GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi münasebetiyle
Yasama Yılı:3
Birleşim:11
Tarih:23.10.2024

SELCAN TAŞCI (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şehitlerimiz var, Allah rahmet eylesin. Önce ailelerinin, sonra bütün Türk milletinin başı sağ olsun. Yaralılarımız var, acil şifalar diliyorum. Millî savunma sanayimizin kalbi TUSAŞ’ı hedef alan PKK saldırısını, PKK’ya hâlâ “terör örgütü” diyemeyenleri ve bu terör örgütünün siyasallaşmasının yolunu açanları, açacak olanları lanetliyorum. Türkiye Cumhuriyeti için kara bir gün. Hâlbuki kadın şiddeti uzun konuşuldu bu kürsüde ama kınanmaya değer görülmedi herhâlde, millî bir görevde hainlerce katledilen şehitlerimizden biri Zahide Güçlü, eşinin gönderdiği evlilik yıl dönümü çiçeğini almak için nizamiyeye gittiğinde bu alçak saldırıya uğradı. Böyle bir günde Ankara yanarken, burada ben açıkçası neden canhıraş bir şekilde temel motivasyonu bir Çin firmasına kıyaktan öte gitmeyen bir kanun teklifinin görüşülmesinde bu saatte ısrar edildiğini anlamakta güçlük çekiyorum. Başka koşullar altında olsa kalın kalın altını çizeceğim bambaşka şeyler konuşacaktık elbette. İşte, emekli maaşı dediğimizde, asgari ücret, öğretmen ataması, tekniker ataması, engelli ataması, okullara temizlik görevlisi, güvenlik görevlisi, devlet yurtlarının yapılması, yıkılan okulların yapılması, evlatlarımıza bir öğün yemek ya, bir öğün yemek verilmesi, bütün bunları söylediğimizde “Kaynak yok.” diyen, bu kadar derin kaynak yoksulu çeken bir ülkede önce Çinli BYD’ye o günün kuruyla 132 milyarlık kıyak, şimdi yine Çinli Trendyol’un çıkarına emekli maaşlarını asgari ücret seviyesine getirmenin yıllık maliyetinden daha yüksek bir meblağı silebilmek için sergilenen bu çabanın kaynağını daha uzun sormak isterdim elbette. Madem bir imtiyaz var, karşılığı ne, biz ne kazanıyoruz? Doğu Türkistan Türklüğünün hak ve hürriyetlerini mi kazanıyoruz mesela? Bu imtiyaz karşılığında Çin, kısırlaştırmayı mı bitiriyor, kampları mı kapatıyor, asimilasyonu mu sonlandırıyor? Eğer gerçekten öyleyse, varsa böyle bir anlaşma, mesela İsa Yusuf Alptekin’in, Mehmet Emin Buğra’nın, Osman Batur’un ruhları huzur bulacaksa hem vallahi hem billahi ben kendi adıma helalühoş olsun derim ama kıymetli milletvekilleri, benim, bizim bu kürsüde milletimizin tasasını, ihtiyacını konuşabilmemiz için her şeyden önce bu kürsünün tarihî misyonunu koruyabiliyor olmamız gerekiyor çünkü işgale karşı direniştir bu kürsü. Uğradığımız ilk olmayan, terör örgütünün kökünü kazımak yerine ona siyasi alan açmakta ısrar edildiği müddetçe de son olmayacak terör saldırısı dışında, terör elebaşı üstelik buna yeltenmenin bedelinin ne kadar ağır olduğunu tecrübe de etmişken neredeyse cankurtaran mertebesine yükseltilebildiği için de kara günlerdir bu günler. Teklif sahipleri yaslıdır belki, teselli olsun, paşa da yapın! Kara bir gün zira Kurtuluş Savaşı’nın kutlu karargâhının kürsüsü; Ali Fuat Bey'in, Fevzi Çakmak’ın, Hamdullah Suphi’nin, Cemalettin Çelebi’nin, Mustafa Kemal’in kürsüsü saldırı altında ve bu saldırı devlet aklıyla meşrulaştırılmaya çalışılmakta. Bu ülke sığınmacı hendeğine çevrilirken neredeydi bu devlet aklı? Toplumsal çürümeye, ekonomik yüke, güvenlik tehlikesine rağmen hâlâ “Avrupa'nın alamadıklarını, kovduklarını da alacağız.” denilirken nerede bu devlet aklı? 2000’lerin başında terör sıfırlandığı hâlde sinmiş terör örgütünü çözüm diye, barış diye, müzakere diye inlerinden çıkarıp da palazlandıran ihanet süreci başlatılırken, Habur’da hukuk ayaklar altına alınırken, metropoller cephaneliğe çevrilirken ve Ankara'da Güvenpark’ta ve İstanbul'da Dolmabahçe’de ve Çukurca’da, Tunceli’de yüzlerce vatan evladı katledilirken, Lice’de alçak terör örgütünün kurucularının heykelleri dikilirken neredeydi? O lanet bebek katili “barış güvercini” Genelkurmay Başkanımız “terörist” ilan edilirken; o aşağılık katili getiren, sorgulayan komutanlarımız, teröriste nefes aldırmayan kahramanlarımız hücrelere tıkılırken; taşlar bağlanır, köpekler salınırken neredeydi bu devlet aklı; kendi içinde kendine paralel yapılar kurulurken neredeydi, o da mı kandırıldı? Binlerce yıllık bir geleneği olan Türk devletinin elbet bir aklı vardı ama devletin partileştiği, şahıslaştığı bu sisteme geçildiği gün itibarıyla geçmiş olsun! (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın. SELCAN TAŞCI (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti’nin kuvvetler ayrılığına dayalı hukuk devleti niteliği yeniden işler hâle gelene kadar güvendiğimiz yalnız ve ancak millet aklıdır bizim. Ona sığınıyor ve bir asır önce payitahtın erbabınamusunun pencerelerden bile bakmaya cesaret edemediği günlerde uyan borusu olan soruyu tekrarlıyorum: Vatan gidiyor, millet mahvoluyor; ne duruyorsunuz? Sizde cesaret, sizde hamiyet yok mu, yok mu ki bu yüce Meclisin bir emperyalist tezgâhın aparatı yapılmaya çalışıldığını görmezden, duymazdan, bilmezden geliyorsunuz ve sonra da sıfatlarınızı, rozetlerinizi, koltuklarınızı feda edemediğiniz bir kutlu ülküye evlatlarını feda edebilmiş bu Türk milletinin vekili olduğunuzu iddia edebiliyorsunuz? Saygıyla selamlayamıyorum, kusura bakmayın. (İYİ Parti sıralarından alkışlar)