| Konu: | Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık ve Tıp Bilimleri Alanlarında İş Birliğine Dair Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 105 |
| Tarih: | 18.07.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA VEZİR COŞKUN PARLAK (Hakkâri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli halklarımız; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'yle imzalanan bu anlaşmalar uluslararası antlaşmalar olmaktan çok bir devletin kendine bağlı bir kurumla imzaladığı sözleşmelere benziyor. Bu sözleşmelerde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin herhangi bir biçimde iradesinden bahsetmek mümkün değil. Bu durum elbette tesadüf değil, bilinçli bir politikadır. Çıkacaksınız, bir taraftan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin bağımsız bir devlet olduğunu öne sürüp tüm dünyada tanınmasını isteyeceksiniz, diğer taraftan da çıkıp Türkiye'nin bir vilayetiymiş gibi muamele yapacaksınız. Siz böyle yaparak Kıbrıs halkının ve onların temsilcilerinin iradesini hiçe sayıyorsunuz. Kıbrıs'ı on yıllar içinde ekonomik olarak çökertip tamamen bağımlı hâle getirdiniz, dünyayla bağlantısını koparıp âdeta açık cezaevine dönüştürdünüz.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Kim dönüştürdü?
VEZİR COŞKUN PARLAK (Devamla) - Kıbrıs halkını önce bilinçli şekilde yoksullaştırdınız, sonra da "besleme" diye dalga geçtiniz. Türkiye'de siyasi iktidarların Kıbrıs'a yönelik temel bakış açısı, on yıllardır milliyetçi hamasetten öteye gitmiyor. Dış politikanızda şantaj aracı olarak kullanmak için dünyadan kopardığınız Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni yıllar içinde, sayenizde mafyanın, uyuşturucu ticaretinin, yasa dışı bahsin, kumarın merkezi hâline getirmiş durumdasınız. Kıbrıs'ı bir askerî garnizon hâline getiren, âdeta sömürge yönetimi uygulayan bu anlayış, adadaki barışın önündeki en büyük engeldir. Tabii, bu sömürge yöntemleri ne yazık ki sadece Kıbrıs'a uygulanmıyor, halkın demokratik tercihlerini yaptığı Hakkâri'ye de 3 Haziranda sömürgeci bir mantıkla kayyum atandı.
ERKAN AKÇAY (Manisa) - Ne alakası var bununla ya!
VEZİR COŞKUN PARLAK (Devamla) - Hakkâri halkının iradesini yok sayan zihniyet ile Kıbrıs halkının iradesini ipotek altına almaya çalışan zihniyet aynı zihniyettir. Biz, Hakkâri halkının da Kıbrıs halkının da siyasi iradesini ve evrensel demokratik haklarını savunmaya devam edeceğiz. Biz DEM PARTİ olarak Kıbrıslı Türklerin de Kıbrıslı Rumların da eşit haklara sahip olmasını önceliyoruz. Bölgesel istikrar ve barış için her iki toplumun Birleşmiş Milletlerin kolaylaştırıcılığında nihai bir anlaşmaya varana kadar müzakereleri sürdürmesinden yanayız.
Değerli milletvekilleri, AKP'nin dış politikası, sadece Kıbrıs konusunda değil her coğrafyada yayılmacı ve saldırgan bir rota izliyor. En yakın örneği de Suriye'dir. 2011 yılında şiddete sürüklenen Suriye'de barış ve demokrasinin inşa edilmesine destek olmak yerine, yangına körükle gitmeyi tercih ettiniz, kendi yayılmacı ajandanızı takip ederek belirli silahlı grupları desteklediniz. Suriye'de şiddetin zirveye çıkmasına, yüz binlerce insanın hayatını kaybetmesine, milyonlarcasının yerinden yurdundan olmasına yol açan sürecin en büyük müsebbiplerinden biri oldunuz. Dünyanın her yerinden gelen cihatçılar Türkiye üzerinden hiçbir engelle karşılaşmadan Suriye'ye geçti. Suriye'nin birçok bölgesi insanlık tarihinin en barbar katliamlarına imza atan IŞİD, El Nusra gibi kanlı örgütlerin eline geçti. Suriye'deki Kürtlere, Araplara, Alevilere, Ezidilere, Dürzilere ve daha birçok toplumsal kesime yapılan katliamları oturup sadece seyrettiniz hatta seyretmekle kalmayıp teşvik ettiniz, destek verdiniz.
AKP'li siyasetçiler ve Dışişleri bürokratları yaptıkları açıklamalarda hiçbir ülkenin toprağında gözleri olmadığını, Suriye ve Irak başta olmak üzere tüm ülkelerin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı duyduklarını söylüyorlar fakat ortada tuhaf bir durum var: Suriye ve Irak'ın toprak bütünlüğüne duyulan aşk sadece Kürtler söz konusu olduğunda neden depreşiyor? Serekaniye kaymakam ataması yapıyor, hiç kimsenin Türkçe konuşmadığı Afrin'de Kürtçe'nin de yer aldığı çok dilli tabelalardan Kürtçe'yi çıkarıp her yere Türkçe tabelalar asılıyor. Sabah akşam televizyonlarda, gazetelerde Panosmanlıcılık söylemiyle bölgede hak iddia ediyorsunuz, sıra Kürtlerin statü haklarına gelince Suriye'nin egemenliğinin ve toprak bütünlüğünün bir numaralı savunucusu oluyorsunuz.
