GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:91
Tarih:05.06.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA DURSUN ATAŞ (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülen 125 sıra sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Kahraman Türk ordusunu ve Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri -sözlerime başlamadan evvel- memleketim Kayseri'de 12'nci Hava Ulaştırma Ana Üs Komutanlığı'nda eğitim uçağının kaza kırıma uğraması sonucu Hava Pilot Albaylarımız Gökhan Özen ve Uğur Yıldız şehit olmuştur. Şehitlerimize Allah'tan rahmet, ailelerine sabır ve başsağlığı diliyorum.

Değerli milletvekilleri, biz İYİ Parti olarak Meclise ilk girdiğimiz 2018 yılından beri millî güvenliğimizle ilişkin kurumların bütçe görüşmelerinde ve yine millî güvenliğimize, ordumuza ilişkin tüm kanunlarda konuya hep partilerüstü baktık, çok daha hassas davrandık, yanlışları ise söylemekten geri durmadık, yapıcı eleştirilerimizi söyleyip çözüm önerilerimizi anlattık. Bugün de tavrımızın aynen devam edeceğini en başta belirtmek isterim.

Değerli milletvekilleri, görüşülen teklif 60 madde olarak Millî Savunma Komisyonunda görüşülmüş, 1 madde ortak önerge teklifiyle çıkarılmış, 59 madde olarak Komisyonda kabul edilerek Genel Kurula getirilmiştir. Teklif, 21 farklı kanunda değişiklik öngörmektedir. Bu nedenle, teklif, 3 farklı komisyona havale edilmiş ancak sadece esas komisyon olan Millî Savunma Komisyonunda görüşülmüş, Adalet Komisyonu ve Plan ve Bütçe Komisyonu görüş dahi belirtmemiştir. İç Tüzük'e aykırı olmasına rağmen AKP iktidarında artık normalleşen bu özensiz ve kalitesiz yasa yapma süreci Türk milletini mağdur etmektedir. Zira kalitesiz yapılan bir kanun, kısa bir süre sonra başka bir değişikliğe ihtiyaç duymaktadır. Kanunların bu durumundan dolayı yaşanan mağduriyetlerin giderilmesi için Meclisimizin daha fazla çalışması gerekmektedir. Nitekim bu teklifte de 59 maddenin 16 tanesi daha önce yapılmış kanunun Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi sonucu yapılan düzenlemelerden ibarettir. Sırf bu kanun teklifi dahi AKP iktidarının komisyonların doğru çalışmasını nasıl engellediğini, kanun yapım sürecinde ne kadar hata yaptığını, muhalefetin Anayasa'ya aykırılık iddialarını hiç dinlemediğini açıkça göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, teklifin önemli bir kısmının 2018 yılında geçilen Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemine uyum düzenlemelerinden oluştuğu da görülmektedir. Yani hükûmet sistemine geçilmesinden sonra Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, Genelkurmay Başkanlığı, Cumhurbaşkanlığından alınıp Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Ayrıca, kuvvet komutanlıkları da ayrı ayrı Millî Savunma Bakanlığına bağlanmıştır. Bu son derece hatalı düzenlemelerin üzerinden altı yıl geçmesine rağmen hâlen Türk Silahlı Kuvvetleriyle ilgili gelen istisnasız her kanun teklifinde uyum düzenlemeleri yapılmaktadır. Bu teklifte de 11 madde uyum düzenlemeleriyle alakalıdır yani tüm teklifin neredeyse beşte 1'i sadece uyum düzenlemelerinden oluşmaktadır. Nitekim gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenirse diğerleri de yanlış gider. Yıllardır söylediğimiz gibi gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklenmiştir. O yüzden, ilk olarak o yanlışın düzeltilmesi gerekmektedir. Aksi hâlde, binlerce uyum düzenlemesi de yapılsa göz bebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetlerine hiçbir fayda getirmeyecektir. Unutulmamalıdır ki iki yanlıştan bir doğru çıkmaz.

