| Konu: | Cumhurbaşkanlığının, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin UNIFIL’in görev süresinin uzatılması yönündeki 2749 (2024) sayılı Kararı uyarınca, hudut, şümul ve miktarı Cumhurbaşkanınca belirlenecek Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının, 1701 (2006) sayılı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararı ve 880 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisi Kararı’yla tespit edilen ilkeler kapsamında, 31/10/2024 tarihinden itibaren bir yıl daha UNIFIL’e iştirak etmesi ve bununla ilgili gerekli düzenlemelerin Cumhurbaşkanınca yapılması için Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca izin verilmesine dair tezkeresi (3/930) münasebetiyle |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 23.10.2024 |
DEM PARTİ GRUBU ADINA BERDAN ÖZTÜRK (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Lübnan’a askerî personel gönderilmesine ilişkin tezkere süresinin uzatılması üzerine söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. Şimdi, Lübnan’a baktığımızda, Lübnan’daki duruma baktığımızda barış mı yoksa sürekli gerilim mi? Şimdi, son on beş yılına baktığımızda, son on beş yılını söylüyorum, Lübnan özellikle son on beş yıldan bu yana derin bir ekonomik kriz ve siyasi istikrarsızlık içinde. Halkın büyük bir kesimi temel ihtiyaçlara ulaşmakta bile büyük zorluklar çekerken Hariri ailesi başta olmak üzere küçük bir azınlık yolsuzluklarla ülkenin kaynaklarını sömürdüler. Geriye Lübnan devletinin devasa borçları ve dışa bağımlı, yönetilemeyen bir ülke kaldı ancak Lübnan’ın yalnızca iç sorunlarla mücadele etmediğini biliyoruz. Lübnan’da İran’ın desteklediği Hizbullah ile İsrail arasındaki çatışmalar özellikle güney Lübnan’ı olumsuz etkilemekte ve insanları göçe zorlamaktadır. İsrail'in 2006 yılında başlattığı geniş çaplı askerî operasyon sırasında binlerce Lübnanlı sivil hayatını kaybetmişti. İsrail'in bu operasyonları sadece Hizbullah’ı hedef almakla kalmadı; altyapıyı, elektrik santrallerini, su tesislerini ve hastaneleri yok etti. Gelinen aşamada özellikle 7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail'deki sivilleri hedef alan saldırıları sonrasında savaşın biçimi değişmiş, siber savaş dâhil olmak üzere çok daha komplike yöntemlerin kullanıldığı bir döneme girilmiştir. Diğer yandan, İsrail'in Demir Kubbe Projesi, İran’ın 2’nci füze saldırısıyla, Hizbullah’ın eş zamanlı füze saldırılarıyla yara almıştır. Bu tırmanış sonucunda Hizbullah liderini hedef alan İsrail saldırıları ve Lübnan içlerine yönelik kara operasyonu İran’ı da kapsayan çok daha kapsamlı bir askerî müdahalenin başlangıcı gibi görünmektedir. İsrail'in Lübnan’a yönelik gerçekleştirdiği saldırılar UNIFIL’in bölgedeki varlığını ve etkinliğini ciddi şekilde sorgulatmaktadır. Türkiye bu misyonun bir parçası olarak Lübnan’da 92 askerî personel bulunduruyor ve dediğim gibi, süresini uzatmak için bugün Genel Kurulda bu tezkereyi görüşüyoruz. Ancak sorulması gereken kritik soru şu: Türkiye'nin bu katkısı Lübnan’daki barışı sağlamaya ne ölçüde katkı sunuyor? İsrail'in saldırıları sürerken UNIFIL misyonunun etkisizliği ortada. Türkiye'nin bu misyona katılımı sadece sembolik bir katkı gibi görünüyor. Orta Doğu başta olmak üzere, çok etnisiteli coğrafyalara dayatılan ulus devlet sisteminin nasıl krizler ürettiğini son yüzyıllık tarihsel süreçte herkes tecrübe etti. Toplumsal gerçeklikleri doğru okuyan ve demokrasi temelinde çözüm üreten ülkeler krizleri en az hasarla atlatıp refah merkezine dönüşürken bu krizler