanır." şeklinde değiştirmenin kelime oyununun ötesine geçmediğini ve Anayasa Mahkemesinin hürriyet ihlaliyle ilgili uyarısını gidermediğini, dolayısıyla da tekliften çıkarılması gerektiğini düşünüyoruz. Amacı ne kadar meşru olursa olsun, bazı hâllerde aslında ne kadar gerekli olursa da olsun hiçbir kanun metninde kişiyi hürriyetinden yoksun kılacak suistimallere açık bir boşluk kabul edilemez. Zira keyfîliğin çok trajik, çok can yakıcı, çok can alıcı sonuçlarını tekrar tekrar tecrübe eden bir ülkeyiz biz. Temel hak ve hürriyetlerin hilafına uygulanabilecek bir keyfîyet alanı açma ihtimali varsa o düzenlemeyi yaparken kılı kırk yarmalıyız; böyle bir torba içinde oldubittiye getirmemeliyiz mesela.
Değerli milletvekilleri, dünyanın bütün kanun kitaplarına, evrensel ilkelere, usule, esasa, akla, mantığa, vicdana aykırı olarak, keyfî şekilde cezaevinde tutulup ölüme tahliye edilen, mezarda beraat eden vatandaşlarımız var bizim. Hem uyku apnesi hem prostat hem koroner arter hem hipertansiyon hem hastane enfeksiyonu kapmış hâlde, bilinci kapalı, kanser, üstelik de böbrek ve kemik metastazı var, hem yürüyemez, kendi başına yiyemez, içemez hâlde olup da "Delilleri karartabilir." diye ölümüne cezaevinde tutulan ve sonuçta da ölen insanlarımız var. Bu insanlara bir de "Cezaevinde kalabilir." raporu verebilen sağlık kurullarımız var. Şimdi, bu sağlık kurullarının inisiyatifine, yorumuna mı bırakacağız akıl sağlığı, akıl hastalığı, zayıflığı bulunan vatandaşlarımızı?
Kısıtlanma şartlarının ve sözü edilen o gereklilik hâlinin bu nedenlerle daha açık, daha net ve yoruma kapalı ifadelerle tanımlanması gerektiğini düşünüyoruz teklifte. AYM'nin iptal kararında ortaya koyduğu kişiyi hürriyetinden yoksun kılma riskinin göz önünde bulundurularak maddenin geri çekilmesini istiyoruz.
Ve bugün, bu vesileyle şunu da söylemeden bitirmek istemiyorum: İliç faciasının yaşandığı gün, bizim, burada Maden Yasası'nı görüşmemiz ne kadar absürtse, nasıl bir toplumsal acıyla dalga geçer gibi yürek burkucu olacaktı ise, o yüzden vazgeçtiysek, bugün Çorlu'da, Çorlu tren kazasının karar duruşmasında beliren yargı skandalının gölgesinde bir yargı paketi görüşüyor olmak da adaletin katledildiği bir günde içinde adalet geçen cümleler kurmak da o derece absürt, o derece toplumsal karşılıktan uzak ve o derece yaralayıcı bence. Ve hatta o ailelere sorarsanız, inanın, şu an, burada acılarına hakaret ettiğimizi de varsayıyor olabilirler, kulaklarımızı hiç de duymak istemeyeceğimiz şekilde çınlatıyor olabilirler. Sabahtan beri "Çorlu tren kazası davasında karar açıklanmadı." diye haber yapılıyor, duyuruluyor ama yanlış; aslında karar gayet de iyi açıklandı. Bugün Çorlu'da siyaset kurumu dedi ki: "Ben adaleti öyle baskıladım, ucu benim atadıklarıma dokunmasın, benim kayırdıklarıma dokunmasın, bana dokunmasın diye öyle bir kuşattım, öyle tecelli edemez hâle getirdim ki bu davanın hükmü açıklandığında sizi öyle bir feryat ettirecek ki bu salondan öyle çığlıklar yükselecek ki evlatlarınızın, anne-baba, eşlerinizin kanından sonra sizin gözyaşlarınız da öyle bir sulayacak ki buranın topraklarını seçimden önce biz göze alamıyoruz bunun sonuçlarını. Siz bunu bilin ama biz resmi olarak bildirmemiş olalım." Dolayısıyla, davanın kararının belli olduğunu biz bugün anladık, kararın infiale sebep olacağı belli.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Bitiriyorum.
BAŞKAN - Sayın Hamşıoğlu, lütfen tamamlayın.
SELCAN HAMŞIOĞLU (Devamla) - Ben, kaza görünümlü o katliamın sorumlusu her kimse -bakın, sadece biz söylemiyoruz, sadece kayıp yakınları söylemiyor aslında davada yargılanan sanıklar da "Sadece bizim değil, başkalarının da burada olması gerekiyordu." diyorlar açıkça- o sanık sandalyelerinden kaçırılanlar her kimse, onlara, siyasetin ne dediğine değil de oradaki annelerin ne dediğine kulak vermelerini tavsiye ediyorum çünkü bugün orada bir anne "Yaşattıklarını yaşasınlar." diye ah etti onlara. Umarım bunun ne demek olduğunun farkındadırlar. Kaçtıkları hiçbir mahkemenin vereceği hiçbir hükmün bu ahın sonucundan daha ağır olamayacağının, yaşattıklarını yaşamaktan daha ağır bir bedel olamayacağının farkındadırlar. Ve umarım ellerini adaletin üzerinden bir an önce çeker, o annelerin en azından mahkeme mahkeme sürüklenirken bir türlü yaşayamadıkları yaslarını huzurla yaşamalarına imkân verirler.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyor. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)