GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SREBRENİCA KATLİAMININ YIL DÖNÜMÜNE İLİŞKİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMASI
Yasama Yılı:1
Birleşim:7
Tarih:11.07.2011

BAŞBAKAN YARDIMCISI BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

24'üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin yeni dönemde görevlerinde başarılar diliyorum. Bugün siyasi parti grupları arasında yapılan müzakere sonucunda, Türkiye Büyük Millet Meclisinde yemin etmeyen milletvekillerinin yemin etmesi noktasında da bir mutabakat sağlanmış oldu. Ben bu vesileyle de bu uzlaşmanın Parlamentonun bundan sonra yapacağı çalışmalara da zemin oluşturması ve uzlaşmayla bu dönemde, başta yeni Anayasa olmak üzere önemli çalışmaların altına 24'üncü Dönem Parlamentosunun imza atması, geçmiş dönemlerde olduğu gibi başarılı hizmetlerin bu dönemde de sürdürülmesidir. Ben, bu vesileyle, bu uzlaşmadan dolayı her iki grubumuzu da tebrik ediyorum. BDP Grubunu da diliyorum ve umuyorum yakın zaman da onlar da Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısının altında, bu kutsal çatının altında çalışmaya gelirler. Her tür sorunun çözüm adresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu bütün siyasi partiler vurguluyor ve herkes buna inanıyor. Bu inancın gereği Mecliste olmaktır, Mecliste sorunların çözümüne aktif katkı sunmaktadır. Dilerim, BDP Grubu da bu çalışmalara bundan sonraki süreçte katılırlar, sorunların çözümüne önemli katkılar sunarlar.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşımız gündem dışı yaptığı konuşmada önemli bir hususu gündeme getirdi. Yıl 1995, Srebrenica katliamının, daha doğru bir ifadeyle soykırımının yapıldığı yıllar. Baktığımız zaman o günün tarihine, bu tarihin, hem Birleşmiş Milletler açısından hem Avrupa Birliği açısından hem insanlık açısından, insanlık sınavında uluslararası örgütlerin, uluslararası toplumun ve devletlerin kaldığı bir imtihan olduğunu görüyoruz. Burada, herkes ama herkes sınavda kaldı. Çünkü bu soykırım, Ocak 1995'te başlayan süreci şöyle izlediğiniz zaman âdeta bağıra bağıra geliyor ve orada Birleşmiş Milletlerin güvenli alan ilan ettiği yerlerde, hem de Birleşmiş Milletlerin gözetim ve denetimi altında olan yerlerde görevlerin yapılması konusunda inisiyatiflerinalınmaması, zaman zaman ihmaller gösterilmesi, başka nedenlerle, âdeta buradaki bu soykırımın yapılma süreci göre göre gelmiş ve maalesef buna, o günün dünya devletleri ve örgütleri bu süreci kontrol noktasında gerekli sınavı başarıyla verememişlerdir.

Bu bir soykırımdır, hem Birleşmiş Milletler hem de Lahey Adalet Divanı tarafından soykırım olarak kabul edilmektedir. 8 binden fazla insan, hem de koruma altında olan insanlar, önce ellerinden silahları alınmak suretiyle, sonra da Sırplara bir kısmı doğrudan teslim edilmek suretiyle, bir kısmı da doğrudan teslim sayılmasa bile doğrudan teslim anlamına gelecek bir usul ile yaşlılar, kadınlar, çocuklar, silahsız insanlar, insanlık suçu işlemek üzere her türlü hazırlığı yaptığı belli olan eli kanlı katillere maalesef emanet ediliyor ve bunların teslim edildikten sonra hemen arkasından öldürüldükleri haberleri geldiği hâlde bakiye teslimler de devam ediyor. Tabii büyük bir insanlık dramı, büyük bir vahşet, büyük bir cinayet, büyük bir soykırım 21'inci yüzyılın içerisinde, hem de Avrupa'nın ortasında, bütün dünyanın gözü önünde maalesef gerçekleştirilmiş oluyor.

Türkiye ve Türk milleti her zaman Bosna-Herseklilerin, Boşnakların, Bosnalıların o gün de yanında oldu, ondan sonrası günlerde de yanında oldu. O dönemdeki bu savaşın devam ettiği yıllara döndüğümüz zaman, Türkiye'nin her bir tarafında, Türk milletinin dualarıyla, devletin başka imkânlarıyla Bosnalıların, Bosna-Herseklilerin yanında olduğuna herkes şahit, bütün dünya da şahit. Ondan sonraki süreçte de gerek Bosna-Hersek'in bağımsızlığını kazanması ve ondan sonraki süreçte bu acıların yaralarının silinmesi ve başka konularda Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti devleti her zaman Bosnalıların yanında olmuştur. Yanında olmak gibi bir zaruretimiz de var çünkü biz aynı kültürden, aynı ortak tarihten gelen ve aralarında akrabalık bağları bulunan topluluklardan bir tanesiyiz. O nedenle geçmişten süzülüp gelen ortak kaderimiz, ortak tarihimiz, ortak kültürümüz ve milletlerimizin ortak gelecekleri Türkiye Cumhuriyeti ile Bosna-Hersek'i bir kader çizgisinde bir kez daha buluşturmuş ve bundan sonra da bu birliktelik yine her iki ülkenin, her iki toplumun katkılarıyla artarak devam edecektir.

