GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRKİYE'DE ÜNİVERSİTELERDE MUHALİF, FARKLI DÜŞÜNEN VE DEMOKRATİK TEPKİLERİNİ GÖSTEREN ÖĞRENCİLERİN KARŞILAŞTIKLARI SORUNLARIN ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 9/3/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 17 NİSAN 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:93
Tarih:17.04.2013

ÖZGÜR ÖZEL (Manisa) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye'de, üniversitelerde muhalif, farklı düşünen ve demokratik tepkilerini gösteren öğrencilerin karşılaştıkları sorunlar hakkında BDP Grubu tarafından verilmiş olan araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunuyorum.

Öncelikle, bugün Doktor Ersin Arslan'ın ölüm yıl dönümü. Geçen sene, çalıştığı hastanede, Gaziantep'te alçakça, hunharca katledilen meslektaşımızı bir kez daha buradan saygıyla anıyoruz. Kendisine Allah rahmet eylesin diyoruz.

Geçen sene, Doktor Ersin Arslan, ölümüyle birlikte Türkiye'de, özellikle Parlamentoda hekime karşı şiddetin, sağlık çalışanlarına karşı şiddetin bir realite olduğunu ortaya koydu. Doktor Ersin  Arslan'ın ölümüyle birlikte, Parlamento, hekime karşı şiddeti araştırmaya karar verdi. Bugün, bir araştırma komisyonu önerisiyle karşı karşıyayız. Geçen sene Ersin  Arslan öldürülene kadar, Cumhuriyet Halk Partisinin ve diğer muhalefet partilerinin vermiş olduğu hekime karşı şiddetin araştırılmasıyla ilgili 11 tane önerge teklifi iktidar partisinin oylarıyla reddedilmişti ama ne zaman Ersin Arslan'ın kanı beyaz gömleğini boyadı, ne zaman hekime karşı şiddetin vardığı nokta artık gözler önüne bir kez daha serildi o gün, iktidar partisi bir araştırma komisyonu kurulmasını önerdi ve o gün o komisyona katkı verdi, bütün muhalefet partileriyle birlikte çalışmaya başladı bu araştırma komisyonu. Katıldığımız toplantılarında da gördük ki iktidar olsun, muhalefet olsun, meselenin ne kadar önemli olduğunu, bugüne kadar alınmayan tedbirleri, eksiklikleri dile getirmekten geri durmuyor. O zaman, bir mantaliteyi kabul etmek lazım. Bugün de burada, bir siyasi parti, üniversitedeki öğrencilerin demokratik haklarını kullanmaktaki kısıtlamaları, onlara karşı uygulanan disiplin cezalarını, onlara karşı uygulanan aşırı şiddeti, hatta -birazdan bahsedeceğim- tutuklanmalarını, öğrenim hayatlarını sona erdiren inanılmaz disiplin soruşturmalarını gündeme getirmek istiyor ve üniversitelerde, herkes biliyor ki yavaş yavaş tansiyon yükseliyor.

Son on yıl karşılaştırmalarına bu Meclis kürsüsü iktidar partisi milletvekillerinin, hatiplerinin ağzından son derece alışkın ama nasıl son on yıl öncesine göre hekime şiddet astronomik şekilde arttıysa; aynı şekilde, on yıl önce Türkiye'deki terör olayları sıfır noktasından katlanılamaz boyutlara geldiyse; aynı şekilde, üniversitelerdeki öğrenciler arası çatışma, üniversitelerde şiddet, üniversitelerden gelen feryat on yıl öncesine göre inanılmaz geometrik, logaritmik şekilde artmaktadır.

Son günlerde, Türkiye'deki üniversitelerde okuyan öğrencilerin annelerinin, babalarının yürekleri yeniden ağızlarındadır. Bunu, birkaç ay önce ODTÜ'de yaşadık, geçtiğimiz günlerde Dicle Üniversitesinde yaşadık. Bu konuda iktidar partisinin atması gereken en uygun adım, bugün, buradaki bu araştırma komisyonuna destek vermek. Bu araştırma komisyonuna destek verdiğinizde, yine çoğunluğun sizde olacağı ve İç Tüzük hükümlerine göre oluşturulacak bir komisyonda, bir yuvarlak masanın etrafında oturacağız, başkanı yine sizden olacak, raportör yine sizden olacak, bu meseleyi tartışacağız.

Şimdi, on dakika süre var. Sayın Hocam çıktı, bir şeyler söyledi; muhalefet partileri sıkıntılarını dile getiriyorlar. Şimdi bunlara kulakları kapatmak, "Böyle bir sorun yok." demek, gerçekten kabul edilebilir bir yaklaşım değil.

Ersin Arslan'ın ölüm yıl dönümünde sesleniyorum size: Yarın bir üniversite birbirine girerse, Ersin'in kana boyanan, kırmızıya boyanan beyaz önlüğü gibi, o üniversitede -o taraftan, bu taraftan, ne taraftan olursa olsun- öğrenmeye gitmiş o canım öğrencilerin önlükleri, gömlekleri kana bulanırsa, emin olun, size Başbakanlıktan -bir milletvekili arkadaşa- hemen talimat gelecek, koşacaksınız, eğer vakit varsa kendiniz bir önerge yazıp okutturup gündeme aldırmaya çalışacaksınız; vakit yoksa, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin ya da BDP'nin önergesinin sağını, solunu kargacık burgacık imzalarla doldurup "Bu önerge bizim de önergemiz." diyeceksiniz geçen hafta yaptığınız gibi.