Değerli milletvekilleri, Türk Silahlı Kuvvetlerinin temel dinamikleri, hiyerarşik düzeni ve teamülleriyle bu şekilde oynanması Silahlı Kuvvetlerimizin gücünü ve itibarını azalttığı gibi idare hukuku açısından da hatalı olmuştur. Genelkurmay Başkanlığının Millî Savunma Bakanlığına bağlanmasıyla Millî Savunma Bakanının Genelkurmay Başkanına emir ve talimat verebileceğine şüphe bulunmamaktadır. Ancak 1 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'ne göre de Cumhurbaşkanı gerekli gördüğünde Genelkurmay Başkanı ile kuvvet komutanlarından doğrudan bilgi alabilir ve bunlara doğrudan emir verebilir. Aynı makam üzerinde iki ayrı makamın emir ve talimat verme yetkisine sahip olması idare hukuku açısından da sakıncalı ve ciddi eleştiriye açık bir durumken bunun özellikle millî güvenliğimizi doğrudan ilgilendiren Türk Silahlı Kuvvetlerinde olması kabul edilebilir değildir. Ayrıca, Deniz, Kara, Hava Kuvvetleri Komutanlıklarının doğrudan Millî Savunma Bakanlığına bağlanmış olduğu hesaba katıldığında ise Genelkurmay Başkanının Türk Silahlı Kuvvetleri hiyerarşisinden nasıl çıkarıldığı ve etkisiz hâle getirildiği görülmektedir. Bu komutanlıklar doğrudan Millî Savunma Bakanlığına bağlı olacak ise Genelkurmay Başkanlığına nasıl bir ihtiyaç kalmıştır? Yani bir Genelkurmay Başkanı var ama altında kendi karargâhından başka hiçbir birlik yok; akıl alır gibi değil ama gerçek! Üstelik savaş hâlinde kuvvet komutanlıklarını sevk ve idare edecek olan Genelkurmay Başkanı, barış hâlinde kuvvet komutanlıklarına komuta edemeyecek, bu komutanlıkların harbe hazırlanması için gerekli emirleri verme, planlama ve denetleme yetkisi olmayacaktır.

Kuvvet komutanlıkları açısından ise daha vahim bir durum karşımıza çıkmaktadır. Mevcut düzenlemeler kapsamında değerlendirildiğinde kuvvet komutanlarına aynı anda 3 ayrı makam emir ve talimat verebilecektir. Düşünün, bir kuvvet komutanı aynı konuda Genelkurmay Başkanından farklı bir emir, Millî Savunma Bakanından farklı bir emir, Cumhurbaşkanından farklı bir emir alırsa bunlardan hangisini yapacaktır? Türk Silahlı Kuvvetlerinin yapısıyla oynayan, teamülleri hiçe sayan bu tür düzenlemeler yapılması ordu içinde istikrarı ve güveni sarsmakta, askerî birimler arasındaki uyumu ve disiplini tehlikeye atmakta, ayrıca ulusal savunma kapasitemizi ciddi oranda azaltmaktadır.

Bu kanun teklifinde olduğu gibi, Silahlı Kuvvetlerimizi ilgilendiren her kanun teklifinde "uyum düzenlemesi" denilerek Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları daha da işlevsiz hâle getirilmektedir. Nitekim, teklifin 8'inci maddesiyle üstün başarılı yüzbaşı ve binbaşıları terfi ettirme yetkisinin ilgili kuvvet komutanlarından alınarak doğrudan bakanlıklara verilmesi amaçlanmaktadır.

Yine, teklifin 10'uncu maddesiyle üstün başarılı kıdemli üstçavuş ve başçavuşları terfi ettirme yetkisi ilgili kuvvet komutanlarından alınarak doğrudan bakanlıklara verilmesi amaçlanmaktadır.

Aynı şekilde, teklifin 45'inci maddesi ise sözleşmeli erbaş ve erlerin uzman erbaş statüsüne geçirilebilmelerine ilişkin kuvvet komutanlıklarına verilmiş olan yetkinin doğrudan bakanlıklara devredilmesini düzenlemektedir. Kuvvet komutanlıklarının yetkilerinin bir bir ellerinden alınarak bakanlığa verildiği açıkça görülmektedir. Subay, astsubay ataması bile yapamayan, sözleşmeli erbaş ve erleri uzman erbaş statüsüne dahi geçiremeyen kuvvet komutanlıkları ve Genelkurmay Başkanlığının nasıl harp hazırlığı ve harekât planı yapacağı tam bir bilmecedir.

