GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: (10/1899,1900,1901,1902,1903,1904) esas numaralı Bazı Özel Sağlık Kuruluşlarında Yaşanan Bebek Ölümlerinin Tüm Yönleriyle Araştırılması, Özel Sağlık Kuruluşlarının Yenidoğan, Çocuk, Engelli ve Yaşlılarla İlgili Bakım Servislerindeki Uygulamalarının ve Mevzuatın İncelenerek Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Bir Genel Görüşme Açılması İlişkin Önergelerin Ön Görüşmesi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:10
Tarih:22.10.2024

CHP GRUBU ADINA KAYIHAN PALA (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ne yazık ki yine bir sağlık skandalıyla karşı karşıyayız. Biliyorsunuz, hem bu kürsüden zaman zaman dile getirdik hem soru önergeleriyle dile getirmeye çalıştık; sağlık alanında, son zamanlarda, çok fazla sayıda skandalla karşı karşıyayız. Birkaç tanesini söyleyeyim. Biliyorsunuz, pandemi sürecinde kişisel verilerin Sağlık Bakanlığından sızdığına ilişkin açıklamayı Sayın Ulaştırma Bakanı yaptı. E-nabız uygulamasının Katar’a satıldığına ilişkin iddialar şu anda mahkemede. Maalesef, görüntüleme sistemi ihalelerini alan şirketlerin -kamu hastanelerindeki görüntüleme sistemi ihalelerinden söz ediyorum, şu anda bir tanesi Bursa’da tartışılıyor- yanlış raporları yüzünden, o ihaleyi alan şirketlerin verdiği yanlış tomografi ve MR raporları yüzünden bazı hastaların tanısının geç konulması, bazı hastaların ise yanlış tanılar nedeniyle doğru tedaviye erişememesi gibi sorunlar var. Şimdi, bir yenidoğan suç çetesiyle karşı karşıyayız. Açık söylemek gerekirse -ben iddianameyi okudum, biliyorsunuz bin sayfadan fazla- aslında katillerle karşı karşıyayız. Burada artık “meslektaş”, burada artık “siyasi parti mensubiyeti” diye bir kavramı hepimizin bir kenara bırakması lazım. Göz göre göre, bile bile bebeklerin ölümüne yol açan bir çeteyle karşı karşıyayız. İddianameye bakarsanız suçun işlendiği yıllar 2022, 2023 ve 2024 olarak görünüyor. Bu yıllar önemli -az önce Değerli Milletvekilimiz Murat Emir bu konuda bazı iddialar ve açıklamaları dile getirdi, ben de üstüne basa basa söyleyeceğim- çünkü Sayın Bakan daha önce bir şikâyet olmadığından, şikâyet CİMER üzerinden geldikten sonra bu sürece müdahale edildiğinden söz ediyor. Burada bakın, iki tane sorun var. Bir: Bu kadar fazla sayıda ölüme yol açan ve ölüm dışında hangi hastalara, kaç hastaya, hangi zararı verdiğini şu anda bilemediğimiz sayıda çok hastanın ilgisini çeken bir durum için şikâyet olmaksızın doğru işleyen bir sağlık sisteminin süreci başından öngörebilmesi gerekirdi. İkincisi: İstanbul'da yaptığımız incelemeler, tanıkların ifadeleri, iddianamede yer alan ifadelere bakarsanız, aslında bu sürecin ocak ayından itibaren bilindiği de ortada. Dolayısıyla ocak ayında biliniyor, martta CİMER'e bir başvuru oluyor, sonra bir inceleme sonrasında mayıs ayında İl Sağlık Müdürlüğü konuyu cumhuriyet savcılığına iletiyor. Yine burada bir problem var. Cumhuriyet savcılığına iletecek kadar suç unsuru yakaladığınız bir olayı, bir çeteleşmeyi, bir örgütsel suçu neden yalnızca cumhuriyet savcılığına yazı göndererek bırakıyorsunuz da kendi üstünüze düşeni yapmıyorsunuz? Bu, o zamanki İl Sağlık Müdürü şimdiki Sayın Bakanın yanıtlaması gereken önemli sorulardan bir tanesidir. Şimdi, dosyaya baktığımızda ilk olarak Sosyal Güvenlik Kurumunun dolandırılması meselesi var, ona ayrıca değineceğim, ama burada az önce de ifade edildiği gibi bir olası kastla bebeklerin ölümüne yol açan bir çeteden söz ediyoruz. Değerli milletvekilleri, birkaç saniye o hayatını kaybetmiş