| Konu: | 2822 SAYILI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ GREV VE LOKAVT KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİ HAKKINDA (S.S.1) |
| Yasama Yılı: | 1 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 15.07.2011 |
AK PARTİ GRUBU ADINA SALİM USLU (Çorum) - Sayın Başkanım, saygıdeğer milletvekilleri; ben de sözlerime başlarken, Diyarbakır'da görev başındayken hain bir pusu kurularak şehit edilen 13 Mehmetçik'imizi rahmetle anıyorum; yakınlarına ve milletimize başsağlığı diliyorum; yaralanan gazilerimize de geçmiş olsun dileklerimi sunmak istiyorum. Bu alçakça saldırıyı planlayan, uygulayan ve sinsi sinsi sahiplenenleri de bu vesileyle lanetlediğimi belirtmek istiyorum.
Şüphesiz acılı bir günümüzdeyiz ve bugün birbirimizin samimiyetini test etmek yerine çözüme yönelik sahici görüşlerimizi ve katkılarımızı ortaya koymak daha doğru bir yaklaşım olur diye düşünüyorum. Biz sendikacılığımızda sorunları çözme yöntemi olarak böyle bir yaklaşımı benimsemiştik, bugün de yine aynı yaklaşımın gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Öncelikle, Türkiye Büyük Millet Meclisi Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkan ve üyelerine teşekkür etmek istiyorum, hem aciliyet arz eden bir düzenleme vesilesiyle hem de çalışanların, yüz binlerce çalışanımızın ihtiyaç duydukları bir erteleme konusunda ciddi bir duyarlılık göstermişlerdir, kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Görüşülmekte olan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu'nun 12'nci maddesine yönelik bir geçici madde eklenmesi hususundaki teklifime yönelik görüşlerimi arz etmek üzere huzurlarınızda bulunuyorum.
Bilindiği gibi, sendikalar, toplu iş sözleşmesi ehliyetine sahip olmak için kendi kurulu bulundukları iş kolunda çalışan işçilerin yüzde 10'unu temsil etmek zorundadırlar ve istatistikler de her yıl ocak ve temmuz aylarında ResmîGazete'de yayımlanmaktadır. Bu istatistiklerin yayımında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına işverenlerin yaptıkları işçi bildirimleri esas alınmaktadır. Oysa bu bildirimlerin hem eksik oluşu ve hem de sendikaların üye bildirimlerini güncelleyememiş olması nedeniyle gerçek dışı sonuçlar ortaya çıkıyor ve sistemin sağlıklı işletilmesi de engellenmiş oluyordu. Yapay büyüklükler, spekülasyonlar ve temsil sorunları, yıllardır, iktidarlar döneminde, bazen lehte bazen aleyhte kullanıma elverişli politik pozisyonlar yaratabiliyordu. Uzun yıllar devam eden yargılama süreçleri de işçilerin toplu sözleşme hakkına erişimini engelleyen faktörlerden bir tanesiydi. Bütün bu suistimalleri ve sakat sonuçları ortadan kaldıracak, sağlıklı bir yapılanma ihtiyacı ancak sistemin yeni baştan kurgulanması, bilgi ve teknolojinin birlikte kullanılmasıyla mümkün olabilirdi. Nitekim bu amaçla, 2822 sayılı Yasa'nın 12'nci maddesinin üçüncü fıkrasına18/2/2009 tarihinde, 5838 sayılı Yasa ile eklenen ve 28/1/2010 tarih ve 5951 sayılı Kanun'la değiştirilen cümle ile istatistiklerin düzenlenmesinde 1/8/2010 tarihinden itibaren Bakanlık verilerini dikkate almak yerine, Bakanlığa gönderilen üyelik ve istifa bildirimleri ile iş kolundaki işçi sayılarının tespitinde Sosyal Güvenlik Kurumuna yapılan bildirimlerin esas alınacağı kuralı getirilmiştir. Yeni düzenlemeye uyum sağlanabilmesi için istatistiklerin yayımlanması 13/2/2011 tarih ve 6111 sayılı Kanun'un Geçici 15'inci maddesiyle 30/6/2011 tarihine kadar ertelenmiştir. Erteleme süresi içerisinde gerek sendikaların üyelik kayıtlarının güncellenmemiş olması -ki bu konuda sendikaların sorumluluğu vardır, ek bildirgelerle, emekli olan, hayatını kaybeden ya da işsiz kalan işçileri, üyelerini Çalışma Bakanlığına bildirme sorumlulukları vardır, bunun bildirilmemiş