Konu: | Öğretmenlik Mesleği Kanunu Teklifi münasebetiyle |
Yasama Yılı: | 2 |
Birleşim: | 102 |
Tarih: | 11.07.2024 |
SELÇUK ÖZDAĞ (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bir kanunu görüşüyoruz. Kanunun paydaşlarıyla çok fazla istişare yapılmadığı inancı içerisindeyiz. Paydaşlar kimler? Paydaşlar; öğretmenler, emekli öğretmenler ve aynı zamanda mevcut öğretmenler, "academia" ve aynı zamanda sendikalar ve bu konu üzerine çalışma yapmakta olan yazarlar, çizerler, konuşanlar ve siyaset kurumu. Peki, bu paydaşlarla bu konuşuldu mu? Yok. Üstünkörü konuşuldu. Anayasa Mahkemesi geçen sene çıkarmış olduğunuz bu meslek kanununu iptal etti birkaç maddesiyle beraber. İşte, bundan dolayı Anayasa Mahkemesine kızıyorsunuz, şöyle diyorsunuz: "Kararnamemize karışmayın; tekrar, yeniden Parlamentoya göndermeyin Parlamentonun konusu olduğu hâlde." İkinci olarak da şunu söylüyorsunuz siz Anayasa Mahkemesi üyeleriyle ilgili de: "Bu Anayasa Mahkemesi kapatılmalı." Ve Anayasa Mahkemesi üyeleri hakkında da çeşitli ilzamlarda bulunuyorsunuz.
Bir öğrenci düşünün... Şimdi, kırk iki yıl önce Millî Eğitim Bakanlığı öğretmen yetiştirme konusuyla ilgileniyordu; kırk iki yıl sonra tekrar, yeniden Millî Eğitim Bakanlığına veriyorsunuz bunu. Ne güzel, büyük ilerleme, çok ciddi şekilde ilerleme ve demokratik bir ilerleme, bilimsel bir ilerleme, teknolojik bir ilerleme ve zamanın ruhunu yakalama gibi bir şey. Ardından, bakıyorsunuz, eğitim fakültelerini çoğaltıyorsunuz, sayılarını çoğaltıyorsunuz, ardından da öğrenciler ÖSYM sınavına girerek geliyorlar buraya, üniversiteye, eğitim fakültelerini kazanıyorlar, dört ila beş yıl civarında okuyorlar, ardından da KPSS'ye giriyorlar, KPSS'den sonra da mülakata giriyorlardı öğretmen olabilmek için. Biz mülakatların kaldırılmasını istemiştik, ardından Sayın Cumhurbaşkanı da mülakatların kaldırılmasını söylemişti, "Mülakatları kaldıracağız." demişti ama seçimlerden sonra da "2 bakanımla konuşacağım; İçişleri Bakanımla ve aynı zamanda Millî Eğitim Bakanımla konuşacağım, eğer böyle bir şey söylemişsek bununla ilgili düzenleme yapacağız." demişlerdi. Millî Eğitim Bakanı cevap verdi: "Biz mülakat gibi mülakat yapacağız." ifadesini kullandı. Şimdi, gelinen kanununda, bakıyoruz, mülakat gibi mülakat yapıyorsunuz. Ya, ne gerek var Allah aşkına Millî Eğitim Akademilerine, ne gerek var? Şimdi, iki yıl boyunca bu insanları bulundukları yerlerden taşıyacaksınız; kaç tane akademi açacaksınız, belli mi? Belli değil; 30, 40, 50... Buralarda kaç bin kişi okutacaksınız? 20 bin, 30 bin, 40 bin... Şimdi, düşünebiliyor musunuz? Burada iki yıl boyunca böyle işler yapacağınıza bir yandan mekânlarıyla ilgili, bir yandan "academia"yla ilgili, eğitimcileriyle ilgili, bir diğer yandan buranın tefrişiyle ilgili, bir diğer yandan makam araçlarıyla ilgili bu kadar masrafa gerek var mı? Bu öğrencileri bulundukları yerlerden alıp götürmek, başka yerlerde tekrar, yeniden oraya adapte etmek için çalışma var mı? Yok ki. Gelin, bir yıl daha uzatın; bu dört yılı beş yıl yapın, beş yılı altı yapın ve de eğitim fakültelerinde, burada daha mükemmel bir şekilde öğrenciler yetiştirin. Allah aşkına, eğitim fakültelerinde