Gelin, o yiğitliği bugün yapın; bugün yaparsanız yiğitlik olur. O gün geldiğinde, üniversite birbirine girdiğinde, öğrenciler yaralandığında -Allah göstermesin, ifade etmekten korkarım- kayıplar ortaya çıktığında, milletin önergesinin kenarını imzayla doldurmak yiğitlik değildir. Eğer doğruyu yapacaksanız bugün yapın. Çıkın Parlamentoya "Biz, bu konunun araştırılmasıyla ilgili muhalefetin önergesini destekliyoruz." deyin. O zaman biz sizi alkışlarız ama aksi takdirde, sakın, bundan birkaç ay sonra gelip de, perşembenin gelişinin çarşambadan belli olduğu bu günlerde üniversitedeki feryada kulaklarınızı tıkayıp da sakın o gün konuşmayın.

Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda da bir komisyonu var. Sayın Veli Ağbaba, Hüseyin Aygün, Ayşe Eser Danışoğlu, Melda Onur ve benden oluşan bu komisyon, üniversitedeki öğrencilerin sorunlarını araştırıyor.

Üzülerek ifade etmek isterim ki komisyonumuzun kesişim kümesi 3 milletvekili aynı zamanda cezaevi komisyonunda. Sebebi şu: Öğrencilerin sorunlarını araştıracaksanız cezaevlerine gitmekten başka şansınız yok çünkü üniversiteler, bilimselliğin, akademinin, özgür düşüncenin, evrensel değerlerin özümsenmesinin tartışılacağı bir ortamken,  biz üniversitelerde, üniversite öğrencisinin bilimsellik, özgürlük ortamı, tartışma ortamı, tartışarak öğrenme, kendini bulma yeri olarak tanımladığımız, karşıt fikirlerle özgürce tartışma, şiddet uygulamadan çatışma, o çatışmadan bir enerji çıkarma, o enerjide kendisi de pişme, olgunlaşma sürecini yaşamasıyla ilgili gerekli olan bu mekânlarda, maalesef, bunları tartışamaz durumdayız. Çünkü, Türkiye'de üniversiteler âdeta öğrencilerin iktidar partisi eliyle terörize edildiği yerler. İktidar partisi üniversitedeki öğrencileri sadece, saçını kazıttığı için, şemsiye taşıdığı için, poşu taktığı için, konser bileti sattığı için, üniversite yönetimini eleştirdiği için, basın açıklaması yaptığı için, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü kutladığı için -Sayın Hocam dedi ki: "Üniversite halay çekmenin yeri olsun.", iddianameden aktarıyorum- siyasi halay, politik halay çektiği için, Deniz Gezmiş'i andığı için, düne kadar şikâyet ettiğiniz YÖK'ü protesto ettiği için, kitap okuma günleri düzenlediği için, kitap takası yaptığı için, füze kalkanına karşı eylem geliştirdiği için, Hopa davasında olduğu gibi örgütsel tavır içinde saç kestirdiği için, yumurta taşıdığı için onlarca yılla öğrencilerin yargılandığı, bunların birer terörist olarak ortaya konduğu, tutuklandıkları takdirde eğitim öğretim hayatlarının aksatıldığı, devam zorunluluğu olan derslerden kaldıkları, devam zorunluluğu yoksa sınava gitmek için bindikleri ring aracının mazotundan oradaki askerin kumanyasına kadar bütün masrafların hesaplanıp sınava gidecek öğrencilere bölüştürüldüğü, bu paranın ödenmediği takdirde sınavlara giremediği bir Türkiye'yi yaşıyoruz.

"Üniversitede halay çeksin öğrenciler." diyor Hocam. Zaman zaman Başbakan eskiden "Ulusa Sesleniş"ti, şimdi farklı isimlerle konuşmalar yapıyor. Bu Meclis kürsüsü halka seslenme, bu Meclis kürsüsü buradan sorunları dile getirme yeridir ama Sayın Hocam, bu Meclis kürsüsü Başbakandan dilek ve temenniler kürsüsü değildir, onun için partinizin iç organizasyonlarını kullanmalısınız.

"Üniversiteler özgür olsun." diyorsanız, "Üniversitedeki öğrenciye terörist muamelesi yapılmasın." diyorsanız, "Üniversiteler eğitimin, eğitimin yanında araştırmanın, fikirlerin çatıştığı, oradan bir üretimin çıktığı yer olsun." diyorsanız, "Sanatın yeri olsun." diyorsanız, Hocam "Türküler söylensin." dediniz, bu olsun diyorsanız, "Halaylar çekilsin." diyorsanız, bunu Sayın Başbakana iletmelisiniz.

Sayın Başbakan şöyle ifadeler kullanıyor, diyor ki rahmetli Tenzile Ana'sından bahsederken, rahmetle anıyoruz: "Anacığım yaşlı gözlerle gecenin bir karanlığında mahallenin başına bakar, beni beklerdi. Ben de, arkadaşlarımla duvarlara sloganlarımızı yazmış, yavaş ve yorgun adımlarla evime doğru gelirdim. O görüntüyü unutamıyorum." Bilmiyorum o duvarlara ne yazıyordu, Başbakanın ifadesini doğru kabul etmek lazım. Bu ifadeleri doğru kabul ettiğimiz bir yerde, Başbakan, o günkü kendisine bugünkü zulmü reva görüyorsa, bizim kendisine söyleyecek sözümüz yoktur.

Saygılar, sevgiler sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)