| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Özbekistan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının Özbekistan Cumhuriyeti'ndeki Faaliyeti Hakkında Anlaşmanın Notalarla Birlikte Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 78 |
| Tarih: | 07.05.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA CEYLAN AKÇA CUPOLO (Diyarbakır) - Sayın milletvekilleri, değerli Genel Kurul; hepinizi selamlıyorum ama en başta ekranları başında bu konuşmayı izleyen halklarımızı selamlıyorum.
Aynı zamanda, yakın zamanda 1. Lig'e çıkan Amed Spor'u tekrar tebrik etmek istiyorum. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar) ve bu tebriği yaparken yine tüm baskılara, hedef göstermelere rağmen belediyeleri halkın hizmetine açan, yeni seçilen belediye eş başkanlarına da tekrar tebriklerimi iletiyorum, hepsine başarılar diliyorum.
Aslında, daha geniş bir çerçevemi anlatarak başlamak istiyorum konuşmanın çerçevesini nasıl çizeceğime ama Leyla Hanımın bıraktığı yerden devralarak başlamak istiyorum. Suriye'yle ilgili, özellikle Kürtlerin bulunduğu bölgeyle ilgili yaptığı yorumlara bir cevap olarak başlamak istiyorum. IŞİD o bölgede tamamen kontrolü ele geçirdiğinde, o dönem koalisyon ülkeleri dediler ki Türkiye'ye: "Kalkın, siz müdahale edin hatta etmiyorsanız, bırakın biz İncirlik Üssü'nü kullanalım, biz müdahale edelim." Türkiye, IŞİD'le bizzat karşı karşıya gelmek istemedi çünkü demek ki çok terör örgütü gibi görünmedi onlara bu çeteler. Olası, gayet de makul partnerler gibi göründüler ki IŞİD'in orada hem ABD hem koalisyon hem de oradaki Kürt güçleri tarafından temizlenmesini bekleyip sonra güvenlik kaygılarını dile getirmeye başladılar. Şimdi, son dönemde -aslında 2013-2014'le birlikte başlayan- Türkiye'nin dış politikasında bir "Yayılayım." diye başlayan, "Yayılayım." derken "Dağılayım." rotasına giren bir dış politika var. Gerçekten nereye oturacağınızı şaşırmış, her masada koltuk kapmaca yapmaya çalışmış ama günün sonunda enternasyonal bir kuryeye dönüşmüş, kimsenin de paketini teslim almak istemediği bir kurye gücüne dönmüş durumdasınız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar) Tek yaptığınız Dışişleri Bakanınızı uçağa bindirip, gezdirip dünyadaki karbon izine, ekolojik krize daha fazla katkı sunmak. Ben size söyleyeyim şimdi: Kalkıyorsunuz, işte diyorsunuz ki... Mesela Kıbrıs'ta, asıl çözümsüzlük... Orada hani, mafya babalarını besliyorsunuz ya karanlık odalarda, arka kilerinize çevirdiğiniz Kıbrıs'ta barış sürecini baltalıyorsunuz. Libya'da barış olabilecekken oraya "drone" "mıron" veriyorsunuz, oradaki barış sürecini baltalıyorsunuz. Azerbaycan, Ermenistan tam normalleşecek derken Suriye'de cihatçı çete kovanınızda kaynattığınız cihatçıları alıp Karabağ'a götürüyorsunuz, orada düzeni bozuyorsunuz. Ukrayna'da tam "Ukrayna-Rusya arasında ara buluculuk yaparım." derken Zelenski size diyor ki: "Vallahi sizde kendinizi çok büyük sanıyorsunuz, o kadar da övünmeyin, bir kenara çekilin, sandığınız kadar dev değilsiniz." ve kenara koyuyor. Son dönemde İsrail ile İran arasında gerçekleşen o çatışmada da "Allah! Buradan bana ne pay düşer?" diyerek dolanmaya başladınız, oradan da eliniz boş ayrıldınız. Bir masaya gitmiyorsunuz -o da- kendi ülkenizdeki kendi gözünüzün önünde duran Kürt sorununun çözülmesi için o barış masasına bir türlü oturmamak için ısrar ediyorsunuz ve bunun size ekonomik ve siyasal olarak belli bedelleri var.