olması- gerekse bu süreçte sosyal taraflar ortak bir kanun düzenlemesi yapmak üzere sık sık bir araya gelmiş oldukları ve belli bir mutabakat sarf ettikleri hâlde 2821 ve 2822 sayılı yasaların AB ve ILO normlarına uygun olarak değiştirilememiş olması nedeniyle sendikal faaliyetler ve endüstriyel ilişkiler olumsuz etkilenmeyle karşı karşıya kalmıştır. Şu anda da yetki işlemleri hukuken ve fiilen işlemez durumdadır. Yaz aylarında yenilenmesi gereken tekstil, metal ve belediyeler başta olmak üzere birçok iş kolunda yüz binlerce işçi toplu sözleşmesiz kalabilecektir. Hem toplu sözleşme hakkının kullanılabilmesi ve hem de kamu düzeninin sürdürülebilmesi açısından toplu sözleşme sürecinin sekteye uğramadan devam etmesi gerekmektedir. Bu nedenle hem sendikal mevzuatın yenilenmesi için ihtiyaç duyulan yasama sürecinin etkin ve verimli kullanılabilmesi hem de bu dönemde sendikaların kongre süreçlerini tamamlayarak üyeliklerini güncelleyebilmesi ve toplu sözleşme hakkının kullanımına yasal güvence ve hukuki meşruiyet sağlayabilmek açısından bu ertelemenin gerçekleştirilmesi kaçınılmaz bir zorunluluktur.
Bugün görüştüğümüz bu düzenleme üç işçi konfederasyonu ve üye sendikaları ile kimi bağımsız sendikalara üye yüz binlerce işçiyi ilgilendirmektedir. Yüz binlerce işçi toplu sözleşme hakkını kullanarak hem ücretler bakımından hem sosyal bakımdan konumunu güçlendirecek toplu sözleşme zammı ile ekonominin talep yönlü üretim ve istihdam kabiliyeti artacak ve hem de sosyal sigorta ve maliye açısından daha fazla gelir imkânı sağlanmış olacaktır. En önemlisi de çalışma barışının sürdürülebilirliği sağlanmış olacaktır.
Görülüyor ki bu yasa teklifi herhangi bir sendika ya da konfederasyona yapılmış bir ayrıcalık değil, sendikalardan ziyade tüm işçilerin istifadesini ilgilendiren toplu sözleşme düzeni ile doğrudan ilgilidir.
Çağdaş bir hukuk devletinin görevi de modern ve örgütlü toplumun imalat ve hizmet sektöründeki kolektif sözleşme düzenini sağlamaktır. Üyesi olduğumuz ILO konvansiyonları da Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi de sendikal haklar ve toplu sözleşme düzeninin çağdaş standartlara yükseltilmesiyle yakından ilgilidir.
Bugün geçici madde ile atacağımız bu adımla yüce Meclisimiz, umuyor ve diliyorum ki önümüzdeki aylarda 2821 sayılı Sendikalar, 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt yasalarını kökten değiştirerek darbe hukukunun, endüstriyel ilişkilerin çoğulculaşmasını, gelişmesini ve özgürleşmesini engelleyen 12 Eylül ayıbından Türkiye'yi kurtarmış olacaktır.
Sayın Başkan, az önce Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına konuşan Sayın İzzet Çetin'in söylediği birkaç noktanın da aydınlığa kavuşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bunlardan bir tanesi, Adalet ve Kalkınma Partisinin ilgili çalışma bakanlarının süreci tıkamaya yönelik tavırlarına ilişkin eleştirisidir. Ben, şahsen bunun, bu sürecin içerisinde bulunmuş bir eski Konfederasyon Başkanı olarak doğru olmadığını düşünüyorum. 2008 yılının 26 Nisanında Bursa'da Sayın Faruk Çelik'in Çalışma Bakanlığı döneminde -üç işçi konfederasyonu ve bir işveren konfederasyonu- aramızda bir mutabakat sağlanmıştır. O dönemin Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Başkanı yine Sayın Cevdet Erdöl'dür. Komisyona teklif gelmiştir. Alt Komisyonda bulunan, yine Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin değerli temsilcilerinin, AK PARTİ'nin değerli temsilcilerinin katılımı ve katkısıyla bir uzlaşma metni ortaya çıkmış ancak daha sonra bazı işveren örgütlerinin ve bazı işçi örgütlerinin girişimleriyle yasanın Genel Kurula gelmesi engellenmiştir. Bunu böyle tespit etmek lazım. Bundan dolayı çalışma bakanlarını sorumlu tutmak haksızlıktır.
