GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:7
Tarih:15.10.2024

İYİ PARTİ GRUBU ADINA RIDVAN UZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin geneli üzerine İYİ Parti Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu ve büyük Türk milletini saygıyla selamlıyorum. Saygıdeğer milletvekilleri, uygulamada yasama çalışmalarının mutfağı niteliğindeki komisyonlar bir tür baştan savma süreci olarak görülmekte, Genel Kurulda ise sağlıklı müzakere süreci işletilmemektedir. Söz konusu kanun teklifinin 23/7/2024 günü saat 14.00'te Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunun yapacağı toplantının gündemine alındığı, söz konusu teklife ilişkin Komisyon toplantısının yapılacağı sabah, saat 10.00’da Komisyon üyelerine gayriresmî bir bilgilendirme toplantısı yapılacağı bildirilmiştir. Bilgilendirme toplantısı yaklaşık iki saat sürmüştür. 14 maddelik kanun teklifi Komisyonun saat 14.00'te başlayan birleşiminde on saatlik bir çalışma süreci sonunda kabul edilmiştir. Bu teklif bir yangından mal kaçırma hadisesinden başka bir şey değildir. Bununla birlikte, söz konusu kanun teklifinin tali komisyon olarak görevlendirilen Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşülmediğini de bilmekteyiz. Ayrıca, Komisyon görüşmeleri esnasında “etki analizi” adı altında birkaç sayfalık bir çalışmanın dağıtılmış olması, doğru bir kanun yapım sürecini ifade etmediği gibi, devlet ciddiyetine de yakışmayan bir uygulamadır. Alelacele çıkarılan kanunlar, Anayasa Mahkemesinden dönen kanuni düzenlemeler ve çok mahzurlu bir kanun yapma tekniği olan torba kanunlarla sürekli saygınlığı zedelenen yüce Meclisimize verdiğiniz zararlara dikkat çekmek isterim. İçeriğini doğru düzgün bilmediğimiz, Anayasa ve kanun yapma tekniğine aykırı kanunları Meclise getirmekten vazgeçin. Her zaman hem zaman kaybına hem de büyük emek kaybına sebebiyet veriyorsunuz. Üzerinde tartıştığımız torba kanun teklifinin ilk 2 maddesinin Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan iptalin düzeltilmesiyle ilgili olması yüce Meclisimize de saygısızlıktır. Kıymetli milletvekilleri, Genel Kurul gündemimize gelen teklifin 3’üncü, 4’üncü, 5’inci ve 6’ncı maddeleri internet bankacılığına yönelik düzenlemeleri içermektedir. Bu kanun teklifiyle bankacılık mevzuatına uyum sağlanması amacıyla tüketicilere yönelik kredi sözleşmelerinde şartlar yeniden düzenlenmekte ve tüketici kredisine internet kanalıyla ulaşım kolaylaştırılmaya çalışılmaktadır. Öncelikle şunu ifade etmek isterim: Ülkemizin dijital dönüşümünü destekliyoruz. Dijital dönüşümle birlikte hayatımızın bazı alanlarının da kolaylaşacağını düşünmekle birlikte, bunun arka planına da bakmamız gerektiğini hatırlatmak isterim. Dijital bankacılığın yaygınlaşmasıyla birlikte geleneksel bankacılık şubelerinin kapanması ve bunun sonucunda alanında uzman birçok bankacının işsiz kalma riski de göz ardı edilmemelidir. Ne yazık ki birçok alanda olduğu gibi dijital dönüşüm konusunda da “Kervan yolda düzülür.” anlayışıyla hareket eden bir zihniyetle karşı karşıyayız. Herhangi bir düzenleme yapılmadan Türkiye'de 3 dijital banka geçtiğimiz yıl kuruldu. Bunlar yabancı sermaye bankacılık kuruluşları. Yeterli kanuni düzenleme ve altyapı oluşturulmadan niçin bu dijital bankalara idari tasarrufla faaliyet izni verildi? Kanuni altyapısı olmadan ciddi iktisadi teşebbüslerin kurulmasının risklerini vatandaşın sırtına yüklediğinizin farkında değil misiniz? Teklifin 7, 8 ve 9’uncu maddesiyle doğrudan