Ekonomik olarak, yatırımcı, hukukun üstünlüğünün olmadığı, cezaevlerine avukat görüşünün yapılmadığı, insanların ceza sürelerini doldurdukları hâlde cezaevlerinde tutulmaya çalışıldığı bir ülkeye yatırım yapmak istemiyor. Yatırım yapılmayınca istersen damadı koy "şokomelli, mokomelli" desin; güvenmiyor, gelip buraya yatırım yapmıyor.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi diyor ki: "İhlal süreci başlatacağım senin için." "Kavala'yı bırak." diyor, "Demirtaş'ı bırak." diyor, "Yüksekdağ'ı bırak." diyor; diyorsun ki: "Hayır, ben dev güç olacağım. Benim bölgesel bazı hedeflerim var, bunlara ulaşacağım." Ulaşamıyorsunuz ve bunu çok denediniz.
Bakın, Müslüman Kardeşleri, onları önce himaye olarak, burada barındırarak bir bölgesel güç olmak istediniz. Bugün onların vatandaşlıklarını iptal ediyorsunuz, onları yollayacak ülke arıyorsunuz çünkü Sisi'yle oturuyorsunuz, şu andaki masa arkadaşınız Sisi sizin.
Sonra Cemal Kaşıkçı için "Şehittir." dediniz, Cumhurbaşkanı dedi, "Şehittir. Onun davası benim davamdır." dedi. Gidip Muhammed bin Selman'ın elini sıkmadı mı? Sıktı. Ne yaptınız? Yine üst perdeden sesiniz çıktı, alt perdeden fısıldayarak "Ya, pardon, ben öyle demek istemedim." dediniz.
Mavi Marmara dosyasını sattınız.
Şimdi, yine, ben, bu Gazze'deki... Gazze'de Filistinliyi düşünmüyorsunuz, çok iyi biliyoruz. Oradaki inşaat ihalelerini almak için kendinizi bu kadar paraladığınızı bilmiyor muyuz sanıyorsunuz. "Mısır oradaki gaz anlaşmalarını aldı, ben de inşaat ihalelerini alayım." diye etrafta gezip ABD ziyaretini bu yüzden yapmak istiyordunuz; İsrail izin vermedi, gidemediniz, yapamadınız, ihaleleri de alamadınız. Filistin davasına "Ambulansın peşindeki taksi gibi nereden takılırım?" diye düşünürken dediniz ki: "Ben Uluslararası Adalet Divanındaki davaya dâhil olayım, belge veririm." Sen daha Roma Statüsü'ne taraf olmuyorsun, soykırım suçlarından kendin yargılanırsın diye kalkıp sesini çıkaramıyorsun; UCM'ye, UAD'ye nasıl dâhil olacaksın acaba? Tek yapmaya çalıştığın... Filistin davasını yine kendi basit ve karşılıklı, tamamen "transaksiyonel" denilen o diplomasi taleplerine, o araya bir alet etmek için yapıyorsunuz. Ve en kötüsü, bütün bu yaptığınız, bu var olmaya çalıştığınız, küresel güç olmaya çalıştığınız işte, Hindistan'a bakıp "Yahu ben de böyle çoklu güçlerin ürediği bir dönemde çoklu güç olur muyum?" dediğiniz bir dönemde hiç güç olduğunuz bir masaya, bir duruma ne yazık ki maruz kalıyorsunuz. Şu an Mehmet Şimşek fırıl fırıl para arıyor. En son ne dedi? Dünya Bankasına gitti dedi ki: "Oradan hibe bulabiliriz, kredi bulabiliriz." Doğrudur, Dünya Bankası veriyor eğer uygun projeleri üretirseniz bunu size veriyor. Ama diyor ki: "Benim kredi vermeden önce istatistikleri görmem gerekiyor." TÜİK ne yapıyor? TÜİK'in vermediği istatistiği nasıl vereceksiniz? Bu parayı hangi yüzle isteyeceksiniz? Ödeme planını nasıl belirleyeceksiniz? Bütün işin, bütün meselenin dönüp dolaştığı yer tekrar yine hukukun üstünlüğü, şeffaflık, insan haklarına saygı, muhalefeti dikkate almak ve kulağını eleştirel, dost yanlısı olan bu tavsiyelere, bu eleştirilere açmaktır.