İkincisi, yine Sayın Süleyman Çelebi'nin de arasında olduğu üç işçi konfederasyonu ve bir işveren konfederasyonuyla geçtiğimiz aylarda Bolu Mutabakatı sağlanmıştır. Bolu'da da yine yeni bir yasa tasarısının Meclise sevk edilmesi konusunda taraflar uzlaşma sağlamışlardır ancak daha sonra taraflardan ikisinin, iki örgütün, bu uzlaşmaya katılmadıklarını açıklamaları üzerine metin yine Parlamento gündemine gelemeden bir boşluk, sendikal mevzuatla ilgili yeni bir boşluk yaratılmıştır. Bundan dolayı çalışma bakanlarını suçlamak, hakkaniyete uygun bir davranış değildir. Sendikaların ne istediği konusundaki, ILO normlarını, Avrupa Birliği normlarını kabul edip etmeme konusundaki içtenlikli tavırlarının da burada tartışılması gerektiğini belirtmek istiyorum.
Tabii, her ne kadar çalışma hayatından gelmişse de Sayın Çetin, çoktandır uzak kaldığı için çalışma hayatından, bu gelişmeleri, bu çelişkileri bilmediğini düşünüyorum. Nitekim Sayın Çetin, daha çok kamu sendikacılığı yapmıştır, özel sektörde yaşanan sorunları bilmez. Mesela, vardiyalı çalışmaları bilmez.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Amerikan üslerinde yaptım Başkan!
SALİM USLU (Devamla) - 4857 sayılı İş Yasası görüşülürken bu Genel Kurulda, üzüntüyle izledim, vardiyalı çalışmalarda hafta tatili, altı gün çalışan için, yedinci gün hangi güne denk geliyorsa o gün yapılır. Oysa o gün sizin yaptığınız açıklamayı gazetelerin manşetinde gördüm ve üzüldüm. Siz "Cuma günü tatil yapılacak, kasten cumaya denk getiriliyor, gizli ajandalar ortaya çıkıyor." diye açıklama yaptınız.
İZZET ÇETİN (Ankara) - O konuşmamı bir daha oku Başkanım.
SALİM USLU (Devamla) - Sizin sanayiyi, sizin çalışma hayatını, sizin özel sektörü bilmediğiniz ta o zaman ortaya çıkmıştı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ta o zaman ortaya çıkmıştı.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Sen bir daha oku.
SALİM USLU (Devamla) - Ve yasaların çıkmamış olmasını hayretlerle karşılamıştım o zaman. Yasaların çıkmamış olmasını sadece Çalışma Bakanlığına bağlamak doğru değil. Bildiğiniz gibi -tabii, "bildiğiniz gibi" diye bildiğinizi varsayarak söylüyorum- 144 sayılı ILO Sözleşmesi üçlü danışmayı yani diyaloğu emretmektedir, sosyal taraflar tarafından uzlaşılarak getirilen düzenlemelerin Parlamentoda yasa hükmünde uygulanmasının kabul edilmesini öngörmektedir.
Nitekim Avrupa İşveren Sendikaları Konfederasyonu UNICE'yle, Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu ETUC'nin ortaklaştırdığı görüşler, ortaklaştırdığı düşünceler ve tasarılar Avrupa Birliğinin direktifi hâline gelmiştir. Yani dilerim Türkiye'de de böyle olur ama şu andaki AK PARTİ İktidarı ve çalışma bakanları Avrupa Birliğindeki bu uygulamayı yakından bilmektedirler ve bundan dolayı da uzlaşmaya sırf ILO normlarına uymak adına özen göstermektedirler. Eğer 2821 ve 2822 sayılı yasaların değişikliği bugüne kadar değiştirilmesi konusunda birkaç kez mutabakata varılmış olmasına rağmen Parlamento gündemine gelmemişse -bundan çalışma bakanlarını sorumlu tutmak yerine- çalışma bakanlarının ısrarla diyalog ve uzlaşı arayışı çabasından kaynaklanmaktadır. Bu da ILO'nun 144 sayılı Sözleşmesi'nin gereğidir, bunu da bu vesileyle hatırlatmak istiyorum.
