GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:88
Tarih:29.05.2024

İNAN AKGÜN ALP (Kars) - Sayın milletvekilleri, müzakereler başlayınca AK PARTİ'li hatipler 1071'den başladılar, günümüze kadar tarihî bir perspektifte sunumlar yaptılar, ben de yakın tarihten bir örnekle başlamak istiyorum. 30 Haziran 2020, dönemin İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Ankara Emniyet Müdürlüğünün önünde kameraların karşısına çıkar ve 9 ülke ile Türkiye'de 11 kenti kapsayan cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonunu yaptığını duyurur ve operasyonun amacını "Uyuşturucu ve uyuşturucuya bağlı suç gelirleriyle mücadele etmek." şeklinde açıklar. Soruşturma sırasında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının talimatı üzerine şüphelilerin banka hesaplarında ve 7 ayrı kasada bulunan 70 milyon lira civarındaki mevduata, 30 milyon lira değerinde altın ve dövize, 653 tane tapuya, 21 lüks otomobile savcılık aşamasında el konulur. Ayrıca, uyuşturucu şebekesinin FETÖ'ye finans sağladığı da iddia edilir; dava açılır, sanıkların bin dört yüz yetmiş yıla kadar hapisle cezalandırılması talep edilir. Geçen hafta bu dosya karara çıktı, sonuç ne oldu dersiniz? Soylu'nun "Cumhuriyet tarihinin en büyük uyuşturucu operasyonu" dediği bataklık davasında 72 sanık da beraat etti. Vatandaşımız bataklığın nerede olduğunu kavrayamadı ama biz 28 Şubat günü bu kürsüden partimiz adına yaptığımız konuşmada Türkiye'de baron borsası kurulduğunu buradan duyurmuştuk.

Sayın milletvekilleri, son günlerde Ayhan Bora Kaplan soruşturması hem Meclisimizin gündeminde hem kamuoyunun gündeminde. Bu şahıs aslında suç dünyasının, yargı dünyasının çok iyi tanıdığı bir şahıs. 2017, 2018, 2019 yıllarında uyuşturucu kaçakçılığından tutun hırsızlığa, parada sahtecilik suçundan suç örgütü kurmaya kadar yöneltilen tüm suçlardan bunun dosyalarının kapatıldığı, suç delillerinin göz ardı edildiği, operasyonların yapılmadığı, polis fezlekeleri bile beklenmeden takipsizlik kararları verildiği iddia edilmektedir. Ayhan Bora Kaplan'ın Emniyetteki kayıt dışı mülakatında -ben yirmi üç senelik hukukçuyum, bu kayıt dışı mülakatın ne olduğunu anlayamadım; ifadeyi biliriz, sorguyu biliriz; kayıt dışı mülakatın ne olduğunu da bu dosya vesilesiyle öğrenmiş olduk- yargının üst düzey mensuplarına villa ve daire rüşvet verdiğini, lüks araçlar aldığını beyan ettiği iddia edilmektedir. Suç dünyası ile siyaset dünyasının iç içe geçtiğinin örneklerini AK PARTİ döneminde saymakla bitiremeyiz. 2019 yılında yapılan yerel seçimlerden hemen önce Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek döneminde dönemin yüksek yargı mensuplarına Ankara Büyükşehir Belediyesinin mülklerinin ihalesiz bir şekilde satıldığı iddiaları da aynı zamanda maalesef kamuoyunun gündemine gelmiştir.

Sayın milletvekilleri, suç dünyası ile hukuk dünyası ve siyaset dünyası AK PARTİ döneminde iç içe geçmiştir ama AK PARTİ döneminde hukuk yoluyla, yargı yoluyla siyasetçileri tasfiye etmek, siyasi rakipleri cezalandırmak da artık mutat bir uygulamadır.

Bunun son örneğini geçen hafta karara çıkan Kobani davasında gördük. Kobani davası, hukuk yoluyla siyasetin dizayn edildiği bir davadır, aynı zamanda siyasi intikam davasıdır. Bu siyasi intikamın nasıl alındığını size tarihleriyle ispat edeceğim: Tarih 20 Kasım 2018, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Selahattin Demirtaş'ın siyasi nedenlerle tutuklandığına, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan "AİHM terör sevicidir, karar bizi bağlamaz. Karşı hamlemizi yapar, işi bitiririz." dedi. Ertesi gün saraya üst düzey bir yargı mensubu gitti ve bu görüşmeden on altı gün sonra ne oldu dersiniz? 7 Aralık 2018 tarihinde karşı hamle yapılmaya başlandı, Demirtaş'ın bir başka davada verilen dört yıl sekiz aylık hapis cezası onaylandı ve hükümlü yapıldı. Sonra da cezaevinde kaldığı süreye göre tahliyesi beklenirken 6-8 Ekim Kobani olayları gerekçesiyle ikinci kez tutuklandı ve sonuç olarak kırk iki yıl cezaya çarptırıldı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Alp, lütfen tamamlayın.

İNAN AKGÜN ALP (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Sayın milletvekilleri, bu dört olayın ortak bir özelliği vardır: Bu dört olayda da tanıdık bir isim ön plana çıkmaktadır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının... Yargıda çürüme iddialarının gündemde olduğu bir dönemde Ankara'daki çürümelerin araştırılması talep edilince bir gündem öncesinde oylarınızla reddettiniz ama bu davaların hepsinin odağında dönemin Ankara Cumhuriyet Başsavcısı aynı kişidir. Bu kişiyi tanıyorsunuz. "Camiler kışlamız, müminler asker, minareler süngü." diye haykırdığı zaman, demokrasi kahramanı olsun diye kısa bir süre Pınarhisar Cezaevine gittiği zaman Sayın Cumhurbaşkanı, o dönemde Pınarhisar Cezaevinin savcısıdır, daha sonra Ankara Cumhuriyet Başsavcısı olmuştur, şimdi de Yargıtay üyesidir. Yargıdaki çürüme iddialarını Meclisimizin dikkatine arz ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)