GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: 24 Temmuz 1908'in tarihteki önemine ve 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü'ne, birkaç gün önce Denizli Cezaevinde bir zehirlenme vakası yaşandığına, yüzde 98 engelli hasta tutsak Serdal Yıldırım'a, Karabük T Tipi Hapishanesinde koşullu salıverme işlemi gerçekleşmeyen 17 mahkûma, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın AKP grup toplantısındaki açıklamalarına, AKP Grubunun neden temmuzda Meclisi çalıştırdığına, hazineyi zarara uğratmış olan kayyumlarla ilgili olarak İçişleri Bakanlığının müfettişlerini göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:2
Birleşim:107
Tarih:24.07.2024

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın milletvekilleri, tam yüz on altı sene önce 24 Temmuz 1908'de Anayasa yeniden yürürlüğe girdi. Tam otuz sene Anayasa askıdaydı, II. Abdülhamit tarafından askıya alınmıştı, Kanun-ı Esasi uygulanmamaktaydı ve 24 Temmuz 1908'de anayasal monarşi tesis edilmiş oldu. Evet, buna İkinci Meşrutiyet olarak da tarih sayfalarında yer verildi ama devrimsel nitelikte bir hamle olduğunu muhakkak belirtmek zorundayız. Otuz yıl boyunca istihbarat ve sansürle yönetilmiş bir dönemden çıkışın tarihidir 24 Temmuz 1908. Dolayısıyla II. Abdülhamit'in bu istibdat dönemi böylece sonlanmış oluyordu. İşte, 24 Temmuz neden bir Basın Bayramı, neden bir Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü tam da tarihteki karşılığı budur çünkü o gün İstanbul'daki gazeteler o sansürle ilgili görevli memurları içeri almadılar ve otuz yıl sonra gazetelerini sansür denetiminin dışında özgürce basabildiler.

Evet, istihbarat ve sansür âdeta bize bugünü de hatırlatıyor. Evet, bugün Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak kutluyoruz. 1971'e kadar Basın Bayramı'ydı bu, bugün artık Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak kutluyoruz ama bu ülkede bugün dönüp baktığımızda, yine bir sansürün hâkim olduğu, yine basın özgürlüğünün üzerinde inanılmaz tahditlerin ve tehditlerin olduğunu görüyoruz. Örneğin, daha geçenlerde Açık Radyo'nun lisansı iptal edildi. Yine, daha geçtiğimiz hafta 2 gazeteci tutuklandı ve cezaevlerinde gazeteciler var; gazetecilerin isimlerinin olduğu listeler yayımlanıyor ve gazeteciler tehdit ediliyor. Neden? Hakikatin sesinin susturulması için. Tıpkı 1908'de sokaklarda insanların bağırdığı gibi, bugün de aynı şeyi bağırmaya devam etmeliyiz: "Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet!" Hürriyetin yolu, özgürlüğün yolu her şeyden önce basın özgürlüğünden geçiyor. Gazetecileri hapsederek, onları susturarak, basına sansür uygulayarak bir ülkeyi demokratikleştiremezsiniz; bu, olsa olsa bir karikatür olur. Bugün bu ülkede demokrasi adına ne varsa tasfiye edilirken başta da gazeteciler tehdit edilmeye devam ediliyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biliyorsunuz, burada sürekli olarak cezaevlerindeki sorunları dile getiriyoruz ve bizim sorunları dile getirdiğimiz ilk günden bugüne kadar cezaevlerinde hiçbir iyileşme yok, tutsakların hayatında hiçbir iyileşme yok; maalesef her geçen gün çok daha kötüye gittiğini görüyoruz. Daha birkaç gün önce Denizli Cezaevinde bir zehirlenme vakası yaşandı ve çok sayıda mahpus zehirlendi, çok ciddi bir vakaydı ve bu, ilk zehirlenme vakası da değil. Âdeta gıda üzerinden de bir şiddet uygulanıyor. Zaten bir yetersiz beslenme söz konusu ama diğer taraftan, ciddi anlamda sağlıksız bir beslenme oradaki mahkûmların, mahpusların zehirlenmesine yol açıyor.

Tabii, sadece bununla da sınırlı değil; hasta tutsaklardan bahsediyoruz, yaşlı tutsaklardan bahsediyoruz, hiçbir iyileşme yok. Geçen gün, yüzde 98 engelli bir hastadan, Serdal Yıldırım'dan bahsettik, hâlâ hiçbir girişim söz konusu değil.

