| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının Özbekistan Cumhuriyeti'ndeki Faaliyeti Hakkında Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 07.05.2024 |
CHP GRUBU ADINA NAMIK TAN (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uluslararası anlaşmalar konusunda görüşlerimizi bildirmek için partim adına huzurunuzdayım ama bugün, bundan çok, ömrünün kırk senesini hariciyeye, devlet hizmetine vermiş bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak söz almış bulunuyorum.
Burada durduğumuz yerden 360 derece ufuk çizgisini taradığımda ve bugünden geleceğe baktığımda derin biçimde kaygılıyım; ülkem ve yurttaşlarım için kaygılıyım, torunlarım için kaygılıyım. Mesleki birikimime dayanarak tarih bilinci ve ortak vatan, ortak gelecek tasavvuruyla konuşuyorum. Zira, dünyamız da bölgemiz de çok büyük bir altüst oluş döneminden geçiyor. Peş peşe gelen olağanüstü sınamalar, bir yandan özgürlükçü demokrasiler üzerinde baskı yaratırken diğer yandan büyük nüfus hareketlerine ve küresel boyutta tıkanmalara yol açıyor. Ülkemizin bu tehditlere açık bir konumda oluşuna ve uluslararası ortamda sergilediğimiz kötü performansa, benimsediğimiz hatalı tutumlara, yüz yılda bir gelen ama ıskaladığımız fırsatlara, bir türlü gerçekleştiremediğimiz atılımlara, tekrarladığımız hatalara baktıkça kaygılarım artıyor. Bir kere daha, tarihin yeni bir dönüm noktasına hazırlıksız yakalandığımızı, gözlerimizi bir türlü ufuk çizgisine çeviremediğimizi görüyorum. Devletler arası ortamda henüz "dün" denilebilecek bir tarihte IŞİD yangını hemen güney sınırlarımızın ötesinde parlayıp güçlükle söndürülebildi; IŞİD, topraklarımızda da saldırılar düzenledi, katliamlar yaptı. Ardından, küresel pandemi başladı, tedarik zincirleri kırıldı, Avrupa Çin'e olan üretim ve ticaret bağımlılığının farkına vardı. Hem Avrupa Birliğinde hem Amerika Birleşik Devletleri'nde ekonomide ve tarımda, özellikle gıda, ilaç ve mikroçipler gibi yüksek teknoloji gereçlerinin üretiminde kendi kendine yeterlilik yani otarsi yönelimi önem kazandı. Alttan alta gelişen Amerika Birleşik Devletleri-Çin gerilimi bu durumun üzerine bindi. Adı konulmamış, ilan edilmemiş yeni bir soğuk savaş dönemine girildiği izlenimi, doğru veya yanlış, zihinlere yerleşti. 20'nci yüzyılın soğuk savaşını andıran biçimde demokrasi ile otoriterliğin mücadelesi, ayrıca, kıt kaynaklara erişimde ve yüksek teknoloji alanında sert bir yarış başladı. Rusya 2014'te Kırım'ı işgal ve ilhak ettiğinde uykularını bölmekten çekinenler, bu defa Rusya Ukrayna'ya saldırdığında karanlık bir sabaha uyandılar. Nükleer silahlara sahip, petrol ve gaz üreticisi, coğrafi olarak da Avrupa'nın uzantısı durumundaki bir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana görülmemiş bir ihlalde bulundu. Gazze halkını 2007'den bu yana âdeta rehin tutan Hamas'ın 7 Ekimde sivilleri de hedef aldığı ve Filistin davasına yarardan ziyade zarar getiren kitlesel intihar saldırısına İsrail'in verdiği orantısız askerî yanıt bugün soykırım boyutlarına ulaştı. Ayrıca İsrail'in Batı Şeria'da bir "apartheid" düzeni uyguladığı açıkça görüldü. Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki Batı'nın önceliği ise çatışmanın bölgeye yığılmasını önlemekle kısıtlı kaldı. İran nükleer gücünü tahkim etmek için adımlarını hızlandırdı; bölgede Lübnan, Suriye, Irak ve Yemen'deki silahlı uzantıları üzerinden dolaylı saldırılarla hem Kızıldeniz'de bir darboğaz yaratmayı hem İsrail'e yanıt vermeyi denedi.
Sözlerime başlarken torunlarım için endişelendiğimi belirtmiş, onların nasıl bir dünyada yaşayacakları konusunda karamsar olduğumu vurgulamak istemiştim. Zira iklim krizi, düzensiz göçün temel nedeni. Küresel Güney'de insanlar gelecek umutlarını yitiriyor, canlarını ortaya koyarak gelişmiş ülkelere ne pahasına olursa olsun ulaşmaya çalışıyor.
Bir yandan düzensiz göç, diğer yandan İslam'ın bazı radikal yorumlarına bakılarak Müslümanların tamamından bir öteki yaratılması âdeta sarmal gibi birbirine dolanarak demokrasileri baskılıyor. Kökten dinci, köktenci, aşırı milliyetçi, içe kapanmacı, yabancı düşmanı, kaba güce dayalı popülizmler demokrasileri içlerinden kemiriyor. Rusya ve Çin kendi rejimlerini sağlama almak adına bu gerilimi perde gerisinden ve siber ortamda körüklemekten çekinmiyor.