satış sistemine yönelik yeni düzenleme ve ceza artırımlarına gidilmesi, 10’uncu maddeyle Reklam Kurulunun mevcut haksız ticari uygulamalar ve ticari reklam ihlalleri nedeniyle kestiği cezalara karşı da uzlaşma yolunun açılması sağlanmaktadır. İdari cezaların tahsil edilememesi sorunu kamu yönetimimizin kanayan yarası olarak kalmaya devam etmektedir. Kıymetli milletvekilleri, bu kanuni düzenlemenin 11 ve 12'nci maddeleri en önemli maddeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Kanun teklifinin genel çerçevesi ve teklif sahiplerinin Komisyondaki yaklaşımları incelendiğinde, 15 maddelik kanun teklifinin esasen yalnızca bu 2 maddeyi Meclise sunma amacı taşıdığı anlaşılmaktadır. İktidar partisinin acilen yasalaştırmak istediği bu 2 madde tüketici hakları konusunda öncelikli olan birçok konunun ihmal edilmesine ve ertelenmesine yol açmıştır. Bu sebeple, söz konusu bu teklifin Türk milletinin ihtiyaç ve beklentilerine yönelik olmaktan ziyade bazı yabancı yatırımcıların talepleri doğrultusunda hazırlandığını görüyoruz. Henüz uygulama sonuçları görülmeyen bir kanunun ilk tahsil edilecek lisans bedelleri düzenlemesini iki yıl içinde değiştiren bu teklif, hızlı yasama yoluyla sektör içinde sonuçları belirsiz düzenlemeler getirmek anlamına da gelmektedir. Komisyonda farklı senaryolara göre kendi varsayımlarımızı paylaşmamıza rağmen Bakanlık ve teklif sahipleri tarafından şirketlerin tabi tutulacağı tutarlar ısrarla paylaşılmamıştır. Asıl tartışma, lisans bedellerinin düşük tutardan ödenmesi hâlinde kanunun çok kazanandan çok, az kazanandan az alınması temel iskeletinin bozulacağına dair uyarıların ısrarla göz ardı edilmesidir. Bu durumda, teklifin lisans bedelinin hesaplama yöntemi ve dilimlerine şimdilik dokunmayarak lisans bedeline konu net işlem hacminden daha fazla ihracat tutarının ve yatırım harcamasının düşürülmesi yoluyla şirketlere daha az lisans bedeli ödetilme imkânı sağlanmaktadır. 6563 sayılı Kanun’a göre mevcut lisans bedeli eşikleri ve lisans ücret alanlarına baktığımızda net işlem hacmi 200 milyar lira civarında olan firmalar yüzde 20 lisans ücreti oranıyla 3 milyar TL üzeri ödeme yaparken 410 milyar TL işlem hacmine sahip bir firma yüzde 25 lisans oranıyla 40 milyar TL üzerinde bir ödeme yapmak durumuyla karşı karşıyayken bu çıkacak düzenlemeyle bu rakamın 11 milyar TL'ye düşmesi öngörülüyor. Yani bu yasanın tam olarak Trendyol Çin adına çıkarıldığının belgesi (c) bendinde saklanmış. Diyorsunuz ki: “(b) bendinde belirtilen haddin aşılıp aşılmadığı tespitinde yüzde on beşin altındaki had aşımları dikkate alınmaz.” Şunu diyorsunuz: “En büyük pazar payına sahip Trendyol’un pazar payı yüzde 21 ile 22 aralığında dolayısıyla katlı ihracat ve yatırım desteğinden yararlanması için yüzde 20 ile 23 aralığında tutalım ki Trendyol’dan lisans ücreti almayalım.” Kaldı ki Çinli Alibaba şirketinin aldığı bu firma Türkiye'ye beş yıldır bir kuruş vergi de ödememiş. Bu da şu demektir: Milletin hanesine girmesi gereken yaklaşık 80 milyar Türk lirası bu düzenlemeyle -tırnak içinde- fakir Çin devletine bırakılmaktadır. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) O zaman size soruyorum: Siz, Çin vatandaşının mı refahını düşünüyorsunuz yoksa Türk milletinin refahını mı düşünüyorsunuz? Burada kamunun vazgeçeceği gelir karşılığında elde edilecek fayda belirsizdir. Niçin milletin parasını bu şirketlere bırakıyorsunuz? Neden Çin sermayeli bir şirketin göz göre göre piyasada tekelleşmesinin önünü açıyorsunuz? Bu ısrar neden? Ne hikmetse Çinli Alibaba’ya veya Hükûmete yakın iş adamlarına gelince vergiler, lisans paraları bir kalemde silinsin, vatandaşa sıra gelince de ek vergi almak için türlü türlü yeni yollar icat edilsin. Size göre en ucuz otomobili alabilmek için vatandaş en az 500 bin lira vergi ödemek mecburiyetinde kalsın, hatta bununla da yetinmeyip çift MTV ödesin, bununla da yetinmesin 4 bin TL hane başına yeni vergi ödesin. Beyler, devleti dilenci konumuna düşürdünüz, farkında mısınız? Bunun sebebi, elbette hatalı teşvik ve ihracat politikası. Plan odaklı olmaktan çıkan, kısa vadeli yatırımların cazibesine kapılan ve iktisadi bağımsızlığını yitiren bir zihniyetin sonucudur bu. Ülkemizde son aylarda “BYD” adında otomobil firmasına yasa yoluyla sağlanan teşvik ve vergi kolaylıklarının ardından şimdi de Trendyol’un baskıları altında yine plansız ve ayrıcalık içeren adrese teslim bir ihracat ve yatırım teşviki tartışılmaktadır. 2018-2020 yılları arasında yaşanan pazar payı değişimi incelendiğinde, 2018 yılından sonra sektörde kırılma gerçekleştiği, bu yıldan itibaren en büyük pazar payı artışının Trendyol tarafından kaydedildiği, en büyük pazar payı kaybının ise n11 ve GittiGidiyor tarafından gerçekleştiği, Hepsiburada’nın da pazar payını koruma gayreti içinde olduğu görülürken 2018 yılında pazara yeni giriş yapan Amazon Türkiye’nin ise kısıtlı pazar payı artışı sağladığı anlaşılmaktadır. Tam da bu yüzden AK PARTİ’nin Gazi Meclise getirdiği bu yasal düzenlemeyle kime ve neye hizmet ettiği konusunda kafalarının karıştığını görüyoruz. Şimdi, Komisyon çalışmalarında yapmış olduğumuz tüm itirazlara rağmen hâlen tatminkâr bir cevap alamadık. Bu kadar ağır bir şüpheyi bu aziz Meclisin sırtına yükleyen AK PARTİ Grubundan bir an evvel bu teklifi yeniden Komisyon gündemine çekmesini talep ediyoruz. Mevzuattaki e-ticaret şirketlerinin lisans ücretlerine ilişkin kanun maddeleri incelendiğinde iki ana problem de göze çarpmaktadır. Bunlardan ilki, net işlem hacmi üzerinden lisans payının hesaplanması, ikincisi ise, pazar payı hesaplanırken de sadece pazar yerlerinin değil tüm ticaret sektörünün pazar payının hesaplanmasıdır. Bu iki etmen birlikte değerlendirildiğinde zaten temel bir problem doğmaktadır. Bütün lisanslama ücretinin net işlem hacmi üzerinden yapılması sakıncalıdır zira net işlem hacmi yüksek olan şirketler bir noktadan sonra çok yüksek oranda lisans ücreti ödemeye mahkûm ediliyor. Kanun teklifinin ilgili maddeleri net işlem hacmi üzerinden değil gelir üzerinden bir lisans ücreti hesaplaması içerdiğinde ve pazar paylarının kontrol edilmesi amaçlandığında doğru bir hâl alacaktır. Mevzuatta yer aldığı gibi teklifteki ilgili maddelerde sadece pazar yerlerinin değil tüm ticaret sektörünün pazar payının baz alındığı görülmektedir. Yani sadece pazar yerlerinin pazar payı oranına bakıldığında 1’inci büyük şirketin pazar payının yüzde 55 olduğu ama bütün e-ticaret sektörüne bakıldığında yüzde 21 olduğu görülmektedir. Aradaki ciddi fark 1’inci olan şirketin piyasa büyüklüğünün neye göre belirlendiği sorusunu akla getirmektedir. Bu çerçevede “Şirketlerin büyüklüğü e-ticaret sektörüne göre mi yoksa pazar yerlerine göre mi belirlenecektir?” sorusu cevaplanmadığından devamında yapılan tüm çalışmalar aslında yetersiz kalacaktır. Aziz milletim, -aziz milletime buradan seslenmek istiyorum çünkü AK PARTİ sıraları boş- yirmi iki yıldır ülkemizi yöneten AK PARTİ Hükûmeti vatandaşlarımızın sırtına yeni yükler bindirmeye devam ediyor; geçim sıkıntıları, eğitimdeki sorunlar, zamlar ve vergi paketi milletimizi daha zor durumlara düşürüyor. Hane halklarını sürekli borçlandırarak çılgınca bir tüketime teşvik eden çarpık, gayriinsani ekonomik düzene itirazımız var. Tasarruf yapmayan bir ekonomi yatırım yapamaz, yatırım yapmayan bir ekonomi de sağlıklı büyüyemez. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları tarih boyunca hiç karşılaşmadıkları kadar büyük bir geçim sıkıntısıyla karşı karşıya. Bu millet her zorluğun üstesinden gelirken bugün sırtına bindirilen bu ağır yüklerle nasıl mücadele edecek? Hiç kusura bakmayın, Türk milleti size kölelik yapmak zorunda değil. Yoksullukla mücadele vaadiyle iktidar oldunuz, cumhuriyet tarihinin en derin yoksulluk sarmalını inşa ettiniz; yolsuzlukla mücadele sözüyle iktidara geldiniz, eşi benzeri görülmemiş yolsuzlukların çıkmasına sebebiyet verdiniz. Ülkede bugün itibarıyla yasağın adı AK PARTİ, yolsuzluğun adı AK PARTİ, yoksulluğun adı AK PARTİ’dir. Burada yüce Türk milletine sesleniyorum: Bu gidişata, bu zulme daha ne kadar sessiz kalacaksınız? Bugün 500 kişi ayda 5 milyon harcayıp bir kuruş vergi vermiyorsa; bu, sizin yıllardır uyguladığınız çarpık ekonomik zihniyetin eseridir. Bugün herkes borçlu, herkesin cebinde kredi kartı, herkesin en az bir kredi çeşidinde bankalara kredi borcu var. Cari açık sorunuyla karşı karşıysak bunun temel sebebi ithalata dayalı bir sanayi altyapısına sahip olmamamız, başta dayanıklı tüketim malları olmak üzere birçok ürünü yurt dışından ithal etmemiz ve ithalatı azaltıcı yatırımları ülkemizde hayata geçirmemiş olmamızdır. Bugün Mehmet Şimşek eliyle uygulanan ekonomi politikalarının temelinde iç talebi kısmak yer alıyor. Yanlış politikalarınız neticesinde geniş halk kesimlerine acı bir reçete ödeterek enflasyonu dizginlemeye çalışıyorsunuz; maaşları 12.500 TL gibi trajikomik bir seviyede tutmaya diğer yandansa internet bankacılığı kanallarıyla tüketici kredisine ulaşmayı kolaylaştırmaya çalışıyorsunuz. Bu nasıl bir yaman çelişkidir? Ey AK PARTİ, milletimizin sizden bir talebi var: “Eğer ‘Vergi alacağız.’ diyorsanız AK PARTİ’li eski vekilin havalimanında, VIP’te 60 kilo altınla yakalanan özel kalem müdüründen alın.” diyor. “Eğer vergi alacaksınız pandemi döneminde dezenfektan şirketi kurup Bakanlığa satan eski Bakanınızdan vergi alın.” diyor. “Eğer vergi alacaksanız İsrail’e lanet okuyan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın damadının İsrail’le yaptığı ticaretten vergi alın.” diyor. (CHP ve İYİ Parti sıralarından alkışlar) “Eğer vergi alacaksanız yakılan ormanların yerine dikilen beş yıldızlı otellerin sahiplerinden vergi alın.” diyor. “Eğer vergi alacaksanız vatandaşın kolundaki, garibanın kolundaki saatten değil Reza Zarrab’ın Zafer Çağlayan’a hediye ettiği milyon dolarlık saatlerden vergi alın.” diyor. “Eğer vergi alacaksanız günün sonunda kârı bölüştüğünüz, vergi borçlarını sildiğiniz, gizli ortak olduğunuz 5’li çeteden vergi alın.” diyor. Aslında, bu millet her şeyi net gördü. Hani “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diyordunuz ya, bakın, onun doğrusu şu: AK PARTİ sebep, enflasyon sonuç. (İYİ Parti ve CHP sıralarından alkışlar) AK PARTİ sebep, rant sonuç; AK PARTİ sebep, yolsuzluk sonuç; AK PARTİ sebep, yoksulluk sonuç; AK PARTİ sebep, torpil sonuç; AK PARTİ sebep, deizm sonuç; AK PARTİ sebep, beyin göçü sonuç diyor ve yüce milletimizi saygıyla selamlıyorum. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)