| Konu: | Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 09.07.2024 |
SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA MEHMET KARAMAN (Samsun) - Sayın Başkan, kıymetli milletvekilleri, bizleri izleyen kıymetli vatandaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, konuşmama başlamadan önce, biraz önce Anayasa'ya aykırılık konusunda yapılan konuşmaları dinlediniz. Meclis Başkanımız, bu kanun teklifi Meclise verildiği zaman bunu iki komisyona tali komisyon olarak havale etti. Bu iki komisyon görevini yapmadı. Kendilerine verilen görevle üyelerini toplayarak istişare edip kararı ondan sonra vermesi gerekirken muhalefet partili milletvekilleri çağırılmadı ama iktidar partisinin milletvekilleri komisyona çağrılıp "Bu yazıya biz müspet cevap vermeyeceğiz." diye bir karar aldılarsa onu da biz bilmiyoruz; bunun da açıklanmasını özellikle istiyorum.
Bugün Meclisimizde çok önemli bir kanun teklifi görüşülüyor, Öğretmenlik Mesleği Kanunu. Öyle bir kanun düşünün ki maziden atiye uzanan tüm müktesebatı gelecek nesillere nasıl taşıyacağımızı düzenleyen bir kanun; öyle bir kanun düşünün ki 1,2 milyon öğretmenimizi, öğrencileri, velileri dolaylı bir şekilde değil doğrudan etkileyen bir kanun. İşte bu yüzden muradım odur ki bu denli önemli ve hepimizi ilgilendiren Öğretmenlik Mesleği Kanunu, inşallah, milletimiz adına en hayırlı şekilde revize edilecek, neticelenecek ve hayata geçirilecektir.
Kıymetli milletvekilleri, bugün değerlendirecek olduğumuz bu kanun teklifinde güzel gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz, hele ki 2022'deki mülga kanuna bakınca bayağı bir aşama katedildiğini söylemek gerekir. Anayasa Mahkememiz mülga kanunun birçok hükmünü iptal ederek bugün önümüze gelen kanun teklifinin hazırlanmasına vesile oldu. Hâliyle bu durum, bize, bir kere daha devletin üç önemli erkinden biri olan bağımsız mahkemelerin ne kadar değerli ve önemli olduğunu gösteriyor.
Kıymetli milletvekilleri, biz hiçbir iyinin, güzelin, faydalının düşmanı değiliz, hele sizlerin hiç değiliz. Amacımız bağcı dövmek değil; derdimizin, milletimizin faydasına olanı yapabilmektir. Belki siz de bunu istiyorsunuz ama bazı eksiklikler olabiliyor. Burada, bu eksikliklerin giderilmesi yerine, muhalefete muhalefet edilerek milletimizin bize teslim ettiği irade ve kudret israf edilmektedir.
Bakınız, eğitim, dış politika, güvenlik gibi meseleler siyasetüstü olması gereken meselelerdir; aktörlerden bağımsız olmalıdır ve kesinlikle günden güne gelişen devlet politikası olmak mecburiyetindedir. Bizler bu gibi kritik meselelerde birlik olmalıyız ve uzlaşı sağlamak zorundayız. Bizler bu uzlaşıyı eğitim gibi kritik alanlarda sağlayabilirsek milletimiz bizlere güven duyacak ve yarınlar için ümitvar olacaktır.
Kıymetli milletvekilleri, öncelikle şunu belirteyim ki Komisyon sürecinde ciddi bir mesai ortaya konuldu. Bu anlamda milletimizin yararına ortaya konulan bu mesai için emeği geçenlere teşekkür ediyoruz ama şunu da es geçmeyelim arkadaşlar: Bu mesai hızlandırılmış bir şekilde, iki gün olmamalıydı. Az önce ifade ettiğim gibi, en kutsal mesleklerden biri olan öğretmenlik için bu ayırdığımız mesai de ne yazık ki yetersizdir. Bunun yerine kanunun hazırlık ve çalışma aşamaları daha geniş bir zamana yayılmalıydı.