yenidoğanların annesinin, babasının yerine kendimizi koyalım. Nasıl bir acı çektiklerini hissedebiliyor muyuz? Eğer bakın, bu tekil bir örnek olsa tartışmayı farklı yürütebiliriz ama çok sayıda yenidoğanın, bebeğin ölümüne yol açan bir olguyla karşı karşıyaysak bu olguyu derinlemesine incelememiz gerekir. Ayrıca yine İstanbul’da yaptığımız gözlemler, bize ulaşan bilgiler bu sorunun yalnızca 10 hayatını yitirmiş yenidoğanla sınırlı olmadığını, başka hastaların zarar görme potansiyeli olduğunu, ayrıca bu hastaneler ve başka SGK’yle sözleşmesi olan hastanelerde yenidoğan üniteleri ve yenidoğan yoğun bakımları dışında erişkin yoğun bakımları açısından da problemler yaşanmış olabileceğini, farklı sözleşmelerde hemodiyaliz üniteleri açısından da bazı sorunlar yaşanmış olabileceğini ortaya koyuyor, dolayısıyla hasta güvenliğiyle ilgili çok ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Az önce söyledim, şikâyet olmadan da sistem bunu saptayabilmeliydi. Niye böyle bir iddiada bulunuyorum? Birkaç örnek vereyim size. Bakın, biliyorsunuz, Sağlık Bakanlığının 2009 yılından itibaren yürürlüğe koyduğu Bebek Ölümlerini İzleme Programı var. Bu programa göre, bir bebek nerede hayatını kaybederse kaybetsin kapsamlı olarak inceleme altına alınır. Değerli milletvekilleri, 10 bebeğin öldüğü ve bu bebeklerin bir yerde kümeleştiği söz konusu olduğu hâlde bu Bebek Ölümlerini İzleme Programı niye bunu saptamamıştır, niye saptayamamıştır? Bunu incelememiz gerekir. Ayrıca -daha önce de söylendi ama çok önemli buluyorum- yasa dışı olarak bu özel hastanelerdeki yoğun bakım üniteleri birtakım kişi ve kurumlara işletme hakkıyla verilmiş. Bakın, yasa dışı diyorum. Madem Sağlık Müdürlüğü ocak ayından itibaren sürecin farkında, yasa dışı olarak bu yoğun bakım ünitelerinin o özel hastaneler tarafından değil başka şirketler tarafından işletildiğinin de farkında, sürece niye müdahale etmiyor? Yasa dışı bir durum var ve bu sürece müdahale etmek için 16 Ekimde iddianame savcılık tarafından ortaya çıkarıldıktan sonra bazı hastanelerin ruhsatları iptal ediliyor. Yeri gelmişken -medyada da çıktı, bugün konuşmalarda da var- daha önce sözleşmesi iptal edilen 2 hastaneden söz ediliyor. Gittik, araştırdık; onların sözleşmelerinin iptali bu iddianameyle ilgili değil, bunu da ayrıca vurgulamak isterim. Başka bir sorun -yine, iddianameden yola çıkarak söylüyorum- 112 Acil Çağrı Merkezi bu hastanelere çok daha fazla hasta gönderiyor. Kimsenin dikkatini çekmiyor mu bu? Bunların hepsi dijital ortamlarda var. Aslında burada dikkatini çekmemek değil belki de bu kapatılan hastanelerden birinin eski Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu'na ait olması nedeniyle sistem bunu görmezden geliyor. Bunun mutlaka altını çizmemiz gerekir. Ayrıca, bakın, bebek ölüm hızı İstanbul’da 2020 yılında binde 6,7 iken artmış, artmış, artmış, 2023’te binde 7,1’e ulaşmış. Dünyada ve Avrupa ülkelerinde bebek ölüm hızı azalırken, Avrupa Birliğinin ortalaması binde 3 iken, İstanbul gibi bir ilde bebek ölüm hızı artarken niye arttığını incelemek gerekmez mi? Üstelik de bunun depremde ölen bebeklerle ilgisinin olmadığını herhâlde burada söylemem gerekiyor. Bakın, bu bebekler dışında başka bebeklerin zarar gördüğüne ilişkin iddialar bizi çok daha derin incelemeye götürmeli. Ne yapmalı? Bundan sonraki sürede ona değinmek isterim. İlk olarak, bu yenidoğan çetesi çok ağır bir şekilde cezalandırılmalı ama yetmez, bu çeteleşme mercek altına alınmalı. Bize gelen bilgiler, içimizdeki hekim meslektaşlarımın da birçoğunun tanıklıkları, aslında benzer