GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:92
Tarih:06.06.2024

ALİ ÖZTUNÇ (Kahramanmaraş) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 6 Şubat depreminin üzerinden neredeyse bir buçuk yıl geçti. Depremde toplumun her kesiminden, her meslek grubundan yurttaşlarımız yaşamını yitirdi. Deprem bölgesinde çok sayıda polis ve askerimiz de yaşamını yitirdi. Türkiye'nin dört bir yanından, Edirne'den, Tokat'tan, Trabzon'dan gelmiş, deprem bölgesinde, Adıyaman'da, Hatay'da, Maraş'ta görev yapıyor bu insanlar ve deprem olmuş, yaşamlarını yitirmişler. Bu polislerimiz ve askerlerimiz maalesef şehit olarak kabul edilmiyorlar. Polis ve asker Kahramanmaraş'ta, Hatay'da tatil için mi bulunuyordu, turistik gezi için mi bulunuyordu, zevkine mi gelmişlerdi? Hayır, görevli gelmişlerdi, görev yapıyorlardı. Bu insanları şehit olarak kabul etmeyeceğiz de kimi kabul edeceğiz Allah aşkına! Lafa gelince polis, asker, şehit konusunda konuşuyorsunuz, söylüyorsunuz ey Hükûmet ama böylesi bir duruma gelince bu yurttaşlarımıza, polise, askere sahip çıkmıyorsunuz. AK PARTİ sıralarında -gerçi sayı az, yine ilgi göstermiyor AK PARTİ'li milletvekilleri kendi getirdikleri kanun teklifine ama- polis kökenli, Emniyet kökenli, asker kökenli milletvekilleri var. Yahu, Allah aşkına, bari sizler silah arkadaşlarınıza sahip çıkın. Anne ve baba ölmüş, çocuklar kalmış; Tokat'tan bir amca geldi, "Oğlum da gelinim de polisti, Kahramanmaraş'ta depremde öldüler. 2 çocuk kaldı, ben nasıl büyüteceğim bunları?" dedi. O çocukların, o evlatların büyümesi için polisin ve askerin, deprem bölgesinde deprem nedeniyle yaşamını yitiren polislerin ve askerlerin şehit kabul edilmesi gerekmektedir. Gelin, bir madde ilave edin buraya, bunu çıkaralım ya da hani siz sürekli çorba yasa, torba yasa getiriyorsunuz, bir torba yasanın içerisine koyun, hep birlikte bunu çıkaralım ve bu mağduriyeti giderelim diyorum.

Bir başka mağduriyet: 6 Şubatta deprem oldu; 6 Şubatta, depremden yaşamını kurtaran, çoluğunu çocuğunu bir şekilde arabaya bindirip deprem bölgesinden kaçmaya çalışan on binlerce, yüz binlerce yurttaşımız vardı. İnsanlar o anda "Acaba radara girer miyim, trafik cezası yer miyim? Trafiğe dikkat edeyim." derdine düşmedi çünkü her yer yıkılmış; anası, babası ölmüş belki de. Bindiler, Maraş'tan Kayseri'ye, Ankara'ya, İstanbul'a, İzmir'e, kendilerini nereye atabildilerse attılar. Bir buçuk yıl sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu insanlara trafik cezası geldi, biliyor musunuz; bir buçuk yıl sonra faiziyle hâlâ geliyor. Ya, vicdan! Olmaması gerekiyor, bu konuda da bir düzenleme yapılması gerekiyor. Adam çoluğunu çocuğunu bindirmiş arabaya, gidiyor; Mersin'e gidiyor, Antalya'ya gidiyor, kaçarak gidiyor bir de; canını kurtarmış, onun mutluluğunu yaşıyor; evi, barkı, her şeyi yıkılmış, gitmiş. "Efendim, sen radara girdin." 6 Şubat tarihli MOBESE kameralarının cezası geliyor. Nereye? Deprem bölgesindeki yurttaşlara. Bu olmamalı; biliyorum, böyle bir konu gelse sizler de "Ya, bu olmamalı." dersiniz ama gerek Sayın İçişleri Bakanı gerek Emniyet Genel Müdürü bu konuda bir düzenleme mi yapar, bir kanun maddesi mi ilave yapılır "Deprem günü, deprem sonrası, üç gün, beş gün içerisinde bu cezalar iptal edilmelidir." der; bu mağduriyeti de gidermemiz gerekir çünkü burası Türkiye Büyük Millet Meclisi, vatandaşın sorununun çözüm yeri. Biz bu sorunları çözmeyeceksek ne işimiz var bizim bu koltuklarda yahu? Vatandaşın sorununu çözmeyeceğiz; geleceğiz "Milletvekiliyiz." diyeceğiz! Milletin vekili olarak milletin derdini çözmeyeceksek burada bulunmanın bir anlamı yok.

Bir başka konu, orta hasarlı binalar var. Depremden sonra ilk zamanlarda gelindi, bakıldı işte el fenerleriyle; buralara "ağır hasarlı "orta hasarlı" "az hasarlı" raporları verildi, sonra birtakım düzeltmeler yapıldı. Orta hasarlı binaların mal sahiplerine, mülk sahiplerine devlet dedi ki: "Siz burayı güçlendirin ve oturun içerisinde." Vatandaş gitti, borç harç -zaten her şeyini kaybetmiş- kredi çekti- bilmem ne yaptı ki faizleri biliyor musunuz, bilmiyorum, pek bilmiyorsunuzdur siz faizler nedir, vatandaş nasıl geçiniyor, kredi çektiği zaman ne kadar ödüyor" ama- gitti, orta hasarlı evinin tamiratını yaptırdı, tadilatını yaptırdı. Aradan birkaç ay geçti, şimdi diyor ki devlet: "Hayır kardeşim, yıkacaksın." Yahu, etmeyin, eylemeyin, madem bu evi yıkacaktınız adamlara niye yaptırdınız, niye güçlendirttiniz? Bürokrasi mi bunu belirliyor, bürokrasi mi bu kararı veriyor?

Bir de bu siyaset...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Öztunç.

ALİ ÖZTUNÇ (Devamla) - Teşekkür ederim Başkanım.

Bu mağduriyetin de giderilmesi gerekiyor, bu mağduriyetin giderilmesi gereken yer de yine burasıdır.

Bir başka sorun rezerv alanı. Geldiler "Burayı rezerv alanı ilan ettik." Peki, kardeşim, 100 tane apartman var, 95'i yıkılmış, 5'i sağlam; az hasar bile yok, hasarsız, 5 tane. Yahu, millî servet, niye yıkıyorsun bunu ya? Yıkma bunu kardeşim, kalsın; 20 daire var, 30 daire var, dükkân var. Zaten yıkılmış her taraf, bari bu kalsın; yan taraflarını yap, eyvallah. "Hayır, biz bunu rezerv alan ilan ettik, bu yıkılacak." diyor. Adamını bulan geliyor -AK PARTİ'den il, ilçe başkanı- devreye adam sokuyor, kendi binasını kurtarıyor. Yatay geçiyor böyle; bir bina rezerv alanında, öbür bina rezerv alanının dışında. Niye? Rezerv alanının dışına çıkarılan, AK PARTİ il, ilçe başkanının yeğeninin, akrabasının... Ya da başka türlü halledilmiş işlerle dönüyor. O yüzden bu mağduriyetlerin giderilmesi gerekiyor.

Burada görev Türkiye Büyük Millet Meclisine düşüyor diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)