GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (8/35,36,37,38,39,40) Esas No.lu Srebrenitsa soykırımının unutturulmaması, Filistin halkına yönelik benzer saldırıların ve bu türden insan hakları ihlallerinin önlenmesine yönelik tedbirlerin görüşülmesi, 11 Temmuz Srebrenitsa soykırımını anma günü ilan edilmesi, Gazze'de yaşanan insani krizin sona erdirilmesi ve kalıcı barışın sağlanarak benzer soykırımların önüne geçilmesi konularında genel görüşme açılmasına ilişkin önergelerin Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:102
Tarih:11.07.2024

SAADET PARTİSİ GRUBU ADINA CEMALETTİN KANİ TORUN (Bursa) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasi parti gruplarının ortak talebiyle alınan 11 Temmuz Srebrenitsa Soykırımını Anma Günü ilan edilmesi ve benzeri soykırımların önlenmesine yönelik genel görüşme kararı üzerine Gelecek-Saadet Grubu adına söz aldım. Öncelikle bu karara imza atan tüm gruplara şükranlarımı sunuyorum.

Bundan sadece yirmi yıl önce Avrupa'nın göbeğinde "Bosna Savaşı" denilen süreçte Bosnalılara karşı onlarca katliam ve kıyım gerçekleştirildi. En kanlısı olan Srebrenitsa'daki olayların soykırım olarak adlandırılması ve sorumlularının cezalandırılması en nihayetinde adalet yerini bulmuş izlenimi veriyor. Ancak geçtiğimiz haftalarda bu soykırımın tarihini anma yıl dönümü olarak kabul eden Birleşmiş Milletler kararı hakkın teslim edilmesi kesinlikle değildir. Müslümanların silahlarını ellerinden alıp savunmasız bırakan ve öldürülürken günlerce ve aylarca yalnızca seyredip harekete geçmeyerek, sadece iki gün içinde 8 binden fazla Srebrenitsalının katledilmesine giden yolu inşa eden Avrupalılar için alınan bu yıl dönümü kararı ancak bir günah çıkarmaktan ibarettir. Bu günah çıkarma anlayışı tam da günahın işlenmesine ses çıkarmayıp hatta ortak olup sonradan pişmanlığı dile getirerek günahlardan arındığını zannedenlerin bugünkü durumunu ortaya koyuyor. Gözlerimizin önünde bir soykırım gerçekleşiyor ve en vahşi suçlar işlenirken öldürdükleri insanları hayvan olarak gördüklerini söylemekten de çekinmiyorlar. Sonradan günah çıkaracak birkaç adımla bu günahtan arınacakları zannıyla bugün failler için bahaneler üretiyorlar.

Sayın milletvekilleri, Holokost ve İkinci Dünya Savaşı'ndaki diğer zulümleri dolayısıyla kolektif bir suçluluk duygusunu yüklenen Almanya, -bir görüşe göre buradan hareketle- İsrail'in gerçekleştirdiği soykırımı görmezden geliyor ve İsrail'e destek olmayı sürdürüyor. Ancak biz, bunun İsrail'in Filistinlilere karşı işledikleri suçlara ses çıkaranları, özellikle de Müslümanları bastırmak için uydurulmuş bir yol olduğunu biliyoruz. Almanya, adına "antisemitizm" denen bu söylemle katliama desteği meşrulaştırmakta ve bu konuda ayrıcalıklı bir konum elde etmeye çalışmaktadır. Almanya Gazze'deki durumu "soykırım" olarak değerlendiren Uluslararası Adalet Divanındaki davaya rağmen İsrail'e silah ve finans transferi ile politik desteğini sürdürmektedir.

İsrail'in soykırımına ortak olan bir diğer ülke Birleşik Krallık, İngiltere de soykırımcı bir gelenekten gelmektedir. Hindistan'ın ve Kenya'nın yerel nüfusundan yüz binlerce insanı öldüren Birleşik Krallık'ın, bugün yine beyaz olmayanların öldürülmesinde bir beis görmediğine şahit oluyoruz. Kenya'da Mau Mau isyanı sırasında 1952-60 yılları arasında binlerce Kenyalı isyancı ve sivil, İngiliz kuvvetleri tarafından işkenceye maruz kalmış, hapsedilmiş veya öldürülmüştür. İngiltere'nin bu tür eylemleri, sömürgecilik dönemindeki insan hakları ihlallerinin birer örneğidir. Sömürgeci mirasının hiçbir şekilde Gazze için utanma yaratmadığı İngiltere yönetiminin geçen haftaki seçimlerde halkı tarafından cezalandırılması ise insanlık vicdanı adına umut verici olmuştur.

Diğer taraftan, İsrail'e destek için Akdeniz'e savaş gemilerini gönderen Fransa'nın Ruanda ve Cezayir'de yaşanan katliamlardaki rolünü de tarih açıkça ortaya koymaktadır. Ruanda'da 1994 yılında yaşanan ve yaklaşık 800 bin Tutsi'nin öldürüldüğü soykırımda Fransa'nın askerî ve lojistik desteği belirleyici olmuştur. Cezayir'de ise 1954-62 yılları arasında süren bağımsızlık savaşı sırasında yüz binlerce Cezayirlinin öldürüldüğü sistematik katliamlar Fransa'nın sömürgeci politikalarının acımasız yüzünü göstermektedir.

