| Konu: | Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 14.05.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA ÖZNUR BARTİN (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Kurulu ve ekranları başında bizleri izleyen halklarımızı saygıyla selamlıyorum.
"..."(*) (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)
Öncelikle getirilen bu torba kanun teklifinin bir de yapım tekniğinde iktidarın antidemokratik yöntemleri bir kez daha tercih ettiğini belirtmek istiyorum. İktidarın antidemokratik torba kanun tekniği tercihinin bir yansıması da görüşülecek olan bu teklifin Komisyon aşaması ve öncesinde görülmüştür. Söz konusu Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi Komisyon sürecine gelmeden toplumun ilgili kesimlerinin temsilcileri olan odalar, sendikalar, dernekler veya demokratik kitle örgütlerinin görüşlerinin alınmadığı ve Komisyonda, alt komisyonlarda da yeteri kadar tartışılmadığı bir gerçektir. Dolayısıyla AKP iktidarının geçmiş dönemlerde de alışılagelmiş uygulamalarının bir devamı olarak getirilen bu teklif, birçoğu sermayedarlara avantaj ve kolaylık sağlayacak düzenlemeler içermektedir. Çünkü iktidar kendisini emekçiye, çiftçiye, üreticiye, yoksula, halka değil bir grup yandaşa karşı borçlu görüyor, onların ihyası için çabalar harcıyor, sermayedarların taleplerini önceliyor.
Bu kanun teklifi vesilesiyle bir kez daha belirtmek gerekir ki AKP iktidarının yasa yapım süreçlerinde geliştirdiği bakış açısı ve takındığı tutum doğru değildir, çözümcül değildir, halkların yararına değildir; Meclisin sarayın ve bir grup sermayedarın istekleri doğrultusunda noter makamı hâline getirilmiş olması ise halk iradesine hakarettir.
Değerli milletvekilleri, bu kanun teklifine dair birtakım eleştiri ve önerilerimizi Komisyon sürecinde dile getirdik, burada da bir kez daha vurgulayacağız. Sanayi ve Teknoloji Komisyonuna getirilen ilgili yasa teklifinin en çarpıcı düzenlemesi, fahiş fiyat ve stokçuluğa getirilecek cezalara ilişkin 20'nci maddede yer alan düzenlemedir. Teklife bakınca iktidarın halkı manipüle etmeye devam ettiğini bir kez daha görüyoruz. Enflasyonun bu denli can yakıcı olmasının ve kalıcı hâle gelmesinin sebebi sanki iktidarın kendi yanlış tercihleri ve yanlış ekonomi politikaları değilmiş gibi, enflasyona esnaf ve küçük üretici sebep oluyormuş gibi, cezai yaptırımları artırarak sorunu çözeceklerini iddia etmektedirler. İktidar bu durumla sorumluluktan kaçıp üreticiyi tek sorumlu gösterme, günah keçisi yapma çabasına girmiştir ancak iyi biliyoruz ki iktidarın ilgili kanun değişikliği gerekçesinde belirttiği üzere, fahiş fiyat artışlarına gittikleri ve stokçuluk yaptıkları için esnaf, satıcı ve üretici cezalandırılınca enflasyon sorunu çözülmeyecektir. Küçük esnaf cezalandırılınca ne döviz kuru düşecek ne de üretimin ithalata bağımlılığı sona erdirilecektir. Bir kez daha vurgulamakta fayda görüyoruz; asıl sorun esnafın zammı veya stokçuluk değil uyguladığınız yanlış ekonomik, politik tercihlerinizdir. Enflasyondaki artışı fiyat artışı için fırsata çevirenlere ceza verilmesine elbette karşı değiliz. Karşı olduğumuz durum, iktidarın bunu bir enflasyonla mücadele programı gibi sunmasıdır; iktidarın sorumluluktan kaçması, yanlış yöntemlerle yanlışta ısrarcı olması ve muhalefetin, halkın sesine kulak tıkamasıdır. Evet, Türkiye'de yüksek enflasyonun sebebi fahiş fiyatlar değil, sermayenin gölgesinden çıkamayan, iş birlikçi şirketlerin vergi borçlarını silen, ülkeyi dünyanın en büyük gelir eşitsizliklerine sahip ülkelerden biri hâline getiren bu iktidardır. Yurttaşların hakkı olan tüm kaynaklar heba edilmemeli, birilerine peşkeş çekilmemeli, ancak ve ancak halkın yararına kullanılmalıdır. Üretim esas alınmalı, kaynaklar adil, eşit dağıtılmalıdır. Hukuk herkes için işletilmeli, yasalar, kanunlar herkese eşit uygulanmalıdır. Yoksulluğun, işsizliğin, ekonomik krizin, enflasyonun bu denli derinleştiği bu dönemde fırsatçılık, stokçuluk gibi ahlak dışı durumlarla baş etmenin yöntemi toplumsal ahlakı ve barışı korumaya, geliştirmeye, kalıcı hâle getirmeye dönük adımların atılmasıyla mümkündür. Evet, yapılacak kanuni ve yasal düzenlemeler toplumsal ahlak zemininde oluşturulduğu ölçüde çözümü güçlendirir, kalıcı hâle getirir. Bu nedenle, bu kanun teklifinde olduğu gibi, esnafa, üreticiye kimi cezai yaptırımlar getirmekle, kimi oyun ve manipülasyonlarla sorumluluğu üstünden atma çabası ahlaki olmadığı gibi kalıcı bir çözüm de değildir, ancak ve ancak iktidarın süregelen aldatmacalarının bir diğer örneğidir. Şatafat ve lüksü itibar olarak gören, üreticiyi hedefe koyan ve sadece kendisinden olanı koruyan bir anlayış tasarruftan söz edemeyeceği gibi stokçuluk, fırsatçılık gibi ahlak dışı uygulamalarla mücadele konusunda da toplumu ikna edemez.
