| Konu: | Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 14.05.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA AYŞEGÜL DOĞAN (Şırnak) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Tabii, bugün sergilediğiniz performans için de ayrıca teşekkürler. Daha çok konuşan bir Parlamento umarım mikrofon kapatanlara da örnek teşkil eder demek istiyorum; tekrar teşekkürler.
BAŞKAN - Rica ederim.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Sayın milletvekilleri, Genel Kurulu selamlıyorum.
Önce bir anmayla başlamak istiyorum. Aradığı adalete ulaşamadan aramızdan ayrılan bir kişi daha var bugün, bir cumartesi insanını daha kaybettik. Berfo anadan sonra Fatma Kırbayır da kardeşi Cemil Kırbayır'ın dinmeyen acısıyla hepimize veda etti. Kendisini saygıyla anıyoruz ve tüm cumartesi insanlarına ve dostlarına sabır diliyoruz; adalet arayışlarına da buradan güç kattığımızı ve selamladığımızı bir daha belirtmek isterim.
Aslında, Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi üzerinde söz almış bulunmaktayım ama ben, tüm Türkiye'yi ilgilendiren bir davanın eşiğinde olduğumuz için bu kanuna dair değil, Kobani davasına dair konuşmak istiyorum. Tüm Türkiye'yi ilgilendiriyor, niye ilgilendiriyor, nasıl ilgilendiriyor; sizlere bunu anlatmak istiyorum. Hiç merak ettiniz mi, bu kürsülerde sizlerle birlikte oturan, şimdi burada Meclis Başkan Vekilliği yapan, sizin gibi seçilmiş, sizin gibi seçildiği insanlar tarafından sorumluluk yüklenmiş ve o sorumluluğa karşın onlara oy verenlerin beklentilerinin olduğu yani seçildikleri yerlerde irade kabul edilen insanlarla ilgili bu dosyada ne var, niye en az yedi buçuk yıldır hapisteler, niye en az 108 kişiyi ilgilendiriyor ve neden bu kadar ağır cezalar isteniyor? Hiç merak edip baktınız mı bilmiyorum. Bu sorum tabii, özellikle iktidar blokuna ve onlara ait sıralara ama her zaman olduğu gibi çoğunluğu boş olan sıralar. Kobani'de ne oldu diye bir hatırlatma yapmayacağım çünkü hepimiz bunun bir "tweet" meselesi olmadığını biliyoruz, hatta en çok da sizler gayet iyi biliyorsunuz; Kobani davası bir "tweet" atma meselesi değil, bir "tweet" meselesi de değil, dolayısıyla olayı buraya indirgemeyelim, buradan bakmayalım. Hukuki bir yorum ya da "Vay efendim, hukuken şöyle oldu." "Özel talimatlı mahkemeler yok." "Adil yargılanma hakkı sağlanıyor." "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği kararlar uygulanıyor, bunlara saygı duyuluyor." "Yok, efendim, hakikati kaçırmamak ya da kamuoyundan gizlememek için özel bir kampüste bu duruşmalar görülüyor." falan demeyeceğim, gerek duymuyorum bunlara çünkü gök kubbe altında Kobani davasıyla ilgili söylenmedik hiçbir şey kalmadı, dolayısıyla Kobani davasının ne olduğu, neden devreye konulduğu ve yarın öbür gün ucunun kimlere dayanabileceği de umarım ilgili insanların da malumudur. Dolayısıyla ben buradan malum olan bazı şeylerin ilamına hiç girmeyeceğim, "mış" gibi yapmayacağım. Hukuk varmış gibi yapmaya gerek yok, buna kimse aldanmaz. Niye? Hukuk olsa infaz süresi dolan mahpuslar binbir gerekçeyle engellenmezdi. Bakınız, üç yılda en az 384 tutsağın tahliyesi engellenmiş; infazlarını doldurmalarına rağmen özgürlüklerine kavuşamıyorlar. Hukuk işleseydi biz bugün İmralı'da uygulanan bir tecridi bu kadar çok anlatmak durumunda kalmazdık. Yine, hukuk işleseydi bugün uygulanmayan AYM ve AİHM kararlarından bahsediyor olmazdık. Yine, hukuk işleseydi şayet Gezi davasından, Soma, Çorlu, 10 Ekim katliamlarından bu şekilde bahsetmez, adalet sağlanmış, bir nebze de olsa acılı insanların ağrıları, yüreklerine saplanan o ağrı hafiflemiş, hafifletilmiş olurdu ama değil hafifletmek, her şey gün geçtikçe daha da çok ağırlaştırılıyor. Hâl böyleyken hangimiz, kim Kobani davasının bir kumpas davası olmadığını söyleyebilir? Artık zaten "kumpas" tanımlaması dahi Kobani davasındaki yargılama boyunca ortaya konan tutumu ifade etmeye yetmiyor, kumpas hafif kalıyor. Eğer Kobani davası çözüm sürecinden bir intikam alma aracı değilse nedir; eğer çözüm sürecinden bir intikam alma aracıysa acaba iktidar partisi bir gün bu davanın ucunun kendilerine kadar ulaşabileceğinin farkında mı? Çözüm sürecinde muhatap alınan yalnızca HDP'li siyasetçiler miydi? Ayrıca, Kürt meselesinin diyalog yoluyla çözümünü istemek nasıl kriminalize edilebilir? Kim bu çemberin dışında kalabilir sevgili arkadaşlar; soruyorum. Dolayısıyla bütün ülke bu kararla birlikte bir şeyin sonu ya da başlangıcı şeklinde bir eşikte. Bu kavşak nasıl alınacak? Buradan kimse şöyle demesin: "Yargı kararları yargı bağımsızlığı olduğu için yargı tarafından alınıyor." Böyle bir şey yok, bunu Kobani davasında gördük.
