GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:8
Tarih:16.10.2024

DEM PARTİ GRUBU ADINA ADALET KAYA (Diyarbakır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Kıymetli vekiller, öncelikle, bugün yaşanan depremden etkilenen bütün yurttaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim ve şu anda bizi izleyen bütün yurttaşlarımızı saygıyla selamlayarak başlıyorum. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerine söz almış bulunuyorum. Teklifte, tüketici kredisi ve konut finansmanı sözleşmelerinin elektronik ortamda gerçekleştirilmesi, doğrudan satış sistemlerine ilişkin düzenleme, ticari reklam ve haksız ticari uygulamalara ilişkin denetimlerde etkinliğin sağlanması amacıyla idari para cezalarının yeniden düzenlenmesi gibi değişiklikler yer alıyor. Düzenleme, teklif edilen kanunun adı “Tüketiciyi Koruma Kanunu” ancak AKP iktidarının yaptığı değişiklikler tüketiciyi, yurttaşları değil, beşli çeteleri, sermayedarları, ülkenin sadece yüzde 1’ini oluşturan varsılları, tekelleşen ulusal, küresel ölçekli şirketleri korumayı amaç edindi şu ana kadar; burada da benzer bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Kanun teklifinde, yurt içinde yerleşik pazar yerlerinin rekabet gücünü artırmak amacıyla bazı tedbirler öngörülüyor ancak bu tedbirlerin yetersiz olduğu ve özellikle küresel e-ticaret devlerine karşı etkin bir koruma sağlayamayacağı açıktır. Bu durum, yerli işletmelerin rekabet gücünü zayıflatacağı gibi istihdam kayıplarına da yol açabilir. Yurt içindeki e-ticaret pazar yerlerinin rekabet gücünü artırmak için neler yapılabilir diye baktığımızda; dijital altyapı destekleri sağlanmalı, yerli işletmelerin küresel pazarda daha rekabetçi olabilmeleri için uluslararası ticaret anlaşmalarında koruyucu hükümler bulunmalı, e-ticaret sektöründe faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik destek programları ve eğitimler verilmelidir. Diğer taraftan, teklifte büyük e-ticaret firmalarının lisans ücretlerine muafiyet ve imtiyaz öngörülmüş, bunu sağlayacak birtakım hükümler var ve bunu yaparken de küçük esnaflar göz ardı edilmiş yine. Muafiyet öngörülen bu şirketlere yapılan ilk kıyak da değil; 2023’te toplamda 660 milyar TL borcu silinen şirketler arasında Getir, Amazon, Trendyol, Yemeksepeti, Hepsiburada gibi e-ticaret siteleri ile Cengiz, Limak, Demirören gibi yandaş şirketler bulunuyor. Cumhurbaşkanının “enflasyona ve kötü giden ekonomiye gerekçe” diye sunduğu, EYT’lilere haklarının verilmesinin maliyeti sadece 450 milyar lira; silinen vergilerin sadece üçte 2’sini oluşturuyor. İktidar, vergiyi geliri çok olandan değil, yoksuldan toplamayı tercih ediyor. Yine, yurttaşlar üç kuruş daha ucuza alabilmek için ucuz alışveriş sitelerinden alışveriş yaparak ekonomilerini döndürmeye çalışıyorlardı; buna da dediniz ki: “Olmaz.” Ağustos ayında Cumhurbaşkanı kararıyla, Meclisin yasama yetkisi de bir nevi gasbedilerek Gümrük Vergisi Kanunu değiştirildi; buna göre, posta ve kargoyla alınan birtakım ürünlerden de yani ticari mahiyet içermeyen ürünlerden de vergi almaya başladınız. Yani yurttaşlar, örneğin Çin’den 100 liralık, ucuz diye aldığı bir ürüne, işte, ÖTV’ydi, gümrüktü, damga vergisiydi derken 212 lira ödemek zorunda kalacak. Bu da yetmedi, Hazine ve Maliye Bakanlığının 7 bin lira ve üzeri alışverişlerde kredi ve banka kartıyla ödeme zorunluluğu getirileceğine dair taslak çalışmaları