Değerli milletvekilleri, dünyayı etkisi altına alan pandeminin ardından yükselmeye başlayan enflasyonun en çok hissedildiği sektörlerden biri de yiyecek, içecek gibi hizmet veren sektörler olmuştur. Örneğin, yaşanan hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı lokanta, kafe, restoran sahipleri ile müşteri konumundakileri karşı karşıya getirmiş durumdadır. Kafe ve restoranlarda fahiş fiyata yaptırımlar hakkında Cumhurbaşkanı Erdoğan caydırıcı tedbirler vurgusu yaparak "Aşırı kâr hırsı dizginlenmediği müddetçe ne kadar maaş artışı yaparsanız yapın sorun devam edecektir. Taviz veremeyiz, üzerine üzerine gideceğiz. Milletimizin fahiş fiyat yükünün altında ezilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Bunu kim yaparsa yapsın bedelini fazlasıyla ödeyecek." demişti. Konuya ilişkin bir kanun teklifiyle, fahiş fiyat uygulayanları caydırmak için cezaların yükseltilmesi öngörülüyorken, işletmeciler fiyat artışlarına yönelik tepkiyi Hükûmet yerine restoran ve kafelere yönlendirmenin gerçekçi bir yaklaşım olmadığını savunmuştur. Ancak gıda, personel, kira, elektrik, doğal gaz maliyetlerindeki artışlar ortadayken bu durumun temel nedenini sadece fırsatçılıkla geçiştiremezsiniz. 2020 yılında kıymanın kilosu 42 lira iken 2024 yılına gelindiğinde yüzde 895 artışla 376 TL olmuş, yine, tavuk eti 2020 yılında 15 TL iken 2024 yılında yüzde 707 artışla 106 TL olmuştur. Gazlı içeceklerde de yüzde 625 oranında bir artış söz konusudur ve bu fiyatlar her geçen gün artmaya devam etmektedir. Artan maliyetler karşısında fiyatların sabit kalması da pek mümkün değilken yapılması gereken, emekli, asgari ücretli başta olmak üzere sabit ücretlilerin maaşlarının o oranda yükseltilmesidir. Evet, sorunun genel ekonomik politikalar, üretim sürecine yönelik maliyet artışları ve enflasyon gibi birçok dinamiğinin olduğu, tüketim üzerinden yapılan tartışmaların yüzeysel kalacağı bir gerçektir. Ayrıca, bu kanun teklifinde stokçulara uygulanan cezaların artırılması öngörülmektedir.
Bir kez daha söylüyoruz: Ülkedeki kötü ekonomik koşulların sebebi stokçuluk değil, bu iktidarın yanlış politikalarıdır, tercihleridir, ranta, savaş aktardığı kaynaklardır. Öncelikle sormak gerekir ki stokçuluk ile depoculuğu birbirinden nasıl ayırt edeceksiniz? Çünkü geçmişte soğan, patates depolayanlara; mevsim şartları, dağıtım ve ulaştırma imkânı gereğince belli bir süre depolarında tutmak zorunda kaldıkları ürünlerden kaynaklı olarak insanlara; depolara, üstelik devlet güvencesinde olan depolara, işletmelere, çiftçilere, firmalara cezalar kesilmiştir. Peki, neden depolara bu cezalar kesiliyordu? Bu depoların stokçu olmadığı bilindiği hâlde, içinde bulunulan ekonomik krizin sorumlusu olduklarını gizlemek için asıl amaçları hedefi şaşırtmaktı. Şimdi de bu cezalar yetmezmiş gibi, yine aynı niyetle, hedef şaşırtarak stokçulara uygulanan cezalar artırılıyorken üstüne bir de kapatma cezası getirecekler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
ÖZNUR BARTİN (Devamla) - Fiyatlardaki kontrolsüzlüğün, otomatiğe bağlanan zamların, okula aç karınla giden çocukların, çöpten ekmek toplayanların, evine ekmek götüremediği için canına kastedenlerin sorumluluğunu başka kesimlerin üzerine atmakla kendinizi temize çekemezsiniz. Ülkede yaşanan her sorunun vebali de sorumluluğu da sizindir, hesabını da siz vereceksiniz. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)