Malum, bu aralar vergiyi tabana yaymak meşhur oldu. Vergi yerine istişare tabana yayılsa hem bu kanunda hem tüm uygulamalarda ülkemizin içinde bulunduğu çatışma ve kutuplaşma ortamı var olmazdı. Her ne kadar yürütülen mesaide milletvekili ve kamu yöneticilerimizin Komisyondaki özverilerine şahit olsam da -az önce ifade ettiğim gibi- istişare ve sağlıklı fikir teatisi açısından özellikle süre yönünden komisyon çalışmalarının yeterli olmadığını düşünüyorum.
Nitekim, içinde bulunduğumuz yasama döneminde sekizinci yargı paketi ve şu an görüşmekte olduğumuz Öğretmenlik Meslek Kanunu hariç tüm kanunlar komisyonlardan yalnızca bir günde geçti. Bu tutum uygun olmamasının yanında hayatın olağan akışına da aykırıdır. Bizler kararlar aldığımız an itibarıyla 85 milyon vatandaşımızın bu kararlardan mesul olacağı gerçeği unutulmamalı ve bu ciddiyetle yasama çalışmalarını yürütmeliyiz. Bu, iradesini temsil ettiğimiz aziz milletimize ilk ve en büyük borcumuzdur.
Kanunun geneli üzerinde bir değerlendirme yapacak olursak bu tip bir hazırlığın olması dahi güzel ama eksik, bizlerin görevi de iş birliğiyle bu eksiklikleri tamamlamaktır. Mesela nedir bu eksiklikler? İlk olarak, özel eğitim kurumlarında çalışan eğitim çalışanlarımız bu kanunda hep ödev ve sorumluluk açısından var, hak bakımından neredeyse yok. Bakınız, hak ve sorumluluk eşittir, birini sağlarken diğerini es geçemezsiniz bu denge sağlanmalıdır. Öncelikle bir standart belirlenmeli, özellikle özel eğitim kurumlarında çalışanlar sadece ödev ve sorumluluk yönünden değil, özlük hakları ve ücretler yönünden de bu belirlenen standartlardan yararlanmalıdır; mesela ben bu konuya ilişkin 30 Nisanda kanun teklifinde bulundum ama hâlâ komisyonda görüşülecek. Bu kanun olmasa toplanamayacaktık, hâliyle o kanunu da görüşemedik. Neydi bu kanun? Taban ücret uygulaması?
Bakınız kıymetli arkadaşlarım, biz burada öğretmenlerimiz yarınların mimarları, kutsallar, krallar, paşalar diyoruz ama bu arkadaşlarımız iş hayatında kapitalist piyasa koşullarına ve patronun insafı altında eziliyor, üç kuruş almaya zorlanıyor. Ödenmeyen fazla mesailer, ücretlerin bir kısmının elden geri alınması, izin kullan amama, eksik veya düşük sigorta ödemeleri derken bu kıymetli meslek grubu mesleğini icra edemez hâle geliyor. Bu durum, tüm ülkenin geleceğini tehlikeye sokar, bunu hiçbir açıdan es geçemeyiz.
Diğer bir husus, Millî Eğitim Akademisi. Bakınız, arkadaşlar, neden Millî Eğitim Akademisi kuruluyor? Kanunun genel gerekçesine veya Komisyondaki tutuma baktığımızda savunulan eğitim fakülteleri yetersiz. Şimdi soruyorum: Öyleyse çözüm ne olmalı? Yeniden Millî Eğitim Akademisi gibi bir kurum inşa etmek mi yoksa yetersiz olduğu iddia edilen fakültelerdeki eksiklikleri gidermek mi? Tabii ki varsa bu eksikliklerin giderilmesi mecburidir. Bakınız, Akademiye 20 bin öğretmen alımı olduğunu da varsayarsak sadece bunlara ödenecek miktar 7 milyar lira; bunun dışında organizasyon, yönetici giderleri, diğerleri de düşünülürse büyük bir para harcanacak. Sadece bu sebepten bile, naçizane, Akademinin verimsiz olduğu ve olacağı kanaatindeyiz.
