Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Filistin Devleti Hükümeti Arasında Kolluk Eğitimi İş Birliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 80 |
Tarih: | 09.05.2024 |
MEHMET EMİN EKMEN (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Filistin Devleti ile devletimiz arasında kolluk eğitiminin mutabakat zaptına dair bir uluslararası anlaşmayı muhtemelen oy birliğiyle onaylamak üzere görüşmelerini yürütüyoruz. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bütün partileri, bütün siyasi temsiliyetiyle Filistin davasında her zaman yekvücut olmuştur ve bunu yayınladığı ortak bildirilerle ve bu kürsüde gündeme getirdiği eleştirilerle ve savunularla her zaman ispat etmiştir ve deyim yerindeyse, Filistin davasının bir şehidi de bu kürsüde hayatını kaybetmiştir. Rahmetli Hasan Bitmez'in o içi yanarak büyük bir hararetle anlatmaya çalıştığı gerçeği zaman içerisinde yaşadık. Bu vesileyle, bir kez daha kendisini rahmetle anıyoruz.
Maalesef, 7 Ekimde başlayan saldırılarla devam eden süreç, sekiz aydır uluslararası sistemin gözünün önünde bir soykırım suçunun çok farklı merhaleleri yaşanarak devam etmiştir ve bu süreçte uluslararası sistem çökmüştür. Tabii, güncel bir olay olduğu için bunun üzerinde yoğunlaşıyoruz ama kabul edelim ki uluslararası sistem, yakın zamanda Ruanda ve Bosna soykırımlarına da sessiz kalarak ve zamanında müdahale etmeyerek ahlaki açıdan büyük bir çöküntü yaşamıştı, bugün üzücü olan şudur ki sadece Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği değil, İslam ülkelerini temsil ettiğini iddia eden uluslararası kuruluşlar da bu tarihsel utancın bir parçası olmuştur.
Peki, bu süre içerisinde biz Türkiye olarak ne yaptık? Yapabileceğimizin kaçını hayata geçirdik? Yoğun bir diplomatik süreçten bahsediliyor ama hangi adımları attık, hangi adımları atamadık? Mesela ticaretimizi kesmekte Malezya kadar hızlı ve dakik niçin davranamadık? Hukuki süreçleri yürütmekte Güney Afrika'yı niçin yalnız bıraktık? Ve maalesef karşımıza çıkan tablo şudur: Bu kürsüden birçok milletvekilinin defalarca ifade ettiği ve bizleri bu soykırıma karşı ruz-i mahşerde Allah'ın hesabına karşı tutum almaya davet eden ses yankı bulmamıştır ama sandıktan çıkan ses yankı bulmuştur ve iktidar Allah'ın tokadını milletin tokadına yeğlemiştir. Allah'ın tokadını ahirete âdeta vadeli olarak ötelemiştir ama milletin tokadı sandıkta realize olunca atmak zorunda kaldığı adımları atmıştır. Mesela ticaret meselesinde önce "Ticaret yok." denildi değil mi? Koca koca bakanlar buraya geldi "Ticaret yok." dendi, sonra ticaret...
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Siz nereden biliyorsunuz? Kimsin sen? Allah'ın tokadını nereden biliyorsun? Allah yerine mi koyuyorsun kendini?
EJDER AÇIKKAPI (Elâzığ) - Ya, sen 0,00 bilmem kaç almışsın.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Allah yerine ekonomi politikalarını nassa dayayanlar kendini koyuyor olabilir, burada Allah'ın tokadından bahsedenler değil.
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Allah'ın tokadının kime gittiğini nereden biliyorsun?
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Önce "Ticaret yok." denildi, sonra "Yapıyoruz ama Filistin marketleri için yapıyoruz." denildi. Filistin marketlerinde yakıt satılıyormuş, Filistin marketlerinde kimyevi madde satılıyormuş, demir, çelik ve çimento satılıyormuş, bunu da öğrenmiş olduk. Sonra 54 maddelik bir ambargo paketi yayınlandı çok pişkin bir şekilde, daha önce hiç bunlar inkâr edilmemiş gibi ve finalde kati ve kesin bir ambargoyla açıklandı ama bugün, sadece bugün İsrail kaynaklarından ve Reuters kaynaklarından defalarca kez bu ambargonun da yumuşatıldığına dair haberler var. Sayın Bakan reddetti ama Sayın Bakanın daha önce de "Böyle bir ticaretimiz yok." dediğini hatırlayınca bu reddin gerçek olmasını diliyoruz. Ama eğer mesele Gazze'deki soykırım duruncaya kadar ambargo ise o zaman bir soru da şudur: Ceyhan Limanı'ndan Hayfa Limanı'na taşınan Azerbaycan kaynaklı petrol Gazze'deki ve Refah'taki soykırımın bir parçası değil midir? Arkadaşlar, hatırlayalım, Malezya kendi ticaretini kesmedi çünkü öyle bir ticareti yok, Malezya kendi limanları üzerinden İsrail'le yapılacak her türlü ticareti kesti. Şimdi soruyoruz: Ceyhan Limanı'ndan Hayfa Limanı'na taşınan her türlü petrol türevinin Gazze ve Refah soykırımının bir tedarikçisi olmadığını iddia edebilir miyiz? Türkiye neden bunu durdurmuyor?
Ve gelelim Güney Afrika meselesine. İktidara mensup bütün siyasetçi arkadaşlar aylarca "Efendim, biz uluslararası sözleşmeler gereği Lahey Adalet Divanının tarafı değiliz, böyle bir dava açamayacağımız gibi böyle bir davanın tarafı da olamayız." dediler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Ekmen.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Yedi ay sonra davaya taraf oluyoruz. Yani insan yedi ay yürüttüğü sistematik dezenformasyon nedeniyle bir özür dileme ihtiyacı bile hissetmez mi? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ama hâlâ yapmamız gerekenlerin tamamını yapmış değiliz, hâlâ değiliz. Bakınız, Türk Ceza Kanunu'na göre, uluslararası suçlar Türk mahkemelerinde yargılanabilir. Yüzlerce suç duyurusu Türk savcılarının önünde bekliyor. Türk savcıları niçin soruşturma başlatmıyor? Çünkü Adalet Bakanı izin vermiyor.
Sayın Yılmaz Tunç'a buradan sesleniyorum: Türk savcılarının önünde bekleyen, başta Netanyahu olmak üzere savaş kabinesinin savaş suçlarını soruşturma yönündeki suç duyurularına niçin izin vermiyorsunuz?
LEYLA ŞAHİN USTA (Ankara) - Veriyoruz, veriyoruz, veriyoruz.
MEHMET EMİN EKMEN (Devamla) - Sizi engelleyen nedir? Eğer sizi engelleyen bir şey varsa buyurun konuşun, bu Meclisin iradesi arkanızda dursun ve bu ayıptan bir an önce vazgeçin diyoruz.
Teşekkür ediyorum. (DEM PARTİ ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)