çetelerin yalnızca İstanbul’la sınırlı olmayan şekilde başka illerde de varlığına işaret ediyor. Bunları ayrıntılı olarak incelememiz gerekir. Çete dışında idari sorumluları mutlaka mercek altına almalıyız. Bakın, şu andaki mevcut Bakan hemen istifa etmeli, kendisinin sorumlu olduğu dönemdeki bir olay nedeniyle. Eğer bu olayda herhangi bir sorumluluğu soruşturma sonrasında ortaya çıkmazsa ondan sonra tekrar Bakan olabilir ama kendisinin İl Sağlık Müdürü olduğu sırada -az önce söylediğim gibi- örneğin, özel hastanelerdeki yatakların, yoğun bakım yataklarının özel başka bir şirkete yasa dışı olarak devredildiğine göz yuman bir sistemin sorumlusu olarak mutlaka istifa etmeli. Yetmez, SGK yetkilileriyle mutlaka bu konuyu ayrıntılı konuşmak, neden bu sürece zamanında tanıklık etmediklerini, zamanında müdahale etmediklerini sorgulamamız gerekir. Özetle, Sayın Recep Akdağ da içinde olmak üzere aslında bütün Bakanların bu süreçle ilgili bir sorumlulukları olduğunu söylemem gerekir. Recep Akdağ’la ilgili sorumluluğu şuradan söylüyorum: 2003 yılında Sayın Akdağ, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı bizlere sunarken, bir akademisyen olarak bizleri çağırdıklarında sağlıkta bu kadar özel sektöre alan açılmasının bugünkü sonuçlara yol açabileceğini söylemiştik; yazdık, makalelerimizde, kitaplarımızda var. Sayın Akdağ o zaman bize demişti ki: “Merak etmeyin Hocam, bu sistem sayesinde özel hastaneler çok daha sıkı denetlenecek.” Soruyorum size: Özel hastanelerin çok daha sıkı denetlendiği sistem bu mu? Değerli milletvekilleri, sağlık alanında özel sektöre alan açan bütün uygulamaları mutlaka ele almak zorundayız, burada da Sağlıkta Dönüşüm Programı’na özel bir yer vermek zorundayız. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisinin sağlık politikaları özel hastane sayısını ikiye, özel hastanelerdeki yatak sayısını üçe katladı, şu anda ülkemizdeki yoğun bakım yataklarının yarısından fazlası -İstanbul'da bu oran daha yüksek olmak üzere- özel sağlık kuruluşlarında, özel hastanelerde. Meslektaşlarım söylediler; SGK'den parayı daha fazla almanın en önemli yollarından bir tanesi bu yoğun bakım üniteleri. Bakın, daha önce burada söylemiştim, şu soruya Türkiye yanıt aramalı: Bütün Avrupa ülkeleri söz konusu olduğunda, hatta Almanya bile, nüfusa göre daha fazla yoğun bakım yatak sahibi olan ülkemizde neden hemen hemen hiçbir ilde yoğun bakım yatağı bulamıyoruz? Burada bir problem var. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun Hocam. KAYIHAN PALA (Devamla) – Yalnızca palyatif hastalar değil, ayrıca bu yoğun bakım yataklarının ya ticari gerekçelerle ya başka gerekçelerle -yoğun bakım yatış-çıkış kriterlerine uyulmaması gibi- kötüye kullanımı var, bunu mutlaka masaya yatırmalıyız. Bu 19 hastanede 500 doktor, 5 binden fazla sağlık çalışanı işsiz kaldı. Değerli arkadaşlar, iki -onursuz diyeyim- doktor yüzünden bütün doktorları ve bütün sağlık çalışanlarını hedefe koyacak yaklaşımlardan uzak durmalıyız. Bakın, bu olayın en kötü yanlarından biri, sağlık hizmetlerine duyulan güveni daha da azaltmış olmasıdır. Bu 19 hastanenin ruhsat bedelinin de 2,5 milyar TL civarında olduğunu vurgulamak isterim. Dolayısıyla bizim yapmamız gereken bu hastanelere bir an önce devlet yönetimini koyup oradaki insanların hem işsiz kalmasının önüne geçmek hem de oradan hizmet alan özellikle kronik hastaların hizmet almaya devam etmesini sağlamak olmalı. Bu sistem değişmeden bu sorunu çözemeyiz. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP ve Saadet Partisi sıralarından alkışlar)