GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP Grubu önerisi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:96
Tarih:26.06.2024

CHP GRUBU ADINA SUAT ÖZÇAĞDAŞ (İstanbul) - Sayın Başkan değerli milletvekilleri, üniversitelerin kurumsal özerkliğinde yaratılan tahribatların araştırılması üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına verilmiş olan önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu ve yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Bugün Kocaeli'de öldürülen Müdür Yardımcımız, Mahir Çoğaç Öğretmenimize Allah'tan rahmet diliyorum. Kederli ailesine ve tüm eğitim camiamıza da yine başsağlığı diliyorum.

Son dönemlerde burada da Türkiye'nin dört bir yanında da eğitimde şiddetle ilgili çok konuştuk. Bu konular maalesef iktidarın ilgi alanına girmediği için müdürlerimizi, müdür yardımcılarımızı kaybediyoruz, öğretmenlerimizin şiddete maruz kalmasını engelleyemiyoruz. Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun, muhtemelen biraz da bu olayın etkisiyle, bugün itibarıyla Meclise getirildiğini görüyoruz. Bu şiddet konusunun ayrı bir ceza kanununda düzenlenmesi gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Ancak Millî Eğitim Bakanımız velilere, öğrencilere, eğitimin diğer paydaşlarına sürekli görev vermekle birlikte kendisinin sorumlu olduğu alanlarda bir sorumluluk aldığını görmüyoruz. Benzer bir şekilde "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli"nde de hiçbir eleştiriyi ciddiye almadan yoluna devam ettiğini görüyoruz. Bunu hep beraber Meclis olarak konuşacağız.

Yine, Anayasa Mahkemesi bu önergenin konusu olan yükseköğretimle ilgili konularda 10 Mayıs 2018 tarihli 703 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'nin 135'inci maddesiyle 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılan değişikliklerin -yine CHP'nin başvurusu üzerine altı yıl sonra aldığı kararla- KHK'yle düzenlenemeyeceğini belirterek bu konuda yasal düzenleme yapılması için bir yıl süre verdi.

Değerli vekillerimiz, burada iki tane konu var: Birincisi, Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen 7 üyenin benzer bir şekilde... Biliyorsunuz, 21 üye seçiliyor YÖK Yasası'na göre YÖK yönetimine, bunun 7'si Cumhurbaşkanı tarafından, 7'si Bakanlar Kurulu tarafından, 7'si de ÜAK tarafından seçiliyor ve eğer ÜAK'ın seçmiş oldukları Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmazsa ve on beş gün içinde yenilenmezse bu da Cumhurbaşkanlığı tarafından yönetiliyor. Yani aslında 21 kişinin tamamı bir tek kişi tarafından seçiliyor, Anayasa Mahkemesi buna "Dur!" dedi.

İkincisi, rektör atamalarının kararnameyle düzenlenemeyeceğini, bu kararnameyle yapılamayacak bir iş olduğunu Anayasa Mahkemesi çok gecikmiş bir şekilde de olsa altı yıl sonra karara bağladı. Bu ikisinin karara bağlanmasıyla birlikte aslında ne anlamış olduk? YÖK Yasası'nda KHK'yle yapılan değişiklik, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzel kişilikleri olduğuna dair Anayasa maddesine esastan aykırıdır. Söz konusu KHK çerçevesinde yapılan rektör atamalarında, YÖK'ün aday gösterme kriterleri ve süreci kamuoyuna açık olmamıştır. Atanan rektörlerin çoğu zaman bilimsel liyakate sahip olmadıkları, atandıkları kurumda geçmişte öğretim üyesi olarak çalışmadıkları ve yönetim tecrübelerinin olmadığı görülmektedir. Bu atamalar, Anadolu'da yeni kurulan, henüz kurumsallaşmasını tamamlamamış, yeterli öğretim üyesi dahi bulunmayan üniversitelere uygulanmaktaydı geçmişte ancak aynı uygulamanın, kurum geçmişi, kültürü olan, başarısını kanıtlamış Boğaziçi Üniversitesi gibi üniversitelere de uygulanması, üniversitelerin kurumsal değerlerini yok eden bir kayyum atamasıdır; bunun adını açık olarak koyalım, üniversitelere yönelik bir kayyum atamasıdır.

Ayrıca, Anayasa Mahkemesi, yükseköğretimin, üniversitelerin tek bir kişinin kararıyla, akademik ilkelerden uzak, üniversite bileşenlerini dışlayarak ve kamu yararını hiçe sayarak keyfî kararlara maruz kalmayacağına karar vermiştir. Bu durumda en vahim olanı, son altı yıldır atanan YÖK üyeleri ve rektörlerin Anayasa'ya aykırı olarak göreve getirildikleri de karara bağlanmıştır. Hatta bu doğrudan atamalarda Cumhurbaşkanının siyasal tercihi dışında bir şart aranmadığının en vahim örneği 13 Eylül 2018 tarihli Resmî Gazete'de yayımlanan 17 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'dir. Bildiğiniz üzere, Sayın Millî Eğitim Bakanı Yusuf Tekin örneğinde olduğu gibi, üç yıl dahi profesörlük yapmayanların rektör atamaları için hülle yoluyla önü açılmıştır; sonra, tekrar eski kural geriye getirilmiştir. Böylece, rektör, temsilcisi olduğu kuruma değil bir parti aidiyeti olan Cumhurbaşkanına karşı sorumlu hâle getirilmiştir. Bu niteliğiyle bu düzenlemeler üniversitenin bilimsel ve kurumsal özerkliğine vurulan bir darbedir. Bütün bu süreç sonunda üniversitenin kurumsal ve bilimsel özerkliğine gölge düşüren uygulamalar çoğalmıştır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak üniversitelerimizin eğitim öğretim ve araştırma süreçlerinde kendi kararlarını verebilecek yetkinlikte olduğuna inanıyoruz. Bu sıralarda oturan herhangi bir partiye mensup milletvekilinin üniversitelerin bu yetkinliklerinin olmadığını düşündüğünü zannetmiyorum. Öyleyse bu kararları üniversitelere bırakalım, sadece ideolojik ve siyasi kararlar almayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Buyurun.

SUAT ÖZÇAĞDAŞ (Devamla) - Şimdi, bizlere düşen şey şu sayın milletvekilleri: Önümüze Anayasa Mahkemesi on iki ay süre bırakmış bulunuyor. En acil şekilde, başta ODTÜ, Hacettepe gibi üniversiteler olmak üzere rektör ataması yapılacak tüm üniversiteleri bir kanunla belirlemeliyiz, bu atamaların bir kanun çerçevesinde yapılmasını sağlamalıyız; iktidarın her zaman yaptığı gibi, on iki ay beklememeliyiz, sona bırakmamalıyız. Ancak bugün düşen haberlerde, Anayasa Mahkemesinin bu kararına rağmen, iktidarın, aralarında Ankara Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi; Dicle, Fırat, Çukurova, Gazi, İnönü, İTÜ, Karadeniz Teknik, ODTÜ gibi, Trakya gibi üniversitelerin olduğu 16 üniversitede aynı usullerle belirlenmesi yönünde ilanların çıktığını görüyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak iktidarı uyarıyoruz: Anayasa'yı ihlal etmeye devam etmeyin, Anayasa Mahkemesi kararlarına direnmeyin. Bu araştırma önergesini kabul ederek üniversite özerkliğimize hep beraber katkı yapalım.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)