Türkiye, Bosna-Hersek'in bağımsızlığını ilan etmesinden sonraki süreçte gerek ekonomik alanda gerek eğitim alanında gerek kültürel anlamda gerek altyapı anlamında gerek üstyapı anlamında Bosna-Hersek devletinin hem kurumsallaşması ve hem de kendi ayakları üzerinde durabilmesi için yapılması gerekenler konusunda azami derecede destek olmuş, gayret sarf etmiş ve bu gayreti bütün hükûmetler devam ettirmiş, AK PARTİ hükûmetlerinin olduğu 58'inci, 59'uncu, 60 ve 61'inci hükûmetler döneminde de bu çabalar devam ettirilmiştir. Orada yıkılan köprüler, yıkılan camiler, medreseler, külliyeler, ne kadar tarihî değer varsa bunların ayağa kaldırılması için gerekli çalışmalar yapılmış, önemli bir kısmı ayağa kaldırılmış, orada yaşayan kardeşlerimizin hizmetine de sunulmuştur. Hâlen de devam eden epeyce de orada proje vardır. Burada onları uzun uzun sayıp vaktinizi almak istemem ama Türkiye Cumhuriyeti hem yurt dışı Türkler ve akraba topluluklarla ilgili hem de Türk dünyasında yaşayan kardeşlerimizle ilgili önemli adımlar atmıştır. Bir yandan TİKA marifetiyle, dünyanın dört bir yanında Türk milletinin ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin her zaman ay yıldızlı al bayrağını onurla dalgalandırırken, nerede bir sıkıntı varsa o sıkıntıyı çözen ülkelerden birisinin Türkiye olduğunu gösterirken, darda olan, sıkıntıda olanların eğitimde, sağlıkta, pek çok alanda elinden tutarken hem oradaki insanlara insanlık açısından bir hizmet sunuyor hem de ülkemizin ve milletimizin büyüklüğünü oralarda şanına yaraşır, yakışır biçimde temsil ediyor.

Hükûmetimiz döneminde bu alanda yapılması gerekenlere büyük önem verilmesi gerektiği hususu bir kez daha ortaya çıkmış. Değişik kurumların çok bireysel çalışmalarıyla yurt dışı Türkler ve akraba topluluklarla ilgili yürütülen çalışmaların beklenen faydayı temin etmediği görülünce, o zaman, geçen dönemde hatırlarsanız 5978 sayılı Yasa çıkarılmak suretiyle Yurtdışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı kurulmuş ve bu Başkanlık çerçevesinde hem yurt dışında yaşayan Türklerle ilgili hem de akraba topluluklarla ilgili doğrudan özerk bir yapı oluşturulmuş, özel bir bütçe konulmuş ve bu alandaki Türkiye Cumhuriyeti devletinin bugüne kadar dağınık bir biçimde sunduğu hizmetler, kurumsal kimlikten daha ziyade bireysel inisiyatiflerle devam eden hususlar -Ne yapılmış?- bir kurum, doğrudan özel bütçesi olan bir kurum marifetiyle yürütülebilir hâle getirilmiştir.

Öte yandan, Yunus Emre Vakfı diye bir vakıf kurulmak suretiyle de, yine Balkanlarda ve başka yerlerde önemli hizmetlerin sunulmasına ve önemli konulara el atılmasına zemin hazırlayacak bir adım daha atılmıştır. 2007 yılında çıkarılan 5653 sayılı Kanun ile bu da sağlanmış ve Yunus Emre Vakfı da bugün çok önemli bir misyonu, çok önemli bir hizmeti dünyanın dört bir yanında devam ettirmektedir.

Ben, 11 Temmuz, Srebrenica'da yaşanan soykırım nedeniyle Bosna-Hersek'te hayatını kaybeden kardeşlerimizi şahsım, Türk milleti ve Hükûmetimiz adına bir kez daha rahmet ve minnetle anıyorum. Onlara Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Dilerim, dünyanın hiçbir ülkesinde, hiçbir köşesinde böylesi bir soykırım, böylesi bir acı, böylesi bir insanlık vahşeti bundan sonra yaşanmaz. Biz Türkiye olarak böylesi olayların yaşanmaması için bugüne kadar elimizden gelenleri yaptık, bundan sonra da yapmaya devam edeceğimizi ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)