GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki işçilerin mağduriyetine, Cevdet Yılmaz’ın “demografik nüfus yüksek kurulu” kurulacağı yönündeki ifadelerine; ülkenin barışa, bir hukuk devletine ve siyaset zeminine ihtiyacı olduğuna ilişkin açıklaması
Yasama Yılı:3
Birleşim:12
Tarih:24.10.2024

SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye'de yaşanan sıkıntılar, sorunlar saymakla bitmiyor. Mesela, Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki şirket yetkilileri işçilerin fazla mesai ücretlerini ödemediler, ödemeyeceklerini söylüyorlar ve oradaki olası hasarları da işçilerin maaşlarından keseceklerini dile getiriyorlar; dolayısıyla Akkuyu Nükleer Santrali’ndeki işçiler mağdur. Bu sadece bir sahne ama nereye giderseniz gidin, bütün iş yerlerinde çalışanlar, emekçiler mağdur; hem iktidarın emekçiye yaklaşımından, ücret politikasından dolayı mağdur hem de işverenlerin hiçbir iş hukukuna dayanmadan göstermiş olduğu bu emek üzerindeki saldırganlığından mağdur. Evet, bir saldırganlıktan bahsediyoruz, bir şiddetten bahsediyoruz yani herhangi bir iş yerinde iş barışından artık söz etmek çok da mümkün değil. Bu denli sömürünün yoğunlaştığı, derinleştiği bir Türkiye yaşıyoruz. Tabii, bir örnek verdik, başka örnekler de verelim: Mesela, Plan ve Bütçe Komisyonu sunumundan sonra çıkışta Sayın Cevdet Yılmaz basın mensuplarının sorularını yanıtlarken demografik nüfus yüksek kurulunun kurulacağını söylemiş. Doğurganlık hızının artmaması durumunda yaşlı bakım merkezlerine olan ihtiyaç artacakmış yani bir toplum mühendisliğinden bahsediyor, toplumsal barıştan bahsetmiyor. Oysa nüfus planlaması yanlış bir şeydir, ırkçı bir şeydir. Kadınların doğurup doğurmamasına, hangi kadınların doğurması gerektiğine ya da sezaryenle mi doğuracak, normal mi doğuracak şeklinde karar verilmesi, böyle planlamalar yapılması kabul edilebilir bir şey değil. Bir kere, kadın bedeninden elinizi çekin. Bunun ötesinde, bu “planlama” dediğiniz meseleyi eğer siz bir toplumsal barışı sağlamak adına gerçekleştirecekseniz nüfusu planlamayın, yaşayan nüfusun refahını planlayın. Dolayısıyla insanların refah içinde, huzur içinde yaşayacağı bir toplumu var edebilirseniz zaten nüfus kendini planlar ama siz nüfusu planladığınızda aslında toplumsal barışı dinamitlemeye devam ediyorsunuz. Kadın cinayetleri neden bu kadar yoğun? Mesela, buna yoğunlaşın. İstanbul Sözleşmesi’ni neden iptal ettiniz? Buna yanıt verin. Ama siz kalkmışsınız, kadın bedeni üzerinden nüfus planlaması yüksek kurulunu neredeyse hayata geçireceksiniz. Neden? Çünkü toplumsal barışı nasıl var edeceğiniz konusunda -hani dilim varmıyor ama- galiba bir akıl yitimiyle karşı karşıyayız. Bizim acilen barışa ihtiyacımız var. Barışa şans tanımaya ihtiyacımız var. Evet, dün, çok vahim bir olay yaşadık, üzüldük, acılarımıza acılar katıldı, insanlar öldü ama akşam Kobani’de de insanlar öldü, orada da siviller öldü. Biz bu dar, kısır döngünün içine sıkışıp kalmışız. Barışa şans tanımadığımız için, toplumsal barışa şans tanımadığımız için dönüp dolaşıp aynı kısırlık içinde ya kadınları hedefe koyuyoruz ya işçileri hedefe koyuyoruz; daha fazla sömürü, daha fazla savaş, daha fazla şiddet; sonuçta hep birlikte kaybediyoruz. O zaman, barışı konuşmamız lazım, barışın olanaklarını, diyaloğun olanaklarını konuşmamız lazım, tam da burada konuşmamız lazım; bunu ısrarla dile getiriyoruz. Siyaset ve hukuk zeminine olanak yaratmalıyız ve bu zeminde diyaloğa yer açacak şekilde hareket etmeliyiz. Aynı şeyleri tekrarlayarak, aynı siyaseti tekrarlayarak aynı deneylerden farklı sonuçlar çıkarmamız mümkün değil. Bu toprakların tarihine dönüp bakalım, yüz-yüz elli yıl geriye kadar gidelim, ilk Meclisten bugüne gelen yaşadıklarımızı artık oturup bir tartalım, nasıl çözüm bulabileceğimize dair bu ülkenin gerçekliği üzerinden konuşalım. Bu ülkenin gerçekliğinin siyasete ihtiyacı var, hukuka ihtiyacı var, bir hukuk devleti ve siyaset zeminine ihtiyacı var ancak böyle başarılı olabiliriz, sorunlardan ancak bu şekilde kurtulabiliriz. Evet, aslolan budur, aslolan bir arada yaşıyor olmamızdır. Madem bir arada yaşıyoruz, o zaman birlikte çözümler üretmek zorundayız. Karşı karşıya gelerek, çatışarak, savaşı körükleyerek, intikamcı duygularla, rövanşist duygularla her meseleye yaklaşarak yol almak mümkün değil; alınsaydı alınırdı zaten. Şu kısa tarihimize dönüp baktığımızda da bunu görüyoruz. Hep neyin ızdırabını çekiyoruz? Hukuk devletinin yoksunluğunun. Hep neyin ızdırabını çekiyoruz? Kusurlu demokrasinin ya da otoriter zihniyetlerin. Hep neyin ızdırabını çekiyoruz? (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN – Buyurun, tamamlayın. SEZAİ TEMELLİ (Muş) – Aslında toplumsal barışı var edecek olan toplumun hassasiyetlerine karşı sürdüregeldiğimiz anlayışlardan dolayı bu duruma sürükleniyoruz. Evet, toplumun feraseti zengin bir ferasettir, tarihî olarak da böyledir. Farklı inançlarıyla, farklı kültürleriyle, farklı kimlikleriyle bir arada yaşamıştır ama bunu yok sayan yerden, tekçi bir anlayışla, çoğulculuğu yok sayan yerden, seküler bir yaşam anlayışını yok sayan yerden cumhuriyeti demokratikleştirmemiz, demokratik bir cumhuriyeti var etmemiz mümkün değil. Artık bu dersi çıkarmamız lazım ve bunun için adım atabilmenin yolu kayıtsız şartsız barış konusunda tavır almaktan geçiyor. Bu tavrı hep beraber almak zorundayız. Artık aması fakatı, şusu oldu, busu oldu değil; biz bu adımı atmadığımız sürece biz burada ölenlerin arkasından ağıt yakmaya devam ederiz. (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı) BAŞKAN - Buyurun tamamlayın. SEZAİ TEMELLİ (Muş) - Artık doyduk, artık ağıt yakmak değil barışın şarkısını söylemek ve herkesin özlem duyduğu birlikte halay çekme günlerine kavuşmak istiyoruz. Teşekkür ederim.