Varınızı yoğunuzu ortaya koyarak statüsünü engellemeye çalıştığınız Rojava'daki yönetim, resmî adıyla kuzey ve doğu Suriye özerk yönetimi bölge halkının aşağıdan inşa ettiği meşru bir yönetimdir. Rojava'daki sistemden bahsederken bölgedeki her etnik grup ve her inançtan kadın ve erkeklerin bütün karar alma mekanizmalarına dâhil olduğu, neredeyse doğrudan demokrasinin uygulandığı bir sistemden bahsediyoruz. Fakat öyle gözü dönmüş bir Kürt düşmanlığınız var ki bölgenin yerlisi olan halkın kendisini yönetmesindense binlerce kilometre uzaktan gelen ve halkı kılıçtan geçiren cihatçı örgütlerin yönetmesini tercih ediyorsunuz. Kürt düşmanı olanlar, aynı zamanda, demokrasi düşmanı da oldukları için geçtiğimiz ay Rojava'da yapılacak olan seçimleri savaş nedeni sayıp Rojava halkını askerî operasyonla tehdit ettiler. Daha üç gün önce, 15 Temmuzun yıl dönümünde bu kürsüde darbeleri kınayıp demokrasi ve halk iradesi nutukları çekiliyordu fakat şunu çok iyi biliyoruz ki: Hakkâri'den Rojava'ya halk iradesini gasbeden, darbe mekaniğini işleten esas bu iktidarın kendisidir. Sizin bütün çabalarınıza rağmen Rojava yönetimi hem bölge halkı nezdinde hem de dünyada öyle güçlü bir meşruiyet elde etti ki bu demokrasi deneyimini boğmak için ezelî düşmanlarınıza bile el uzatmaya başladınız. On iki yıl boyunca her Allah'ın günü katil olmakla suçladığınız Suriye otokratı Beşar Esad bir sabah ansızın tekrardan kardeşiniz oluverdi. Bu kardeşlik masalının arkasında Kürt düşmanlığı olduğunu bütün dünya âlem biliyor. Türkiye'de Kürtlere yaptıklarınız yetmiyormuş gibi, Suriye'den Irak'a, Almanya'dan Japonya'ya kadar dünyanın her yerindeki demokrasi düşmanlarıyla birlikte "Kürt, anasını görmesin." ittifakı kurmaya çalışıyorsunuz. Biz de bölgenin ve dünyanın her yerindeki demokrasi ve barış dostlarıyla birlikte halklar ittifakını kurmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, değerli halklarımız; Orta Doğu'daki çatışma çemberi barış siyasetine ekmek gibi, su gibi ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Gazze'de süregiden ve on binlerce insanın hayatını kaybettiği yıkıcı savaşı durdurmak için etkili bir barış diplomasisi yürütmek gerekiyor. Maalesef, AKP iktidarı birçok konuda olduğu gibi Filistin meselesini de araçsallaştırıyor, iç siyaset malzemesi hâline getiriyor. Sizin bu fırsatçılığınız, gündelik çıkarlarınıza göre 180 derece eksen değiştirmeleriniz o kadar fazla ki "Erdoğan pragmatizmi" denilen kavram uluslararası ilişkiler literatürüne girdi, yakında üniversite dersliklerinde de okutulmaya başlanılır. Bu fırsatçılık nedeniyle öyle çok itibar kaybettiniz ki İsrail-Filistin ateşkes görüşmelerine bile ne yazık ki çağırılmıyorsunuz çünkü bütün taraflar biliyor ki siz uluslararası barış ve güvenliği değil, sadece ve sadece kendi günlük çıkarlarınızı düşünüyorsunuz. Eski Amerikan Başkanı Abraham Lincoln'ün de bir sözü vardı, diyor ki: "Bazen herkesi kandırabilirsiniz, her zaman birilerini kandırabilirsiniz ama her zaman herkesi kandıramazsınız." AKP-MHP koalisyonu olarak her zaman herkesi kandırmaya çalışıyorsunuz ama bunu başaramayacağınızı sizler de biliyorsunuz.
Türkiye halklarının refahı ve huzurunu yok etmek pahasına yayılmacı bir dış politika izleyen siyasi iktidar, hamasi milliyetçilik söylemleriyle muhalefeti de kendisine angaje etmeye çalışıyor, maalesef çoğu zaman da bunda başarılı oluyor. Örneğin, yurtta ve cihanda barışı savunan bir felsefeye sahip olduğunu öne süren ana muhalefet, Suriye ve Irak'ın kuzeyinde Kürtlere yönelik saldırılara ne yazık ki itiraz etmiyor, yayılmacı dış politikaya rıza gösteriyor. Biz, DEM PARTİ olarak Türkiye'de, Orta Doğu'da ve bütün dünyada barışçıl ve halkların ortak çıkarına dayalı dış politikayı savunuyoruz. Kıbrıs'tan Rojava'ya, Filistin'den güney Kürdistan'a kadar halkların iradesine el uzatan bütün şiddet politikalarını ve yayılmacı anlayışları reddediyoruz. Barış içinde bir arada yaşamanın mümkün olduğuna inanıyoruz ve bunun için de mücadele etmeye devam edeceğiz.
Genel Kurulu da saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)