GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:84
Tarih:28.03.2012

METİN LÜTFİ BAYDAR (Aydın) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1'inci madde üzerindeki değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunuyorum.

Bir kısa öykü anlatacağım: Uçsuz bucaksız kutup bölgesinde yaşayan kutup ayıları, iri cüsseleri ve hafif sarımsı, beyaz kürkleriyle memeliler dünyasının en sevimli hayvanlarından birisidir. Bu sakin, beyaz devlerin olağanüstü güzelliği biz insanoğlu için tartışılmaz bir malzeme olmuştur. Onları çeşitli logo, afiş ve reklamlarda sıkça görürüz. Keşke onlarla ilgili bildiklerimiz bu güzelliklerle sınırlı kalsaydı.

Kutup ayılarının biz insanoğlu tarafından avlanma şekli insanın kanını donduracak şekildedir. Ayıyı avlamak isteyen avcı, karlar üzerine ağzı jilet kadar inceltilmiş bıçağı ters gömüp etrafına su dökerek buz tutmasını ve sabitleşmesini sağlar. Daha sonra taze bir hayvan kanını bıçağın üzerine dökerek daha önceden hazırladığı pususuna yatar. Kan kokusu ortalığa yayılır yayılmaz bir kutup ayısı hemen tuzağa yaklaşır, taze kanı görür görmez yalamaya başlar. Ucu inceltilmiş bıçak, ayının dilini keser ve dil kanamaya başlar. Ancak ortamın ve bıçağın soğuk olması nedeniyle ayı bıçağı ve kendi kesilen dilini fark edemez. Daha fazla kan gördükçe daha yüksek iştahla kana saldırır. Her çabasında dili biraz daha parçalanır ve ortalık kan gölüne döner. Ayı umutsuz kan yalama seansları sonunda bitkin düşer ve kan kaybından ölür. Avcı artık sahnededir. Zedelenmemiş kürkü zahmetsizce elde etmiştir.

Bu öyküden bize kalanın, insanların geleceklerini düşünmeden gününü gün etme sonucunda uğrayacakları hüsran olduğunu düşünebiliriz. Dersini iyi çalışmayan öğrenci, görevini ciddi yapmayan kamu görevlisi, rüşvet alan yetkili, ülkesine katkı yapmayan bilim adamı ya da bizler gibi siyasetçi, hak edilmemiş bir yaşamı fütursuzca sürdüren vatandaş aslında kendi kanını veya geleceğini tüketmiyor mu?

Bu yasa teklifini kamuoyunda yeterli tartışma ortamı yaratmadan Meclisten geçirmeye çalışan Adalet Kalkınma Partili arkadaşların da bu öyküden hepimiz gibi dersler çıkarmasını ve çıkaracağını umuyorum.

Zorunlu ilköğretime başlama yaşının bir yıl erkene alınması ve okul öncesi eğitimin zorunlu eğitimin dışında tutulması, çocuğun gelişimi ve eğitimine ilişkin bilimsel verilere uygun değildir. Altmış aylık çocuğun el kasları kalem tutacak ölçüde gelişmemiştir. Ders yapabilmesi için dikkatini toplayabilme ve derse konsantre olma yeteneği yeterli değildir. İlköğretime başlama yaşının çocuğun fizyolojik gelişimi göz önüne alınarak "yetmiş iki ayı dolduranlar" olarak kabul edilmesi gereklidir.

Okul öncesi eğitim tüm dünyada toplumsal eşitsizliklerle savaşmak için kullanılacak en önemli politika aracı olarak görülmektedir. Türkiye'de yapılan çalışmalar okul öncesi eğitimin sosyoekonomik olarak sınırlı imkânlara sahip çocuklar üzerinde uzun ve kalıcı olumlu etkilerini ortaya koymaktadır. Okul öncesi eğitimden yararlanan ve yararlanmayanları 1982'den 2004'e kadar izleyen bir çalışma, okul öncesi eğitimden yararlanan çocukların daha uzun süre okulda kaldıklarını ve akademik olarak daha başarılı olduklarını göstermiştir.

Bir başka çalışmaya göre okul öncesi eğitimin yararları maliyetinin 6-7 katıdır. Oysa AKP, tüm dünyanın önemle kabul ettiği okul öncesi eğitimi bile tüccar mantığıyla maliyetli bulmakta, "bunun yerine ilköğretime başlama yaşını altıya çekeriz olur biter" demektedir.

Eğitim, piyasacı ilişkileri tanımlamak için kullanılan "esnek" kavramıyla tanımlanamaz.

Her şey bir tarafa çağın ihtiyaç duyduğu nitelikleri taşıyacak insan kaynağı öncelikle iyi yurttaş, iyi birey ve donanımlı insan bileşimlerini evrensel değerlerle yoğurmalı ve güçlü ülke, güçlü insan anlayışıyla yetiştirilmelidir. Bu bağlamda kız çocukları eğitim sistemimizin dezavantajlı üyeleridir. Özellikle kırsal ve yoksul kent bölgelerindeki kız çocuklarının sadece şekilsel olarak eğitim sisteminde tutulması iyi bir politik seçim değildir. Eğitim sistemi üzerinde yapılacak her türlü yapısal değişiklik eğitimde bütün aktörlerin ortak aklını yansıtmalıdır.

4+4+4 sistemi, kamusallaşmamış bir eğitim şûrası kararıyla meşru hâle gelemez. Getirilmeye çalışılan sistem şimdiden yapboz tahtasına dönmüş, ruhunu kaybetmiştir. Millî Eğitim Bakanlığı, kendi geleceğini planlamaktan âciz, önüne konan modelleri uygulamakla mükellef klasik bir devlet dairesine dönüşmüştür. Bu kurum, öğretmenlere "Kendinize başka iş bulun, eğitim fakültelerini kapatacağız." diyen bir Bakan tarafından yönetilmektedir. AKP, bu yasa teklifiyle?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

METİN LÜTFİ BAYDAR (Devamla) - ?çok daha geniş kapsamlı düşünülmesi gereken eğitim sorunlarını kapsamlı tartışmak yerine, dar bir bakış açısıyla 8'i 2'ye bölmeye indirgemiş durumdadır.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Baydar.