Bir diğer husus da yine memurlara toplu iş sözleşmesiyle ilgili eleştiriniz oldu. Toplu sözleşme hakkının verilmesi Anayasa değişikliğiyle mümkün olmuştur ve yine bu Genel Kurulda bu konu görüşülürken zatıaliniz Parlamentoda yoktunuz ama grubunuz Parlamentoyu terk etmişti, o günleri de hatırlamakta fayda olduğunu düşünüyorum. Grev hakkını sınırlayan düzenlemeler yine Anayasa hükmü olarak gündeme getirildiğinde yine partiniz o gün Parlamentoyu terk etmişti, bunu da tekrar hatırlamakta yarar var. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Evet, "Hafızayı beşer nisyan ile maluldür." sözü bugün bir kez daha zatıalinizin konuşmasıyla görülmüş oldu.
Bir diğer husus da Çalışma Bakanlığı, AK PARTİ'nin Kıdem Tazminatı Fonu'yla ilgili düşüncelerini sanki yeni bir şeymiş gibi ifade ettiniz ama konuşmanızda ciddi çelişkiler var.
Bir: Kıdem Tazminatı Fonu, AK PARTİ'nin gündeme getirdiği, AK PARTİ'nin keşfettiği, yeni bir yaklaşım değildir. Hatırlarsanız, 1475 sayılı Yasa'nın 1973 versiyonunda, yine 1475 sayılı Yasa'da Kıdem Tazminatı Fonu kurulacağı hükme bağlanmıştır.
İkincisi: Yine konuşmanızda, özel sektörde kıdem tazminatı sorunu olduğunu kendiniz ifade ettiniz. Kıdem tazminatı sorunu varsa Parlamentonun bu sorunu görmezden gelmesi mümkün mü? Kıdem tazminatını sağlam güvencelere bağlamasını, yani kıdem tazminatının işçiye karşı sopa gibi kullanılmak yerine devletin güvencesi altında olmasını savunmanın yanlışı nerede? İşçi haklarına yönelik bir saldırı olduğunu iddia etmek nasıl bir düşüncedir, bunu da anlamak da zorlanıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Tam tersine, kıdem tazminatını işverenin inisiyatifinden kurtarıp bağımsız, ekonomik rasyonaliteye göre çalışan bir fonun eline vermek işçiyi özgürleştirecektir. Birikimli, yetenekli işçi sendikal hakları tercih ettiğinde, sendikal hakları kullanmak istediğinde, hatta herhangi bir sendikaya üye olduğunda, sırf "İçerideki kıdem tazminatım yanar." diye, "Kapının önüne konulurum, kıdem tazminatım yanar." diye korkuyor ve sendika üyesi olmaktan çekiniyorsa, bu, yüce Parlamentonun hukuku sağlamak, çalışanların haklarını güvence altına almak konusundaki sorumluluk alanına girer. Onu burada işçi haklarına yönelik bir saldırı gibi değerlendirmek yerine, tam tersine kıdem tazminatını nasıl güvence altına alırızı konuşmamız, tartışmamız gerekmektedir.
Bir diğer husus: İşsizlik sigortasının yürürlüğe girmesi AK PARTİ iktidarları döneminde olmuştur.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ne, ne, ne?
SALİM USLU (Devamla) - İş Güvencesi Yasası çıktığı hâlde, yürürlüğe girmesi AK PARTİ İktidarı döneminde olmuştur.
OKTAY VURAL (İzmir) - Sizin döneminizde mi oldu bu? İşsizlik sigortası AKP döneminde mi çıktı?
SALİM USLU (Devamla) - Yine, zorunlu tasarruf uygulamasının sona erdirilmesi?
OKTAY VURAL (İzmir) - Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.
SALİM USLU (Devamla) - Efendim, zorunlu tasarruf uygulamasının sona erdirilmesi? (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
İZZET ÇETİN (Ankara) - İş güvencesini AKP bitirdi.
SALİM USLU (Devamla) - Efendim, Sayın Başkan?
OKTAY VURAL (İzmir) - İşsizlik Sigortası Yasası AKP döneminde mi geçti?
SALİM USLU (Devamla) - Sayın Vural, "uygulamanın başlaması" diyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Hakkını verin önce.
SALİM USLU (Devamla) - Uygulamanın?
İZZET ÇETİN (Ankara) - İş güvencesini AKP bitirdi.
BAŞKAN - Sayın Çetin, lütfen? Sayın milletvekilleri, lütfen?
SALİM USLU (Devamla) - Uygulamanın başlaması?
OKTAY VURAL (İzmir) - Hakkını verin, Parlamentonun hakkını verin.
BAŞKAN - Sayın Vural? Sayın Vural, lütfen?
SALİM USLU (Devamla) - "Uygulamanın başlaması" diyorum.
