GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:2
Birleşim:106
Tarih:23.07.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA HEVAL BOZDAĞ (Ağrı) - Sayın Başkan, değerli Genel Kurul; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, baştan bir tespit yapalım: Bu ülkenin 61 bin dolar milyoneri, 30 da dolar milyarderi bulunmakta ve ülkenin en zengin yüzde 1'i millî gelirin, servetin yüzde 37'sine sahip. Bu ülkenin en fakir yüzde 20'si dediğimiz grubun başını asgari ücretliler ve emekliler çekiyor ve toplam tüketim içindeki payları yüzde 8 yani enflasyona etkileri önemsenemeyecek kadar az çünkü bu ülkede asgari ücretliler, emekliler tüketmiyorlar, tüketemiyorlar, olsa olsa tükeniyorlar. Bu ülkenin en zengin yüzde 20'si yüzde 40 oranında tüketime sahip. Merkez Bankası Başkanı ve Sayın Hazine Bakanı, eğer enflasyonist bir popülasyon arıyorsanız bu en zengin yüzde 20'lik gruba bakmanızı öneriyoruz.

Vergi Denetim Kurulu (VDK) daha yeni bir açıklama yaptı. İlk etapta yapılan denetimlerde 800 kişinin aylık 5 milyonun üzerinde harcama yaptığını ama hiç gelir beyan etmediğini ve vergi mükellefi olmadığını tespit etti; bunlar lüks araçlara biniyor ve lüks tüketimde bulunuyorlar. Oysaki nereden buldun yasası bu vergi düzenlemesinin kayıt dışıyla mücadelede en önemli ve temel konularından biri olması gerekirken bu pakette yer almıyor. Gelir adaletsizliği bir yana, kazananın nasıl kazandığının sorgulanmadığı ve üstüne vergi bile vermediği bir düzen bu düzen. Aslında bunun en çarpıcı örneğini hazine garantili kamu-özel iş birliği projelerinde gördük; 44 şirketin 37'si kâr göstermiyor, matrah beyan etmiyor, vergi vermiyor ama bunların genel bütçeden payları gayet güzel, peşin peşin ayrılmış durumda. Bu işletmelere tam 162 milyar lira "kira ücreti ve geçiş ücreti" adı altında garanti ödemesi yapılacak. Bu koca kara deliğin bütçeye yükü göz ardı edilirken diğer yanda zar zor bile geçinemeyen ama vergi alınmadığı için devlete yük olarak görünen ve zam yapılmayan asgari ücretli var, milyonlarca emekli ve ortalama asgari ücret düzeyinde bir gelirle geçimini sağlamak zorunda kalan yurttaş var ve tüm bu insanların açlık sınırının altında bir ücretle geçinmeleri bekleniyor.

Bakın, bu vergi paketiyle en düşük emekli maaşı 10 bin liradan 12.500 liraya yükseltiliyor. Daha Komisyon görüşmeleri sırasında iktidar vekilleri emekliler açısından ortaya konulan bu düzenlemenin yeterli olmadığını bildiklerini, bütçe imkânları çerçevesinde böyle bir düzenleme yaptıklarını itiraf ettiler. Yani göz göre göre ekonomik daralmanın faturası milyonlarca emekliye kesilerek emeklileri açlığa ve yoksulluğa mahkûm etmeye devam ediyorlar.

Defalarca söyledik, buradaki mesele, bütçe imkânlarından çok, bütçedeki sınıfsal tercihlerinizdir. İktidarınız boyunca gayrisafi yurt içi hasılada emeğin payı ile sermayenin payı arasındaki fark gittikçe açılmıştır. Türkiye'deki en yoksul yüzde 20 ile en zengin yüzde 20 arasındaki gelir dağılımı farkı da gittikçe açılmaktadır. Emekliler yirmi yıl önce en düşük; asgari ücretin yaklaşık yüzde 40'ı üzerinde bir aylık alırken şu anda asgari ücretin sadece yüzde 60'ına denk gelen bir maaşa mecbur bırakılmışlardır. Ömürlerinin en verimli zamanlarını çalışarak geçirmiş olan yurttaşların emekliliklerini huzur ve refah içinde geçirmelerini sağlamak iktidarın en temel görevidir.