öğretmediğiniz dersin hangisini öğreteceksiniz burada? Ben akademisyenim, ben iki öğretmenim aynı zamanda, yirmi yıl üniversitelerde hocalık yaptım. Neyi yapacaksınız? Bir şey yapamayacaksınız ki. Bu, şu demektir: "Ben devlete bir kez daha yük olacağım." demektir; aynı zamanda da KPSS'ye girmiş, kazanmış olan bir öğrenciye bir kez daha "Ben devletimin okullarına güvenmiyorum, eğitim fakültelerine güvenmiyorum, "academia"daki üniversite öğretim üyelerine ve öğretim görevlilerine güvenmiyorum; o zaman ben buradaki öğretmenlerle yapacağım." demektir. Peki, bu öğretmenleri kim tayin edecek? Hangi kriterlerle tayin edeceksiniz; profesörleri, doçentleri, öğretim üyelerini mi getireceksiniz? Uzaydan getirmeyeceğinize göre, bunlar aynı Türkiye'nin öğretim elemanları, mademki bunlar burada ders verecekler, e, veriyorlar zaten, niye değiştiriyorsunuz? O nedenle, ben diyorum ki burada: Bu, doğru bir şey değildir; maddi olarak doğru değildir, manevi olarak doğru değildir, bilimsel olarak doğru değildir, zamanın ruhunu okumak açışından da doğru değildir. O nedenle, gelin, bu kanun teklifini geri çekin. Bu Türkiye'ye büyük bir yük getiriyorsunuz. "Mülakat gibi mülakat yapmak istiyoruz." diyorsunuz. Aynı zamanda davranış notları var burada. Birinci dönem, ikinci dönem, üçüncü dönem, dördüncü dönem... Ben aynı zamanda bir akademi mezunuyum. Dört dönem, altı dönem, sekiz dönem okuyacaklar. Her dönem için davranış notlarınız var; doğru değil ki bunlar. Bu davranış notlarıyla subjektif değerlendirmeler... Öğretim elemanları subjektif, değerlendirmeler subjektif... Ardından diyeceksiniz ki "Biz burada kul hakkı yemeyeceğiz." Yiyeceksiniz.
Bakın, mevcut öğretmenlerle ilgili de ciddi bir problem var. Nedir öğretmen? Bunlar zaten var, kanun teklifinde de var. "Ben öğretmenlik yapmak istemiyorum, idari personel olmak istiyorum." diyenler geçebiliyorlar veyahut da zaman zaman müfettişlerin raporlarıyla bu insanlar öğretim elemanı olmaktan ziyade, öğretmen olmaktan ziyade idari personel olarak değerlendirilebiliyor. Şimdi, burada gelecek bir müfettiş, şunu söyleyecek, diyecek ki: "Sizi pedagojik formasyon olarak, öğretmen olarak görmüyorum. Nereye gideceksin? Akademiye gideceksin, orada eğitim alacaksın. Sonra ne yapacağız? Başka müfettişler gelip tekrar seni değerlendirecekler." Bunların hepsi subjektif değerlendirmeler. Ne olur... Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir akademi yok. Şimdi, gelip paralel devlet kurmaya, paralel yan yollar açmaya gerek yok diyorum ben. Bu kanun teklifi baştan sona kadar yanlış.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SELÇUK ÖZDAĞ (Devamla) - Peki, Öğretmenlik Mesleği Kanunu olmamalı mı? Olmalıdır ve bu kanun da doğru yapılmalıdır. O nedenle, bu kanun teklifi baştan sona kadar sakattır, sakim olmalıdır, ortadan kaldırılmalıdır. Bunu da yüce milletimin takdirine sunuyorum. Kaldırmayacağınızı da biliyorum ama göreceksiniz Anayasa Mahkemesi bu konuda da tavrını koyacak, bir kez daha Meclise gönderecek. Yazık değil mi zamanımıza, yazık değil mi vaktimize ve nakdimize?
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (Saadet Partisi ve İYİ Parti sıralarından alkışlar)