GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Turist Rehberliği Meslek Kanunu ile Seyahat Acentaları ve Seyahat Acentaları Birliği Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:72
Tarih:17.04.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA KEZBAN KONUKÇU (İstanbul) - Sayın milletvekilleri, değerli emekçi halklarımız; bir kanun teklifiyle karşı karşıyayız yine. İktidarın "kanun teklifi" diye getirdiği ancak tamamen emekçilerin haklarını elinden almaya dönük, oluşan zenginlikleri yüksek kârlar üzerinden patronlara aktarmayı hedefleyen, emekçilerin elinde bulunan üç kuruşa göz koyan bir kanun teklifiyle yine karşı karşıyayız.

Bakın, turizm sektöründen gelen bir insanım, milletvekili olmadan önce turizm sektöründe sendikacılık yapmış, eğitim uzmanlığı yapmış birisiyim. Turizm sektörü bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de her geçen gün büyümektedir. Çalışan sayısı resmî rakamlara göre Türkiye'de şu anda 1 milyona dayandı ancak gayriresmî rakamlara göre hele de turizm mevsiminde 2 milyonu aşkın insan turizm sektöründe çalışmaktadır. Aynı zamanda, kayıt dışı çalışmaları da göz önünde bulundurduğumuzda gerçekten 3 milyona yakın insanın bu kanundan etkileneceğini, bu sektörde ciddi sıkıntılar yaşadığını görmemiz gerekiyor.

Ben özellikle burada turizm sektöründe tanımlı olması gereken ancak çalışanların büyük kısmı "esnaf kurye" adı altında işçi bile sayılmayan motokurye arkadaşlarımızın sorunlarından en başta bahsetmek istiyorum. Motokurye arkadaşlarımız işçi bile sayılmıyor. Bu nasıl yapılıyor? "Esnaf kurye" tanımı getiriliyor, arkadaşlarımıza, kişi şirketi denen, kaba tabirle ticarette "adi şirket" denen şirketler kurduruluyor, bu kurdurulan şirketler üzerinden bütün sigorta giderleri, ulaşım giderleri, motorlarının fiyatı -onların alması gerekiyor ya da araç almaları gerekiyor- onların masrafı, vergi masrafı, hepsi arkadaşlarımızın üstüne yıkılıyor. Patronlar hiçbir şekilde arkadaşlarımızla ilgili sorumluluk almıyor; bir iş kazası, iş cinayeti olduğunda kesinlikle sorumluluk almıyor patronlar ve "Bunlar bizim iş ortağımız." diye tanımlanarak motokurye olan işçi arkadaşlarımız işçi bile sayılmadan çok ağır koşullarda çalışmaya mahkûm ediliyorlar. Bunlardan bir tanesi de Vigo işçileri. Vigoda çalışan motokurye arkadaşlarımız şu anda direnişte. Onların direnişini ben buradan tekrar selamlamak istiyorum. Dün kendilerini Mecliste de ağırladık. Bu arkadaşlarımız daha önce saat başı ücreti üzerinden çalışırken şu anda paket başı ücret kendilerine dayatılıyor ve paket başı ücret almak demek ise tamamen daha fazla çalışmak, daha hızlı çalışmak, daha hızlı çalışmaya itilmek üzerinden iş cinayetlerinin ve iş kazasının çoğalması anlamına geliyor.

Turizm sektöründe çalışan arkadaşlarımız sadece rehber arkadaşlarımız değil, onların sorunları pek çok arkadaşımız tarafından dile getirildi. Ancak turizm sektöründe çalışan arkadaşlarımız ağır çalışma koşullarında, uzun saatlerde, on dört, on altı saate varan saatlerde çalışıyorlar, büyük oranda sendikasız olarak çalışıyorlar. Özellikle iş kollarındaki sendika barajı yüzünden şu anda turizm sektöründe sadece 1 sendikanın toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi var, diğer arkadaşlarımızın toplu iş sözleşmesi yapma yetkisi olmadığı için sendikalarda örgütlenmekten maalesef uzak duruyorlar ve bu da ağır çalışma koşullarına, iş cinayetlerine açık hâle getiriyor arkadaşlarımızı.