Bir kez daha belirtelim ki emekliler iktidarınızdan kıyak beklemiyorlar, emeklilerin bahşiş veya harçlık talebi de yok. Emekliler yıllarca döktükleri alın terinin karşılığını istiyorlar. Hayat pahalılığının her geçen gün de arttığı ve enflasyonun resmî rakamlara göre yaklaşık yüzde 75, bağımsız araştırmacılara göreyse yüzde 120'lere vardığı bir ortamda bu ücretle geçinmek ve insanca yaşamak imkânsız ve bu dayatma kabul edilemez. Biz DEM PARTİ olarak en düşük emekli maaşının yoksulluk sınırının yarısına eşitlenmesi gerektiğini savunuyoruz. Bu ücret Temmuz 2024 itibarıyla yaklaşık 32 bin liradır. Bu ücret de geçim koşulları gözetilerek yılda 2 defa artırılmalıdır.

Sayın iktidar, emekçiye hak ettiği ücreti vermiyorsunuz, vermediğiniz gibi daha fazla almayı da sürdürüyorsunuz. Bu pakette gelir vergisi tarifesine dair de bir düzenleme yok. Düşük tutulan vergi dilimi nedeniyle emekçiler gelirlerinin büyük bir kısmını vergi olarak vermek zorunda kalıyor. Zaten reel geliri olduğu için yani alım gücü düşük olduğu için geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca memur, emekçi, işçi tam bir sefalet aylığıyla baş başa kalıyor. Vergi dilimini düşük tutmanız işçinin, emekçinin ücretine göz diktiğinizin kanıtıdır. Bu ekonomik kötü gidişin sorumlusu onlar değiller. Bu vergi dilimi düzenlemesi adil değildir.

Türkiye'de toplam vergilerin yüzde 65-70'i dolaylı vergilerden, yüzde 30-35'i dolaysız vergilerden oluşmaktayken Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde bu oranlar tam tersidir. Türkiye'deki dolaysız vergilerin önemli bir bölümü de yine bordro mekanizması üzerinden peşin peşin alınmaktadır ve emekçilerin sırtındadır. Bu getirmiş olduğunuz düzenlemede de verginin yine tabana yayılmadığını, dolaylı vergiler, istisna ve muafiyetler ve yine kayıt dışıyla eskinin devam ettiğini, değişen bir şey olmadığını görüyoruz. Bu tercihin sınıfsal bir karakteri olduğu apaçık ortada. Görüldüğü gibi, bütçe yapılırken de sermaye sınıfı kollanıyor, vergi alınırken de yine sermaye sınıfı kollanıyor. İktidarınız halkın değil, sermaye sınıfının emrindedir. Hakikatte zenginliği yaratan işçidir, emekçidir. Toplumun ürettiği bu zenginliğin süreğen bir biçimde sermaye sınıfına akıtılması da iktidarınızın hakikatidir. Bu vergi paketinde olacağını ifade ettiğiniz çok kazanandan çok vergi alınacağı iddiası da toplumsal bir beklentiye dönüşmediği gibi pakette de görüldüğü üzere lafta kalmıştır. Servet vergisi ise mevzubahis bile edilmemiştir, yanına bile yaklaşılmamıştır. Kötü ekonomi politikanızla servet sahibinden ancak borç alıyorsunuz ve faizini de yine işçinin, emekçinin vergisiyle ödüyorsunuz. Bu yıl sadece 1,2 trilyon lira alınan borçlara karşılık olarak faiz ödemesi gerçekleşecek. Bu durum ülke kaynaklarının sermayeye transferi değil de nedir? Tasarruf paketiyle 120 milyar, bu vergi paketiyle ise yaklaşık 150 milyar lira kaynak beklenmektedir. Bu yılki bütçede öngörülen bütçe açığı ise 2,7 trilyon lira. Öngörülenden daha fazla bütçe açığı söz konusuyken sermaye üzerindeki vergi yükü artırılmadan, servetten vergi alınmadan, emek yanlısı bir tutum ortaya konulmadan bu paketlerle çözüm üretilmesi mümkün değildir. Her şey bir yana, bu yıl 2,2 trilyon lira vergiden vazgeçilecekken 150 milyar liralık bir kaynak için düzenleme yapılıyor olması "-mış" gibi yapmak değil de nedir? Bu düzenlemede silinen vergi borçları yok; istisnalar, teşvikler ve muafiyetler gündeme alınmamıştır. Sayın vekiller, bu ülke emekçileri uzun saatler ve de emek yoğun çalışmak zorunda kalıyorlar. Verimlilik artıyor, üretim artıyor, patronlar kârını artırıyor ama emekçinin emeğinin karşılığı verilmiyor; kamusal hizmetlerden eşit, ücretsiz, nitelikli olarak faydalanılmıyor. Üstüne üstlük, ekonomik darlığın, enflasyonun müsebbibi olarak görülüyorlar ve yine, düşük tutulan vergi dilimleri ve yüksek vergi oranları ve dolaylı vergileriyle tüm bu kötü gidişatın faturasını işçiler, emekçiler, ödüyor.

