Konu: | Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 67 |
Tarih: | 01.03.2024 |
MUSTAFA NEDİM YAMALI (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan torba kanun teklifinin 21'inci maddesi üzerinde görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 21'inci maddede yapılan düzenlemeyle 5271 sayılı Kanun'un 275'inci maddesinin ikinci fıkrası, 293'üncü maddenin ikinci fıkrası ve 295'inci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu madde, yapılacak değişikliğin genel gerekçesine uygun olarak istinaf ve temyiz yoluna gidilebilmesi için tefhimi değil de gerekçeli kararın tebliğini süre başlangıcı olarak kabul etmiştir. Bundan dolayı, zikredilen maddelerin yürürlükten kaldırılması tabiatı gereği yerinde bir yaklaşımdır. Yargıtayın son yıllardaki uygulaması ayrıntılı gerekçe belirtmeyen temyiz taleplerini süresinde yapılmış bir talep olmadığı gerekçesiyle reddetmek şeklindedir.
Burada şu soruyu sormamız gerekiyor: 295'inci maddenin ortadan kaldırılması, savcılık makamına veya savunma tarafına "Temyiz dilekçesinde gerekçe belirtilmesine gerek yoktur." şeklinde bir kolaylık sağlamak amacıyla mı yapılmıştır? Şayet 295'in kaldırılmasıyla "Ayrıntı belirtmeksizin temyiz ediyorum." demekle temyiz incelemesi yolu açılıyor ise savunma yararına ve hak arama özgürlüğüne bir katkı sağlanmış olabilir ancak Yargıtay mevcut uygulamasında ısrar ederse çok ciddi sorunlarla karşılaşılabilir. Bu nedenle, maddenin hepten kaldırılması yerine hak arama özgürlüğünü genişletecek ölçüde yeniden düzenlenmesi çok önemli ölçüde faydalar sağlayabilir. Anayasa'nın 13'üncü maddesi temel hak ve özgürlükleri sınırlandıran kanunların taşıması gereken nitelikleri belirterek onların içeriğini belirlemektedir. Bu açıdan, temel hak ve özgürlükleri sınırlayan yasal hükümlerin bunların özüne dokunmaması, meşru amacının bulunması, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır.
Değerli milletvekilleri, torba kanun uygulamaları, şu anda görüştüğümüz 21'inci madde gibi hükümlerin tek bir yasada ele alınmasıyla mevzuat sistematiği ve halkın anlayışı açısından anlaşılmaz hâle gelmektedir. Alenilik, kanunların belirli bir sistematikle anlaşılır hükümlerle düzenlenmesini gerektirir. Maalesef son yıllarda torba kanun uygulamalarına sıkça başvuruyoruz. Kuşkusuz, hukuk devleti ilkesinin en temel şartlarından biri hukuki güvenlik ilkesi, bir diğeri de hukuki belirlilik ilkesidir. Torba kanunlar, genel hukuk ilkelerine uygun olmayan bir yol izlenerek doğal akışından aykırı bir seyirde yapılmaktadır. Bu durum, kanunlarımızın kendi bütünlüğü içinde tezatları da barındırmasına neden olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifi bir yargı reformu olmayıp kamuoyuna böyle lanse edilmesi de işin esasında doğru değildir. Türkiye'de yargı reformu için yapılması gereken, öncelikli olarak torba kanun çıkarmak yerine, yargıçların bağımsızlığı ve kanunların herkese eşit bir şekilde uygulanmasının sağlanması gerekliliğidir. Yargı reformu sadece kanunlarla yapılmaz. Doğru bir yargı reform yapmak için adaletin tesisine inanan ve adaletin olmadığı yerde kurumlarımızın ve insanımızın değersizleşeceğine inanmış bir anlayışın yöneticilerimizde olması gerekmektedir. Adalet, sadece suçluyu bulduğunda değil, masumiyeti de ortaya çıkardığında ancak tecelli eder. Hukuk devletinde bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesi, devletin yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici durum, tutum ve davranışlardan kaçınmasıyla ancak sağlanabilir.
Değerli milletvekilleri, kanunlarımızın anayasal hak ve özgürlükleri koruma amacının genişletici ve koruyucu bir sonucu da beraberinde getirmesini diliyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)