Konu: | Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 88 |
Tarih: | 29.05.2024 |
UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
"Dışişleri Teşkilatını Güçlendirme Vakfı" adı altında âdeta "bakanlık içinde bakanlık" denilecek bir holding yapılanmasıyla karşı karşıyayız.
Peki, teklifin gerekçesinde ne diyor? "Bakanlık teşkilatının güçlendirilmesi, personelin temsil kabiliyeti yüksek ve donanımlı yetiştirilmesinin desteklenmesi." diyor ama içeriğe baktığınızda bununla ilgisi yok; taşınır taşınmaz mal almak, kiralamak, araç almak, kiralamak, Bakanlığa tahsis etmek, inşa etmek, ettirmek taşınmazları. Bunların hiçbirinin aslında teşkilatı güçlendirmeyle alakası yok. Bakanlığın kendisi isterse inşaat yapar, araç alabilir ama bunun için Bakanlığa ayrıca kamu kaynağı kullandırılmasına gerek yok.
Bitiyor mu? Bitmiyor. Vakfa gelir elde edici faaliyet izni de veriliyor. Yurt içinde, yurt dışında taşınır taşınmaz mal almak, satmak, kiralamak; iç borçlanma senetleri, varlık kiralama şirketi kira sertifikaları, tahviller, hisse senetleri vesaire. Bunların da yine Dışişlerinin faaliyetlerini güçlendirmekle, personelin donanımını geliştirmekle hiçbir alakası yok. Açıkça bir ticari işletme, hatta işletmeler zinciri, bir holding kuruluyor.
Vakıf sıfatı oluşturulmak istenen bu ticari yapıya birçok alanda vergi muafiyeti de sağlıyor. Dışişleri Bakanlığıyla yetki paylaşımı yaparak maddi finansal işler yapacak bir vakfın kâh emlakçı kâh spekülatör kâh yatırımcı olacağı bir durum dünyanın hiçbir yerinde yok ama bizde var.
Vakfa yükseköğretim kurumları kurma yetkisi de veriliyor. Aslında kendi akademisi var Bakanlığın ama "Bir de yeni üniversite kuralım, lisansüstü program kuralım." ODTÜ'de, Boğaziçi'nde, diğer üniversitelerde istibdat rejimi kuran iktidar şimdi "Nitelikli eğitim için akademi kuracağız." diyor inanacaksak eğer.
Tasarruf genelgesi yapılmış bir hafta önce; sonra, Meclise bu geliyor. Açık bir şekilde tasarruf genelgesi bu kanunla deliniyor.
En sakıncalı husus, Bakanlık imkânları ve kaynakları kullanılarak Vakfa yaratılan gelirlerden yapılan harcamalar için ciddi ve güvenilir bir denetim mekanizması kurulmuyor. Sayıştay devre dışı, Bakanlığın kendi denetimi devre dışı. Denetçi var mı? Var, evet, kim seçiyor? Bakanın başında olduğu mütevelli heyet seçiyor. Kimi denetleyecek bu denetçiler? Mütevelli Heyeti denetleyecek; inanırsanız... Hesap verebilirlik konusunda en ufak bir kaygısı yok. Hesap verebilir konumda olmayacak vakfa bağış yapılmasının önü açılıyor. Kim, hangi amaçla bağışta bulunacak? İktidarla işleri çözmek için iş insanlarının olağanüstü bağışlar yapmak için sıraya girmesi nasıl engellenecek belli değil. Tüm bu ticari faaliyetlerde alınan bağışlarda Vakfın kurduğu ya da ortak olduğu iştiraklerde bir suç işlenmesi durumunda Vakfın başındaki kişi olarak Dışişleri Bakanının ismi hep ön planda olacak.
Peki, değerli arkadaşlarım, o zaman bu işin arkasında ne var? Onu aslında, Komisyonda iktidar milletvekilleri açıkladılar. Bu teklifle Vakfa vize aracılık hizmet yetkisi veriliyor. Türkiye'ye gelen milyonlarca yabancı turistin ve göçmenin vize işlemlerinde hâlihazırda 58 ülkede 12 aracı şirketten hizmet alınıyor. Kim belirledi bu şirketleri? İktidar partisi belirledi. Nasıl belirledi? İhalesiz belirledi; bana yakın, sana yakın, ona yakın. Geçen yılın parasıyla 5,5 milyar lira, şimdi 10 milyar liraya yakın bir para var; bunu biz ne yapacağız meselesi. Aynı iktidar kendi belirlediği şirketler için şimdi onlar yemesin, bir vakıf kılıfı altında biz biraz da yiyelim diye böyle bir mekanizma kuruyor. Peki, Komisyonda bizler söyledik, diğer arkadaşlar söylediler; bunun daha kamucu olanı, daha hesap verebilir olanı, daha dürüst, daha namuslu olanı yok mu? Var. Bize -o vize verme bölümlerini- kendi devlet memurlarımız versin vizeyi çünkü zaten vize vermek kamusal bir hizmet aslında, para bütçenin parası. Siz bütçenin parası değilmiş gibi harcayacaksınız. Yani teklifin altında imzası olan AK PARTİ milletvekillerinin ya da onların önüne bu metni koyan iradenin öncelikli meselesi şu değerli arkadaşlarım: Bu vize havuzuna akan milyarlarca liralık rantı biraz da biz yiyelim. Dediğim gibi, Plan ve Bütçe Komisyonunda önerdik; daha namuslu, daha dürüst, daha hesap verebilir ve daha kamucu yöntemler bulunabilirdi; niyet halis olsa yine de bulunabilir.
AK PARTİ nasıl geldi iktidara? Gelirken vatandaşa "illallah" dedirten kamu vakıflarını, fonları kapatma sözüyle, bütçeyi birleştirme sözüyle geldi.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın Çakırözer, lütfen tamamlayın.
UTKU ÇAKIRÖZER (Devamla) - Tabii ki.
Şimdi, yirmi iki yıl sonra, bakın, bu keyfî rant düzeni için beş yüz yıllık diplomasi geleneğimizin yuvası Dışişleri Bakanlığını dahi alet edecek noktaya gelmeleri AK PARTİ'nin dönüşümünü göstermesi açısından ibret vericidir.
Özetle, plansız programsız, soru işaretleriyle dolu, Bakanlığın görev ve yetkilerinden yararlanarak gelir üretip bunun nasıl harcanacağı konusunda hesap vermek niyetinde olmayan bir yapıyla karşı karşıyayız. Omuzunda büyük sorumluluk bulunan bir Dışişleri Bakanına bunca ticaret faaliyetin olduğu Vakfın Başkanlığını yüklemek ve bir tacir gibi davranmasını beklemek Bakan için, Bakanlık için, Türkiye için doğru değildir. Eğer amaç gerçekten Dışişlerini güçlendirmekse makbul, partizan memur arayışı yerine hariciyemizin devlet geleneğinden kopmayan meslek mensubu kadroların önünü açarsak o zaman Dışişleri teşkilatında arzu ettiğimiz gelişme ve güçlenmenin önünü gerçekten açmış oluruz.
Yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)