Türkiye işçileri, emekçileri OECD ortalamasında bir üretkenliğe sahip iken yani gayet iyi çalışan ve emeğini esirgemeyen bir durumda iken OECD içerisinde en düşük 5'inci asgari ücreti alıyor. Oysaki en az OECD ortalaması kadar bir asgari ücret alması gerekmez mi? Ama maalesef bu ülke yurttaşının emeği, iktidarınız tarafından kıymetsiz görüldüğü gibi, toplum bir de enflasyon baskısı altında iyice eziliyor ve yoksullaşıyor. Bu yoksulluk işçiye, emekçiye pay edilmiş durumda. Öyle ki ülkedeki toplam ücretlilerin yarısı asgari ücret düzeyinde ücret alıyor ve asgari ücret ortalama ücrete dönüşmüş durumda. Bakın, TÜİK yüzde 71,6 enflasyon açıklıyor, gerçeği yansıtmamasına rağmen bu bile çok yüksek bir oran ve karşısında reel ücretler korunamazken, alım gücü düşerken konu, TÜİK'in yalancılığından, enflasyonun bu hâliyle bile ne kadar yüksek olduğuna bir türlü gelemiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bozdağ, lütfen tamamlayın.

HEVAL BOZDAĞ (Devamla) - Tamamlıyorum Başkan.

Buradan halkımıza sesleniyoruz: Ülkemizin de içinde bulunduğu bu neoliberal kapitalist dünya düzeninde geniş toplum kesimlerinin, işçilerin, emekçilerin, köylünün, esnafın payına düşen bir şey yok. Ulus devletler, egemen sermaye sınıfı bu sömürü düzenini devam ettirmek için hiçbir şey yapmazsa savaş çıkarır, halkları birbirine düşürür, yine ekmeğimizi elimizden alır. Kurtuluş ancak özgür, demokratik bir toplum düzeniyle, işçinin, emekçinin iktidarıyla mümkündür; adil bir üretim ve bölüşüm ancak böyle sağlanabilir. Merkeziyetçi otoriteden kurtulmuş, doğayı gözeten, özerk, yerel ekonomiler, dayanışma ekonomileri, komün meclis ve kooperatiflerle ancak bu piyasacı kâr maksimizasyonuna dayanan sömürü düzeninin karşısında alternatif, onurlu bir yaşam sürdürülebilir.

Saygılarımla. (DEM PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)