Konu: | Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 92 |
Tarih: | 06.06.2024 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri şöyle biraz tarihe doğru götüreceğim, Ottawa Antlaşması'na doğru götüreceğim sizi. Sığınmacı ve kaçakların ve bu gelen insan yığınlarının ülkemizin demografik yapısını nasıl bozduğunu, aynı zamanda, üniter yapımızla ilgili kimlerin, nasıl, ne şekilde mayınlı arazilerde mayınlı taşlar döşediklerini anlatmak istiyorum.
AK PARTİ iktidarının ilk yılları ve ülke yine bir tartışmanın eşiğinde. Türkiye'nin 1999 yılında imzalanan ama kendisinin 2003 yılında imza attığı, 2004 yılında da yürürlüğe koymuş olduğu bir Ottawa Antlaşması var. Bu anlaşma ne diyor? "Sınırlarınızdaki mayınları temizleyin." diyor. Konunun aslında ne anlama geldiğini o günlerde çok iyi idrak eden bir siyasetçi var; rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu. Kendisi Hatay'da bir miting yapıyor temmuz ayında ve bu anlaşmanın doğru olmadığını söylüyor, ileride bu anlaşmanın çok ağır bedellerinin olacağını ifade ediyor ve bu konuyu da gerekli kişilerle görüşerek böyle bir anlaşmaya imza atmalarının doğru olmadığını söylüyor. Deniz Baykal'la görüşüyor ve bunun mutlaka AYM'ye götürülmesi gerektiğini söylüyor. O zaman burada iki parti var, AK PARTİ ve CHP var ve Cumhuriyet Halk Partisi bunu AYM'ye götürerek bunu iptal ettiriyor.
Ardından, yıllara sâri olarak bu anlaşmaya kimler imza atıyor? 164 ülke taraf olurken bu anlaşmaya bunlardan 132'si imza atıyor. ABD, Rusya, Çin, Hindistan, Pakistan ve İsrail bu anlaşmaya imza atmayarak konunun muhatabı bile olmuyorlar. AK PARTİ iktidarı bu anlaşmayla 2010 yılında sınırdaki mayınları temizleme kararı alıyor. Yine aynı şekilde, bu karar alındıktan sonra İsrail şirketi, İngiliz şirketi ve şu an kaçak durumda olan bir Türk şirketi beraberce bu mayınlı arazileri temizlemek istiyorlar ve Türk Silahlı Kuvvetleri buna itiraz ediyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin temizlemesi yine AYM'ye gidiyor, bu mayınlı arazileri Türk Silahlı Kuvvetlerinin temizlemesi kabul ediliyor, 2010 yılı. Yıl 2011 ve beş sene sonra yani anlaşmaların süreci devam ederken bir anda mahalle karışıyor, 5 milyona yakın Suriyeli bu temizlenmiş mayınlı arazilerden ellerini kollarını sallayarak Türkiye'ye geliyorlar, tamamı geliyor hemen hemen ve bunlarla ilgili Birleşmiş Milletlere müracaat ediyoruz, bunlar sınırda, uçuşa yasak bölgelerdeki kamplarda kalsınlar istiyoruz ama artık rayından çıkmış vaziyette tren ve ardından, bu insanlar geliyorlar. Aynı şekilde, Afganistan'dan da insanlar gelmeye başlıyor ve Afganistan'dan gelenlerle ilgili de yine bir şey yapmıyoruz -göz taraması yok, parmak izleri yok- bu insanlar geliyorlar fevç fevç ve "300 bin kişi gelmişti, geri 300 bin kişiyi gönderdik." diyorsunuz, 300 bin kişiyi nasıl gönderdiğinizi izah etmiyorsunuz. O gün Suriye sınırındaki mayınları Birleşmiş Milletler temizletiyordu ve ardından Suriye'den ve Afganistan'dan gelen kişileri de aynı şekilde bir yandan Avrupa Birliği destekliyor ve Türkiye'ye gelmelerini istiyor.
