GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 2822 SAYILI TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ GREV VE LOKAVT KANUNUNA BİR GEÇİCİ MADDE EKLENMESİ HAKKINDA (S.S.1)
Yasama Yılı:1
Birleşim:11
Tarih:15.07.2011

CHP GRUBU ADINA MUSA ÇAM (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2822 sayılı Yasa'nın değişiklikleriyle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Dün Diyarbakır'da yaşamını yitiren askerlerimize Tanrı'dan rahmet, ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Dün yine İzmir'de Çiğli Hava Üssü'nde eğitim uçuşu yapan, ana jet üssünden kalkan bir uçağımız İzmir Güzelbahçe'de denize düştü ve 2 askerimiz şehit oldu. Onları da rahmetle anıyoruz, ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz.

Tabii ki bizler burada bugün başsağlığı temennilerimizi, dileklerimizi ilettik ama sonunda yaşamlarını yitiren bu insanların ailelerinin ve yakınlarının, eşlerinin ve çocuklarının yıllardır büyük bir ıstırap ve büyük bir acı çektiğini hepimiz biliyoruz ve bunları da unutmamamız gerekir. Bu sorunları ve bu problemleri sürekli erteleye erteleye halının altına itmek yerine bu sorunun oturulup konuşulması, tartışılması ve artık bundan sonra bu ülkede, bu coğrafyada hiç kimsenin hayatını kaybetmemesi gerekiyor. Aslında belki dün 13 kişinin hayatını kaybettiği, 2 askerin kaçırıldığı, bir şantiyede de 3 işçinin kaçırıldığı bugünlerde belki Meclisin tatile girmesi yerine bu sorunları oturup tartışması ve bu sorunlarına çözümünü bulması gerekiyor diye düşünüyorum.

Verilen yasayla ilgili, 2822 sayılı Yasa'nın değiştirilmesiyle ilgili yasayla ilgili şunu söylemek gerekiyor: 12 Eylül askerî darbesi bilinçli ve sistemli bir şekilde Türkiye'de sendikal hak ve özgürlüklerin ve işçilerin örgütlenmesinin önünde büyük bir engel oluşturdu. 2821 ve 2822 sayılı Yasa ve buna ek olarak da Siyasi Partiler ve Seçim Kanunu dâhil olmak üzere getirilen bu antidemokratik yasalar ne yazık ki bugüne kadar gelen bütün hükûmetler tarafından görmezden gelindi ve bu antidemokratik yasalar ve kanunlar değiştirilmedi. Özellikle Türkiye'de örgütlülüğün önündeki en büyük engel olan yüzde 10 barajı ve noter harcı dâhil olmak üzere, bunlara hiçbir siyasi iktidar maalesef elini uzatıp da bunların değiştirilmesi için hiçbir çaba ve gayret göstermedi. Buna dokuz yıldır iktidarda olan AKP İktidarı da dâhildir. Bugüne kadar, çalışma yaşamıyla ilgili, önünde bulunan engellerin ve yasakların kaldırılması için hiçbir çaba ve gayret göstermedi.

Biraz önce Sayın Bakan burada konuştu. 15-17 Şubat 2008 tarihinde Kadıköy Suadiye'de DİSK'in 13. Genel Kuruluna konuk olarak katıldı ve bu sorunlar orada konuşuldu ve orada dile getirildi. Sayın Bakan da orada söz verdi. Bakan olarak orada bulundu, 13. Genel Kurulda ve Genel Kurulda dedi ki? Artık çalışma hayatının demokratikleştirilmesi ve ILO sözleşmelerine uygun bir 2821 ve 2822 sayılı Yasaların mutlaka yapılması gerektiğinin sözünü 15-17 Şubat 2008 tarihinde DİSK'in 13. Genel Kurulunda verdi.  Şimdi bakıyoruz, aradan üç yıl geçti, aradan üç yıl geçmesine rağmen? Sayın Bakan gitti, tekrar geldi, ayrı bir konu ama hükûmetlerde bir devamlılık vardır. O Bakan gitti, bir başka bakan geldi. Verilen sözlerin mutlaka yerine getirilmesi gerekirken ne yazık ki bu sözler bugüne kadar yerine getirilmedi.