Değerli milletvekilleri, bu noktada diğer bir sorun ise Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine hiç olmadığı kadar siyasetin sirayet etmesidir. Yetkilerin askerlerin elinden alınarak siyasilere verilmesinin iktidarın genel liyakatsizlik uygulaması da düşünüldüğünde nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu ortadadır. Bu teklifle de bu yıkıcı sonuçların daha da artacağı şüphesizdir. Nitekim yetkilerin Genelkurmay Başkanlığı ve kuvvet komutanlıkları elinden alınarak Millî Savunma Bakanlığı bünyesindeki sivillere verilmesi, personel alımı, sınav, mülakat, tayin, terfi gibi hususlarda Silahlı Kuvvetler personelinin siyasilerden referans aramasına, siyasi partilerle içli dışlı olmasına, onlardan bir koruma ve kollama beklemesine neden olmaktadır. Ayrıca, bu durum Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine sızmaya çalışan tarikat ve cemaatlerin de işine gelmekte, işlerini kolaylaştırmaktadır. 15 Temmuzu yaşamış bir ordunun en çok dikkat etmesi gereken konuların başında bu gelirken iktidarın buna çanak tutan uygulamalar yapması kabul edilemezdir.

Belirtmek isterim ki Türk ordusunun siyasallaşması ülkemizin başına gelecek en büyük felaketlerden biridir. Türk ordusu, kışlaya giren siyasetin acı sonuçlarını büyük toprak kayıplarıyla Balkan Harbi'nde yaşamış bir ordudur. Türk ordusu kışlaya sızan cemaat ve tarikatların neden olduğu acı sonuçları 15 Temmuz hain darbe girişiminde yaşamıştır. "Tarih ders alanlar için asla tekerrür etmez." bilinciyle hareket edilmesi ve bu yanlıştan acilen dönülmesi gerekmektedir. Bu yüzden, kuvvet komutanlıklarının Genelkurmay Başkanlığına yeniden bağlanmasını, elinden alınan yetkilerinin iadesini, kışlaya siyasetin sokulmamasını, orduya sızan tarikat, cemaat yapılanmalarının en sert şekilde dağıtılmasını, kayırmacılık ve liyakatsizliğin kökünün kazınmasını önemli ve hayati görüyoruz. Ayrıca, Türk Silahlı Kuvvetlerinin gövdesinden koparılan, ülkemizin en ücra köşesine kadar uzanan teşkilatlarıyla bugün kır bekçiliğinin reva görüldüğü Jandarmanın, Jandarma Genel Komutanlığının ve üç yanı denizlerle çevrili ülkemizin sahillerinin güvenliğinden sorumlu Sahil Güvenlik Komutanlığının yeniden asli gövdeye bağlanması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, teklifin üzerine daha çok konuşmayı isterdim ancak getirilen teklif içinde barındırdığı düzenlemelerle çok da konuşmaya değer değildir. Asıl konuşulması gereken husus teklifte olmayanlardır. Bu kapsamda teklifte görmeyi umut ettiğimiz ancak yer almayan ve Türk Silahlı Kuvvetleri için hayati önemde olduğunu düşündüğümüz askerî okullar, askerî hastaneler ve askerî yargı konularına değinmek istiyorum. Öncelikle, defalarca kez belirttiğimiz gibi, çok açık ve net şekilde bir kez daha ifade etmeliyim ki askerî okulların kapatılmasıyla iki yüz yıllık bir gelenek yok edilmiştir. Askerî liselerin kapatılması nedeniyle harp okullarının öğrenci kaynağının tümü sivil kaynaklardan sağlanmaya başlanmış, sınav komisyonları Bakanlık personeli tarafından oluşturulmuş "referans" adı altında torpille uygun ortam sağlanmıştır. Bunun sonucunda eskiden üniversite sınavında yüzde 1'lik dilimden öğrenci alan harp okullarının bugün öğrenci niteliğinin 200 binlere kadar gerilediğini biliyor muydunuz? 15 Temmuzu yaşamış bir orduda askerî okullara öğrenci alımındaki güvenlik soruşturmalarında tarikatlarla irtibat ve iltisakının kontrol edilmediğini biliyor muydunuz? Eskiden askerî okulların hayalini kuran nitelikli gençlerin bugün bu okulları tercih etmediğini, tercih eden askerî öğrencilerin ise bırakmak için yollar aradığını, bu teklifte de okulu bırakmak isteyen öğrencilerin önünü kesmek için cezai müeyyidelerin artırıldığını biliyor muydunuz? Ne yazık ki hepimiz biliyoruz ama neden düzeltmiyoruz? Neden her teklifle daha da kötüye giden bu sistem inşa ediliyor, bilmiyoruz.