Mezkûr bütçenin Bakanlık ve YÖK arasında benzer yürütülecek bir çalışmaya ayrıldığında çok daha verimli ve yerinde olacağı kanaatindeyim. Ancak, burada ne yazık ki Bakanlık ve YÖK arasında ciddi bir diyalog eksikliği olduğunu görüyoruz. Bizler, bu kanunla birlikte akademi kurmak yerine, bu iki değerli kurumumuz arasındaki diyaloğun güçlü bir şekilde kurulmasını sağlamalıyız.
Millî Eğitimdeki idarecilerimiz, il, ilçe ve şube müdürleri ile eğitim uzmanı, müfettişler gibi yönetici ve teftiş mercilerinde görevli olanlar yüklendikleri sorumluluklara nispetle oldukça düşük maaş alıyorlar. Bu durum yetmezmiş gibi, uzman öğretmen ve başöğretmenlik kariyer basamaklarından da yararlanamıyorlar, bir de üstüne üstlük bu görevlerine kazanılmış bir hak değil "görevlendirme" deniliyor. Soruyorum size: İdarecilerimize bu reva mı? Bakınız, bu tutumla yarın yönetici bulunamaz ve eğitimde idarecilik üzerine bir teamül oluşmaz ve kurumlaşamazsınız.
Kıymetli milletvekilleri, ne yazık ki eğitimde şiddet ciddi bir sorun hâline gelmiştir. Bu anlamda düzenlenen 30'uncu maddeyle eğitimde şiddetin suçun nitelikli hâllerine dâhil edilmesi oldukça isabetli bir görüştür ancak daha önce dediğimiz üzere fikir güzel ama eksik. Bu nedenle, bu maddeye öncelikle Türk Ceza Kanunu'nun 267'nci maddesindeki iftira suçunun da dâhil edilmesi gerekirdi çünkü bu hususta ciddi anlamda mağduriyetler oluşmakta ve "Çamur at, tutmazsa izi kalsın." yolunu seçenlerin yaptıkları yanlarına kalmaktadır. Buna mâni olmak ve eğitimcilerimizi bu tehditlerden korumak adına iftira suçunun da kanun metnine eklenmesini gerekli buluyoruz.
Birçok husus var ama özellikle 34'üncü maddeye de değinmek istiyorum. Bakınız, bu madde birçok anlamda uygun değil, doğrudan kanun metninden çıkarmalıyız. Her memurun görevi, layıkıyla yerine getirdiği ölçüde kıymetli ve değerlidir; ast üst ilişkisi de dâhil olmak üzere vatandaşımız için yapılan güzel hizmetlerin hiçbiri bir diğerinden üstün değildir. Nitekim, her görevin kendine göre gereklilikleri ve özellikleri de vardır. Hizmet sınıfı değişikliğinin bir ceza gibi uygulanması ve görülmesi yönünden bu düzenleme uygun değildir. Her ne kadar kanun hükmü, gerekçesinde de ifade edildiği üzere, öğretmenlik mesleğinin hakkıyla icrasını ve eğitim kalitesinin sürekliliğini hedeflese de bu yetkinin konjonktürel şartlarda âdeta siyasi bir sopa ve baskı aracı olması endişesi söz konusudur. Hâlihazırda görevini gereğince yerine getiremeyen her kamu görevlisi için yaptırım uygulanabilecekken bu düzenlemenin gerekli ve uygun olmadığı kanaatindeyiz.
Yoğun bir mesaimiz olacak, bölümlerde ve maddelerde de gerekli değerlendirmeleri yapmak üzere sözlerime de burada bir virgül koyuyorum ve Öğretmenlik Meslek Kanunu Teklifi'nin milletimiz için en hayırlı şekilde tamamlanarak uygulamaya geçmesi temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)