Arkadaşlar, ortada bir sorun var, bir problem var. Büyük bir bataklık ve bu bataklığın mutlaka kurutulması gerekiyor. İki tane yöntem var. Yöntemlerden bir tanesi, tıpkı bazı belediyelerde olduğu gibi, kamyonun arkasına kükürdü doldurursunuz, püskürtürsünüz, o bataklığı kurutmaya çalışırsınız veyahut da hayır, o bataklığın köküne inersiniz, o bataklığı kökten kurutursunuz. Yapılması gereken, palyatif çözümler yerine, bu bataklığın kökten kurutulmasıdır, yok edilmesidir. Bunun yapılması için de Sayın eski Konfederasyon Başkanımızın getirmiş olduğu bu madde yerine, palyatif madde yerine? İki senedir, bu Mecliste, bunlar, AKP Hükûmetinin iktidarda olduğu dönemde hep erteleniyor öteleniyor, erteleniyor öteleniyor. Bu ertelenme ötelenme geliyor? Sorun ortada, sendikaların talepleri ve istekleri ortada, sürekli Üçlü Danışma Kurulunda toplanılıyor, konuşuluyor. ILO'ya gidiyor, ILO'da Sayın Bakan çıkıyor, konuşuyor. ILO sözleşmelerine  uygun yeni bir düzenlemenin yapılacağının sözü veriliyor, taahhütte bulunuluyor ama Türkiye'ye geliniyor, bütün bu verilen sözlerden ve taahhütlerden vazgeçiliyor ve tekrar eski tas eski hamam devam ediyor. Bunun değişmesi gerekiyor, bunun değiştirilmesi gerekiyor.

Şimdi tekrar bir kez daha altı ay süreyle bunun ertelenmesi gerekiyor, bu doğru değil. Biz bunu söylediğimiz zaman, Sayın Bakanın söylediği gibi "Ya, sosyal demokrat bir parti sendikaların yok olmasına nasıl rıza gösterir?" gibi bir anlayışı ortaya koyuyor. Asla, böyle bir şey söz konusu değil, bizim böyle bir düşüncemiz de yok. Biz aslında bu sorunun kökten bir şekilde çözülmesini istiyoruz. Biz bundan beslenen bir parti değiliz. Bakın, bundan dolayı beslenen birtakım konfederasyonlar olabilir, bunun değiştirilmesini istemeyen, yıllardır değiştirilmesini istemeyen kimi konfederasyonlar da olabilir ama biz öyle değiliz. Biz bunun değiştirilmesini istiyoruz. Yetmez, Siyasi Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu'nun mutlaka değiştirilmesi gerekiyor. Yüzde 10 barajının kaldırılması gerektiğini yıllardır söylüyoruz ama ne yazık ki yüzde 10 barajının değiştirilmesi söz konusu olduğunda Sayın Başbakan diyor ki: "Biz mi getirdik?" Evet, siz getirmediniz, doğru ama ondan nemalanıyorsunuz, ondan faydalanıyorsunuz. Hani 58'inci Hükûmetin Hükûmet Programı'nda, 59'uncu Hükûmetin Hükûmet Programı'nda, 60'ıncı Hükûmetin Hükûmet Programı'nda  demokrasi ve özgürlüklerden bahsediyordunuz da dokuz yıllık AKP Hükûmeti döneminde bütün bu yasaları, bütün bu kanunları, Siyasi Partiler Kanunu'nu, Seçim Kanunu'nu neden değiştirmiyorsunuz? Niçin? Çünkü oradan nemalanıyorsunuz ve oradan besleniyorsunuz ve oradan büyüyorsunuz. Dolayısıyla samimi ve içten olarak da bunların değiştirilmesini istemiyorsunuz.

"12 Eylülle hesaplaşacağız, hesaplaşıyoruz." diyorsunuz ama 12 Eylülün bütün antidemokratik yasaları ve kanunlarını aynen devam ettiriyorsunuz. "Biz iktidar olduğumuz için, biz nemalandığımız için bunları değiştirmeye gerek yok. Ne zaman biz faydalanmıyoruz, biz istemiyoruz, o zaman bunları değiştiririz." Bu, çifte standarttır. Demokrasilerde çifte standart olması mümkün değildir. Demokrasiyi biz sadece kendimiz için değil hepimiz için ve herkes için istemeliyiz. Dolayısıyla, bunun mutlaka değiştirilmesi gerektiğinin bir kez daha altını çizmek istiyoruz.

Demokrasi karneniz? Gerek Sayın Başbakan Hükûmet Programı'nı okurken gerekse eleştirilere cevap verirken burada bir demokrasi şampiyonluğu konuşması yaptı kendine göre ama bir cümle çok ağır ve çok haksız ve bu ülkede yüzde 50'ye yakın oy almış bir siyasi partinin Genel Başkanına ve Başbakana da hiç yakışmadı. "Yüzde 50 oy aldık, herkes teslim olsun?" Bu anlayış doğru bir anlayış değil.