Askerî hastanelerin kapatılmasının da acı sonuçlarını sürekli yaşıyoruz. GATA ve askerî hastanelerin yeniden açılacağı söylenmişti, umutluyduk ancak hevesimiz kursağımızda kaldı. Askerî birliklerdeki sağlık hizmet birimlerinin Sağlık Bakanlığına devredilmesinin gerekçesi hâlen tam olarak açıklanamamış, Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlık hizmetleri örgütlenmesinde yeri doldurulamayacak bir boşluk yaratılmıştır. Ordular, devlet örgütlenmesinin çelikleşmiş ifadesidir. Ordu yapılanması ne kadar güçlüyse devlet de o kadar güçlüdür. Bu nedenle, ordunun kendi kendine yeterli olması, her alanda imkân kabiliyetinin bulunması esastır. Sağlık da bunların başında gelir ancak bugün güçlü bir ordusu olup da askerî sağlık sistemi olmayan tek ülke olduğumuzu biliyor muydunuz? Askerî hastane ve okulların kapatılmasını Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra düşman devletlerinin Sevr Antlaşması'nda dayattığını biliyor muydunuz? Türk Silahlı Kuvvetlerinin bugün cepheye gönderecek doktoru zor bulduğunu, sınır dışı birliklere pratisyen doktorların iki üç aylığına zor gönderilebildiğini biliyor muydunuz? Üç yıl önce askerî doktor sayısı 2.043 iken, emeklilik veya istifalardan sonra şu an ne kadar olduğunu bilmiyoruz. Doğal olarak da Türkiye'ye modern tıbbı getiren, köklü bir geçmişe sahip bu kurumun tarihî hafızası ve kurumsal kapasitesinin yok olmayla karşı karşıya kaldığını biliyor muydunuz?

