Konu: | Gerek bölgesel koşullar gerekse kendi iç koşulları itibarıyla ülkenin önemli bir eşikte durduğuna ve yeni yasama yılına ilişkin konuşması |
Yasama Yılı: | 3 |
Birleşim: | 7 |
Tarih: | 15.10.2024 |
BAŞKAN – Kıymetli arkadaşlar, ülkemiz önemli bir eşikte duruyor gerek bölgesel koşullar gerek kendi iç koşullarımız itibarıyla. Yeni dönemin ilk oturumunda ben de şahsi duygularıma dair birkaç cümle etmek istiyorum izninizle. Öncelikle bu dönemin bütün arkadaşlara sağlık, sıhhat getirmesini diliyorum; sonrasında, iyi bir yasama dönemi diliyorum bütün arkadaşlarımıza; sonrasında da barışa ve ihtimaline dair, daha önce bu konuda rol ve sorumluluk üstlenmiş bir kardeşiniz olarak birkaç cümle sarf etmek istiyorum: Bir Doğu menkıbesidir, “kup manduk” diye bir kuyu kurbağası vardır, ömrü boyunca kuyuda yaşamıştır. Bir gün bu kuyuya bir okyanus kurbağası düşer. “Sen kimsin, nereden geldin?” diye sorar kup manduk, “Okyanustan.” diye cevaplar. “Okyanus nasıl bir şey?” der ömrü boyunca kuyunun dışına çıkmayan kurbağa. “Büyük.” der. Kurbağa şöyle bir halka çizer, “Bu kadar mı büyük?” der. “Yok, çok daha büyük.” der. Daha büyük bir halka çizer, “Bu kadar mı?” “Ondan da büyük.” Kuyunun çapı kadar bir halka çizer, “Bu kadar mı?” diye sorduğunda “Bundan da büyük.” deyince “Yalancı!” der ve sesini keser çünkü ömrü boyunca ufku o kuyunun çapı kadardır. Ülkemiz de birçok meselesi itibarıyla bir kuyu içerisine hapsolmuş vaziyettedir fakat -daha önce de söyledim- aslında kuyu derin değil, ip kısadır çoğunlukla. Bu itibarla barışa gönül indiren, konuşmanın bu Meclisin temel işlevi olduğunu vazeden ve bu köklü tarihî meselemizi ilk defa bir konuşma eksenine, tartışma eksenine çekmeye çalışan Sayın Cumhurbaşkanına, Sayın Devlet Bahçeli’ye ve barış meselesinde gönül indiren herkese, bu konuda bedel ödemiş ama şerefini bedelinden daha fazla önemseyen bir kardeşiniz olarak şahsım adına teşekkür etmek istiyorum. Bu konuda temel yaklaşımımız olarak “Hayır söyleyeceksen söyle, yoksa sus.” gibi bir noktadan, bir düsturdan yola çıkmamız gerektiğini düşünüyorum. Konuşmak kendi fikirlerimizi karşıdan duymak anlamına gelmez fakat açılı bir el, açık bir el -elde herhangi bir tokalaşmanın tarihidir bu- yani elinizi açtığınızda “Elimde kötü bir şey yok.” anlamına gelir. Bunu kıymetlendiren ve bundan sonra kıymetlendirecek, katkı sunacak, öneri ve itirazlarını dile getirecek herkese de tarih önünde şeksiz şüphesiz teşekkürlerimi ve şükran duygularımı belirtmek istedim. Gerçekten, kuyudan çıktığımız zaman önümüzde bir umman genişliğinde bir dünya var, barış bu anlamda en büyük ummanlardan biridir. Barışın en önemli özelliği, kaybedeninin olmayışıdır. Barışta herkes kazanır, yeter ki dayatmalarla, kendi fikrimizi ve kalıplarımızı karşıdan aynı şekilde görmek istememekle işe başlayalım, gerisi gelir. Dediğim gibi, kuyu derin değil, ip kısadır ve bu ipi uzatacak olan, katkı sunacak olan herkese tekraren teşekkür etmek istiyorum. Bu çözülürse bu memleketin bütün sorunları çözülmeye başlar; bunu da eklemek istiyorum. İyi niyeti aşan bir boyutu var, tecrübelerimle söylüyorum ki o da ciddiyettir. Bunu kahvehane literatürüyle tartışamayız. Bunu kendi oluşmuş sabit düşüncelerimizle de tartışamayız. Bunda en etkili dil gönül dilidir, akıl dilidir. İnanıyorum ki bundan sonra bu çaba bu minval üzere yürür ve gelişir. Tekrar iyi bir yasama dönemi diliyorum. Dinlediğiniz için de çok teşekkürlerimi, şükranlarımı arz ediyorum.