Çok uzun konuşmayı sevmiyorum ve size son bir tavsiye vermek istiyorum: Bugün bu sorunların içinden çıkışın gerçekten bir yolu var, gerçekten düzelebiliriz. Bugün 20 bin öğretmenin ataması yapılmıştı, bu neden 80 bin öğretmen olmasın? Bir hatip çıkıp dedi ki: "Her öğretmen atanacak diye bir şey yok, nasıl ki atanamayan mühendis yoksa öğretmen de yoktur." Hayır, bilimsel, akademik, ücretsiz eğitim haktır ve o hakkın sağlanması için öğretmenin maaşını bu devlet ödemek zorundadır; onları kalkıp bu özel okullarda asgari ücretin de yarısına çalıştırılacağı koşullara mahkûm edemez, bunu da kalkıp burada nimet gibi anlatamaz.
Şimdi, çözüm meselesine tekrar döneceğim. Çözümle yine aynı yere dönüyorum: Bu ülkedeki bu meseleyi çözeceksek şey Kürt meselesini çözmektir. Kürt meselesini çözdüğünüzde, buradaki Kürtlerle dost olduğunuzda Suriye'deki Kürt de sizin dostunuz olur, İran'daki Kürt de sizin dostunuz olur, Irak'taki Kürt de sizin dostunuz olur. 4 parçada arkadaş edinirsiniz, 4 parçada güvenilebilir partner edinebilirsiniz. Ve bunun bir yolu var: Bugün İmralı Adası'ndan, artık botların, gemilerin gitmediği o İmralı Adası'ndan bir barış gemisi kaldırmaktır ve o barış gemisine 4 yolcu koymaktır ve o 4 yolcudan birisinin Abdullah Öcalan olmasını sağlamaktır. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Bunu çözmek zorundasınız. Ortada bir hakikat vardır, bir savaş vardır. 40 bine yakın insan burada yok olup gitmiştir. 40 bin hayatı çözmenin, 40 bin hayatı kurtarmanın bir yolu var ve buna rağmen tanesi 50 sent olan bir kurşunu tercih ediyorsunuz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Terör örgütü!
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Terör örgütü o, terör.
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Bir kurşun, bir ekmekten daha pahalı. Bir kurşun atacağınıza emeklinin cebine bir tane ekmek koyabilirsiniz, bir kurşun atacağınıza bugün okula yemek götüremeyen çocuğunun cebine bir bardak süt koyabilirsiniz. Ve size...
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Demagojiye bak hele ya!
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Ay, demagoji mi? Bilimden bahsediyor da size demagoji gibi gelmiş.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Hepten demagoji yapıyorsunuz, maşallah!
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Oradan laf atmak çok kolay çünkü dökülen sizin kanınız değil, siz buradan emir veriyorsunuz, bedelli askerlik yaptırdığınız çocuklarınız ölmüyor, başkasının çocukları ölüyor. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Askerlerin hepsi bizim çocuğumuz.
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Bugün Afrin'de, evet, işgalcisiniz. Afrin'i cihatçı kaynatma bölgesine çevirdiniz. Kürtlerin yaşadığı bölgede Kürt'ün zeytin ağacını kestiniz, Kürt'ün dilini kestiniz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Onları siz kestiniz, siz yaktınız. Yakıp yıkıyorsunuz zaten.
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Kalkmışsınız "Hiçbir yere yayılma amacımız yoktur." diyorsunuz. Belediyeniz oranın çöpünü niye topluyor? PTT'niz niye orada? Urfa Valisi niye bunu yapıyor? Tek yaptığınız şey yayılmak. Yayılıyorsunuz, yayılıyorsunuz. Bu yerel seçim de gösterdi ki dağılıyorsunuz, gidiyorsunuz.
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Çok beklersiniz, çok!
BERİTAN GÜNEŞ ALTIN (Mardin) - Göreceğiz bakalım!
CEYLAN AKÇA CUPOLO (Devamla) - Ve halkı dinlemediğiniz için, size dostane gelen bu eleştirileri dinlemediğiniz için dağılmakla kalmayacaksınız, yok olacaksınız. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)