Bir diğer önemli sorun: Turizm işçisi arkadaşlarımız mevsimlik işçi gibi çalışıyorlar, belirli süreli sözleşmelerle çalışıyorlar. Belirli süreli sözleşmelerle sadece sezonun açık olduğu dönemlerde çalışıyorlar ve bu dönemlerde yapılan sözleşmeler aslında iş bittikten sonra bitirilmesi gerekirken askıya alınıyor. Bu askıya alma hâli arkadaşlarımızın işsizlik maaşı almasını ve tazminat almasını engelliyor. Bu askıya alma hâlini patronlar kullanıyorlar, işte "Sezon başlayınca tekrar sizi işe alacağız." diyorlar; aslında büyük oranda almadıkları da oluyor. Sezonun sonunda bazen bitiyor, geliyor "Aa, seni işe alamadık." deniyor ve arkadaşlarımız bu süre boyunca işsizlik maaşlarından ve tazminatlarından mahrum hâle gelmiş oluyorlar.

Turizmde diğer sektörlerde olduğu gibi çok ciddi bir emek sömürüsü var dedik. Özellikle şu kısmın da ben altını çizmek istiyorum: "Turizme açılma" adı altında büyük sermayeye peşkeş çekilerek talan edilen doğanın, ekolojinin de mutlaka sözünü etmemiz gerekiyor. Rantçı anlayış temelinde doğa katliamları yani ekolojik kırım uygulanmakta; Karadeniz'de, Akdeniz'de, Ege'de oteller yapılarak rant uğruna ekoloji ve doğa büyük oranda talan edilmektedir.

Şimdi, şöyle bir rakam vermek istiyorum değerli vekiller sizlere: Resmî verilere göre 2023 yılında Türkiye'ye gelen yaklaşık 57 milyon turistten 54 milyar dolar kâr elde edilmiş. Peki, bu devasa rakamlar nerelere gitmiş? Tabii ki büyük patronlara, sektördeki büyük patronlara kâr olarak gitmiş. Emekçiler bundan pay almış mı? Kesinlikle bundan pay alamadıklarını görüyoruz. Özellikle emekçilerin, Türkiye'de yaşayan bütün emekçilerin gayrisafi millî hasıladan aldıkları paya baktığımızda, özellikle son yıllarda, son beş yılda yüzde 10 oranında gerilediğini görüyoruz. Bizim büyümeden anladığımız budur.

Şimdi, bize diyorlar ki: "Biz büyüyoruz, ekonomi büyüyor." Peki, ekonomi büyüyor da kim büyüyor, emekçiler mi büyüyor? Hayır, kesinlikle patronların, büyük patronların gayrisafi millî hasıladan aldığı pay büyüyor ama emekçilerin gayrisafi millî hasıladan aldığı pay sürekli küçülüyor.

Bu anlamda bir veri daha vermek isterim size: Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezinin yaptığı, hazırladığı bir rapora göre, 2016 yılında emekçilerin gayrisafi millî hasıladan aldıkları pay yüzde 36,3 iken bu oran 2022'de 26,3'e düşmüş yani yüzde 10 gerilemiş. Ama bir bakıyoruz ki sermayenin aldığı pay ne olmuş? Yüzde 47,5'tan yüzde 53,7'ye yükselmiş.

Şimdi, arkadaşlar, asgari ücret tartışmaları var, bunun da çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Çalışma Bakanı Vedat Işıkhan "Asgari ücrete temmuzda zam yapılmayacak." dedi. Şimdi, işte, dört yıl boyunca seçim olmayacak rahatlığıyla hareket ediliyor sanırım; nasıl olsa bu yerel seçimleri atlattık, genel seçimlere de dört yıl var. Ama hayat böyle akmıyor işte, her şey sadece sandıktan ibaret değil; emekçiler, işçiler, emekçi halklar kendisini sokakta da sendikalarıyla örgütleri üzerinden de ifade ediyorlar ve diyorlar ki: "Biz bu paralarla, bu ücretlerle geçinemiyoruz, 17 bin lira olan asgari ücretle geçinemiyoruz." Emekliler diyorlar ki: "Biz 10 bin lirayla geçinemiyoruz." Bunlar duyulmuyor, bunlara tamamen kulağınızı tıkıyorsunuz ancak bu kulağınızı tıkama hâlinin bir sonu olduğunu mutlaka görmeniz gerekiyor.