BAŞKAN - Sayın Uslu, siz Genel Kurula hitap edin lütfen.
OKTAY VURAL (İzmir) - Kimin zamanında oldu, onu söyleyin.
SALİM USLU (Devamla) - Efendim, "uygulamanın başlaması" diyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) - Müslümanlığın yarısı insaftır. Onu söyleyin, işsizlik sigortasını çıkaran kim oldu?
SALİM USLU (Devamla) - Uygulamaya, işsizlik sigortasının çalışmaya başladığı ve hak sahiplerine, işsiz kalanlara işsizlik sigortasından ödeme yapıldığı tarihe bakın, AK PARTİ'nin iktidarda olduğu dönemdir.
OKTAY VURAL (İzmir) - İşsizlik sigortasını kim çıkardı, onu söyleyin. Ne var söylemekte?
BAŞKAN - Sayın Vural, lütfen?
SALİM USLU (Devamla) - Elbette, elbette sizin iktidar ortağı olduğunuz dönemde çıktı ama uygulama AK PARTİ döneminde başladı.
OKTAY VURAL (İzmir) - Söyleyin?
SALİM USLU (Devamla) - Çıkartanlara teşekkür ediyorum. Sayın Vural çıkartanlara teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Uslu, lütfen Genel Kurula hitap edin, karşılıklı konuşmayalım.
SALİM USLU (Devamla) - Zorunlu tasarruf uygulaması 1988 tarihinden beri uygulanıyor ve kaldıramıyorduk. Zorunlu tasarruf uygulaması AK PARTİ İktidarı döneminde sona erdirilmiş ve devlet, sorumlu devlet, nasıl ciddi devlet borcunu, özel sektörden aldığı borcunu zamanında ödüyorsa çalışanlara 14 katrilyon tutarındaki borcunu da zamanında ödemiştir. Konut edindirme yardımı uygulaması sona erdirilmiş ve hak sahiplerine iade edilmiştir.
Kısa çalışma ödeneği: Şu anda kriz döneminde, eğer bugün kriz döneminde diğer bir kısım Batı ülkelerinde Yunanistan'da gördüğümüz, İspanya'da gördüğümüz işsizlik Türkiye'de yaşanmamışsa 4857 sayılı İş Yasası'nın çıkartılmış olması? 4857 sayılı İş Yasası AK PARTİ İktidarı döneminde çıkartılmıştır. Çıkartılmış olması?
İZZET ÇETİN (Ankara) - İşsizlik yüzde 14'e çıktı.
SALİM USLU (Devamla) - Bu, bizim mutabakatımızla çıkartılmıştır, işçi-işveren örgütlerinin mutabakatıyla çıkartılmıştır ve 4857 sayılı Yasa'yla getirilen kısa çalışma ödeneğinin uygulanmasıyla işletmeler işçi çıkartmak konusunda daha dikkatli davranmak zorunda kalmışlardır.
Eğer bugün 9,9'a düşmüşse işsizlik oranımız -yani İspanya'nın aksine, Danimarka'nın aksine, Yunanistan'ın aksine- bunda 4857 sayılı Yasa'nın getirdiği düzenlemeler vardır. Bunu bilhassa belirtmek istiyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Evet, benim bu vesileyle son olarak ifade etmek istediğim bir diğer husus da şudur: İstatistikleri son kez erteleyeceğiz. "Bundan dolayı sendikaların veya çalışanların herhangi bir çıkarı yok." dedi Sayın Çetin. Tam tersine tekstil iş kolunda, metal iş kolunda ve belediyelerde çalışmakta olan yüz binlerce işçinin toplu iş sözleşmesi temmuz, ağustos, eylül aylarında yapılacaktır.
İZZET ÇETİN (Ankara) - Yüz binlerce işçi zaten toplu görüşme hakkına sahip.
SALİM USLU (Devamla) - Şu anda eğer bu kanun bugün buradan çıkmazsa Meclis tatile girecek ve yüz binlerce işçi toplu sözleşmesiz kalacaktır.
O açıdan ben bugün yüce Meclisin 24'üncü Dönemde çıkartacağı ilk kanunun aciliyet kesbettiği için bu olması gerektiğini ama yüce Meclisin işçilere yönelik bir duyarlılığı ortaya koyarak ilk çıkarttığı, yeni dönemde ilk çıkarttığı kanun da işçilerin ihtiyaçlarını karşılayacak bir düzenleme olmasını da çok anlamlı ve değerli bulduğumu ifade ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)