Amerika Birleşik Devletleri de dünya genelinde kendi çıkarları doğrultusunda askerî müdahalelerde bulunmaktan ve sivil kayıplara yol açmaktan hiç çekinmeyen bir rejime sahiptir. Özellikle Vietnam, Afganistan ve Irak'ta gerçekleştirdiği işgallerde milyonlarca insanı öldürmüş, bu ülkelerde trajedilere imza atmıştır. Irak'ta 2003 işgalinin ardından yaşanan kaos ve şiddet ortamında yüz binlerce sivil hayatını kaybetmiş, ülke istikrarsızlık içine sürüklenmiştir. Yine, Latin Amerika'da on yıllar boyunca katliamcı rejimlere destek olmuştur.

Kıymetli milletvekilleri, evrensel insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokratik yönetişim adına her fırsatta dünyanın geri kalanına ders vermeye kalkan bu ülkelerin kendi bağrında Srebrenitsa soykırımına seyirci kalmış olmaları ve bugün Gazze soykırımına karşı kör tutumları bir basiretsizlik değil, asıl inandıkları beyaz üstünlüğünden dolayıdır.

Bosna Hersek, Balkanların merkezinde yer alması nedeniyle bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanmasında kritik bir konuma sahiptir. Bu bağlamda, etnik ve dinî çeşitlilik içeren toplumsal yapısının korunması ve güçlendirilmesi iç barış ve uyumun sağlanması açısından önemlidir. Bosna Hersek'in ve tüm Balkanların istikrar ve huzurunun korunmasını kendi istikbaliyle bir gören bir ülke olarak Bosna Hersek'in NATO'ya dâhil edilmesinin desteklenmesi gibi atacağımız başka adımlar da mevcuttur. Türkiye, bu adımların takipçisi olacak ve her platformda Bosna Hersek'in hukukunu muhafaza etmeye devam edecektir. Bu vesileyle tekrar, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç başta olmak üzere, Bosna direnişinin öncülerini ve soykırım kurbanlarını saygı ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün tüm hatipler yapacakları konuşmalarda katliamları anarak Batı'nın ikiyüzlü tutumundan, katliamlarla dolu dünya tarihinden bahsedecekler. Katliamları unutmamak, unutturmamak, bir anma günüyle en azından her sene tekrar etmek, bu katliamlardan ders çıkarmak için bir vesiledir. Srebrenitsa başta olmak üzere, konuşmamda zikrettiğim katliamlarda demokrasi ve insan hakları söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanların nasıl sağır ve dilsiz kaldığını, birçok Batı ülkesinin menfaatleri söz konusu olduğunda nasıl eli kanlı birer katille dönüştüğünü gördük.

Aliya İzzetbegoviç "Unutulan soykırımlar tekrarlanır." diyor. Bugün de yanı başımızda Gazze'de tarihin en korkunç, en acımasız katliamlarından biri yaşanmakta, katil Netanyahu, insanlık tarihinde yaşanan savaş suçlarının hepsini tek başına Gazze'de işlemektedir. Okulların, hastanelerin bombalandığı, insanların açlığa mahkûm edildiği, kadınların ve çocukların diri diri yandığı bir soykırıma tanıklık ediyoruz ancak bu sefer bir fark var ki Batılı hükûmetler tutumlarına devam etseler de dünya genelinde dili, dini ve rengi farklı olan milyonlarca hatta milyarlarca insan, İsrail'e karşı Filistin'in yanında yer almıştır. Yürüyüşlerle, eylemlerle İsrail karşıtı duruşlarına aradan geçen uzun zamana rağmen devam etmektedirler.

Biz de Türkiye olarak önce ülkemizde demokrasi ve insan haklarını tahkim ederek bir ve beraber olmalı, güçlü Türkiye'yi tüm toplum kesimleriyle birlikte inşa etmeliyiz, ardından da yeni 11 Temmuzların yaşanmaması için güçlü bir irade ortaya koymalıyız. Filistin meselesinde ülkemizin göstermiş olduğu performans, halkımızın hassasiyetine, tarihimize ve Güney Afrika gibi üstün gayret gösteren ülkelere nazaran maalesef zayıf kalmıştır. 11 Temmuz vesilesiyle, Gazze'de yaşanan katliamın bitmediğini, kısır iç siyasetin, geçici yapay gündemlerin bu zulmü bize unutturmaması gerektiğini sizlere hatırlatıyorum. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından alınan ateşkes kararının derhâl uygulanması ve bu katliamın son bulması için atılacak her adıma en güçlü şekilde destek olacağımızı ifade ediyorum.

Değerli arkadaşlar, soykırımlar incelendiğinde ana sebep, ırkçılık ve kendinden olmayana düşmanlık ve "dehumanization" yani insan kabul etmeme olarak görünüyor. İsrail yetkilileri, Filistinlileri insan görmediklerini alenen söylüyorlar. Ruanda'da soykırımcı Hutular, Tutsilere "hamam böceği" demişlerdi. Son zamanlarda ülkemizde yayılan bir ırkçılık dalgasını görmezden gelmeyelim. Bu konuda gerekli tedbirleri alıp bu akımın bir dalgaya sebep olmaması için gerek sosyal medyada gerekse başka platformlarda Adalet ve İçişleri Bakanlıkları daha aktif olup soykırımcıların etkin olmasını önlemeli ve genç insanlara yönelik okullarda ve medyada eğitici kampanyalar yapılmalıdır. Ülkemizin, Kayseri'de meydana gelen olay benzeri olaylarla, pogromlarla anılması yüz karasıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

CEMALETTİN KANİ TORUN (Devamla) - Bu konuda, yetkilileri olaylar gelişmeden tedbir almaya çağırıyorum.

Kardeşlik ve dostluğun egemen olduğu bir dünya dileklerimle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (Saadet Partisi sıralarından alkışlar)