Asgari ücret gerçeğini burada defalarca ifade ettik. Şimdi, normalde dünya ortalamalarında bütün çalışanların içinde asgari ücretin oranının yüzde 2 olması gerekirken bu bizim ülkemizde yüzde 60 yani bizde asgari ücret aslında asgari ücret falan değil, ortalama ücret aslında, bunun mutlaka bilinmesi gerekiyor. Bunlar üzerinden "Ekonomide büyüyoruz." denilerek aslında patronları büyüterek, yandaşları büyüterek, emekçilerin aldığı payı sürekli küçülterek kurduğunuz bu yağma düzeninin mutlaka bir sonu olmalı, bunu mutlaka sizin de görüyor olmanız lazım.

Ben burada 2 tane tablo paylaşmak istiyorum sürem elverdiğince. Bakın, bu OECD ülkelerindeki gıda enflasyonu için hazırlanmış bir grafik. İçinizden grafik okumayı bilen herhâlde vardır. Şu aradaki boşluğa dikkat çekmek isterim; sığdıramamışlar buraya, şu aradaki boşluğa çünkü Türkiye'de yüzde 70 olan gıda enflasyonu Türkiye'den hemen sonra gelen İzlanda'da yüzde 9 olduğu için, aradaki bu boşluğu böyle uzun sayfalar boyunca sığdıramadıkları için arayı kısaltmışlar. Grafikte bir yöntemdir ve nadiren kullanılır grafik yaparken bu yöntem. Türkiye'nin hâli budur, insanlar beslenemiyorlar, insanlar çocuklarına süt alamıyorlar. İnsanlar çocuklarına süt alamazken, bunun baskısı altında, bunun travması altında hayatlarına son verirken, o manda yoğurtlarını üreten, ejder meyvelerini üreten, ıstakozları pişiren, önünüze getiren insanlar çocuklarına süt alamazken nasıl bir vicdanla, nasıl bir ahlakla rahatça böyle tıkınabiliyorsunuz, gerçekten çok merak ediyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)

Ancak şunun da altını çizmek isterim: 1 Mayıs yaklaşıyor, 1 Mayıs işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü. 1 Mayısta bizler, başta Taksim'de, İstanbul'da olmak üzere Türkiye'nin, ülkenin dört bir yanında emekçilerle birlikte olacağız, 1 Mayısımızı kutlayacağız. Buradan direnişte olan Lezita işçilerini de selamlamak isterim. Dün Lezita işçilerine jandarma kalkanlarıyla yerlere vura vura saldırdı, insanları yaraladı. Kimin hakkını savunmak için? Tavuk üreten patronun hakkını savunmak için bu ülkenin jandarması işçileri gözaltına aldığı yetmedi, en az 8 işçi yaralandı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Konukçu, lütfen toparlayın.

KEZBAN KONUKÇU (Devamla) - Gayrettepe'de 29 işçi cayır cayır yandı, bir anda yandı, bir anda hayatını kaybetti. Ancak bu soygun ve talan düzeninin böyle devam etmeyeceğini, buna itiraz edenlerin de olduğunu biliyoruz. Biz de bu itiraz edenlerin, direnenlerin her zaman yanında olduğumuzu söylüyoruz. İki elimiz yakanızda, bunu sakın unutmayın. Asgari ücret artışının da peşinde olacağız, emekli maaşı artışının da peşinde olacağız, emekçilerin haklarının peşinde olacağız ve bu devran böyle dönmez diyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum. (DEM Parti sıralarından alkışlar)