karşısında değişimden korkup totaliterliğe yönelen ülkelerdeki tüm toplumsal kesimler bir korku iklimi içinde, güvenlikçi politikalar altında ezilmekten ve ekonomik açıdan sömürülmekten kurtulamıyorlar. Lübnan’ın Orta Doğu’nun en refah ve istikrarlı merkezi olabilecek kaynakları ve toplumsal zenginliği olmasına rağmen, 1940’lardan bu yana etnik ve mezhepsel çatışmaların, bölgesel ve küresel güçlerin rekabet alanına dönüşmüştür. Ne yazık ki Orta Doğu'da değişime açık olmayan, toplumsal barışı sağlayamayan her ülke benzer risklerle karşı karşıyadır. Demokratikleşmenin, özgürlüklerin ve toplumsal barışın esas alındığı, evrensel değerlere bağlı, hukukun üstünlüğünü esas alan, anayasal vatandaşlık temelinde herkesin kendisini bu ülkeye ait hissettiği bir model yaratmak; Lübnan için bu anlamda tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyayız. Şimdi, son on beş yıldaki durumu değerlendirdikten sonra UNIFIL niçin kuruldu; daha doğrusu, Lübnan’a Barış Gücü gönderilmesindeki amaç neydi? Biliyorsunuz, 1978'deki işgalden sonra Lübnan’a geçici bir Barış Gücü gönderildi. Niçin gönderildi? Tabii ki barışın sürekli hâle getirilmesi, Lübnan’a karşı tekrar bir işgal girişiminin gerçekleştirilmemesi noktasında Birleşmiş Milletlerin 425 ve 426 sayılı Kararlarıyla böyle bir güç gönderildi; 50 ülkenin katkısıyla bu güç gönderildi ve Türkiye de bu ülkelerden biri. Bahsettiğimiz tarih 1978, Barış Gücü bugüne kadar Lübnan’da bu misyonunu yerine getirebildi mi, buna bakmak gerekiyor; kırk altı yıldan bahsediyoruz. Barış gücü göndermekle -son on beş yıllık gelişmeleri de sizinle paylaştım, bunları birlikte değerlendirdiğimizde- Lübnan’a veya Orta Doğu'daki herhangi bir ülkeye ne yazık ki barış gelmiyor, barış gücü göndermek sorunlara çözüm olmuyor. Bu sorunları nasıl çözeceğiz? Şimdi, şunu da dile getirmek gerekiyor: Tabii, bugün, Birleşmiş Milletlerin Lübnan’da yaşananlar noktasındaki, Filistin'de yaşananlar noktasındaki -40 binin üzerinde insan katledildi- alınan kararları hiçbir şekilde yerine getirilmiyor. Bakınız, Genel Sekreteri de İsrail Hükûmeti tarafından istenmeyen kişi olarak ilan ediliyor. Peki, bu durumda Birleşmiş Milletlerin varlığına gerek var mı yok mu? Şimdi, bu, tartışma konusu olmuş durumda yani sonuç itibarıyla buraya gönderilen güçlere yılda 500 milyon doların üzerinde de bir para harcanıyor. Şimdi, oturup düşünmek gerekiyor, bu 500 milyon dolar bir ülkenin barışı, demokrasisi, huzuru için harcanmış olsa bugün çok farklı şeylerden bahsederdik, belki bugün bu tezkere Genel Kurula gelmemiş olurdu. Şimdi, tabii, burada, Türkiye’nin tutumuna da değinmek gerekiyor. Bir yandan Lübnan’a askerî personel, Barış Gücü gönderirken biliyorsunuz, diğer yandan kuzeydoğu Suriye’deki sivil alanlar, altyapılar, üstyapılar bombalanıyor. Siviller katledildi, bunu iyi biliyoruz ve yine, Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından terör örgütü olarak ilan edilen çeteler tarafından Afrin, Gresipi, Serekaniye işgal edilebiliyor. Bir yandan bir ülkeye Barış Gücü göndereceksiniz, bir yandan başka bir ülkede çeteciler eliyle o ülkede yaşayan insanların yaşadığı toprakların işgaline yol açacaksınız; bu çelişkilerden kurtulmak gerekiyor. Barış istiyorsak her yerde, herkes için bu barışı istemeliyiz ve bunun için de dediğim gibi, bizim tartışma konusu olan Birleşmiş Milletler gibi bir kuruma değil antimilitarist, uluslararası, bağımsız bir kuruluşa ihtiyacımız var diyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (DEM PARTİ sıralarından alkışlar)