Konu: | Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 88 |
Tarih: | 29.05.2024 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi selamlıyorum.
Ülkemizi önce içeriden kurulan paralel yapılara teslim ettiler lakin yetmemiş olacak ki "Aynısını dışarıda da yapalım." demek için bir çalışma başlatmışlar, adına da "vakıf" deyip huzura getirmişler. Şimdi, biz burada bu kanun teklifini engellemek istediğimizi söylüyoruz ama engelleyemeyeceğimizi de biliyoruz. Bu kanun teklifinin bir virgülünü, bir noktasını, bir kelimesini, bir cümlesini, bir paragrafını değiştiremeyeceğiz ama biz milletimiz adına konuşacağız, milletimiz adına bir onur ve haysiyet kavgası verdiğimizi de buradan deklare edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, şimdi, bu kanunun amacı nedir? Bu kanunun amacını kanunda söylenen şekliyle söylemeyeceğim. Tamamı bir para ve zenginliktir, başka bir şey değildir ve denetim mekanizmasından da uzaklaşmak ve hesap vermek de istememektir, başka bir şey değildir. Daha önce buraya ekim ayında getirmiş olduğunuz Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı da bunlardan biriydi ve ardından siz burada diyorsunuz ki: "Bu Vakfın Dışişleri Bakanlığının faaliyetlerinin güçlendirilmesi, Bakanlık personelinin temsil ve donanımının nitelikli hâle getirilmesi..." AK PARTİ Milletvekili Sayın Güneş burada bir konuşma yaptı, dedi ki: "Efendim, ne yani, Dışişleri Bakanlığındaki personeli güçlendirmeyecek miyiz? Yani onlar birkaç dil öğrenmeyecekler mi? Liyakatli ve ehliyetli olmayacaklar mı?" Bu mefhumumuhalifinden -Sayın Akbaşoğlu'nun ifadesiyle- şu demektir: Şimdiye kadar bulundurduğumuz 7 bin kişi ve buradaki bu 7 bin kişi ki bunlardan 2.190 kişi kariyer memurudur yani çok değerli, çok seçkin insanlardır, iyi mektepler bitirmişlerdir, birkaç yabancı dil bilirler. Diyorlar ki: "Hayır, biz bunları liyakatli olarak almadık, ehliyetli olarak almadık ve biz bunları da yetiştirmek istiyoruz."
İSMAİL GÜNEŞ (Uşak) - Öyle bir şey demedim.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Bir vakıf mı yetiştirecek bunları? Siyasal Bilgiler Fakültesi yetiştirmemiş, hukuk fakültesi yetiştirmemiş, Boğaziçi yetiştirmemiş. Zaten buradan bir kanun çıkarmıştık, eskiden Mülkiye mezunları alınıyordu buraya. Daha sonra, doğru bir kanundu bu, "Bütün Türkiye'deki bütün meslek grupları buraya girebilir." denilmişti ama tekrar bir kanun çıktı, "İstisnai olarak dışarıdan büyükelçi olarak atananlar tekrar yeniden Türkiye'ye döndükten sonra, mesleklerine dönmezler, Dışişleri Bakanlığı personeli olarak kalırlar." bu da yanlış bir kanundu.
Değerli milletvekilleri, şimdi, burada bu kariyer memurlarına, alınan bu memurlara, kişilere ciddi şekilde haksızlık yapıyorsunuz, "Bu vakıf insan yetiştirecek." diyorsunuz öyle mi? Bu vakıf insan falan yetiştiremez, bu yapı ancak ve ancak paralel bir yapı olabilir. Şimdi, buranın da yönetim kuruluna baktığımız zaman, kim? Bakan oluyor. Biraz önce söyledi bir arkadaşımız, Bakan kendisini atayacak Yönetim Kurulu Başkanı olarak.