Ayrıca, bakın, bunu başka nerelerde gördük, nasıl değişmiyor? Kapsamı genişliyor ama değişmeyen bazı şeyleri de hatırlatmak istiyorum. Bir intikam aracı değil ya, kaldırılan idam yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis gibi bir cezayla yargılıyorsunuz insanları. Özel yetkili mahkemelerde bir siyasi partiyi, aslında bir siyaset yapma anlayışını ve bir siyaset felsefesini yargılıyorsunuz. Üstelik bu, yalnızca bunu temsil edenlerle de sınırlı kalmıyor, kar topu gibi büyüyor, tüm ülkeye yayılıyor. Ve bakın, ben size bir örnek vereceğim, bir pasaj okuyacağım, bu Parlamentoda yapılmış bir konuşmayı hatırlatacağım size; tıpatıp aynı. Sevgili Orhan Doğan -aynı zamanda babam- tarafından yapılan bir konuşma; 2 Mart 1994 tarihinde bu Parlamentoda, bu kürsüde dokunulmazlık oylaması sırasında yaptığı savunmadan yalnızca bir pasaj okuyacağım: "Sevgili arkadaşlar, sadece burada değil, Türkiye'de toplumsal uzlaşmayı ve iç barışı istemeyen güçlerin başlattıkları psikolojik savaş kampanyalarıyla devletin resmî televizyonlarında günlerce teşhir edildik. İnanılması mümkün olmayan komplo ve senaryolarla henüz siz yargılamadan kamuoyuna 'suçlu' olarak sunulduk. Basın, medya ve bir kısım kamuoyunun ön yargılarıyla karşı karşıya kaldık. Mitinglerde, meydanlarda 'linç edilmesi gereken insanlar' olarak tanıtıldık, hedef gösterildik. Yanı başımızda bombalar patladı, arkadaşlarımız öldürüldü; hakaretlere maruz kaldık. Devletin resmî televizyonlarına çıkarılan savcı ve asker katili, sözüm ona, korucu başlarına kendi ana dilimizle yani Kürtçe küfür ettirildik 60 milyon insanın huzurunda. Bu Parlamentoda, burada tartışılması gereken sorunlar Genelkurmayda, Millî Güvenlik Kurulunda, kapalı kapılar ardında tartışıldı. Ordunun DEP'ten rahatsız olduğu sürmanşet olarak yayımlandı, milletin bizden rahatsız olduğu iddia edildi. Sürekli tecrit edilmeye çalışıldık. Savunma yapmak üzere Karma Komisyona çağrıldığımda dokunulmazlıkların kaldırılması kararının zaten Parlamento dışında verildiğini belirtmiştim ve ben bu Parlamento dışı iradeye dikkat çekerek ifade vermeyeceğimi, Komisyona olan saygım nedeniyle de ifade vererek alet olarak kullanmayacağımı anlatmıştım. Tarih, işte bugün, işte dün beni haklı gösterdi."
Bu, uzun; burada süremin elverdiği kadarıyla paylaşabildim ama bakın, karıncayı dahi incitmeyeceğini gayet iyi bildiğiniz insanları "katil" olarak lanse ettiniz. Üstelik, bu parti, bizim partimiz o insanların kimler tarafından öldürüldüğünün araştırılmasını defalarca bu kürsüden ifade etti, dile getirdi, talep etti; reddettiniz. Gayet iyi biliyorsunuz ki Kobani kumpas davasında yargılanan insanlar bir karıncayı dahi incitemezler ama sizler aynı yöntemlerle, 1994-2024... Üstelik çoğu partilimiz olan, dostumuz olan -Kobani protestolarında hayatını kaybeden insanlardan bahsediyorum, bunu söyleme ihtiyacı dahi hissetmiyorum ama- bildiğimiz, tanıdığımız bu insanları, kendi acımızın katili, müsebbibi gibi göstermeye çalıştınız kamuoyuna. Hangi hakla, neden? Bir rövanş davası değilse nedir bu, neyin intikamı alınmak isteniyor? O yüzden Türkiye çok önemli bir...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun, tamamlayın lütfen.
AYŞEGÜL DOĞAN (Devamla) - Çok teşekkürler, hemen tamamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, bu korku neyin korkusu biliyor musunuz? Demokratik siyasetten vazgeçmeyen, ısrar eden, bu kararlı duruşumuza karşı duyduğunuz bir korku ama buradan bir kez daha seslenmek istiyoruz: Karar ne olursa olsun biz demokratik siyasetten vazgeçmeyeceğiz. Duyulan korku, düşünce ve ifade özgürlüğüne karşı duyulan korkudur. Duyulan korku, örgütlenme özgürlüğüne karşı duyulan korkudur. Demokratik siyasette ısrar edenlerden, inatla vazgeçmeyenlerden korkuluyor ama şunu da bilmenizi isterim ki Kürtler başta olmak üzere bu siyasette ısrar edenler bu toprakların gözleridir, tutsak edenlerse karanlıkta kalmak isteyenlerdir ve onları tutsak ederek bütün ülkeyi karanlıkta bırakmak isteyenlerdir; bu yüzden buna yaklaşım bir turnusol kâğıdıdır.
Teşekkür ederim.
Genel Kurulu selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)