Bugün size Karabük Cezaevinden bahsedeceğim. Karabük T Tipi Hapishanesinde hiçbir koşullu salıverme gerçekleşmiyor, oradaki 17 mahkûma dair, tutsağa dair -ki otuz yılını doldurmuşlar- hiçbir salıverme işlemi gerçekleşmiyor. Bakın, isimlerini de okumak istiyorum buradan: Şirin Taşdemir, Hakkı Aygün, Halil Temel, Kadri Alkoç, Ahmet Bayna, Ejder Doğan, Ali Koç, Mehmet Sarıaltun, Abdullah Ok, Aydın Kudat, Abdurrahman Güner, Mustafa Karakaya, Hasan Öğüt, Adem Oktay, Ali Haydar Elyakut, Metin Çakır ve Muhittin Pirinççioğlu. Evet, isimlerini okudum kayıtlara geçsin diye çünkü neden salıverilmiyorlar biliyor musunuz? Yargının yerine kendini koymuş bir idare var orada, bu tutsakları karşılarına alıyorlar ve diyorlar ki: "Pişman mısınız?" Bu insanlar bundan dolayı yani yargılanmışlar, otuz sene yatmışlar, yeniden idare tarafından orada bir mahkeme kuruluyor ve bu tutsaklara deniliyor ki: "Pişman mısınız?" Ya, sana ne? Senin görevin bu mu? Sen mahkeme misin? Sen yargıç mısın?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Bu insanlar yargılanmışlar ve zaten yargılandıkları için otuz sene yatmışlar. Bu anlamıyla bu tür dayatmalara ve tutsaklara yönelik bu tür uygulamalara acilen son verilmelidir, kimse kendisini yargının yerine ikame edemez. Ama Türkiye'de öyle bir yargı sistemiyle karşı karşıyayız ki bu bağımlı ve taraflı yargının, bu düşman hukukunu uygulayan yargının açtığı sonuçlar aslında cezaevlerinde bütün çıplaklığıyla karşımıza çıkıyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce, birkaç saat önce Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamalarını dinledik. Hepiniz oradaydınız, AKP Grubu da dinledi, film seyrettiniz. Evet, o seyrettiğiniz filmler gerçeği yansıtmıyor. O seyrettiğiniz filmler kurgu, gerçek sokakta. Sokağa çıkamadığınız için o salonda toplanıp film seyrediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sokağa çıkamazsınız çünkü sokakta gerçekler var. Sokakta kimler mi var? Sokakta 12.500 lira alan 4 milyon emekli var. Gidip onların suratına bakacak hâliniz yok. O yüzden buradasınız, Meclistesiniz, temmuzda Meclisi çalıştırıyorsunuz, ben eminim ağustosta da çalıştıracaksınız çünkü gidemiyorsunuz sokağa. O sokağa gittiğinizde 6 milyondan fazla emekli 14.500 lira maaş alıyor yani açlık sınırının 6 bin lira altında maaş alıyorlar, o emeklilerin de yüzüne bakamayacaksınız.

Yine, sokağa gidemiyorsunuz çünkü sokakta asgari ücret alan 7,5 milyon asgari ücretli gerçeği var. Gidip onlara ne diyeceksiniz? "Sizi açlık sınırının altına mahkûm ettik, ne güzel ettik." mi diyeceksiniz? O yüzden sokağa gidemiyorsunuz, çıkamazsınız sokağa. Bu filmleri seyredip, o klimalı salonlarınızda oturmaya devam ediyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, son kez uzatıyorum, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Oysa sokakta 45 derecenin altında mevsimlik tarım işçilerinin ızdırabı var; oysa sokakta tarlasını ekmiş, ekinini toplamış ama satsa tohumluğu alamayacak çiftçi var; yüzde 12 zam yaptığınız hububat üreticisi var, çay üreticisi var, fındık üreticisi var. Hangi yüzle gidip sokakta bunlarla karşılaşacaksınız. O yüzden buradasınız, o yüzden bu halkın, toplumun yararına olmayan, hiçbir fayda sağlamayacak olan bu yasalarla gündemi kotarmaya çalışıyorsunuz.

Yine, Cumhurbaşkanı diyor ki: "Bu belediyeler borçlarını ödesin; SGK'ye olan borçlarını ödesinler, hazineye olan borçlarını ödesinler." Peki, neden ödememişler? Bu belediyelerin ödenmeyen borçlarını, bu belediyelerin SGK'ye olan borçlarının ödenmeme nedenlerini acaba kimse Cumhurbaşkanına anlatmıyor mu? Bence anlatmıştır, bence kendileri de çok iyi biliyorlar.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Temelli, teşekkür için açıyorum, lütfen tamamlayın.

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - 2016'dan 2024'e kadar bu ülkedeki kayyumlar bu ülke belediyelerini o kadar çok borca sokmuştur ki ve bu borca sokmalarına rağmen ne SGK prim borçlarını ödemişlerdir ne elektrik faturalarını ödemişlerdir ne de vergileri ödemişlerdir.

Ben buradan bir kez daha Hazine ve Maliye Bakanını göreve davet ediyorum. Hazineyi zarara uğratmış olan bu kayyumlar hakkında -ki Bağlar Belediye Başkanında ortaya çıktı bütün çıplaklığıyla- bir an önce soruşturma başlatılmalıdır; müfettişleri göreve davet ediyorum, İçişleri Bakanlığının müfettişlerini göreve davet ediyorum, bunu yapmadığınız sürece... Bakın, Cumhurbaşkanı diyor ki: "25 kuruşa simit yok!" Biliyoruz, yok, simit 15 lira; simidi 25 kuruştan alıp 15 lira yaptınız; işte bu yüzden bu ülkenin ekonomisi battı.

Teşekkür ediyorum.