Türk ordusu için yararlı olacağını düşündüğümüz bir diğer konu ise askerî yargıyla alakalıdır. 2017 yılında yapılan referandum sonucunda askerî mahkemeler kaldırılmış olup Askerî Ceza Kanunu'na göre yapılacak yargılamaların sivil mahkemeler nezdinde yürütülmesine karar verilmiştir. Demokratikleşme ve Avrupa Birliği uyum adımları kapsamında bu mahkemelerin kaldırılması normal görülebilecek olsa da ordumuz açısından doğan zararlı sonuçları göze çarpmaktadır. Nitekim, askerî iş mahiyetinde olan bir uyuşmazlığın çözümü, ihtisaslaşma ve askerî mantaliteyi anlamayı şart koşmaktadır. Bu yüzden de bir Avrupa Birliği ülkesi olan Hollanda'da dahi askerî mahkemeler kaldırıldıktan sonra adli yargı içinde askerî işlere ilişkin ihtisaslaşmış dairelerce bu uyuşmazlıklar çözüme bağlanmaktadır. Nitekim, askerî işler sivil işlerden farklı bir bakış açısı gerektirir; diğer yargılamalardan ayrı düşünülmesi zorunludur. Dolayısıyla, bu konuda ihtisaslaşmış mahkemelerin, istinaf ve temyiz yargılamalarında ise özel dairelerin oluşturulması şarttır. Askeri Ceza Kanunu'nun ise günümüz şartlarına uygun olarak baştan ele alınarak tekrar düzenlenmesi de ciddi bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, kısaca bu kanun teklifi hacimce ağır görülse de içerdiği düzenlemelerle hafif kalmış ve beklentileri karşılamamıştır. Teklifin olumlu düzenlemeleri de olsa önemli bir kısmı da iktidarın daha önce Anayasa'ya aykırı hazırladığı, iptal olan kanunlara yönelik düzenlemeleri içermektedir. Uyum adı altında Türk ordusunu tahrip edici düzenlemeler bulunmaktadır. Teklifin 25 ve 26'ncı maddelerinde Kamulaştırma Kanunu gibi askerî kanunla hiçbir alakası olmayan düzenlemeler yer almaktadır. Türk Silahlı Kuvvetlerinden ayrılmak isteyen personelin ve öğrencilerin ödül değil, ceza tehditleriyle tutulmaya çalışıldığı; teşvik değil, tehdidin ön plana çıktığı düzenlemelerden oluşmaktadır. Millî Savunma Bakanlığının müfettiş kadrolarına sadece mülakatla binbaşı, yarbay ve albaylardan atama yapılmasına ilişkin düzenlemeler bulunmaktadır. En verimli çağında olan binbaşı ve yarbaylar müfettiş olmamalı, kıtalarda ve aktif görevlerde yer almalı, daha önce birlikte çalışan, çok daha tecrübeli albaylardan sınav artı mülakatla atama yapılması düzenlenmeli, böylece hem müfettişlik kadrosuna daha liyakatli seçimler yapılmalı hem de kadrosuzluk nedeniyle tecrübeli albaylarımızın ordumuzdan ayrılmasının önüne geçilmelidir.

Değerli milletvekilleri, son olarak altmış üç yıldır faaliyet gösteren Türkiye'nin en yerli ve en millî kuruluşlarından olan OYAK'a değinmek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarının maaşlarından kesilen paralarla bir emeklilik güvencesi olan, vatanı için can veren, kanını döken, şehit olan, gazi kalan askerlerimizin ve ailelerinin birikimlerinin, geleceklerinin emanetçisi olan bu kurum, son yıllarda AKP iktidarının KİT'lerde olduğu gibi buraya da el atarak arka bahçesine çevirmeye çalışması sonucu yöneticilerinin sefa sürdüğü, üyelerinin ise cefa çektiği bir kuruma dönüşmektedir. İştirak yöneticilerinin seçim ve atamalarında liyakat hiçe sayılıp siyaset esas alınmaktadır. Yine, 2022 yılında "Hayır işlerine yönelik faaliyetler" adı altında 31 milyon lira harcanırken, bu miktar 2023 yılında birden 748 milyon liraya çıkmıştır. Bunun sonucu olarak da eskiden en yüksek kâr payını veren bu kuruluş, son yıllarda kâr payı oranı gerçek enflasyonun dahi altında kalmıştır. Tüm bu durumlardan dolayı bugün hem muvazzaf askerlerin hem de emekli askerlerin OYAK'tan büyük şikâyeti bulunmaktadır. Buradan sesleniyorum: Elinizi bu kurumdan çekiniz.

Değerli arkadaşlar, özetle, Türk Silahlı Kuvvetlerini ve toplumun büyük kesimini etkileyen bu teklifin adaletsizlikleri derinleştirecek, ordu disiplinine zarar verecek düzenlemeleri barındırdığını tekrar ifade ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURSUN ATAŞ (Devamla) - Başkanım, bitiriyorum.

BAŞKAN - Tamamlayın lütfen.

DURSUN ATAŞ (Devamla) - Ayrıca, beklentisi olup bu teklifte yer verilmeyen diğer bir konu da askerî personelin özlük haklarıdır. Bu konuyu da ilerleyen bölümlerde konuşacağımı belirterek tüm olumsuzluklara rağmen görüştüğümüz teklifin şanlı Türk ordusuna hayırlar getirmesini diliyor, yüce Türk milletini ve Gazi Meclisi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar)