GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: İstanbul genelinde yaşanan grev ve direnişler ile 20 Ekimde yapılacak olan TÜRK-İŞ mitingine ilişkin gündem dışı konuşması
Yasama Yılı:3
Birleşim:9
Tarih:17.10.2024

İSKENDER BAYHAN (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Başkan. Genel Kurulu ve özellikle de bizleri takip eden işçi, emekçi kardeşlerimi sevgiyle saygıyla selamlamak istiyorum. Türkiye'yi yöneten saray iktidarının özellikle işçi ve emekçileri aldatmak için yürüttüğü propagandada sevdiği 3 tane sözcük var, çok kullandığı 3 tane sözcük var: Bunlardan biri “millîlik”, diğeri “yerlilik”, bir diğeri de “din kardeşliği”. Şimdi, ben de sizlere insanca yaşayacak ve insanca çalışacak, ücretler için, fabrika hayatı, iş yeri hayatı için mücadele eden, bunun için grev ve direnişlerde olan, eylemler yapan işçi ve emekçi kardeşlerimizin gözünden bu sevilen 3 sözcüğün ne ifade ettiğini, ne anlam ifade ettiğini anlatmaya çalışacağım. Bir anlamda yerlilik, millîlik ve din kardeşliği propagandasının emek cephesinden karnesini çıkarmaya çalışacağım. İstanbul'un batı ucunda 2 fabrika var: Biri As Plastik, bir diğeri Polonez. As Plastik işçileri yirmi dokuz gündür, Polonez isçileri ise doksan bir gündür grevdeler. Diğer ucunda ise Tuzla’da yine 2 fabrika var, bunlardan MKB Rondo, Tarkett fabrikaları. Onun dışında Gebze’de Mersen, Bursa’da Eker Süt, Kocaeli’de Bekaert, Soma’da FERNAS, Antep’te Akcanlar, Eskişehir’de Sarar, Hatay’da Yolbulan, Çerkezköy’de Elba Bant, İzmir’de Lezita ve son olarak da Denizli’de Filidea tekstil işçileri; binlerce işçi kardeşimiz bu fabrikalarda ya grevdeler ya direnişteler, insanca yaşayacak ücret ve çalışma koşulları istiyorlar. Tabii, kamu işçileri var, yüz binlerce kamu işçisi, sayıları 1 milyona varan kamu işçileri. İstanbul, Eskişehir, Kayseri, Kocaeli, Sivas ve daha birçok kentte onlar da insanca yaşayacak ücret ve insanca çalışma koşulları istiyorlar. İstanbul’da bulunan Polonez ve As Plastik fabrikası, grev ve direnişin devam ettiği diğer fabrikaların bir özelliği var. Bunlardan özellikle Polonez fabrikası yüzde 77 Ürdün sermayeli, yüzde 23 yerli sermayeli, iş birlikçi bir sermayedara ait. Diğer bütün fabrikalar ise Fransa, Belçika, Almanya, Avusturya, İsveç gibi yabancı tekellerin yani yabancı kapitalistlerin ve sömürücülerin sahibi olduğu fabrikalar ve bu fabrikalarda grev hakkı, toplu sözleşme hakkı, insanca çalışma hakkı, iş güvencesi, işten atılma dâhil yasalarda var olan 3-5 tane her türlü hak ayaklar altında; hiçbirine hiçbir yabancı tekelin temsilcisi olan sömürücü uymuyor, hiçbirini dinlemiyor. Ama ne oluyor? Onların karşısına dikilen, birliğini oluşturup sendikalaşan, toplu sözleşme yapmaya çalışan yüzlerce, binlerce işçi kardeşimizin karşısına jandarma ve polis yetkilileri, yöneticileri dikilip, bu yabancı sömürücüleri koruyup onları eziyorlar, bacaklarını, kollarını kırıyorlar Polonez’de olduğu gibi, gözaltına alıyorlar FERNAS’ta, As Plastikte olduğu gibi. Tabii, yerli sermayedarların olduğu fabrikalar da bunlardan daha iyi değil. Yine, demir yolu kamu işçilerinin, özellikle kamu işçilerinin bulunduğu fabrikalar, askerî iş kolları, Demiryolları, Karayolları, sağlık ve diğer kamu iş yerlerindeki işçi kardeşlerimiz, on binlerce, yüz binlerce işçi kardeşlerimizin de durumu bundan farklı değil. Özellikle savunma sanayisinde çalışan on binlerce işçi kardeşimiz düşük ücretleri ve ağır çalışma koşullarından dolayı hak talep ediyorlar ama iktidar, saray iktidarı onların karşısında sermayenin egemenliğini perçinleyecek politikalarla ne yapıyor? Onların bütün ucuz emek sömürüsüyle oluşturdukları değerleri Bayraktar’ın ilk 100’e girip dolar milyarderi olması için kullanıyor. Ondan sonra da bunun adına “yerli, millî savunma sanayisi” diyor. Şimdi, bir de son dönemlerde “iç cephe” kavramıyla karşı karşıyayız, bir “iç cephe” kavramı tutturuldu. İşçilerin, emekçilerin karşısında kurulan bu iç cephenin içerisinde kimler var? Valiler var, kaymakamlar var, büyük kapitalist sömürücülerin hizmetkârları var; yetmedi, bir de ruhban sınıfının büyük temsilcileri, bir de müftüler, başimamlar geçtiler bunların başına ve şimdi işçilerin, emekçilerin karşısına çıkıyor. Yani “iç cephe” dedikleri, aslında bakarsanız sermayenin, sömürücülerin çıkarları için oluşturulmuş bir cephe. Bunun için ben de, özellikle Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman olduğunu söyleyenlere buradan seslenmek istiyorum ve işçi ve emekçi kardeşlerimi uyarıyorum: Onların kitabında sizin için yazan tek bir kavram var; sömürü, daha fazla sömürü, daha fazla sömürü, vahşice, insafsızca sömürü. Onun için 20 Ekimde Ankara'da, Tandoğan’da büyük bir miting olacak. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) İSKENDER BAYHAN (Devamla) – Bütün işçi ve emekçi kardeşlerimizi, on binlerle bu mitingde buluşmaya çağırıyoruz. Biz onlarla birlikte olacağız. Hep Ankara’da, Beştepe’de saray iktidarı mı iri, diri ve bir olacak? Bu kez Tandoğan Meydanı’nda bu ülkenin işçi sınıfı iri, diri ve bir olacak ve bu sermaye terörüne hep birlikte yanıt verecek. Teşekkür ediyorum.