Denetim mekanizmasıyla ilgili olarak da şunu söylediniz Sayın Güneş, dediniz ki: "Ne yani, Vakıflar Genel Müdürlüğü denetleyecek, onların teftiş kurulu var. Onlar denetlediğinde niye problem oluyor da Sayıştay denetlediğinde problem olmuyor?" Orası Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı; Sayıştay bağımsızdır, bağımsız; yargı bağımsızdır, yargının bir parçasıdır. Orası bağımlı bir bürokrattır ve kendi Bakanına bile söz geçiremez orada, değil ki Dışişleri Bakanına söz geçirsin. O nedenle, siz bu kanuna "Vakıflar Kanunu'na tabi olacak." diyorsunuz değil mi? Vakıflar Kanunu'na da tabi yapmamışsınız siz. Deve mi desem, deve değil; kuş mu desem, kuş değil; "deve kuşu" diyorsunuz ama hiçbiri değil ve devletin vakıf kurma garabeti, denetleme mekanizmasını söylüyorsunuz ve diyorsunuz ki: "Hemen Dışişleri Bakanlığının bütçesinden 10 milyon lira buraya para aktarılacak." İyi dinleyin beni lütfen. Vakıfları devlet kurmaz, vakıfları kişiler kurarlar ve de bütün harcamalarını da insanlığa vakfederler. Kenan Evren ve arkadaşları darbe yapmışlardı 12 Eylülde ve onlar Mehmetçik Vakfını kurdular. Darbelere karşıyız, Kenan Evren'in de zulmüne uğramış, gadrine uğramış birisiyim, yedi buçuk sene hapis yattım, idamla yargılandım ama onların yapmış olduğu bir şey vardı o Mehmetçik Vakfında. O parayı kim verdi biliyor musunuz? İsteseler her yerden para alırlardı; devletin kasası ellerindeydi, darbe yapmışlardı, hukuk yoktu, kendi ceplerinden verdiler, kendi ceplerinden. O nedenle, kendi ceplerinden verenlere karşı siz devletin parasını vakfa tahsis etmiş oluyorsunuz.
Sonra, kurulacak olan bu Dışişleri Bakanlığı Güçlendirme Vakfı, istisnalar ve muafiyetler ülkesi olan bizi bile aşarak dünyada ilk ve tek olma özelliğine de sahip. Nerede görülmüş yerleşik demokrasilerde, Allah aşkına, söyler misiniz hangi ülkenin Dışişleri Bakanlığının böyle bir vakfı var? Hiçbirinin böyle bir vakfı yok, olmayacak da, olmaması da gerekiyor. Şimdi, buradan diyorsunuz ki: "Vizeler konusu." Yeni de bir nakit para meselesi getirmişsiniz, zaten vergi muafiyetleri koymuşsunuz buraya, kamu yararına vakıf hâline dönüştürmüşsünüz, dernek hâline dönüştürmüşsünüz -eskiden Bakanlar Kurulu yapıyordu, şimdi Cumhurbaşkanı bunları yapıyor- ve diyorsunuz ki burada: "Biz kamu yararına olan bu Vakıftan vize paraları toplayacağız." Siz mi toplayacaksınız bu paraları? Şirketler alıyor zaten şimdi. Geçen sene 10 milyon kişi Türkiye'ye vize için müracaat etti, tam 10 milyon kişi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Özdağ, lütfen tamamlayın.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - 10 milyon kişi müracaat etti ve şirketlere havale ettiniz. Bu şirketler bunlara vize veriyorlar, öyle mi? Almanya böyle mi yapıyor, İngiltere böyle mi yapıyor? Allah aşkına, bir bakın. Almanya "Evraklarını getir, karar mercisi benim." diyor ama karar mercisi burada şirketler, başka şeyler de dönüyor. Bu Vakıfta da aynı şekilde, bu konuyu da şirketlere havale edeceksiniz ve diyeceksiniz ki: "Bu şirketler burada el altından paralar alacaklar." Denetim mekanizması yok ki Türkiye'de, var mı Allah aşkına? Sayın Cumhurbaşkanı şöyle diyor: "Sayıştay, Sayıştay; bak, ince eleyip sık dokuma, ince eleyip sık dokuma." Ya, kul hakkı, kul! "İnce ele" diyecek, "sık doku" diyecek ve "gereğini yapalım" diyecek, "yargıya verelim" diyecek. Dün bir milletvekili arkadaşınız da burada "NGO'lar, bu sivil toplum kuruluşları Avrupa'da da var." dedi. Avrupa'da bunun ismi ne? "Non-Governmental organization" değil mi? Bu da "devletsiz sivil toplum" demektir. Burası tam devletin göbeğinde, göbeğinde. Daha arkadaşınız sivil toplumu öğrenememiş. Sivil toplum devletle el ele olur mu, devletle, hükûmetle iç içe olur mu? Olmaz ki. Ve siz kalkmışsınız burada diyorsunuz ki: "Biz üniversite de kuracağız."
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Son olarak şu cümleyi söyleyeyim de: Üniversite kuracaklarmış. Ya, 200 üniversite var Allah aşkına! Birçok yerde adam yetişiyor. Bırakın bu işleri de başkaları kursunlar.
Ve burada iki yerden maaş alan konuyu da getirmiş, 9'uncu madde böyle bir şey. İki yerden maaş almayı yasaklamıştınız. Şimdi, emekli olanlar veyahut da engelli olanlar da maaşlarını alabilir diyerek de ikinci maaşı da getirmişsiniz. Yazıklar olsun diyorum, veyl olsun size diyorum ve bu kanuna da "hayır" oyu vereceğiz. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)