Bakın, dikkat etmişsinizdir, hatta belki aranızda dişlerini gıcırdatanlar olmuştur çünkü PKK'yla mücadeleden söz etmedim; Ege'de olası veya yapay bir gerginliğe, Kıbrıs sorununa değinmedim; kapılarımızı açıp buyur ettiğimiz, hatta vatandaşlık verdiğimiz dünyanın türlü ülkelerinden gelip ülkemize yerleşmiş çete reislerine her gün yapılan operasyonlardan bahsetmedim. Hangi zaman diliminde ne olursa hangi koşullar gerçekleştiğinde sonuçlanacağı belli olmayan sınır ötesi ve denizaşırı harekâtların amaç, tanım ve kapsam bakımlarından bir bilançosunu yapmak günü çoktan geldi. Devletin dış politikasını ve ulusal güvenlik politikalarını otomatik pilottan artık mutlaka çıkarıp, akıl süzgecinden geçirmek gerekiyor. Hava savunma sistemi edinmek ve F-35 programına geri dönmek, dolayısıyla S-400'lerden nihayet kurtulmanın yolunu bulmak çok ivedi bir gereklilik. Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi bölgemizde mutlak caydırıcı üstünlüğe sahip olması zorunlu. Savunma sanayisine de diğer alanlardaki kamu özel-iş birliği ve yap-işlet-devret projelerinde olduğu gibi kayırmacılık, nepotizm ve kleptokrasi egemen olmamalı. Ülke olarak konuşmamda kısaca saydığım tüm bu küresel fay hatlarının kesiştiği bölgede çok ayık, çok uyanık, çok hazırlıklı olmamız şart. Bu kürsüden birçok kez dış politikanın tutarlı, uzgörülü, sağduyulu, öngörülebilir olması gerektiğini vurguladığımın tanıklarısınız. Bu karanlık tabloda 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları ulusumuzun feraset, basiret ve dirayetini kanıtladı. Seçim sonuçları Batı âlemine dahi otoriterleşen rejimlere karşı demokratik yoldan mücadelenin geçerli olabileceğini gösteren bir umut ve esin kaynağı oldu.
Sayın Genel Başkanım Özgür Özel'in ona refakaten benim de bulunduğum Cumhurbaşkanı ziyareti de aynı bütünlüklü kavrayış ve yurtsever kaygının doğal bir sonucudur. Yapıcı olmaya, sorun çözmeye, somut önerilerde bulunmaya odaklıyız. Muhatabımızdan da dış politikanın partilerüstü bir iş birliğiyle kutuplaşmadan ve iç çekişmelerden uzak yürütülmesi konusundaki görüşümüzle mutabık olduklarını duymaktan memnunuz. Biz ülkenin ali menfaatleri için üzerimize düşeni yaparız ama ne olursa olsun eleştirilerimizi dile getirmekten de kaçınmayacağız.
Filistin'de maalesef devre dışıyız. İsrail'le ticaretin kesilmesi üçüncü ülkelerden yürüyen arka yollara bakınca bir göz boyama girişiminden ibarettir. Rusya'nın Ukrayna'yı işgaline yönelik siyasetimiz okunaksız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın lütfen Sayın Tan.
NAMIK TAN (Devamla) - Amerika Birleşik Devletleri Başkanıyla Beyaz Saray'da bire bir görüşme için aylarca değil senelerce randevu kovalayıp hemen arifesinde Hamas'ın siyasi liderini en üst düzeyde kucaklayan kabulünün ardından bu ziyaret de ertelendi. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını hiçe sayıp kendi Anayasa'sını dahi askıya alan Türkiye, Uluslararası Adalet Divanında görülen davada İsrail'e karşı müdahil oldu. Aynı Divandan gün geldiğinde Ege konularında çıkabilecek bir kararın tarafımızdan uygulanıp uygulanmayacağının belirsizliği de korkarım uluslararası muhataplarımızı ürküttü.
Hani şu ünlü şarkının güftesini çoğunuz anımsayacaktır: "Son pişmanlık neye yarar? Her şeyin bir bedeli var. Buraya kadar..." Dış politikada işgüzarlık ile etkinliği karıştırmaktan özenle kaçınmak gerek.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Selamlayın lütfen.
NAMIK TAN (Devamla) - Bakınız, son dönemdeki avare kasnak koşuşturma sonucunda ne Körfez'den ne Çin'den beklenen ekonomik katkı gelmedi, yüzümüzü yine Batı'ya döndük. Sonuç olarak vurgulamak isterim ki rasyonaliteye dönüş ne bedava ne sancısız. Türkiye, ne yapacağı kestirilemeyen, öngörülemeyen, güvenilemeyen bir ülke olmaktan çıkmalı. Ankara, kriz anlarında başların ona döndüğü, görüşü merak edilen, barışçıl katkısı, güvenilir arabuluculuğu aranan bir başkent olmalı. Biz 31 Mart seçimlerinde yurt genelinde 1'inci çıkmış CHP olarak Türkiye'yi eski güvenilirliğine götürecek yolu aydınlatmaya devam edeceğiz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)