Şimdi gelelim Ruanda meselesine. Nereden nereye geldim bakın, Ottowa'dan Ruanda'ya geliyorum. Bugünlerde tartıştığımız Ruanda meselesi bir turizm anlaşması. Geçenlerde Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bir karar alındı "Türkiye'ye bundan sonra her yıl 7 bin kişiden fazla olmamak şartıyla... Bunların tedavileri Türkiye tarafından karşılanacak." denildi, 7 bin kişi. Niye, neden, kim bunlar; belli değil. Ardından, Sağlık Bakanlığı tüm masraflarının karşılanacağını söyledi. Bu sefer de Tarım Bakanı bir şey söyledi, dedi ki: "2050 yılında bizim nüfusumuz 105 milyon olacak, bir 100 milyon da misafirimiz gelecek." "Ya, bu misafirler kim?" diye gazeteciler sıkıştırdılar kendilerini, "Kim bu misafirler?" Ve ardından dedi ki: "Turistler gelecek." Ya, belki de 150 milyon gelecek, ekonomimiz çok iyi olacak, belki 50 milyon kişi gelecek. Ağzından kaçırdıklarını biz biliyoruz, niye dediklerini.
Ardından, Manisa Ticaret Odası Başkanı bir açıklama yaptı -hatırlayın lütfen- dedi ki: "Bursa, Balıkesir, Manisa ve Aydın olmak üzere bazı illerimizde Suriyeli sığınmacılara hazine arazilerinin tahsis edilmesi..." Projede böyledir, Mehmet Şimşek'in Dünya Bankasından alacağı paranın şartı olarak Suriyeli sığınmacılara istihdam sağlanacağı konusu da böyledir.
Bakınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrika ülkesi Ruanda'yla bir turizm iş birliği anlaşması imzaladı, değil mi? Bu Ruanda, İngiltere'nin ülkesindeki mültecileri gemilere yükleyip göndereceği Afrika ülkesi. Ve ardından, 16 Nisan 2022 tarihinde İngiltere, kendisinden tam 10 bin kilometre uzakta olan yere, ülkeye bir göç anlaşması yaptı Ruanda'yla beraber; bunları orada tutacaklarını söyledi. 13 Haziran 2022 tarihinde Birleşmiş Milletler İngiltere'nin bu kararını kınadı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Tamamlayın Sayın Özdağ.
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Ardından Londra Mahkemesi de sığınmacıların Ruanda'ya yollanmasına yapılan itirazları reddetti. 5 Eylül 2022 tarihinde İngiltere'nin yeni Başbakanı -lütfen dikkatli dinleyin- Liz Truss -en büyük vaadi- sığınmacı göçmenleri Türkiye'ye ve Ruanda'ya göndereceğini söyledi. Durduk yerde, ateş olmayan yerden duman çıkmaz ki! Niye Türkiye'ye gönderiyor? Dışişleri Bakanlığı buna "Hayır, kabul etmiyoruz. Böyle bir şey yok." dedi. İngiltere Başbakanının kesinleşmiş bir anlaşma olmasaydı bunu söylemesi mümkün değildi. Ardından, İngiltere gazeteleri de şunu yazdılar hemen, çok hızlı bir şekilde: "Bundan böyle İngiltere'den Ruanda'ya gidenlerin Türkiye'de tedavi oldukları takdirde masraflarını İngiliz Hükûmeti karşılayacak." dedi.
Değerli milletvekilleri, bunların tamamı, hepsi bir projedir ve bu projeye karşı bütün Türkiye'nin uyanık olmasını istirham ediyoruz. Mesele oradan buradan para toplamak değil, siz Maliye Bakanlarını oradan buradan para toplamaya gönderiyorsunuz. Adalet Bakanınızı gönderin oraya buraya para toplamaya, Adalet Bakanları toplar. Türkiye'de birliği, bütünlüğü ve beraberliği sağlayın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Sağlayamadığınız süre içerisinde birileri Türkiye'yi rehin eder, siyasetçileri rehin alırlar ve siyasetçiler de beraberinde milletimizi rehin alırlar. O nedenle, Ottawa Anlaşması ve Ruanda Anlaşması'nı beraberce değerlendirmenizi istirham ediyor ve Türkiye olarak bu tür anlaşmalara imza atmamayı sizlere tavsiye ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)