ZÜLFÜ DEMİRBAĞ (Elâzığ) - O sizin anlayışınız?

MUSA ÇAM (Devamla) - Bu anlayış tehlikeli bir anlayıştır. Bu anlayış, sizleri yanlış yollara ve yanlış sokaklara ve çıkmaz sokaklara götürür. Çıkmaz sokakların sonu iyi değildir. O nedenle, bu Meclisin içerisinde demokrasiyi ve demokrasi kültürünü hep beraber ve hepimiz birlikte ve bu ülkenin 75 milyonluk insanını kucaklayan ve onları ifade eden temel hak ve özgürlüklerin tamamını yeşertmemiz gerekiyor.

Sendika karneniz iyi değil. Benden olan evet, benden olmayana yaşam hakkı tanımayan bir anlayışı şiddetle reddediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar) Dokuz yıllık iktidarınız döneminde bunu aynen uyguladınız. Şunu yaptınız, şu yapıldı arkadaşlar: İş, "Hak-İş," ya iş ya "Hak-İş" arkadaşlar. Buna benzer iş yerlerinde ve belediyelerde ve kamuda açık ve net bir şekilde bakanından müsteşarına, müsteşar yardımcısından genel müdürüne, genel müdüründen müdürüne, müdüründen iş yeri şefine varıncaya kadar bütün bürokratlar çalışanların üzerinde baskı yaparak sendika değişikliğine mecbur ettiler.

Bakınız, 1990'lı yıllarda kamu emekçileri sendikalarının kuruluş aşamasında Türkiye'nin en büyük sendikası olan Kamu Emekçileri Sendikası (KESK) birinci sıradaydı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen?

MUSA ÇAM (Devamla) - Kamu-Sen ikinci sıradaydı, Memur-Sen üçüncü sıradaydı.

SALİM USLU (Çorum) - İzmir Belediyesindeki taşeronlaşmadan bahset!

BAŞKAN - Sayın Uslu?

MUSA ÇAM (Devamla) - Ama yandaş sendikanızı büyüttünüz, Memur-Sen'i Türkiye'nin en büyük konfederasyonu yaptınız. Bakanlar, müsteşarlar, genel müdürler ve devletin bütün bürokratları, memurlara baskı ve tehdit yaparak Memur-Sen'e geçirdiniz. Yalan mı? Değil. Her şey ortada. Yetmez? Orman-İş Sendikası?

SALİM USLU (Çorum) - İzmir Belediyesinden bahset?

MUSA ÇAM (Devamla) - Türk-İş'e bağlı Orman-İş Sendikasının 24 bin üyesi vardı. Başta Orman Bakanı, müsteşar, genel müdür, şefler, bütün bölgelerdeki orman müdürlükleri Orman Bakanlığında çalışan işçileri, baskı ve tehditle tüm işçileri Orman- İş Sendikasından tehditle istifa ettirdi, Hak-İş'e bağlı Öz Orman İş Sendikasına götürdü arkadaşlar. Bu mu demokrasi, bu mu insan hakları? (CHP sıralarından alkışlar) Temel hak ve özgürlükler bu mu? Sizin demokrasi anlayışınız bu mu arkadaşlar?

Yine ÇAYKUR'da aynı o trajedi yine yaşandı. ÇAYKUR'da da işçileri zorla Öz Gıda İş Sendikasına götürdünüz, beş yıl insanlar toplu sözleşmesiz kaldılar, problemler yaşadılar. Mahkeme kararıyla, yargı kararıyla. Ankara'da da yargı vardı, adalet vardı, döndü geldi arkadaşlar. Bunlar doğru şeyler değil. Demokrasiyi biz sadece kendimiz için değil hepimiz için ve herkes için istemeliyiz. Şimdi Hava-İş'te atölyelerde çalışan işçilere şimdi baskı ve tehdit yapılıyor, yine Hak-İşe bağlı bir sendikaya Özçelik-İş Sendikasına götürülmek için yine çalışma yapılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Çam teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (Devamla) - Bunlar doğru değil, iktidarsınız Cumhurbaşkanınız var, Başbakanınız var, hükûmetsiniz, belediyeleriniz var. Kendi sendikalarınızı, kendi meslek odalarınızı?

BAŞKAN - Sayın Çam teşekkür ediyorum.

MUSA ÇAM (Devamla) - Bu doğru değil.

BAŞKAN - Sayın Çam, lütfen?

MUSA ÇAM (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)