basına yansıdı. Hem yurttaşları kredi kartıyla alışveriş yapmaya zorluyorsunuz hem de alışveriş limiti 100 bin liranın üzerinde olanlardan Savunma Sanayii Destekleme Fonu’na 750 lira almak istiyorsunuz. Gelen tepkiler doğrultusunda teklifi rafa kaldırdığınızı öğrendik ancak ertelemek yetmez, bu tekliflerin tamamen geri çekilmesi gerekiyor. Yurttaşların kemerinde sıkılacak delik bırakmayan Sayın Şimşek temel ürünlerde enflasyonun yüzde 28’e gerilediğini iddia etti. Anlaşılan o ki Sayın Bakan çarşıya pazara çıkmıyor, markete gidip alışveriş yapmıyor ya da bu ülkede, bizim yaşadığımız ülkede yaşamıyor. Ülkede gelir eşitsizliği derinleşmeye devam ediyor; açlık sınırı 20 bin lirayı, yoksulluk sınırı 70 bin lirayı geçti. Nüfusun büyük çoğunluğu yoksullaşıyor ama en çok yoksullaşan kesimse kadınlar. Güvenceli işlerde kadın istihdamının düşüklüğü, eşit işe eşit ücret alınamaması, kadınların ve kız çocuklarının eğitimden daha önce koparılması, sosyal desteklerin yetersizliği, kadının toplumdaki ekonomik, siyasi ve sosyal konumu sebebiyle en çok da kadınlar yoksullaşıyor. Hâl böyleyken yoksulluk nafakası tartışmaları bitmek bilmiyor. Yoksulluk nafakasının kadınlar tarafından talep edilmesi kadınların sosyoekonomik koşullarının erkeklere göre daha düşük olmasından, daha geri olmasından kaynaklanıyor. 2024 itibarıyla yoksulluk nafakası ortalaması sadece 1.179 lira. Geçtiğimiz günlerde Ceren Akçabay’ın hazırladığı 2024 Yoksulluk Nafakası Araştırması Raporu’nda çarpıcı bir veri ortaya çıktı. 2019 araştırmasında nafakanın ödenememesinin en önemli nedeni nafaka yükümlüsünün yani erkeklerin isteksizliğiydi, bu açık bir şekilde ortadaydı ama 2024 yılında en önemli neden kadınların erkeğin uygulayacağı şiddetten korktuğu için hakkını aramaması, talep etmemesi olarak ortaya çıktı. Zaten kadınların boşanmasının en önemli sebebi şiddet, boşandıktan sonra da şiddet görme endişesiyle kadınlar hakları olan nafakayı da talep edemiyorlar. “Güvenlik, güvenlik” diyorsunuz, kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri en büyük güvenlik tehdidi olarak ortada duruyor. Daha fazla sığınak açmak için, koruma-önleme mekanizmaları oluşturmak için, koruma-önleme politikalarını etkin uygulamak için, kadınları ekonomik olarak güçlendirecek destekleri sunmak için, hukuki destek için, kaynak oluşturmak için parmağınızı bile kıpırdatacak gayretiniz yok. Silaha, savaşa gelince olmadık vergiler icat ediyorsunuz; kadın kırımını sonlandırmak, yoksulluğu ortadan kaldırmak için hiçbir şey yapmıyorsunuz. 27 Eylülde Van’da kaybolan Rojin Kabaiş’in maalesef ki cansız bedenine ulaşıldı dün. Ben ailesine ve sevenlerine başsağlığı ve sabır diliyorum. Gülistan Doku beş yıl önce kaybedildiğinde komisyon kuralım dedik, burada önergeler verdik, araştırma komisyonu kurmak istedik; reddettiniz. Rojvelat Kızmaz kaybolduğunda yine söyledik, iki olay arasında bir bağlantı olabileceğini söyledik çünkü ikisi arkadaştı, bunun etkin bir araştırmayla ortaya çıkarılmasını talep ettik, başka kadınların da bu tehlike altında olduğunu söyledik; yine reddettiniz yani Meclis üzerine düşeni yerine getirmedi, görevini yapmadı. Bugün bir genç kadın daha yine hayattan koparıldı. Kadına yönelik şiddetin araştırılması için kurulan yeni Komisyonda bütün bunları tekrar konuşacağız, kadın kırımı son bulana dek mücadelemizi sürdüreceğiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)